Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/99 E. 2020/265 K. 16.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/99 Esas
KARAR NO : 2020/265

DAVA : Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 24/01/2017
KARAR TARİHİ : 16/06/2020

Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket ile davalı şirket arasında 2009 yılından bu yana süregelen bir ticari ilişki bulunduğunu, bu kapsamda ——içinde nemi çekme ve nemi alma özelliğine sahip olan———– davalı şirketten satın alındığını, alınan malzemenin dava dışı başka bir firmaya satıldığını, anılan ticari ilişki çerçevesinde davacı şirket tarafından————- faturalara ilişkin olarak toplamda ———–miktarında davalı şirketten malzeme alındığını, malzemelerin tamamının dava dışı ——————– satıldığını, uyuşmazlık konusu malzemelerin dava dışı şirketçe başka malzemeler ile karıştırılarak ürün elde edildiğini, ürünlerin yurtdışına ihraç edildiğini, ancak ürünlerin bozuk olması nedeniyle dava dışı şirkete iade edildiğini, uyuşmazlık konusu malzemelerin hatalı çıkması nedeniyle ürünlerinin tamamı——–olan dava dışı —————– aldığını, ayıp ihbarının derhal davalı şirkete iletildiğini, ancak davalı şirketin somut bir adım atmadığını, dava dışı —- davacı şirkete —- tarihli ————————-düzenlendiğini, bunun üzerine —- ihtarname ile davalı şirkete gönderildiğini, uyuşmazlık konusu malzemelerin hatalı olması nedeniyle toplamda —— zarar meydana geldiğini belirtmiş, 233.640,00 TL’nin ihtarnamenin tebliğ tarihinden itibaren işleyecek bankalar arası uygulanan en yüksek faiz oranı ile birlikte davacıya ödenmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin davacı şirket için ürettiği ürünler üzerinde kendi etiket ve ambalajının bulunmadığını, davalı şirketin davacı şirkete sattığı ürünün —- olmadığını,—— olduğunu, iki ürün arasında ciddi farkların bulunduğunu, —— şirketlere satılmasından kaynaklı zarardan davacının sorumlu olduğunu, ayrıca bu ürünün kusma yapmayacağını, ürünlerdeki ayıbın basit bir kontrol ile görülebileceğini, —– haksız düzenlendiğini, davacı yanın iddia ettiği gibi ortada bir ayıp bulunmadığını, davacının kendi kusuruyla zararın meydana geldiğini, reklamasyon faturasının haksız kazanç teşkil ettiğini belirtmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, eserdeki ayıptan kaynaklanan zararın tahsili istemine ilişkindir.
Taraflar arasında kurulan eser sözleşmesi gereği 2009 yılından itibaren ticari ilişki bulunduğu, davalı yüklenicinin ürettiği —— miktarda kimyasal ——- davacı işsahibine teslim ettiği, davacı işsahibi tarafından bedelin ödendiği, dava ——- firması tarafından davacıya dava konusu ürünlerin ayıplı olduğundan bahisle ——— düzenlendiği, reklamasyon faturasındaki tutarın davacı işsahibince ödendiği hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; dava konusu ——- tarihli faturalara konu 4.032 kg miktarda kimyasal maddenin ayıplı olup olmadığı, ayıbın niteliği, ayıptan kaynaklanan zarardan yüklenici davalının sorumlu olup olmadığı, sorumlu ise hangi miktarda sorumlu olacağı noktalarında toplanmaktadır.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında, taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi ——————– tarafından hazırlanan —— tarihli bilirkişi heyeti ek ve kök raporda; yansıtma faturanın davalı şirket ticari defter ve kayıtlarında yer almadığı, malzemelere ilişkin tedarikçi ile asgari bir ———- belirlenmesi gerektiği, ———-aşınmadan kaynaklı üretimde hata meydana geldiği, hatanın üretim bandında—————————- tespit edilebileceğini mütalaa edilmiştir.
HMK’nın 33. maddesine göre hakim Türk hukukunu resen uygular. Bu nedenle mahkemece; tarafların gösterdiği hukuki sebep ile bağlı olmaksızın somut uyuşmazlığa uygun olan hukuki müessese ve ilgili kanun hükümleri belirlenerek uyuşmazlığın doğru hükümlere göre çözümlenmesi gerekir. Bu açık düzenleme karşısında tarafların, iddia ve savunmalarının dayanağı olarak farklı bir yasa kuralına dayanmış olmaları tarafların lehine veya aleyhine sonuç doğurmaz ve bu konuda usuli kazanılmış hak doğduğundan da söz edilemez. 04/06/1958 gün 15/6 sayılı Yargıtay İçtihadı Birleştirme kararında da vurgulandığı gibi; bir davada dayanılan maddi vakıaları açıklamak tarafların, bu olguları hukuken nitelendirmek, uygulanacak yasa maddelerini arayıp bulmak ve doğru olarak yorumlayıp uygulamak da hakimin görevidir.
Eser sözleşmesinin diğer sözleşme türlerinden ayırt edilmesi bakımından öncelikle bu sözleşmelerin kanundaki tanımlarından yararlanılmalı, sonuca gidilemediği takdirde sözleşme türlerine ilişkin özel hükümlerden yararlanılmalıdır. Kanundaki tanımlara göre eser sözleşmesi yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir (TBK 470/1). Satış sözleşmesi ise satıcının, satılanın zilyetlik ve mülkiyetini alıcıya devretme, alıcının ise buna karşılık bir bedel ödeme borcunu üstlendiği sözleşmedir (TBK 207/1).
Satış sözleşmesinde satılanın teslimi ve mülkiyetin nakli ön plandadır. Satılanın meydana getirilmesi aşaması ise alıcı için önemli değildir. Oysa, eser sözleşmesinde teslim edilecek şeyin meydana getirilme aşaması da alacaklı için önemlidir. Sözleşme akdedildiği sırada sözleşme konusu mevcut değilse kural olarak eser sözleşmesinin varlığından söz edilir. Yine, eser sözleşmesinde işsahibinin yükleniciye talimat vermesi söz konusu iken satış sözleşmesinde bu söz konusu değildir.
Somut olay değerlendirildiğinde; ————– nem alıcı madde sözleşmenin akdedildiği anda mevcut olmayıp piyasada bulunmayan özel üretim bir maldır. Taraflar arasındaki uyuşmazlık, nem alıcı kimyasal madde üretimine ilişkin olmasına göre eser sözleşmesinden kaynaklanmış olup davanın çözümlenmesinde uygulanması gereken hükümler, 6098 sayılı TBK’nın 470 ve devamı maddeleridir.
Ayıp, yasa ya da sözleşme hükümleri gereğince, bir eser veya malda bulunması gereken niteliklerin bulunmaması ya da bulunmaması gereken bozuklukların bulunmasıdır. İlk bakışta görülebilen veya basit muayene ile anlaşılabilen neviden olan ayıplar açık ayıp; ilk bakışta görünemeyen veya basit muayene ile hemen anlaşılamayan, sonradan kullanılmakla ortaya çıkan ayıplar ise gizli ayıp olarak nitelendirilmektedir. Yüklenicinin, imâlini yüklendiği eserin ayıplı olması durumunda; işsahibi, açık ayıplarda 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 474. gizli ayıplarda ise 477. maddeleri hükümlerine uygun olarak ihbarda bulunduğu takdirde, aynı Kanun’un 475. maddesinde tanınan haklardan yararlanabilir.
Somut olayda; mahkememizce alınan bilirkişi raporu ile deneyimli bir laboratuvar elemanının taneciklerin uygun irilikte olup olmadığını gözle müşahede edebileceği, doğru ve güvenilir sonuç için ise ————olduğu tespit edilmiştir. Nitekim dava konusu kimyasal maddenin olağandan daha iri taneli olduğu yapılan ————— ile tespit edilmiştir. Bu haliyle somut olaydaki ayıbın gizli ayıp niteliğinde olduğunun kabulü gerekir. Yine,———– Raporu” düzenlendiği, 14.07.2016 tarihinde dava dışı firmanın raporu davacıya ilettiği, ihtilaf konusu olmayan —– tarihli —— yükleniciye eserdeki ayıbın süresinde ihbar edildiği anlaşılmaktadır. Kaldı ki, bu husus somut olayda da önem arz etmez. Zira ayıplı ifada işsahibinin ayıplı ifadan doğan tazminat talepleri, yasal muayene ve ihbar külfetlerinin yerine getirilmesine bağlı tutulmamıştır.
Dosya kapsamındaki “——————— raporunun değerlendirilmesi ve alınan bilirkişi raporu sonucu; dava konusu kimyasal maddenin ayıpsız olması halinde üretim sürecinde kullanılabileceği, eserin iri tanecik yapısı ve uygun olmayan tanecik boyutuna sahip olduğu, bu durumun davalının üretim sürecinden kaynaklandığı tespit edilmiştir. Bu haliyle dava konusu kimyasal maddenin ayıplı olduğu sabittir.
Sözleşme ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 475. maddesinde eser sözleşmelerinde ayıp halinde işsahibinin seçimlik hakları gösterilmiştir. Bu seçimlik hakların yanında işsahibinin genel hükümlere göre tazminat hakkı da bulunmaktadır. Buna göre işsahibi doğrudan ve dolaylı zararlarını genel hükümlere göre talep edebilir. Ancak, zararın ortaya çıkmasında ya da artmasında iş sahibinin de ortak kusuru varsa yükleniciyi iş sahibinin kusurundan ve artan zarardan sorumlu tutmak mümkün değildir. Seçimlik haklardan farklı olarak ise yüklenici ayıplı eserin imalinde ve tesliminde kusuru olmadığını ispat ederek tazminat ödemekten kurtulabilir.
Somut olayda; her ne kadar teknik bilirkişi raporunda gerçek zararın tespit edilemeyeceği belirtilmiş ise de taraflar arasında —————faturasına ilişkin ihtilaf bulunmadığı, mali bilirkişi raporuna göre reklamasyon faturasının davacı ticari defterlerinde de yer aldığı, her iki rapora da davalının itirazının bulunmadığı nazara alındığında davacının uğramış olduğu ayıbı takip eden zarar miktarının ——— olduğunun kabulü gerekir. Davacı taraf, aşamalarda ayıp nedeniyle meydana gelen zararın 467.280,00 TL olduğunu savunmuş ise de davacının malvarlığında meydana gelen azalma zarar tutarı olarak kabul edilerek davacının bu iddiasına itibar edilmemiştir. Zararın ortaya çıkmasında ya da artmasında tarafların kusur oranlarının değerlendirilmesine gelinirse; 2009 yılından itibaren ——————- rağmen taraflar arasında davaya konu kimyasal maddenin üretimine ilişkin ———- bulunmaması, numune kararlaştırılmaması, teslim sırasında —-, düzenli laboratuvar çalışması ve deneme üretimi yapılmaması karşısında basiretli bir tacirden beklenen özeni göstermeyen davacı ile davalının ortak kusuru söz konusudur. Bu itibarla, mahkememizce zarar miktarı üzerinde tarafların eşit oranda kusurlu olduğu kabul edilmiştir.
Sözleşmeden doğan borçlarda borçlu, alacaklının ihtarıyla temerrüte düşer. Haksız fiillere ilişkin hükümlerin kıyasen uygulanacağından yola çıkılarak giderim yükümlülüğüne konu zarar için olay tarihinden itibaren faiz istenemez. Somut olayda; ihtarnamenin tebliğ edildiği tarihinin faiz başlangıç tarihi olarak kabul edilmesi ve bu tarihten itibaren alacağa faiz işletilmesi talep edilmiştir. Ancak, ihtarnamenin tebliğ tarihine ilişkin tebliğ şerhi dosya içerisinde bulunmamakta, davacı tarafından da bu tarihe ilişkin bir iddiada bulunulmamıştır. Bu itibarla, mahkememizce davalının cevabi ihtarnameyi keşide ettiği 09/12/2016 tarihi ihtarnamenin tebliğ edildiği en erken tarih olarak kabul edilmiş, faiz bu tarihten itibaren hükme bağlanmıştır.
Tüm dosya kapsamındaki tarafların beyanları ve delillerin değerlendirilmesi sonucu yukarıda açıklanan hukuki sebeplerle tam ve bağımsız vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulüne,
——————— tarihinden itibaren işleyecek ticari avans faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
2-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 7.979,97 TL harçtan peşin alınan 3.989,99 TL harcın mahsubu ile bakiye 3.989,98 TL karar harcının davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
3-Davacı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan ——- uyarınca davanın kabul edilen miktarı üzerinden 15.047,90 TL TL nisbi vekâlet ücretinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davalı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan —– uyarınca davanın reddedilen miktarı üzerinden hesaplanan 15.047,90 TLTL nisbi vekâlet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacı tarafından yatırılan 31,40 TL başvurma harcı, 4.60 TL vekalet harcı ve 3.989,99 TL peşin harç toplamı: 4.025,99 TL ile yargılama giderinden davanın red %50 ve kabul %50 oranına göre hesaplanan 1.218,23 TL’sinin davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Davacı tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın HMK. 333.maddesi gereğince karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı tebliğden itibaren 2 hafta süre içinde istinaf yasa yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.