Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/169 E. 2019/259 K. 27.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/169 Esas
KARAR NO : 2019/259
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 09/02/2018
KARAR TARİHİ: 27/03/2019
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Nitelikteki Kefalet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle ; müvekkil …, ——— kullanmış olduğu—— nolu kredi için evini ipotek verdiği,——– İstanbul 10.icra Müdürlüğünün—– Esas sayılı icra dosyası ile ———- müvekkil …’in ipotek vermiş olduğu evi alacaklı bankaya devredilmiş ve icra takibine konu alacak, alacaklı banka tarafından tahsil edildiği, müvekkil …’in tek malvarlığı olan evini kaybetmesi neticesiyle sonlanan icra takibi olan —- tarihinde yapılan dosya hesabı olan —- TL üzerinden —–…, …, …, …, ve … aleyhine İstanbul Anadolu 25.İcra Müdürlüğünün ——– Esas sayılı dosyası ile borçlular aleyhine icra takibi başlatıldığı, davalıların icra takibine itiraz ettiği, haksız ve kötü niyetli itirazının iptalini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkillerden ——–’ın bağımsız müteselsil kefil oldukları anlaşıldığı, Davacının İstanbul 10.İcra Müdürlüğünün ——– Esas sayılı İpoteğin paraya çevrilmesine dair takibi ipotek konusu evi alacaklı bankaya devrederek kapattığını beyan etmiş ise de anılan bu ödeme müvekkillere davacı tarafından bildirilmediğini, müvekkiller anılan bu ödemeyi taraflarına davacı tarafından gönderilen İstanbul Anadolu 25.İcra Müdürlüğünün dosyası ile haberdar oldukları, Borca kefalet kişiyi doğrudan borç ilişkisinin tarafı haline getirmediğini, alacaklıya halef olmayan davacının huzurda ki davayı açması da haksız ve kötüniyetli olduğunu, bu durum karşısında da davacının haksız talepleri içeren davasının reddi gerektiğini talep etmiştir.
Dava, itirazın iptali davasıdır.
Davalı …——— dava dış———– olan kredi borcu nedeniyle, davacıya ait taşınmaz ipotek verilmiş, kredi borcunun ödenmemesi nedeniyle dava dışı —— tarafından davacı ve davalı şirket aleyhine ipoteğin paraya çevrilmesi yolu ile takip başlatılmış ve takip sürecinde, davacıya ait taşınmaz davalı … ———borcuna mahsuben dava dışı banka tarafından devralınmıştır.
Davacı tarafça bu süreçten sonra, anılan kredinin borçlusu olan davalı .——- ve aynı kredi sözleşmesinin kefilleri olan diğer davalılar aleyhine davamıza konu icra takibi başlatılmış, itirazen işbu dava açılmıştır.
Davacı tarafça halefiyet hükümleri gereğince alacak talep edilmektedir.
Yargıtay 23. Hukuk Dairesinin 2014/650 Esas 2015/8276 karar sayılı ilamında da anlatıldığı üzere; bir borç ilişkisinde alacaklının yerini, ona ifada bulunan üçüncü kişinin almasını sağlayan müesseseye ——– denir. Diğer bir anlatımla, halefiyet (ardıllık), başkasına ait borcu ifa eden üçüncü kişinin, alacaklının yerine geçmesi demektir. Bu durumda, borç ilişkisi ifa ile birlikte sona ermemiş olduğundan, ifada bulunan üçüncü kişi alacaklının elindeki alacağı garanti eden teminatlardan da yararlanır. Bu teminatlar, bundan böyle, ifada bulunan üçüncü kişinin rücu alacağına hizmet eder.
6098 sayılı TBK’nın 127. maddesi; “Alacaklıya ifada bulunan üçüncü kişi, aşağıdaki hâllerde ifası ölçüsünde alacaklının haklarına halef olur:
1. Başkasının borcu için rehnedilen bir şeyi rehinden kurtardığı ve bu şey üzerinde mülkiyet veya başka bir ayni hakkı bulunduğu takdirde.
2. Alacaklıya ifada bulunan üçüncü kişinin ona halef olacağı, borçlu tarafından ifadan önce alacaklıya bildirildiği takdirde.
Diğer halefiyet hâllerine ilişkin kanun hükümleri saklıdır.” hükmünü içermektedir.
Az yukarıda açıklandığı üzere, kanunda açıkça öngörülmediği sürece bir halefiyetin doğması mümkün değildir. Halefiyet kanununda belirtilmiş belirli durumlarda doğar. Diğer bir anlatımla, halefiyet halleri sınırlı sayıda olma (numerus clausus) kuralına bağlıdır.
Halefiyetin kanundan doğduğu iki hal TBK’nın anılan düzenlemesinde belirtilmiş ve yine bu düzenlemede diğer halefiyet hallerine ilişkin kanun hükümlerinin saklı olduğu düzenlenmiştir.
Somut uyuşmazlık konusu olay bakımından uygulama yeri bulan diğer bir halefiyet haline, TMK’nın 884. maddesinde yer verilmiştir. Buna göre; “Borçtan şahsen sorumlu olmayan rehinli taşınmaz maliki, borçluya ait koşullar içinde borcu ödeyerek taşınmazın üzerindeki ipoteğin kaldırılmasını isteyebilir. Alacak, borcu ödeyen malike geçer.” Anılan yasal düzenleme uyarınca, ipoteğin teminat altına aldığı borcun, borçtan şahsen sorumlu olmayan malik tarafından ödenmesi halinde, alacak borcu ödeyen malike geçer. Borcu ödeyen malik bu durumda, borç ilişkisinde alacaklının yerini almakta ve alacağa bağlı tüm fer’i haklar ve bu arada alacağı güvence altına alan tüm teminatlar ödemede bulunan malike geçmektedir.
Anılan yasal düzenlemeler kapsamında davacı tarafın alacak talebi TMK’nın 884. maddesine dayalı bir alacak talebidir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı TTK’nın 5/1. maddesi uyarınca, ticari davalara bakma görevi, asliye ticaret mahkemesine aittir. Ticari davalar, mutlak ve nispi ticari davalar olarak ikiye ayrılmaktadır. Nispi ticari davalar, TTK’nın 4/1. maddesinin ilk cümlesinde tarif edilen davalardır. Buna göre, her iki tarafın da “ticari işletmesiyle ilgili hususlardan kaynaklanan” hukuk davaları, ticari dava sayılmıştır. Mutlak ticari davalar ise, tarafların tacir olup olmadıklarına ve uyuşmazlığın tarafların ticari işletmeleri ile ilgili bulunup bulunmadığına bakılmaksızın yasa gereği ticari dava sayılan uyuşmazlıklardır. TTK’nın 4/1-a ve devamı bentlerinde yazılan uyuşmazlıklar ile diğer kanunlarda ticari dava olduğu belirtilen uyuşmazlıklar, mutlak ticari davalardır.
Tüm dosya kapsamının ve yukarıda anılan yasal düzenlemelerin değerlendirilmesinde, davalılardan ———– tacir olmasına rağmen davacı tarafın tacir olmadığı gibi taraflar arasındaki uyuşmazlığın TTK’nın 4/1-a ve devamı bentlerinde yazılan uyuşmazlıklar kapsamında da bulunmadığı, bu itibarla davanın nispi ve mutlak ticari davalardan olmaması nedeniyle Mahkememizin görevli bulunmadığı, görev hususunun dava şartlarından olup yargılamanın her aşamasında resen nazara alınacağı gözetilerek davanın görev dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın göreve ilişkin dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine,
Dosyanın kararın kesinleşmesi ve talep halinde görevli İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesine gönderilmesine,
Yargılama gideri ve vekalet ücretinin görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair, Davacı Vekilinin ve Davalılar Vekilinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 2 hafta süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 27/03/2019