Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/265 E. 2020/128 K. 12.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/265 Esas
KARAR NO : 2020/128

DAVA : Sözleşmenin Uyarlanması
DAVA TARİHİ : 08/08/2018
KARAR TARİHİ : 12/02/2020

Mahkememizde görülmekte olan Sözleşmenin Uyarlanması davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; —— tarihli ihale sonrasında taraflar arasında 08.06.2017 tarihli sözleşme ile davalı idarenin ihtiyacı olan ve teknik özellikleri şartnamede belirtilen 2 adet —– davacı tarafından temini ve idareye teslimi hususunda anlaşma sağlandığını, iş bu sözleşme ile —- toplam bedelinin 54.484.000,00 TL olarak belirlendiğini, bu bedelin ihale tarihi itibariyle belirlenmiş olan fiyat olduğunu, ancak sözleşme konusu —- için alınan hammaddelerin yabancı para cinsinden alındığını ve ihale ve sözleşme tarihi ile günümüz kurları arasında ciddi derecede fark olduğu ve sözleşme bedelinin, hali hazırda işbu hammadde bedellerini dahi karşılamadığını, uzun süreli olan işbu sözleşmede davacıya yüklenilen işe, devam edilmesinin son derece zorlaştığını, zira sözleşmede kararlaştırılan bedel ile davacının harcamaları arasında işlem temelini çökertecek derecede aşırı bir fark olduğunu, bu nedenle Borçlar Kanunu’nun 480 ve 481’inci maddeleri uyarınca sözleşme bedelinin yeni koşullara göre uyarlanması gerektiğini, bu konuda dava açılmadan evvel davalıya da başvuru yapılmış olduğunu, ancak davalı tarafça uyarlama talebinin reddedildiğini, somut olayda da belirtildiği üzere euro’da % 53, dolar’da % ———————- olduğunu ve bu hali ile sözleşmede belirlenen bedel ile davacının, sözleşme edimini yerine getirebilmek için yapmakta olduğu masraflar arasında işlem —– derecede aşırı bir fark olduğunu, bu nedenle işbu davaya konu sözleşme bedelinin bilirkişi marifetiyle belirlenerek mahkemece değişen şartlara göre uyarlanması gerektiğini, bu nedenlerle davanın kabulü ile fazlaya ilişkin hakları saklı kalması kaydıyla 08.06.2017 tarihli sözleşme bedeline mahkemece müdahale edilerek sözleşme bedelinin öngörülemeyen ve değişen koşullara göre bilirkişi marifetiyle günümüz koşullarına uyarlanması ile sözleşme bedelinin belirlenmesine, belirlenen sözleşme bedelinin sözleşme koşullarına göre muaccel hale geldiğinde temerrüt tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine, vekalet ücreti ve yargılama giderinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili ise cevap dilekçesinde özetle; TTK 5. Maddesi gereğince davaya bakmakla görevli mahkemenin Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğunu, bu nedenle öncelikle görevsizlik kararı verilmesi gerektiğini, esasa ilişkin olarak da açılan davanın haksız ve yersiz olduğunu, sözleşmeye göre sözleşmenin imzalanmasından sonra sözleşmede esas ve usul anlamında bir değişiklik yapılamayacağının belirlendiğini, bu nedenle fiyat farkı hesaplaması yapılmasının mümkün olmadığını, davacı tarafın talebinin mücbir sebepler dışında kaldığını, bu nedenlerde davanın öncelikle görevsizlik nedeniyle usulden reddine, ayrıca asılsız, mesnetsiz ve hukuka aykırı olarak açılan davanın esastan da reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İstanbul Anadolu —–. Asliye Hukuk Mahkemesinin ——– karar sayılı kararı ile yapılan yargılama sonucunda;
“Dava, taraflar arasındaki sözleşmenin uyarlanmasına ilişkin davadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun ———– Karar sayılı ilamlarında da açıklandığı üzere; Resmi Gazete’nin —-sayılı mükerrer sayısında yayınlanan ve ceza hükümleri hariç yayınlandığı tarihte yürürlüğe giren Kamu İktisadi Teşebbüsleri Hakkında 233 Sayılı KHK’nın 2/1. maddesi uyarınca Kamu İktisadi Teşebbüsleri terimi, —– Bu yasal düzenlemeye göre —– sermayesinin tamamı devlete ait, iktisadi alanda ticari esaslara göre faaliyet göstermek üzere kurulan kamu iktisadi teşebbüsleridir. Kamu iktisadi kuruluşu ise sermayesinin tamamı devlete ait olup, tekel niteliğindeki mal ve hizmetleri kamu yararı gözeterek üretmek ve pazarlamak üzere kurulan ve gördüğü bu hizmet dolayısıyla ürettiği mal ve hizmetler imtiyaz sayılan——
Dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 Sayılı TTK’nın 16/1. (6762 Sayılı TTK’nın 18/1.) maddesinde, “—– varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler, kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere —— tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılır” hükmüne yer verilmiştir. Bu madde hükmünde sözü edilen kurum ve kuruluşların yukarıda anılan kamu iktisadi kuruluşu ve kamu iktisadi teşebbüsü olduğu kabul edilmektedir. 233 Sayılı KHK’nın 2/1. maddesinde, kamu iktisadi teşebbüsleri deyiminin, yukarıda anıldığı gibi iktisadi devlet teşekkülleri ve kamu iktisadi kuruluşunun ortak adı olduğu ifade edilmiştir. Tüzel kişiliğe sahip olarak kurulan (KHK’nın 233 md. 4/1) bu teşebbüsler 233 Sayılı —— ile saklı tutulan konular dışında özel hukuk hükümlerine tabidir (KHK’nın 233 md. 4/2). Bunlar belli ölçüde de olsa da mali açıdan ——- Kanunu, Devlet İhale Kanunu ve —— denetimine bağlı değildir (KHK’nın 233 m.4/3). Kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sıfatını kazanması için iki şarttan birinin yerine getirilmesi yeterlidir. Buna göre; 1-Kuruluş kanunları uyarınca özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya 2-Ticari şekilde işletilmek üzere kurulmak gerekir.
233 Sayılı KHK’nın TTK’nın 16/1. maddesine uygun düzenlemeler getirmiştir. 233 Sayılı KHK’nın 4/2. maddesine göre kamu iktisadi teşebbüsleri, 233 Sayılı —– belirtilen konular dışında özel hukuk hükümlerine bağlıdır. 233 sayılı KHK’nın 5. maddesi uyarınca çıkarılan iktisadi devlet teşebbüsleri ve kamu iktisadi kuruluşlarının ana statülerinde bunların özel hukuk hükümlerine göre işletilmek üzere kuruldukları belirtilmektedir. Her ne kadar TTK’nın 16/1. maddesinde “Kuruluş kanunlarından” söz edilmekte ise de bugün için kamu iktisadi teşebbüslerinin kendi kuruluş kanunları bulunmadığı ve onlar yerine Yüksek Planlama Kurulu tarafından ana statüler hazırlanıp bunlar Resmi Gazete’de ilan edildikleri için TTK’nın 16/1. maddesindeki hükmü, “Ana statüleri gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek üzere kurulmak” şeklinde anlamak gerekecektir. Bir kamu iktisadi teşebbüsünün tacir sayılabilmesi için ticari şekilde işletilmek üzere kurulması da yeterlidir. Zira, TTK’nın 16/1. maddesi iki şartı birlikte aramamakta kendi kuruluş kanunları (ana statüleri) gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek cümlesinden sonra “——————
Ticari işletme, 6102 Sayılı TTK’nın 11/1. maddesinde de tanımlanmıştır. Buna göre, “Ticari işletme, esnaf işletmesi için öngörülen sınırı aşan düzeyde gelir sağlamayı hedef tutan, faaliyetlerin devamlı ve bağımsız şekilde yürütüldüğü işletmedir.” 233 Sayılı KHK’nın 2/3. maddesinde kamu iktisadi kuruluşları tarif edilirken kendilerine verilen görev ve kamu hizmetlerini, ekonomik ve sosyal gereklere uygun olarak verimlilik ilkesi doğrultusunda yürütecekleri açıklanmıştır. Kamu iktisadi kuruluşları, tekel mahiyetinde hizmet üretmek ve pazarlamak amacıyla (KHK’nın md. 2/3) kuruldukları için üretim ve pazarlama faaliyetleri sırasında kâr elde edecekleri açıktır. Nitekim, 233 Sayılı KHK’nın 35/3. maddesinde, ——- tespit olunan fiyatlar maliyetlerin altında bulunduğu takdirde, zarar ile birlikte, mahrum kalınan kâr ait olduğu veya ait olduğu yılı izleyen yılın genel bütçesine konulacak ödenekle karşılanır. Mahrum kalınan kâr miktarı, mal ve hizmetin satış maliyeti üzerinden % …. kâr payı tahakkuk ettirilerek belirlenir” hükmüne yer verilmiştir. Bu kamu iktisadi kuruluşlarının hususi hukuk hükümlerine tabi olacakları hükmü yanında, bunların iktisadi devlet teşebbüsleri gibi mal ve hizmet pazarlarken sosyal amaç yanında verimlilik ilkesi doğrultusunda kâr amaçladıkları açıktır. Bu durumda hizmet ve faaliyet sırasında ticari şirketlerin amacı olan verimlilik ilkesi doğrultusunda çalışan, işlerinin hacim ve mahiyeti itibariyle ticari muhasebe tutan, ticari müessese şeklinde çalışan kamu iktisadi kuruluşlarının bu faaliyetleri nedeniyle tacir sayılmaları gerekir. Nitekim Yargıtay ——–. Hukuk Dairesinin ——Karar sayılı kararında bu teşebbüsler tacir sayılmıştır.
Somut olayda, davalının kuruluşuna ilişkin olarak dosyaya sunulan ve 26475 sayılı resmi gazetede yayınlanan ana statüsüne ilişkin hükümlerin 1, 3 ve amaç ve faaliyet konusuna ilişkin 4. Maddede davalının kamu iktisadi teşebbüsü olduğu anlaşılmakla, davalının ——-hukuki bünye, amaç ve faaliyet konuları, organları ve teşkilat yapısı, müessese, bağlı———-233 Sayılı—– saklı tutulan hususlar dışında özel hukuk hükümlerine tabi olduğu kanaatine varılmıştıur. ( 233 Sayılı KHK’nın md. 4/2 ). Şu durumda davalı tacir konumundadır. Davacı da limited şirket niteliğinde özel hukuk tüzel kişisidir.
Somut olayda, dava tarihi itibariyle yürürlükte olan 6102 Sayılı TTK’nın 4. maddesi uyarınca, bu hükümde sayılan mutlak ticari davaların yanı sıra her iki tarafın da ticari işletmesi ile ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava sayılır. Mezkur Yasa’nın 5/1. maddesi uyarınca, aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine ve tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemeleri tüm ticari davalara bakmakla görevlidir. Bu durumda mahkemece, davacı ile davalı ——- tacir olduğu ve TTK’nın 4. maddesi uyarınca davanın bu davalı yönünden nispi ticari dava olduğu, buna göre de ticaret mahkemesinin görevli olduğu gözetilerek, HMK’nın 114/1-c, 115/2. maddeleri uyarınca davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine” şeklindeki gerekçeyle açıklanan görevsizlik kararı ile dosya Mahkememizin ———-sayılı esasını almıştır.
Dava, taraflar arasındaki sözleşmesinin uyarlanması istemine ilişkindir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesi uyarınca, ticari davalara bakma görevi, asliye ticaret mahkemesine aittir. Ticari davalar, mutlak ve nispi ticari davalar olarak ikiye ayrılmaktadır. Nispi ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinin ilk cümlesinde tarif edilen davalardır. Buna göre, her iki tarafın da “ticari işletmesiyle ilgili hususlardan kaynaklanan” hukuk davaları, ticari dava sayılmıştır. Mutlak ticari davalar ise, tarafların tacir olup olmadıklarına ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmeleri ile ilgili bulunup bulunmadığına bakılmaksızın yasa gereği ticari dava sayılan uyuşmazlıklardır. TTK’nın 4/1-a ve devamı bentlerinde yazılan uyuşmazlıklar ile diğer kanunlarda ticari dava olduğu belirtilen uyuşmazlıklar, mutlak ticari davalardır.
İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi —-. Hukuk Dairesinin—– karar sayılı kararında ve yine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi—. Hukuk Dairesinin ——– esas —————- karar sayılı kararında vurgulandığı üzere ———
Tüm dosya kapsamının ve yukarıda anılan yasal düzenlemelerin değerlendirilmesinde, davacının tacir olmasına karşın davalı ——– Müdürlüğünün tacir olmadığı gibi taraflar arasındaki uyuşmazlığın TTK’nın 4/1-a ve devamı bentlerinde yazılan uyuşmazlıklar kapsamında da bulunmadığı, bu itibarla davanın nispi ve mutlak ticari davalardan olmaması nedeniyle Mahkememizin görevli bulunmadığı, görev hususunun dava şartlarından olup yargılamanın her aşamasında resen nazara alınacağı gözetilerek davanın görev dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1.Davanın göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeni ile USULDEN REDDİNE,
2.Dosyanın karar kesinleştiğinde ve talep halinde görevli İSTANBUL ANADOLU —— ASLİYE ——- MAHKEMESİNE gönderilmesine,
3.Yargılama gideri ve harcın görevli mahkemece değerlendirilmesine,
4.Kararın İstinaf yoluna başvurulmadan kesinleşmesi halinde, meydana gelen görev uyuşmazlığı nedeni ile merci tayini yönünden dosyanın İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine gönderilmesine,
Dair, Davacı Vekilinin ve Davalı Vekilinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 2 hafta süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.