Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/241 E. 2019/1314 K. 30.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2019/241 Esas
KARAR NO : 2019/1314

DAVA : Tapu İptali Ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/05/2019
KARAR TARİHİ : 30/12/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tapu İptali Ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilleri ile —- tarihinde— isimli projeden —bağımsız bölümün satışı için adi şekilde gayrimenkul satış vaadi sözleşmesi yapıldığını, sözleşmenin yapıldığı şirketin prestijine ve şirket yetkililerinin telkinlerine inanan müvekkillerinin tecrübesizlikleri, dolayısı ile sözleşmenin noterce düzenleme şeklinde yapılacağını bilmediklerinden sözleşmenin geçerli olduğuna inanarak tüm ödemelerini yaptıklarını, gayrimenkulun fiili olarak da müvekkillerine teslim edildiğini, sözleşmenin yapıldığı ——- ile birleştirilmiş ve infisahı ile ticaret sicil kaydının terkinine karar verildiğini, bu——– tüm aktif ve pasifi de birleştirilen bu davalıya geçtiğini, daha sonra ise yine ——–kısmen bölündüğü ve bu bölünmeyle diğer davalı —– kurulduğunun, bu şirkette ana şirketin bir kısım varlıklarını iktisap etmiş olmakla müvekkilinin alacaklarının bir kısmının bu şirkette olması da olağan olduğunu, —— unvanının değiştirildiği ve —-. olarak tadil edildiğini, bu nedenle birleşme ve kısmi bölünme ve ünvan tadili neticesinde davalı şirketlerin ortaya çıkmış olması ile davalarının bu şirketlere karşı açtıklarını, müvekkillerin adi sözleşmenin geçerli olduğu zannı ile davalı şirket yetkililerinin de yanıltıcı telkinleri ile iş bu adi satış vaadi sözleşmesi çerçevesinde üstlendiği borcu ödediklerini, ancak davalıların sözleşmedeki mülkiyetin devri edimini bu zamana kadar yerine getirmediğini, davalıların sözleşme gereği satmayı vaadettikleri gayrimenkulü en geç 2013 yılı aralık ayı içinde mülkiyetini devir edeceklerini vaadetmelerine rağmen ve yine sözleşme gereği kendilerine tanıdıkları altı aylık ek teslim süresi 2014 Haziran ayında bitmesine rağmen bağımsız bölümün tapusunun hala müvekkillere verilmediğini, müvekkillerinin bunca zaman sürecinde sürekli olarak davalı şirketlerle görüştüğünü, ancak davalı şirket yetkililerinin belli aralıklarla yaptıkları toplantılarla sürekli olarak yanıltıcı beyan ve hareketler ile oyalama taktiği ile işlemi sürüncemede bıraktıklarını, davaya konu edilen gayrimenkul üzerinde pek çok sayıda banka ipoteği ve hacizlerin olduğunu, müvekkillerinin bu durumu da daha sonra öğreniklerini, müvekkilinin sözleşmede yüklendiği edimini tam zamanında ve tam olarak ifa ettiğini, ödemelerini yaptığını, faturalarını aldığını, ancak davalıların gerek şirketleri birleştirmek, bölmek, ünvan değişikliği yapmak sureti ile işleri karışık hale getirmeye çalıştığını, gerekse bu güne kadarki çağrılara kayıtsız kalarak müvekkilinin hakkı olan bağımsız böünıün mülkiyetinin devrini yerine getirmediklerini, ayrıca sattıkları ve parasını tahsil ettikleri halde müvekkilinin izni ve rızası olmaksızın bağımsız bölüm üzerinde 3.şahıs bankalar lehine ipotek tesis ettiğini ve hukuken müvekkile ait bağımsız bölümden finansman ve menfaat elde ettiklerini, davalıların kötüniyetinin açıkça ortada olduğunu, müvekkillerinin davalılara İhtarname çekmelerine, akabinde arabulucuya başvurmalarına rağmen maalesef herhangi bir sonuç elde edemediklerini, bu nedenlerle sözleşme gereği müvekkile vaadedilen ———bölümün, mümkün olması halinde öncelikle ipotekten ve hacizlerden ari olarak tapu kaydının iptali ile eşit olarak müvekkiller adına tesciline karar verilmesini, eğer ipotekten ve hacizlerden ari olarak tescil mümkün olmaz ise mal ayıplı kalacağından bu durumda sözleşmenin feshi ile dava tarihi itibari ile gayrimenkulün değerinin tespiti ve bu değerin işleyecek yasal faizi ile birlikte müvekkile verilmesine karar verilmesini, bu konuda yargıtayın denkleştirici adalet ilkelerininde gözetilmesini, gayrimenkulün dava tarihi itibari ile değerinin tespit edilerek bu değerin işleyecek yasal faizi ile birlikte müvekkiline ödenmesine karar verilmesini, mahkeme masrafları ve avukatlık ücretinin davalılara yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın taraflar arasındaki satış vaadi sözleşmesinden kaynaklandığını, davacı tarafın tüketici konumunda olması nedeni ile dosyanın tüketici mahkemelerinde açılması gerektiğini, 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun uyarınca; mal ve hizmet alımının söz konusu olduğu konut ve tatil amaçlı taşınmazların satımı halinde görevli mahkemenin tüketici mahkemeleri olduğunu, dolayısıyla huzurdaki dosyanın görevsiz mahkemede açılmış olmasıyla öncelikle görevsizlik kararı verilmesini talep etmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava adi yazılı taşınmaz satış vaadi sözleşmesine dayalı tapu iptal tescil, bu talep yerinde görülmezse taşınmaz bedelinin tazmini istemine ilişkindir.
Davalı vekilinin, davanın tüketici mahkemesinde görülmesi gerektiği yönündeki görev itirazına cevaben, davacı vekilince davaya konu taşınmazın ofis mahiyetinde olduğu gerekçesiyle davanın ticaret mahkemesinde açıldığı ifade edilmiştir.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinde mutlak ticari davalar;
“(1)Her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ve çekişmesiz yargı işleri ile tarafların tacir olup olmadıklarına bakılmaksızın;
a) Bu Kanunda,
b) Türk Medenî Kanununun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969 uncu maddelerinde,
c) 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun malvarlığının veya işletmenin devralınması ile işletmelerin birleşmesi ve şekil değiştirmesi hakkındaki —- rekabet yasağına ilişkin 444 ve 447, yayın sözleşmesine dair —, kredi mektubu ve kredi emrini düzenleyen —, komisyon sözleşmesine ilişkin —-ticari temsilciler, ticari vekiller ve diğer tacir yardımcıları için öngörülmüş bulunan — havale hakkındaki —, saklama sözleşmelerini düzenleyen — inci maddelerinde,
d) Fikrî mülkiyet hukukuna dair mevzuatta,
e) Borsa, —- ile — ve ticarete özgü diğer yerlere ilişkin özel hükümlerde,
f) Bankalara, diğer kredi kuruluşlarına, finansal kurumlara ve ödünç para verme işlerine ilişkin düzenlemelerde, öngörülen hususlardan doğan hukuk davaları ticari dava (———.) ve ticari nitelikte çekişmesiz yargı işi sayılır. Ancak, herhangi bir ticari işletmeyi ilgilendirmeyen havale, vedia ve fikir ve sanat eserlerine ilişkin haklardan doğan davalar bundan istisnadır” şeklinde düzenlenmiştir.
Bunun yanında TTK’nın 21. maddesi gereğince her iki tarafın tacir olması ve tarafların ticari işletmesi ile ilgili olan davalar, taraflardan birinin ticari işletmesiyle ilgili olması kaydıyla Borçlar Kanunu’nun havale hakkındaki 457-462 ve vedia hakkındaki 463-482. maddelerinde düzenlenen hususlardan doğan nispi nitelikteki ticari davalar yönünden de ticaret mahkemesi görevlidir.
Türk Ticaret Kanunun 4. maddesinde, bu kanundan doğan hukuk “davalarının” ticari dava sayıldığı, aynı kanunun 5. maddesinin 2.fıkrasında, bir yerde ticaret mahkemesi varsa asliye hukuk mahkemesinin vazifesi içinde bulunan ve bu kanunun 4. maddesi hükmünce ticari sayılan “davalara”, ticaret mahkemesinde bakılacağı hususları düzenlenmiştir.
Türk Ticaret Kanunun 3. maddesi ise, ”Bu Kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir” hükmünü içermektedir.
Bir hukuki işlemin veya fiilin Türk Ticaret Kanun’u kapsamında kaldığının kabul edilmesi için yasanın amacı içerisinde yukarıda tanımları verilen bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bir hukuki işlemin veya fiilin olması gerekir.
Tüm dosya kapsamının ve yukarıda anılan yasal düzenlemelerin değerlendirilmesinde, davalıların tacir olmasına karşın davacı tarafın tacir olmadığı gibi taraflar arasındaki uyuşmazlığın TTK’nın 4/1-a ve devamı bentlerinde yazılan uyuşmazlıklar kapsamında da bulunmadığı, bu itibarla davanın nispi ve mutlak ticari davalardan olmaması nedeniyle Mahkememizin görevli bulunmadığı, görev hususunun dava şartlarından olup yargılamanın her aşamasında resen nazara alınacağı ve yanı sıra bu hususta İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin—- Hukuk Dairesinin— esas —-karar sayılı ilamı, yine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesinin —- Hukuk Dairesinin—- karar sayılı ilamı ve Yargıtay—. Hukuk Dairesinin — esas —— karar sayılı ilamı gözetilerek davanın görev dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: (Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere)
1- Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİNE,
2-Davanın HMK 114/1-c maddesi uyarınca mahkemenin görevli olması ile ilgili dava şartı yokluğu sebebiyle HMK 115/2. Maddesi gereğince usulden reddine,
3-HMK 20. Maddesi uyarınca kararın kesinleşme tarihinden itibaren taraflardan birinin 2 hafta içerisinde mahkememize başvurması halinde dosyanın görevli İSTANBUL ANADOLU NÖBETÇİ ASLİYE HUKUK MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE,
4-Aksi taktirde davanın açılmamış sayılmasına,
5-HMK 331/2. Maddesi uyarınca yargılama giderleri hakkında görevli mahkemece karar verilmesine,
Dair;gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olduğuna dair davacı ve davalı vekillerinin yokluğunda karar verildi