Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1410 E. 2020/472 K. 23.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2018/1410 Esas
KARAR NO: 2020/472
DAVA : Sözleşmenin Uyarlanması
DAVA TARİHİ: 23/11/2018
KARAR TARİHİ: 23/09/2020
Mahkememizde görülmekte olan Sözleşmenin Uyarlanması davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle ; Müvekkilleri ile davalılar arasında —— tarihinde imzalanan ve dosyada bir sureti bulunan sözleşme gereği davalılardan ——– sahip olduğu hisseleri davacılardan —— devrettiğini, imzalanan sözleşme gereği, devir bedelinin —– olarak belirlendiğini, —— adet senet düzenlenerek davalı tarafa verildiğini, ——— için sözleşme hükmünün uygulandığını ve bu hususun ihtilafsız olduğunu, müvekkilleri tarafından senetlerin karşılığı olan devir bedelinin her ay davalıya ödenmekle birlikte henüz vadesi gelmemiş — adet senet ile toplamda —— borç bulunduğunu, döviz kurundaki değişim ile ——- karşısında değer kaybetmesi sonucunda mevcut borç miktarının fazlasıyla arttığını, ileriki dönemde akıbeti belirsiz büyüyen bir borçlanmanın söz konusu olduğunu, TBK 138. Maddesinde “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da bu borcunu henüz ifa etmemiş veya İfanın aşırı ölçüde güçlenmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hakimden sözleşmenin yeni koşullara ayarlanmasını isteme hakkına sahiptir, denildiğini, konuya ilişkin —– uygulamaları ve içtihatları bulunduğunu beyan ederek taraflar arasında yapılan ——— tarihli hisse devri sözleşmesinin uyarlanmasına, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkilleri ile davacılar arasında —– tarihinde sözleşme imzalandığını ve bu sözleşmeye göre müvekkili ———sahip olduğu hisseleri davacılar ———– devrettiğini, söz konusu devre ilişkin devir bedelinin taraflar arasında —–olarak kararlaştırıldığını ve söz konusu bedele ilişkin ——- sıralı senet imzalandığını, müvekkilinin sözleşme sonrası kendi edimini yerine getirdiğini ve şirket hisselerini davacılara devrettiğini, söz konusu sözleşmenin tacirler arasında düzenlenen ve anonim şirket hisse devrine konu bîr sözleşme olduğunu, sözleşmenin taraflarının TTK hükümlerine tabi olup basiretli tacir sıfatına sahip olduklarını, bu nedenle davacıların dosyada mübrez sözleşmenin uyarlanmasını talep edemeyeceklerini, gerek TBK m, 138, gerekse TBK m.480′ de bahsi geçen taraflarca öngörülemeyen durumun ortaya çıkması halinin her olayın özelliklerine göre yorumlanması gerektiğini, ülkemizde devalüasyon yaşanmadığını, basiretli bir tacir gibi davranmak zorunda olan davacılar için devalüasyon, enflasyon, fiyatların artması gibi durumların uyarlanma nedeni teşkil etmeyeceğini, basiretli davacı sıfatına sahip davacıların döviz kurundaki artışı öngörmemişinin düşünülemeyeceğini, ülkemizde döviz kuru artışının normal olduğunu ve şu anda devalüasyon kapsamında nitelendirilemeyeceğini, taraflar arasında söz konusu borca ilişkin sıralı ———-tanzim edildiğini ve söz konusu senetlerden—– tanesinin ödendiğini, halihazırda devam eden senetlerin de ödendiğini, ifa imkansızlığından bahsedilemediğinden davaya konu sözleşmenin uyarlanması talebinin açıkça hakkın kötüye kullanılması teşkil ettiğini, davacıların bu dava ile sözleşme İte belirlenen borç miktarını düşürmeyi amaçladıklarını, ülkede ——- yılından beri devalüasyon ilan edildiğini ve sık sık para ayarlamaları yapıldığını, hal böyle iken ülkedeki istikrarsız ekonomik durumun basiretli tacir olan davacılar tarafından tahmin edilebileceğini, yasal düzenlemeler kapsamında “sözleşmeye bağlılık” ilkesinin esas olduğunu, sözleşmeye müdahale müessesesinin istisnai olup uygulanabilmesi için kanunda belirtilen — koşulun birlikte gerçekleşmesi gerektiğini, dava konusu olay bakımından bu—– koşulun birlikte gerçekleşmediğini, beyan ederek davanın reddini savunmuş, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, TBK’nun 138. maddesi gereğince sözleşmenin uyarlanması istemine ilişkindir.
Hukukumuzda sözleşmeye bağlılık—————- ve sözleşme serbestliği ilkeleri kabul edilmiştir. Bu ilkelere göre, sözleşme yapıldığı andaki gibi aynen uygulanmalıdır. Eş söyleyişle, sözleşme koşulları borçlu için sonradan ağırlaşmış, edimler dengesi sonradan çıkan olaylar nedeni ile değişmiş olsa bile, borçlu sözleşmedeki edimini aynen ifa etmelidir. Gerçekten de sözleşmeye bağlılık ilkesi, hukuki güvenlik, doğruluk, dürüstlük kuralının bir gereği olarak sözleşme hukukunun temel ilkesini oluşturmaktadır. Ancak bu ilke, özel hukukun diğer ilkeleriyle sınırlandırılmıştır.
Sözleşme yapıldığında karşılıklı edimler arasında mevcut olan denge sonradan şartların olağanüstü değişmesiyle büyük ölçüde tarafların biri aleyhine katlanılamayacak derecede bozulabilir. İşte bu durumda sözleşmeye bağlılık ve sözleşme adaleti ilkeleri arasında bir çelişki ortaya çıkar ve artık bu ilkeye sıkı sıkıya bağlı kalmak adalet, hakkaniyet ve objektif iyiniyet kurallarına aykırı bir durum yaratır hale gelir. Hukukta bu zıtlık beklenmeyen hal şartı/sözleşmenin değişen şartlara uydurulması ilkesi ile giderilmeye çalışılmaktadır.
Tarafların iradelerini etkileyip sözleşmeyi yapmalarına neden olan şartlar daha sonra çok önemli surette, çarpıcı ve öngörülemez biçimde adaletsizliğe yol açan olayların gerçekleşmesi ile değişmişse, taraflar artık o akitle bağlı tutulmazlar. Değişen bu koşullar karşısında TMK’nun 2. maddesinden yararlanılarak sözleşmenin yeniden düzenlenmesi zorunluluğu doğar.
Sözleşmenin edimleri arasındaki dengeyi bozan olağanüstü hallere harp, ülkeyi sarsan ciddi ekonomik krizler, enflasyon grafiğindeki ani ve aşırı yükselmeler, şok devalüasyon, para değerinin önemli ölçüde düşmesi gibi, sözleşmeye bağlılığın beklenemeyeceği durumlar örnek olarak gösterilebilir.
Karşılıklı sözleşmelerde edimler arasındaki dengenin olağanüstü değişimler yüzünden alt üst olması, borcun ifasının önemli ölçüde güçleşmesi durumunda işlem temelinin çökmesi gündeme gelir. İşte bu durumda hakim, somut olayın verilerine göre alacaklı yararına borçlunun edimini yükseltmeye veya borçlu yararına onun tamamen veya kısmen edim yükümlülüğünden kurtulmasına karar verilebilir ve sözleşmeye müdahale ederek sözleşmeyi değişen koşullara uyarlar.
Sözleşmenin yeni durumlara uyarlanması yapılırken önce sözleşmede, daha sonra kanunda bu hususta intibak hükümlerinin bulunup bulunmadığına bakılır. Sözleşmede ve kanunda hüküm bulunmadığı takdirde sözleşmenin değişen hal ve şartlara uydurulmasının gerekip gerekmeyeceği incelenir. Bazen de sözleşmede olumlu ve olumsuz intibak kaydı bulunmakla beraber, bu kayda dayanılarak sözleşmenin kayıtla birlikte aynen uygulanmasını talep etmek TMK’nun 2/2. maddesi hükmü anlamında hakkın kötüye kullanılması anlamına gelebilir. Böyle bir durumda sözleşmedeki intibak kaydına rağmen edimler arasında aşırı bir nispetsizlik çıkmışsa uyarlama yine yapılmalıdır. İşlem temelinin çöküşüne ilişkin uyuşmazlıkların giderilmesinde kaynak olarak TMK’nun maddesi 1., 2. ve 4.maddelerinden yararlanılacaktır. İşlem temelinin çöktüğünün dikkate alınması dürüstlük kuralının gereğidir. Diğer bir anlatımla durumun değişmesi halinde sözleşmede ısrar etmek dürüstlük kuralına aykırı bir tutum olur. Değişen durumların, sözleşmede kendiliğinden bulunan sözleşme adaletini bozması halinde, taraflar öngörülemeyen bu haller için bir tedbir almadıklarından, sözleşmede bir boşluk vardır. Bu boşluk sözleşmenin anlamına ve taraf iradelerine önem verilerek yorum yolu ile ve dürüstlük kuralına uygun olarak doldurulur. Bu yönteme sözleşmenin yorum yoluyla düzeltilmesi veya değişen hal ve şartlara uyarlanması denilir.
Sözleşmeye müdahale için, gerekli koşullara gelince; sözleşme kurulduktan sonra ifası sırasında ortaya çıkan olaylar olağanüstü ve objektif nitelikte olmalıdır. Yine değişen hal ve şartlar nedeni ile tarafların yüklendikleri edimler arasındaki denge aşırı ölçüde ve açık biçimde bozulmuş olmalıdır. Uyarlama isteyen davacı olağanüstü hal ve şartların ortaya çıkmasına kendi kusuru ile sebebiyet vermemelidir. Değişen hal ve şartlar, taraflar bakımından önceden öngörülebilir, beklenebilir, olağan ve hesaba katılabilen nitelikte olmamalı veya olaylar, öngörülebilir olmakla beraber bunların sözleşmeye etkileri kapsam ve biçim bakımından bu derece tahmin edilmemelidir. —————–
Yukarıda da değinildiği gibi, şayet bir borcun ifası imkansızlaşmış olmamakla beraber, borçlunun sorumlu olmadığı sebeplerle aşırı derecede güçleşmiş ise, bu durumun borç ilişkisine ne gibi bir etki yapacağı hususunda 818 sayılı Borçlar Kanunu’nda bir hüküm bulunmamaktaydı. ————– tarihinde yürürlüğe giren 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nda ise bu hususta genel bir düzenleme yer almaktadır. TBK m. 138 hükmü, “Aşırı İfa Güçlüğü” kenar başlığı altında, sözleşmenin kurulmasından sonra ortaya çıkan bazı durumların sözleşmenin uyarlanması veya sona erdirilmesi sebebi oluşturacağını düzenlemiştir.
TBK m. 138 hükmüne göre; sözleşme taraflarından birinin hakime yapacağı başvuru üzerine talep doğrultusunda bir karar verilebilmesi için aşağıdaki şartlar bulunmalıdır.
1) Sözleşme kurulduktan sonra, tarafların edimleri arasındaki denge, borçludan sonuçları yüklenmesi istenemeyecek kadar büyük ölçüde bozulmuş olmalıdır. Şayet aşırı ifa güçlüğü sözleşme kurulduğu sırada da mevcut olup sadece taraflarca bilinmiyorsa, bu TBK’nun 138. maddesi hükümlerine değil, şartları varsa yanılma (TBK m. 30 vd.) hükümlerine göre iptale konu olabilir. Sonradan ortaya çıkan ifa güçlüğünün, mutlaka borçlunun ekonomik olarak mahvına veya ağır zararına yol açacak olması gerekmez. Maddede, “kendisinden ifanın istenmesinin dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir” olması yeterli görülmüştür. Elbette bu değerlendirmede, karşı tarafın durumu da gözönüne alınacaktır.
2) Edimlerin dengesindeki değişiklik sözleşme yapılırken öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen ————- olağanüstü bir durumdan ileri gelmelidir. Bu husus da ————– olarak ifade edilebilir. Maddede her ne kadar “taraflarca öngörülmeyen” denmişse de, olağanüstü olgunun sözleşme kurulurken sadece aşırı ifa güçlüğüne düşen taraf açısından öngörülemez olması yeterli sayılmalıdır. Aşırı ifa güçlüğüne düşenin bu durumu sözleşme yapılırken öngörmediğini ispat etmesi yetmez, bu durum onun için “öngörülmesi beklenemez” olmalıdır. Kendi özensizliği veya dikkatsizliği sebebiyle bu olguyu öngörememişse, 138. maddeden yararlanamayacaktır.
3) Aşırı ifa güçlüğü yaratan olgu borçludan kaynaklanmamalıdır. Olgunun kendisinin borçludan kaynaklanmaması yanında, bunun aşırı ifa güçlüğü yaratması da borçludan kaynaklanmamalıdır.
4) Edimler henüz ifa edilmemiş olmalıdır. Kural olarak ifada bulunduktan sonra aşırı ifa güçlüğünden söz ederek uyarlama veya sözleşmeden dönme yollarına başvurulamaz. Ancak, borçlu doğan haklarını saklı tutarak ifada bulunmuşsa, ifadan sonra da bu haklarını kullanabilecektir. Bu takdirde, uyarlamanın sonucuna göre veya sözleşmeden dönme halinde, ifa etmiş bulunduğu edimi sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre kısmen veya tamamen geri isteyebilecektir.
TBK’nun 138. maddesi uyarınca bu şartlar gerçekleştiğinde, önce hakimden uyarlama talep edilmesi gerecektir. Uyarlama edim yükümünün azaltılması veya karşı edimin arttırılması şeklinde yapılabileceği gibi, vadelerin veya ifa tarzının değiştirilmesi gibi hakimin uygun bulacağı her şekilde yapılabilir. Hakim, davacının talebinde öngörmediği bir tarzda uyarlama da yapabilir. Ancak borç uyarlamaya uygun değilse veya ifa güçlüğünü katlanır kılacak herhangi bir uyarlama bu kez karşı taraf açısından katlanması beklenilmez bir durum yaratıyorsa, borçlu ancak bu şartla sözleşmeden dönme hakkını kullanabilecektir. Öte yandan, maddenin son fıkrasında aynen; “Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.” hükmü getirilmiştir. Böylece dövize endeksli borçlanmalarda da bu madde hükmünün uygulanacağı tereddüte yer vermeyecek açıklıkta kabul edilmiştir.
Yukarıdaki açıklamalar ışığında somut olayın irdelenmesine gelince;
Davacılar vekilince, davalılardan— davacı ——— sahip olduğu hisselerini davacılar — devrettiği, ——— tarihli, dava konusu sözleşme gereğince hisse devir bedelinin –olarak belirlendiği, bu bedelin ——– kısmı için sözleşmenin uygulandığı, ihtilaf olmadığı, ———– kısmı için —- adet senet düzenlendiği, hali hazırda vadesi gelmemiş ——— tutarında borç bulunduğu, döviz kuru karşısında ——– aşırı değer kaybetmesi sonucu borç miktarının fazlasıyla artış gösterdiğinden habisle ——- tarihli sözleşmeden öngörülen hisse devir bedeline ilişkin düzenlemenin uyarlanması Mahkememizedn talep edilmiştir.
Mahkememizce taraf delilleri toplanmş, dosyanın ekonomist bir bilirkişiye tevdiine karar verilerek rapor alınmış, sözleşme tarihi ile dava tarihi arasında,— aylık bir dönemde, ———- karşısında yaklaşık—– oranında değer kazandığı, bu denli büyük artışın önceden öngörülmesinin çok muhtemel olmadığı, son — yılda –karşısında ortalama —— değer kazandığı, —— karşısında her yıl belli bir oranda artış yaşadığının dikkate alınması gerektiği kanaatinin bildirildiği görülmüştür.
Mahkememizce davaya konu sözleşmenin———– hissesi devrine ilişkin olduğu, bunun davacılar açısından bir yatırım aracı veya mal varlığını değerlendirme yolu olarak davaya konu sözleşmenin yapıldığı, bu kapsamda vadelere yayılan ödemelerin kararlaştırıldığı, vadelerin uzun olup borçlanmanın —– üzerinden yapılması ile kurdaki değişimlerin bir risk faktörü olarak değerlendirilerek bu yatırımın yapıldığı, sonrasında meydana gelen kur farkının yüksek olduğu tartışmasız olmakla beraber, bunun sözleşme yapılırken öngörülemeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durumdan kaynaklanmadığı, özellikle ödemelerin daha uzun vadelere yayılması ile bu riskin de daha geniş çerçevede, daha uzun sürede üstlenildiğinin kabulü gerekeceği kanaaatiyle TBK’nun 138. maddesindeki koşulların oluşmadığı Mahkememizce değerlendirilmiş, davacılar———— yönelik sözleşmenin uyarlanması talebinin esastan reddine dair karar vermek gerekmiştir.
Davanın, davaya konu sözleşmenin, hisse bedelinin ———- kararlaştırıldığı, kur farkından ötürü TBK’nun 138. maddesindeki koşulların oluştuğu iddialarına dayanması nedeniyle, sözleşme konusu hissenin alıcısı davacılar —— dışındaki davacı ——— aktif husumetinin bulunmadığı, yine hissenin satıcısı davalı — dışındaki davalılar ———— pasif husumetlerinin bulunmadığı Mahkememizce değerlendirilmiş, kendileri yönünden davanın usulden reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı ——- yönünden açılan davanın aktif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine,
2-Davalılar ——– yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine,
3-Davacılar —- tarafından davalı ———yöneltilen sözleşmenin uyarlanması davanın sübut bulmadığından reddine,
4-Alınması gerekli 54,40 TL harçtan davacı tarafından peşin olarak yatırılan 5.977,13 TL harcın mahsubu ile bakiye 5.922,73 TL harcın karar kesinleştiğinde davacıya iadesine,
5-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre davalı ———vekili için takdir olunan 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalı ——- verilmesine,
6-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre davalı —–vekili için takdir olunan 97.343,52 TL nispi vekalet ücretinin davacılar —– alınarak davalı ——– verilmesine,
7-Davalılar tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
8-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair, Davacı Vekilinin ve Bir kısım davalılar Vekilinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 2 hafta süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.23/09/2020