Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/257 E. 2021/18 K. 12.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2016/1159 Esas
KARAR NO: 2021/245
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 14/10/2016
KARAR TARİHİ : 02/03/2021
Mahkememizde görülmekte olan tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müteveffa sürücü —– plakalı araç ile emniyet şeridinde duraklamış olan —- çarptığını, kazanın oluşumunda —- tali kusurlu olduğunu, kazada davacıların annesi —- hayatını kaybettiğini, davacıların anne ve babasının desteğinden mahrum kaldığını, —- plakalı aracın davalı sigorta şirketi nezdinde sigortalı olduğunu, aracın maliki olan —- sürücü ile birlikte sorumlu olduğunu belirtmiş, davacı — şimdilik toplam —destekten yoksun kalma tazminatı ile davacılar için ayrı ayrı —– manevi tazminatın davalılardan tahsiline karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalılara yükletilmesini talep etmiştir.
Davalı —- vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya konu edilen kazada müteveffa sürücü —- asli kusurlu olduğunu, davalıya atfedilebilecek bir kusur bulunmadığını, kaza nedeniyle davalının maddi ve manevi zarara uğradığını, manevi tazminatın zenginleşme aracı olamayacağını, açılan davanın haksız ve hukuken yersiz olduğunu belirtmiş, cevap dilekçesindeki ayrıntılı açıklamalar kapsamında davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı —— vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın yetkisiz mahkemede açıldığını, davalının — bulunduğu —- yetkili olduğunu,—plakalı aracın davalı şirket nezdinde —-numaralı —- teminat kapsamında olduğunu, davalının sorumluluğundan bahsedebilmek için sigortalısının da kazanın meydana gelmesinde kusurlu olması gerektiğini, sigortalı araç sürücüsünün kusursuz olduğunu, davacı tarafın zararının giderildiğini belirtmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı —— dilekçesinde özetle; müteveffa sürücünün kazanın meydana gelmesinde asli kusurlu olduğunu, işletenin sorumlu tutulabilmesi için zarar görenin zararı ile aracın işletilmesi arasında uygun illiyet bağı olması gerektiğini, davacıların ancak zarara neden olan araç sürücüsünden manevi tazminat talep edebileceğini, kusur oranının tespiti için — alınması gerektiğini, davalı şirket ile——- tarihleri arasını kapsayan araç kiralama sözleşmesi mevcut olduğunu, davalının işleten sıfatını kaybettiğini belirtmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, trafik kazasından kaynaklı destekten yoksun kalma zararı ve manevi zararın tazmini istemine ilişkindir.
Taraflar arasında —–olay tarihinde davalı —- numaralı —– ile sigortalı, davalı —-araca davacıların desteği — sevk ve idaresindeki — plakalı aracın çarpması sonucu davacıların desteği—- vefat ettiği hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacıların desteğinin vefat ettiği trafik kazasının oluşumunda davalı sigorta şirketince sigortalanan davalının işleteni bulunduğu davalı/aracın sürücüsü —olayda kusurlu bulunup bulunmadığı, kusurlu ise kusur oranının ne olduğu ile davacı —–desteğin ölümü nedeniyle destekten yoksun kalma maddi zararlarının bulunup bulunmadığı, varsa miktarlarının ne olduğu, davalıların bu zararlardan sorumlu olup olmadığı ve manevi tazminatın takdiri noktalarında toplanmaktadır.
Davalı—– yerleşim yerinin mahkememiz yargı sınırları içerisinde olduğu anlaşıldığından, HMK’nın 6. maddesi uyarınca yetki ilk itirazının reddine karar verilerek işin esasına geçilmiştir.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında, taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
—- cevap verildiği, —-Karar sayılı dosyanın mahkememize gönderildiği görülmüştür.
—yazıya cevap verildiği, dava konusu —- plakalı aracın sahiplik bilgilerinin gönderildiği görülmüştür.
—- tarihli rapora göre; davaya konu kazanın meydana gelmesinde davalı sürücü ——ikaz lambalarının yanması halinde kusursuz olduğu, ikaz lambalarının yanmaması halinde %10 oranında kusurlu olduğu, müteveffa sürücü —- bu durumda %90 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
—– öğretim üyelerince hazırlanan rapora göre; kazanın meydana gelmesinde — plakalı araç sürücüsü —-plakalı araç sürücüsü —- %75 oranında kusurlu olduğu tespit edilmiştir.
Ceza mahkemesi kararlarının hukuk mahkemesine etkisi, Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde düzenlenmiş olup hukuk hâkimi ceza mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Borçlar Kanunu’nun 74. maddesinde “Hakim, zarar verenin kusurunun olup olmadığı, ayırt etme gücünün bulunup bulunmadığı hakkında karar verirken, ceza hukukunun sorumlulukla ilgili hükümleriyle bağlı olmadığı gibi, ceza hakimi tarafından verilen beraat kararıyla da bağlı değildir. Aynı şekilde, ceza hakiminin kusurun değerlendirilmesine ve zararın belirlenmesine ilişkin kararı da, hukuk hakimini bağlamaz.” hükmü öngörülmüştür. Bu açık hüküm karşısında, ceza mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların hukuk hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ceza mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun hukuk mahkemesinde yeniden tartışılması ise mümkün değildir —- Diğer bir söyleyişle maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş tespitine, aynı konudaki hukuk mahkemesinde de kesin delil oluşturacağı açıktır ——
Haksız fiile dayalı tazminat davalarında kusurun belirlenmesi tazminatın doğru tespitinde önemli bir yer tutmaktadır.
TBK. 74 maddesinde haksız eylemin “kusur” öğesi konusunda hukuk hakimine tanınan yetkiler iki bölüm olup, birincisi “kusur bulunup bulunmadığına”, öteki “kusurun derecesini ve zararın tutarını belirlemeye” ilişkindir. Hakim, kusurun derecesini ve zarar tutarını belirlemede tam bağımsızdır.
HMK. 266 madde hükmüne göre de, kusur oranlarının belirlenmesi teknik değil hukuki bir konudur. Elde edilen teknik bulgulara göre hakim bu oranı belirlemede ihlal edilen kuralları gözönüne almalıdır.
Somut olayda da, mahkememizce, yasanın işaret ettiği üzere teknik bulguların tespiti amacı ile —-uzman bilirkişi kurulundan ve ——- rapor alınmıştır. Her iki raporda da kazaya ilişkin teknik veriler ve kusur oranı tespit edilmiştir. Kazanın oluş şekline ilişkin teknik veriler ortak olup sadece kusur oranlarını belirlemede bilirkişi kurulları birbirinden ayrılmıştır. Yukarıda da değinildiği üzere, HMK’nın 266. maddesi uyarınca hakim, bilirkişilerce tespit edilen kusur oranları ile bağlı olmayıp kusura ilişkin teknik verileri kendisi değerlendirerek kusur oranlarını kendisi belirlemelidir. Ceza mahkemesi kararı uyarınca davalı sürücünün gerekli önlemleri almadığı maddi olgusu sabit olup, bu husus mahkememizce tekrar tartışılmamıştır. Kusur oranının tayini yönünden ise alınan raporlar, tarafların beyanları, kazanın oluş şekli bir bütün halinde değerlendirilmiş, en son alınan İTÜ bilirkişi raporuna mahkememizce iştirak edilmiştir.
Bilirkişi — tarafından düzenlenen —- tarihli ek rapor içeriğine göre; destek —- sigorta şirketi tarafından yapılan ödemenin güncellenmiş değerinin indirilmesinden sonra davacı —destekten yoksun kalma zararının oluştuğu, —-vefatı nedeniyle karşılanmamış zararın bulunmadığı mütalaa edilmiştir.
Davacı vekilince verilen —- tarihli harcı da yatırılan talep artırım dilekçesi içeriğine göre; dava değerinin destekten yoksun kalma tazminatı yönünden —– arttırıldığı görülmüştür.
Destekten yoksun kalma tazminatı, 6098 sayılı BK’nın 53/III. maddesinde düzenlenmiş olup; “Ölüm neticesi olarak diğer kimseler müteveffanın yardımından mahrum kaldıkları takdirde onların bu zararını da tazmin etmek lazım gelir” şeklinde hükme bağlanmıştır.
Diğer taraftan, ——–sayılı kararının gerekçesinde de: “Destekten yoksun kalma tazminatının eylemin karşılığı olan bir ceza olmayıp, ölüm sonucu ölenin yardımından yoksun kalan kimsenin muhtaç duruma düşmesini önlemek ve yaşamının desteğin ölümünden önceki düzeyde tutulması amacına yönelik sosyal karakterde kendine özgü bir tazminat olduğu” hususu vurgulanmış; ——– ilamında da aynı esaslar benimsenmiştir.
Önemle vurgulanmalıdır ki, Borçlar Kanunu’nun 53/III. maddesine göre destekten yoksun kalma tazminatı, desteğin mirasçısı olarak geride bıraktığı kişilere değil, desteğinden yoksun kalanlarına aittir.
Somut olayda; davacı —- müteveffanın kızı olup desteğinden yararlandığının kabulü gerekir. Alınan bilirkişi raporu ile davacı—- karşılanmamış zararı bulunduğu, destek——yönünden ise zararının bulunmadığı tespit edilmiştir. Zarar ve yararın denkleştirilmesi ilkesi gereğince, davacılara yapılan sigorta ödemesinin, ödeme günü ile destekten yoksun kalma tazminatının hesaplandığı güne kadar geçen süredeki işlemiş yasal faizi de hesaplanarak, ödeme tutarı ile birlikte hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından indirilmesi gerekir —— Borçlulardan birinin yaptığı ödeme kadar, müteselsil sorumluların alacaklıya karşı sorumlu oldukları toplam miktar da eksilmiş olur. Değinilen hususlara uygun ve denetime elverişli bilirkişi raporuna hesaplama yönünden mahkememizce iştirak edilmiştir.
Davalı —- vekili cevap dilekçesi ve aşamalarda verilen beyan dilekçeleri ile dava konusu aracın davalı—- kiralandığını, bu nedenle işleten sıfatının bulunmadığını savunmuştur. Mahkememiz —tarihli oturumunun—— ara kararı ile davalı vekiline bu husustaki somut delillerini sunması için kesin süre verilmiştir.
2918 sayılı KTK hükümlerine göre, trafik kaydı “işleteni” kesin olarak gösteren bir karine değilse de, onun kim olduğunu belirleyen güçlü bir kanıt niteliğindedir. Ancak, trafik kaydına rağmen işletenliğin 3. kişi üzerinde bulunmasını engelleyen bir yasa hükmü yoktur. Aynı yasanın 3. maddesinde, “İşleten: Araç sahibi olan veya mülkiyeti muhafaza kaydıyla satışta alıcı sıfatıyla sicilde kayıtlı görülen veya aracın uzun süreli kiralama, ariyet veya rehin gibi hallerde kiracı, ariyet veya rehin alan kişidir. Ancak, ilgili tarafından başka bir kişinin aracı kendi hesabına ve tehlikesi kendisine ait olmak üzere işlettiği ve araç üzerinde fiili tasarrufu bulunduğu ispat edilirse, bu kimse işleten sayılır.” şeklinde tanımlanmıştır. Aynı kanunun 85. maddesinde ise, “Bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, motorlu aracın bir teşebbüsün ünvanı veya işletme adı altında veya bu teşebbüs tarafından kesilen bilet ile işletilmesi halinde, motorlu aracın işleteni ve bağlı olduğu teşebbüsün sahibi, doğan zarardan müştereken ve müteselsilen sorumlu olurlar.” hükmüne yer verilmiştir.
Bu yasal düzenleme karşısında, kazaya karışan araçların meydana getirdikleri zararlardan araç sahiplerinin hukuken sorumlu olacağı ilkesi benimsenmiş ise de, araç malikleri tarafından herhangi bir sebeple yararlanılması için bir başka kimseye devir edilmesi halinde ——- üzerindeki fiili hakimiyeti kalmaması ve bu sebeple ekonomik yönden de bir yararlanma olanağının kalktığı durumlarda, o araca kaza sırasında fiili hakimiyeti altında bulunduran ve ondan iktisaden yararlanan kimsenin işleten sıfatıyla meydana gelen zarardan sorumlu tutulması gerekir. Bunun sonucu olarak da, araç maliki sorumlu tutulmamalıdır. Gerek doktrinde, gerekse—-uygulamalarında, kiracının işleten sıfatının belirlenmesinde, kira sözleşmesinin uzun süreli olması, araç üzerinde fiili hakimiyet ve ekonomik yararlanma unsurlarının birlikte bulunması gerekmektedir.
Somut olayda, davalı —— vekili, müvekkilinin aracı kiraladığını, hukuken işleten olmadığını ve husumet yöneltilemeyeceğini kaza tarihinde aracın davalı sürücü tarafından kiralandığını iddia etmiş, kira sözleşmesini dosyaya sunmuştur. Mahkememizce, taraflar arasındaki kira sözleşmesinin uzun süreli ve 3. kişileri bağlayacak güçte bir sözleşme olup olmadığı, ekonomik yararlanmanın kime ait olduğu, kira sözleşmesi ve kira bedelinin Maliye ve vergi dairelerine bildirilip bildirilmediği, kira sözleşmesinin fatura, ruhsat ve cari hesap hareketleri gibi yan delillerle desteklenip desteklenmediği, davalının işletenlik sıfatının devam edip etmediği hususlarının tartışılması için bu hususta ara karar kurulmuştur. Ancak, davalı şirketin işleten sıfatının sona erdiğine dair herhangi bir somut delil dosyaya ibraz edilmediğinden, bu yöndeki savunmaya itibar edilmemiştir.
Davalı ——- tarihli oturumda talep arttırım dilekçesi ile arttırılan kısım yönünden davanın zamanaşımına uğradığını savunmuştur. Somut olayda, davacı HMK 107. maddesi gereği belirsiz alacak davası olarak destekten yoksun kalma tazminatı talep etmiş, zararını bilirkişi raporu ile tam ve kesin olarak öğrenmiş ve talebini artırmıştır. Davalı tarafından ıslah zamanaşımı defiinde bulunulmuş ise de belirsiz alacak davasında zamanaşımı yalnızca dava açılan kısım için değil, tüm dava için kesilir. 6100 sayılı HMK. hükümleri gereğince davacının iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın, davanın başında belirtmiş olduğu alacak talebini HMK 107/1. maddesi hükmüne göre bilirkişi raporu ile tam ve kesin olarak belirlendiği anda arttırması mümkündür. HMK 107/2. maddesi gereğince yapılacak bu artırım bir ıslah olmadığı gibi, bu artırım nedeniyle zamanaşımının da gerçekleştiğinden söz edilemez. Bu itibarla, yerinde görülmeyen savunmaya mahkememizce itibar edilmemiştir.
Manevi tazminat talebi yönünden ise yapılan yargılama neticesinde, tazminat miktarının belirlenmesinde gözetilen hususların açıklanması gerekir: 6098 satılı Türk Borçlar Kanunu’nun 56/2. maddesi gereğince hakimin, özel durumları göz önünde tutarak manevi zarar adı ile hak sahibine verilmesine karar vereceği para tutarı adalete uygun olmalıdır. Takdir edilecek bu tutar, zarara uğrayanda manevi huzuru doğurmayı gerçekleştirecek tazminata benzer bir işlevi —– olan özgün bir nitelik taşır. Bir ceza olmadığı gibi malvarlığı hukukuna ilişkin bir zararın karşılanmasını da amaç edinmemiştir. O halde bu tazminatın sınırı onun amacına göre belirlenmelidir. Takdir edilecek tutar, var olan durumda elde edilmek istenilen doyum — duygusunun etkisine ulaşmak için gerekli olan kadar olmalıdır. —— gerekçesinde, takdir olunacak manevi tazminatın tutarını etkileyecek özel durum ve koşullar da açıkça gösterilmiştir. Bunlar her olaya göre değişebileceğinden hakim, bu konuda takdir hakkını kullanırken ona etkili olan nedenleri de karar yerinde nesnel —– göstermelidir. Manevi tazminat, bozulan ruh huzurunun, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabın kısmen ve imkan nispetinde iadesini amaçladığından hâkim, M.K’nun 4.maddesi gereğince hak ve nesafete göre takdir hakkını kullanarak, manevi tazminat miktarını tespit etmelidir. Hakim belirlemeyi yaparken somut olayın özelliğini, zarar görenin ekonomik ve sosyal durumunu, paranın alım gücünü, duyulan ve ileride duyulacak elem ve ızdırabı gözetmelidir. ——-Somut olayda; kazanın meydana gelmesindeki kusur oranları, tarafların sosyal ekonomik durumları, müteveffanın yaşı ve davacının yakınlık durumu, ceza dosyasındaki tespitler, tefrik edilen dosyadaki deliller bir bütün halinde nazara alınmıştır. Özellikle, kazanın meydana gelmesinde desteğin asli kusuru bulunması karşısında, manevi tazminatın aşağıdaki tutarda takdir edilmesi gerekmiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 91/1. maddesinde, “işletenlerin, bu kanunun 85/1. maddesine göre olan sorumluluklarının karşılanmasını sağlamak üzere mali sorumluluk sigortası yaptırmaları zorunludur”, aynı Yasa’nın 85/1. maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı Yasa’nın 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur” hükümlerine yer verilmiştir. Zarara sebebiyet veren sürücü, işleten ve trafik sigortacısı, 6098 sayılı TBK. madde 42 ve 43 gereğince maddi zarardan müteselsilen sorumludur. Müteselsil sorumlulukta, kural olarak borçlulardan her biri, 6098 sayılı TBK. madde 120 ve 121 göre, borcun tamamından sorumludur. Nitekim, 2918 sayılı KTK.nun 88/1 maddesinde de müteselsil sorumluluk öngörülmüştür. Bu itibarla, davalıların hesaplanan destekten yoksun kalma tazminatından işleten, sürücü ve ——- olarak müteselsilen sorumlu olduğu, davalı sigorta şirketinin sorumluluğunun ise poliçe limiti ile sınırlı olduğunun kabulü gerekir. 2918 sayılı KTK.nun 98/1, 99/1. maddeleri ile——- uyarınca rizikonun, bilgi ve belgeleri ile birlikte sigortacıya ihbar edildiği tarihten itibaren 8 iş günü içinde sigortacının tazminatı ödeme yükümlülüğü bulunmaktadır. Bu sürenin sonunda ödememe halinde temerrüt gerçekleşir. Anılan düzenleme uyarınca davalı sigorta şirketi yönünden temerrüt tarihi mahkememizce tayin edilmiştir. Yapılan yargılama ve toplanan deliller sonucunda, açıklanan gerekçeler ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı —- tarafından davalılar aleyhine açılan davanın kabulüne, —- nedeniyle] destekten yoksun kalma tazminatının davalılar—-yönünden —kaza tarihinden, davalı sigorta şirketi yönünden —– tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte müştereken ve müteselsilen tahsiline,
-Davacı —-tarafından davalılar aleyhine açılan davanın — reddine,
2-Davacı —- aleyhine açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, — manevi tazminatın —-kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine,
3-Davacı —-aleyhine açılan manevi tazminat davasının kısmen kabulüne, — manevi tazminatın —- kaza tarihinden itibaren işleyecek yasal faiziyle birlikte bu davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, fazlaya ilişkin istemin reddine,
4-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 2.487,30 TL harçtan peşin alınan 480,22 TL ile 83,04 TL tamamlama harcın mahsubuna, bakiye 1.924,04 TL karar harcının —– davalılardan tahsili ile hazineye irat kaydına,
5-Davacı —- maddi tazminat davasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davanın kabul edilen miktarı üzerinden hesaplanan 4.080,00 TL maktu vekâlet ücretinin davalılardan tahsili ile davacıya verilmesine,
6-Davacı —- manevi tazminat davasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davanın kabul edilen miktarı üzerinden hesaplanan 4.080,00 TL maktu vekâlet ücretinin davalılar —–davacıya verilmesine,
7-Davalılar maddi tazminat davasında kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davanın reddedilen maddi tazminat miktarı üzerinden hesaplanan 100,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacı —–alınarak davalılara verilmesine,
8-Davalılar —— manevi tazminat davasında kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davanın reddedilen miktarı üzerinden hesaplanan 4.080,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacı —– alınarak davalılara verilmesine,
9-Davalılar —— manevi tazminat davasında kendilerini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davanın reddedilen miktarı üzerinden hesaplanan 4.080,00 TL maktu vekâlet ücretinin davacı —— alınarak davalılara verilmesine,
10-Davacılar tarafından yatırılan 29,20 TL başvuru harcı, 480,22 TL peşin harç, 4,30 TL vekalet harcı ve 83,04 TL TL ıslah harcı toplamı; 596,76 TL ile 2.561,50 TL yargılama giderinden davanın red (51) ve kabul (49) oranına göre hesaplanan 1.255,14 TL’sinin davalılardan tahsili ile davacılara verilmesine, bakiyesinin davacılar üzerinde bırakılmasına,
11-Davalı —– tarafından yapılan 24,71 TL yargılama giderinin davacılardan alınarak davalıya verilmesine,
12-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın HMK. 333. maddesi gereğince karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,
Dair, gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olduğuna dair taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.02/03/2021