Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/259 E. 2020/911 K. 16.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/259 Esas
KARAR NO : 2020/911

DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ : 03/03/2016
KARAR TARİHİ : 16/12/2020

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dilekçesinde özetle; —— müvekkilleri olduğunu, davalı ——— düzenleyerek sorumluluğu üstlenmiş olduklarını, müvekkili ——— gebeliği boyunca davalıların sigortalıları tarafından izlenmiş, çocuktaki —- tanısının konamamış ve davac—– sendromlu doğmuş olduğunu, davalıların sigortalılarının özetle bilgilendirmeme, aydınlatılmış rıza almama, teşhiste kusur, ileri testleri önermeme, ultrason kullanımında ihmal, ultrason bulgularını değerlendirmeme,—– yapmama gibi kusurları olduğunu, hasta hekim ilişkisinin vekalet ilişkisine dayandırıldığını,— kalıcı bir bozukluk olması nedeniyle davacıların maddi ve manevi zarara uğramış olduklarını, davalıların sigortalılarının tıbbi kötü uygulamalarının bu zarara yol açmış olduğunu,—– oranında işgöremezlik tespit edilmiş olduğunu belirtmiş, delil listesi sunmuş, müvekkiller—– manevi tazminat talep ve dava etmiştir.
Davalı ——— ile müvekkil şirket tarafından güvence altına alınmış olduğunu, davacı çocuğa ait kromozom analiz sonuçlarının taraflarına tebliğ edilmemiş olması nedeniyle bu hususta cevap haklarını saklı tuttuklarını, davaya konu edilen anomalilerin doğum öncesi tespitinin %100 mümkün olmadığını, mümkün olsaydı dahi davacının müvekkil hekime başvurduğu tarih itibarıyla tedavisi olup olmadığı hususlarının irdelenerek bilirkişi incelemesiyle açıklığa kavuşturulması gerektiğini, gebeliğin sonlandırılmasına ilişkin bir müdahalenin yapılamayacağı durumlarda hekimin sorumluluğunun doğmayacağını, sigortalı tarafından yapılan testlerde çocuğun sağlıklı olduğunun tespit edildiğini, dörtlü tarama testinde dahi —– %100 oranında tespit edilemediğini, % 70-80 oranında tespit edilebildiğini, her gebelikte %2-3 oranında anomalili bebek doğduğunu, bu anomalilerin % 70-85 oranında tespit edilebildiğini, tespit edilse dahi Dovvn sendromunun halen tedavisinin bulunmadığını, hekimin sorumluluğunun doğması için tıbbi standardın uygulanmamış olması gerektiğini, tıbbi standarda uygun davranıldığı takdirde hekimin sorumluluğunun doğmayacağını —– hekimin tıbbi faaliyetlerinin mutlak surette şifa ile neticelenmemesinden dolayı —– bakımından muaheze edilemeyeceğini, davacı tarafından ileri sürülen zararlarla hekimin eylemleri arasında nedensellik bağı olmadığını, ortaya çıktığı iddia edilen zararların, sigortalı hekimin tedavisi ile ilgisi bulunmayan, genetik rahatsızlıklara bağlı, tespiti ve tedavisi yüzde yüz mümkün olmayan rahatsızlıklar olduğunu, hekimin sorumlu tutulmaması gerektiğini davanın sigortalı hekime ihbarını talep etmiş, delillerini sunmuş, davanın reddini talep etmiştir.
Davalı —— vekili cevap dilekçesinde, özetle; davada Asliye Ticaret Mahkemesi değil Tüketici Mahkemesinin görevli olduğunu ileri sürerek görev itirazında bulunmuş, davanın sigortalı hekim ——- talep etmiş, davacı—— gebelik takiplerinin yalnızca sigortalı hekim tarafından değil başka hastaneler ve başka hekimler tarafından yapılmış olduğunu, davacı tarafça süreçte başvurulan hastane ve hekim bilgilerinin mahkeme ile paylaşılmasını ve davanın ilgili şirket ve hekimlere ihbarını talep etmiş, davacı ——- gebe olarak başvurmuş olduğunu, sigortalı hekime başvurmadan önce takiplerinin başka hekimler tarafından yapılmış olduğunu, sigortalı hekime başvurduğunda, Down sendromuna yönelik ikili tarama testinin başka bir doktor tarafından yapılmış ve sonucun normal çıktığının belirtilmiş olduğunu, sigortalı hekim tarafından dörtlü tarama testinin yapılmış ve Down sendromlu çocuk doğurma olasılığının 1/ 2380 olarak gelmiş olduğunu. —- gebeye, sonucun normal olduğunu, Dovvn sendromlu çocuk doğurma ihtimalinin istatistiksel olarak 1/800 olduğunu, gebede ise bu ölçümün 1/2380 olarak ölçüldüğünü, ancak bu testin tanı değil yalnızca tarama testi olduğunun anlatılmış olduğunu, sigortalı hekimin ilk muayeneden 1.5 ay sonra başvurmuş ve detaylı ultrason hakkında bilgi verilmiş olduğunu, iki hafta sonra erken doğum tehdidi tanısı ile yatırılarak tedavisinin düzenlenmiş olduğunu, erken doğum yapmasının önlenmiş olduğunu, davacının sigortalı hekime en son 27 haftalık gebe iken başvurmuş olduğunu, sigortalı hekimin tıbbi uygulama hatası bulunmadığını, gebeliğin güncel tıp kurallarına uygun izlenmiş olduğunu, bebeğin anomalili olup olmadığının belirlenmesi hususunda gebeliğin belirli haftalarında yapılması öngörülen muayene ve tetkikler bulunduğunu, gebeliğin 11-14 haftalarında ikili test istendiğini, bu haftalarda yapılan risk hesaplamasında annenin yaşı, —–ölçülen fetusun ense kalınlığı, bebeğin burun kemiği, bebeğin kalp ve —-kan akımlarının dikkate alındığım, ikili testin doğacak bebeğin Down sendromu tehdidi altında olup olmadığı konusunda ileri tetkiklere gereksinim olup olmadığını belirlediğini, davacı hasta sigortalı hekime başvurmuş olduğunda başka bir hekim tarafından ikili testin yapılmış olduğunun ve sonucun normal olduğunun belirtildiğini, davacının sigortalı hekime ilk kez gebeliğinin 16.haftasında başvurmuş olduğunu, dörtlü tarama testinin yapılmış olduğunu, Down sendromlu çocuk doğurma ihtimalinin 1/ 2380 olarak ölçülmüş ve hastaya bunun tanı değil tarama testi olduğunun bilgisinin verilmiş olduğunu, tarama testlerinin risk belirlemede etkili ancak tanı testi olmadıklarını, ikili tarama testinin güvenilirliğinin %85, dörtlü tarama testinin % 67 civarında olduğunu, gebelik boyunca yapılan testlerin Down sendromunu belirli oranda saptamaya yardımcı olduklarını, kesin tanı konmasının mümkün olmadığını, davacı hastaya yapılan dörtlü ve ikili tarama testlerinde risk saptanmamış olduğunu, davacı hastanın sigortalı hekime başvurduğu tarih değerlendirildiğinde anormal bulgu saptanmış olsa dahi yasal olarak gebeliğin sonlandırılması imkanı bulunmadığını, bilgi verme yükümlülüğün ihlali ile oluşan zarar arasında illiyet bağının kabulü için ya hastalığın anne kamında tedavi imkanı varken hekimin bildirme yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle bunun yapılamamış olması ya da gebeliğin sonlandırma ihtimali varken ailenin bunu kullanmamış olması gerektiğini, dava konusu olayda iki durumun da söz konusu olmadığını belirtmiş, ——– haftayı geçen gebelikte rahim tahliyesi başlıklı 5.maddesine atıfta bulunmuş, bu yasal düzenlemeye göre, davacının sigortalı hekime başvurduğu tarihte çocuktaki anomali tespit edilmiş olsa dahi, ortaya çıkacak sonuca engel olunamayacağını belirtmiş, hekimin sorumluluğu için gereken şartları ve bu şartlardan uygun nedensellik bağının olmadığını, davacı ——– yapılan erken dönem tetkiklerinde herhangi bir risk durumunun saptanmamış olduğunu belirtmiş, hastanın takibine ilişkin tıbbi kayıtların celbini talep etmiş, davanın reddini talep etmiştir.
Dava, maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Davacılardan —- hamileliği boyunca davalı şirketler sigortalıları doktorlar tarafından takip edildiği, doktorların tıbbı kötü uygulaması sonucu, davacı—–down sendromunun hamilelikte teşhis edilemediği ve davacı—— down sendromlu olarak doğduğundan bahisle; davacı ——yönünden iş göremezlik tazminatına ve tüm davacılar yönünden manevi tazminata hükmedilmesi talep edilmiştir.
Mahkememizce her bir davalı sigorta şirketinden davaya konu ve poliçe ve hasar dosyası celp edilmiş incelenmiştir.
Davacı——-gebelik takibine ilişkin tıbbi tedavi evrakı celp edilmiş incelenmiştir.
Davacılar vekilince davacı ——– maluliyet durumuna ilişkin 02/08/2017 tarihli maluliyet raporu sunulmuş, davacı —— %76 oranda maluliyetinin tespit edildiği belirlenmiştir.
Sunulan bu maluliyet raporuna dayalı olarak mahkememizce aktüer incelemesi yapılmış, davacılar vekilince zarar ve maluliyet tespitine yönelik başkaca inceleme talebi ileri sürülmemiştir.
Mahkememizce taraf iddiaları yönünden ——– sendromu açısından yüksek riskli gebe grubunda yer almaması ve yapılan ——tarama test sonuçlarının Down sendromu açısından yüksek riskli gelmemiş olması nedeniyle —–gibi ileri ——-tanı testlerinin yapılması açısından tıbbi endikasyon bulunmadığı, Her ——- bulgular Down sendromu tanısı koymaya imkan sağlasa da, dosyada, kesin tanıyı koymaya yönelik kromozom analizi sonucunun olmadığı, dava konusu olayda hastanın aydınlatılmış onamı alınmaksızın gerçekleştirilmiş bir müdahale söz konusu olmadığından aydınlatılmış onam konusunda görüş oluşturmaya yer bulunmadığı, sorun bilgilendirme yükümlülüğünün ihlal edilip edilmediği noktasında olduğu, bilgilendirme bağlamında, davacı ——- takiplerinde saptanmış somut bir bulgunun aileyle açıklanmamış ve bu nedenle ileri yöntemlere başvurulmamış olması söz konusu olmadığı, ancak yapılan tetkiklerin kesin tanısal değeri olmadığı yönünde genel bir bilgilendirmenin yapılıp yapılmadığı, bu bilgilendirmenin yazılı olma zorunluluğu bulunmamakla ve sözlü şekilde yapılmış olma olasılığı bulunmakla beraber, ispatı sağlayacak yazılı bir belge dosyada mevcut olmadığı, ——- testlerinin kesin tanısal değeri olmadığı, yanılma payları ve kesin tanının ileri ——- ile konulabileceği konusunda bilgilendirme yükümlülüğünün ihlal edilmiş olduğu kanaatine varacak olur ise, bu ihlal —– çocuğun doğumu şeklinde ortaya çıkan zarar arasında nedensellik bağının kurulabilmesi ailenin ileri tanı yöntemlerine başvurma konusundaki tutum ve davranışlarına yönelik bazı varsayımların oluşturulmasını gerekli kılabileceği, bu hususta bilirkişilerin görüş oluşturmasının yerinde olmadığı, —— davranışları sağlam bir çocukta sakatlığa ya da tedavi şansının kaybedilmesine yol açmış değildir. Hukuki bir değerlendirme niteliği taşımakla beraber, iddia edilen ihmali davranışlarda bulunulmamış olunsa idi, gebeliğin sona erdirilebileceği ve ——– hiç doğmamış olacağı ileri sürüldüğüne göre, yaşamına doğmadan önce son verilmemiş ve dünyaya gelmesi sağlanmış olduğu için çocuğun davacı sıfatıyla tazminat talebinde bulunmasının, çelişki barındırdığı ve yerinde olmadığı şeklinde kanaat bildirilmiştir.
Kök rapora itiraz edilmiş olmakla 01/06/2018 tarihli ek rapor alınmış, özetle;———-haftasında uygulanabileceği, en uygun zamanın 15-17 gebelik haftaları arasında olduğu, ikili test veya üçlü / dörtlü test şeklindeki tarama testleri gebelik takipleri sırasında rutin uygulama haline geldiği için, yapılmaması tıbbi standarttan sapma olarak ele alınabilecek olsa da zorunlu olmadığı, Tanı İçin, ——- (erken dönemde—– yapılması),———- analizi) yapılabileceği, Tarama testlerinin yüksek riskli çıkmaması nedeniyle ileri ——–testlerine gerek görülmediği takdirde, —- testleri ile ilgili detaylı süreç ve risk aydınlatmalarına gerek olmadığı, ancak tarama testlerin düşük riskli çıkmasının kesin tanısal değer taşımadığı ve tümüyle normal bir ——olmadığı bilgisi verilmelidir. Hukuka uygun bir tıbbi müdahalenin gerçekleştirilmesinin ön koşulu hastanın müdahaleye rızasının bulunmasıdır ve onam (—-) ile hasta o müdahaleye kendi özgür iradesiyle izin verdiğini ortaya koymaktadır.—– testleri için yalnızca rutin bir kan alma işlemi yapıldığından yazılı onam —– aranmamaktadır ve gebe kadının açıkça karşı koymamış olması durumunda zımni rızanın varlığı kabul edilmektedir.——onamın yazılı olması gerekmekle ve uygulamada da yazılı onam alınmakla beraber, dava konusu olayda bu müdahaleler yapılmamış olduğu için haliyle bu müdahalelere yönelik onamın varlığına, dolayısıyla alınıp alınmadığına ilişkin bir belirleme yapılması da söz konusu olamayacağı, hastanın tarama testi sonuçlannda yüksek Down ya da diğer bir —— saptanmadığı için, özel olarak dikkat çekilmesi, vurgulanması gereken bir hususun atlanması ve buna yönelik eksik aydınlatma yapılması söz konusu olmadığı, Tarama testi sonuçlarının kesin tanısal değeri olmadığı, tanının esasen —– testleri ile konabileceği şeklinde—- dosyada yazılı bir belge yoktur Bu aşamada. 7.nolu açıklamalarımıza da atıfta bulunarak, tarama testlerinin özelliklerine İlişkin genel nitelikli ———- yazılı şekilde yapılmasını zorunlu kılan bir yasal düzenleme bulunmamaktadır, bu nedenle hekim sözlü bilgilendirmede bulunmayı tercih etmiş olabilir Bu durumda, bilgilendirme yapılıp yapılmadığına İlişkin bir kanaat oluşturmak mümkün değildir ve bilirkişilerin bu hususta değerlendirme yapması da yerinde değildir şeklinde kanaatini bildirmiştir.
Davacılar vekilince sunulan 05/12/2019 tarihli talep artırım dilekçesi ile talep sonucu somutlaştırılmış ve—– göremezlik maddi tazminat, 60.000 TL manevi tazminat, anne —– tazminatın dava tarihinden itibaren avans faizi ile birlikte tahsili talep edilmiştir.
Tüm dosya kapsamının değerlendirilmesinde; davacı —— takibinde olduğu, ——— olduğunun gebeliğinde teşhis edilemediği gibi yapılan tarama testlerinin down sendromunu teşhiste tek başına yeterli olmadığı, ————tarama testlerinin neden yapıldığı, hata payının ne olduğu, yapılan tarama testlerindeki risk değerlemesine nazaran çocuğun down sendromlu olarak doğma ihtimali yönünden ayrıca ileri tetkik seçeneklerinin bulunduğuna ilişkin yeterli bilgilendirme yapılmadığından bahisle tüm davacılar yönünden manevi tazminat ile davacı ———– meydana gelen maddi tazminatın davalılardan müştereken müteselsilen tahsilinin talep edildiği belirlenmiştir.
Celp edilen hasar dosyaları ve poliçelerin tetkikinde, —-sigortalısı hekimlerin mesleki sorumluluktan kaynaklı tazminat taleplerinin 400.000 TL limitle sigorta teminatı altına alındığı belirlenmiştir.
Her ne kadar davalılar vekillerince aşamalarda davacı—– maluliyet—– yönünden, sigortalı hekimlerin kusuru bulunmadığı, tıbbı kötü uygulamadan söz edilemeyeceği, gereken her türlü tetkikin yapıldığı tıbbi standartlara uygun tedavi yapıldığı, maluliyet ile hekimin eylemi arasında illiyet bağı bulunmadığı ileri sürülmüş ise de; Yargıtay —Karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; hekim ile hasta arasındaki ilişki vekalet akdi mahiyetinde olup, Türk Borçlar Kanunu’nun vekalet akdini düzenleyen hükümleri uyarınca, vekil vekâlet görevine konu işi görürken yöneldiği sonucun elde edilmemesinden sorumlu değil ise de, bu sonuca ulaşmak için gösterdiği çabanın, yaptığı işlemlerin, eylemlerin ve davranışların özenli olmayışından doğan zararlardan dolayı sorumludur. Vekilin sorumluluğu, genel olarak işçinin sorumluluğuna ilişkin kurallara bağlıdır. Vekil işçi gibi özenle davranmak zorunda olup, en hafif kusurundan bile sorumludur ( TBK.nun 396/1 md.). O nedenle, doktorun meslek alanı içinde olan bütün kusurları, hafif de olsa, sorumluluğun unsuru olarak kabul edilmelidir. Doktor hastasının zarar görmemesi için, mesleki tüm şartları yerine getirmek, hastanın durumunu tıbbi açıdan zamanında ve gecikmeksizin saptayıp, somut durumun gerektirdiği önlemleri eksiksiz biçimde almak, uygun tedaviyi de yine gecikmeden belirleyip uygulamak zorundadır. Asgari düzeyde dahi olsa, bir tereddüt doğuran durumlarda bu tereddüdünü ortadan kaldıracak araştırmalar yapmak ve bu arada da koruyucu tedbirleri almakla yükümlüdür. Gerçekten de müvekkil (hasta) mesleki bir iş gören doktor olan vekilden tedavinin bütün aşamalarında titiz bir ihtimam ve dikkat göstermesini beklemek hakkına sahiptir. Gereken özeni göstermeyen vekil, vekaleti gereği gibi ifa etmemiş sayılmalıdır.
——— ve 25311 sayılı Resmi Gazete de yayımlanıp yürürlüğe giren ——- gelmiş olup, Sözleşme’nin ”amaç” başlıklı 1. maddesinde ”Bu sözleşmenin tarafları tüm insanların haysiyetini ve kimliğini koruyacak ve biyoloji ve tıbbın uygulanmasında, ayırım yapmadan herkesin, bütünlüğüne ve diğer hak ve özgürlüklerine saygı gösterilmesini güvence altına almakla yükümlüdürler”, yine 4. maddesinde “…araştırma dahil, sağlık alanında herhangi bir müdahalenin ilgili mesleki yükümlülükler ve standartlara uygun olarak yapılması gerekir” düzenlemesi mevcuttur. — yazılı olan veya yazılı olmayan meslek kurallarına uygun müdahaleyi güvence altına almaktadır. Ayrıca, uygulamanın tedavi ya da yaşam kalitesinin yükseltilmesi amacına yönelmesinin zorunlu olduğu belirtilmektedir. Burada kastedilenin tıbbi standartlar olduğu konusunda bir duraksama bulunmamalıdır. Yine sözleşmenin 5. maddesinde “(1) Sağlık alanında herhangi bir müdahale, ilgili kişinin bu müdahaleye özgürce ve bilgilendirilmiş bir şekilde muvafakat etmesinden sonra yapılabilir. (2) Bu kişiye, önceden, müdahalenin amacı ve niteliği ile sonuçları ve tehlikeleri hakkında uygun bilgiler verilecektir. (3) İlgili kişi, muvafakatini her zaman serbestçe geri alabilir.” düzenlemesine yer verilmiştir.
6023 sayılı Türk Tabipleri Birliği Kanunu’nun 59/g maddesi uyarınca çıkartılan Hekim Etiği Yönetmeliği’nin ”——‘ başlıklı 26. maddesinde “Hekim hastasını, hastanın sağlık durumu ve konulan tanı, önerilen tedavi yönteminin türü, başarı şansı ve süresi, tedavi yönteminin hastanın sağlığı için taşıdığı riskler, verilen ilaçların kullanılışı ve olası yan etkileri, hastanın önerilen tedaviyi kabul etmemesi durumunda hastalığın yaratacağı sonuçlar, olası tedavi seçenekleri ve riskleri konularında aydınlatır. Yapılacak aydınlatma hastanın kültürel, toplumsal ve ruhsal durumuna özen gösteren bir uygunlukta olmalıdır. Bilgiler hasta tarafından anlaşılabilecek biçimde verilmelidir. Hastanın dışında bilgilendirilecek kişileri, hasta kendisi belirler. Sağlıkla ilgili her türlü girişim, kişinin özgür ve aydınlatılmış onamı ile yapılabilir. Alınan onam, baskı, tehdit, eksik aydınlatma ya da kandırma yoluyla alındıysa geçersizdir.“ düzenlemesi getirilmiştir.
Hasta Hakları Yönetmeliği’nin 11.maddesinde hastanın, modern tıbbi bilgi ve teknolojinin gereklerine uygun olarak teşhisinin konulmasını, tedavisinin yapılmasını ve bakımını istemek hakkına sahip olduğu, —– ilkelerine ve ——-ile ilgili mevzuat hükümlerine aykırı veya aldatıcı mahiyette teşhis ve tedavi yapılamayacağı; bilgilendirmenin kapsamı başlıklı 15. maddesinde, hastaya; a) Hastalığın muhtemel sebepleri ve nasıl seyredeceği, b) Tıbbi müdahalenin kim tarafından nerede, ne şekilde ve nasıl yapılacağı ile tahmini süresi, c) Diğer tanı ve tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hastanın sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, ç) Muhtemel —-d) Reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri, e) Kullanılacak ilaçların önemli özellikleri, f) Sağlığı için kritik olan yaşam tarzı önerileri, g) Gerektiğinde aynı konuda tıbbî yardıma nasıl ulaşabileceği hususlarında bilgi verileceği; 18. maddesinde ise, ”Bilgi, mümkün olduğunca sade şekilde, tereddüt ve şüpheye yer verilmeden, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde verilir.
Hasta, tıbbi müdahaleyi gerçekleştirecek sağlık meslek mensubu tarafından tıbbi müdahale konusunda sözlü olarak bilgilendirilir. Bilgilendirme ve tıbbi müdahaleyi yapacak — mensubunun farklı olmasını zorunlu kılan durumlarda, bu duruma ilişkin hastaya açıklama yapılmak suretiyle bilgilendirme yeterliliğine sahip başka bir sağlık meslek mensubu tarafından bilgilendirme yapılabilir.” düzenlemesi yer almaktadır.
Özetle hekim, görevini yüksek özenle yerine getirmeli ve hastanın bilgi alma hakkı kapsamında onu aydınlatmalıdır. Somut olayda, alan uzmanı hekimin anne karnındaki bebekteki down sendromunu teşhise yönelik bir hatası veya bu —teşhise yönelik imkanlar konusunda hastayı yeteri kadar aydınlatmamasının sorumluluğunu doğuracağı izahtan varestedir.
Davacı anne, dava dışı hekimlerin kusurlu davranışı sebebiyle, anne karnındaki bebekte var olan down sendromunun tespit edilemediğini, yapılan testlerin sonuçları ve diğer tanı ve tetkik metotları konusunda aydınlatılmadığını, bunun sonucunda riskli gebeliği sonlandırma hakkının elinden alındığını ileri sürmektedir.
Dava dışı hekimler, mecvut tarama testlerinin sonuçlarının ne ifade ettiği, kesin tanı için başvurulabilecek yöntemleri, bu yöntemlerin risklerini, yukarıda açıklanan mevzuat hükümleri gereğince ve usulünce davacı anneye açıklamalı, onu aydınlatmalıdır. — yerine getirildiğini ispat yükü ise davalı taraftadır.
Davacı anne ve babanın, uygulanan ve diğer tanı, tedavi seçenekleri ve bu seçeneklerin getireceği fayda ve riskler ile hasta sağlığı üzerindeki muhtemel etkileri, —-ve reddetme durumunda ortaya çıkabilecek muhtemel fayda ve riskleri konusunda, hastanın sosyal ve kültürel düzeyine uygun olarak anlayabileceği şekilde aydınlatma yükümlülüğünün sigortalı hekimler tarafından, mevzuata ve usule uygun şekilde yerine getirildiği davalı tarafça ispat edilememiş olduğundan, sigorta poliçesi kapsamında ——– gerçekleştiği tazminat sorumluluğunun koşullarının oluştuğu kanaatine varılmıştır.
Dosya kapsamında alınan maluliyet raporu ile davacı ——– limitinin çok üstünde maluliyet zararı belirlenmiş olup, davacılar vekilinin talep artırım talebindeki tutar gözetilerek maddi tazminat talebinin kabulüne dair karar verilmiştir.
Manevi tazminat istemi yönünden ise, davacıların ömür boyu sürecek bir ızdırap içinde bulundukları, manevi tazminatın bir taraf için zenginleşme aracı diğer taraf için fakirleşme sebebi olamayacağı buna karşı manevi tazminatın, zarara uğrayan davacılarda huzur duygusu uyandırmayı, aynı zamanda ruhi ızdırabın dindirilmesini amaç edindiği, duyulan eylem ve ızdırabın kısmen de olsa ve imkan dahilinde giderilmesine yönelik olduğu gözetilmiş davacıların manevi tazminat isteminin de tam kabulüne dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Maddi tazminat istemi yönünden davanın kabulü ile 680.000 TL maddi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte ( her bir davalı ayrı ayrı 400.000 TL teminat limiti ile sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı ——— verilmesine,
2-Manevi tazminat istemi yönünden davanın kabulü ile ve her bir davalı ayrı ayrı 400.000 TL teminat limiti ile sorumlu olmak üzere;
60.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı——– verilmesine,
30.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı —-verilmesine,
30.000 TL manevi tazminatın dava tarihinden itibaren işleyecek yasal faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı —– verilmesine,
3-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 54.648,00 TL harçtan peşin alınan 444,02 TL ile 2.288,38 TL ıslah harcın mahsubu ile bakiye 51.915,60 TL karar harcının (her bir davalının poliçe limiti gözetilerek 25.957,80’er TL ‘sinden sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Maddi tazminat yönünden —— vekili için takdir olunan 51.050,00 TL nispi vekalet ücretinin (her bir davalının poliçe teminat limiti gözetilerek 25.525,00′ şer TL ‘sinden sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile —- verilmesine,
5-Manevi tazminat yönünden —- tarifesine göre davacı —— için takdir olunan 8.600,00 TL nispi vekalet ücretinin (her bir davalının poliçe teminat limiti gözetilerek 4.300,00’er TL ‘sinden sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı — verilmesine,
6-Manevi tazminat yönünden —- vekili için takdir olunan 4.500,00 TL nispi vekalet ücretinin (her bir davalının poliçe teminat limiti gözetilerek 2.250,00’şer TL ‘sinden sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı — verilmesine,
7-Manevi tazminat yönünden — tarifesine göre davacı —- vekili için takdir olunan 4.500,00 TL nispi vekalet ücretinin (her bir davalının poliçe teminat limiti gözetilerek 2.250,00’şer TL ‘sinden sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacı —- verilmesine,
8-Davacı tarafından dava açılırken harç olarak yatırılan 2.761,60 TL’nin (her bir davalının poliçe teminat limiti gözetilerek 1.380,80’er TL’sinden sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacılara verilmesine,
9-Davacılar tarafından sarfedilen 535,00 TL posta gideri 5.000,00 TL bilirkişi gideri olmak üzere 5.535,00 TL yargılama giderinin (her bir davalının poliçe teminat limiti gösterilerek 2.767,5‬0’şer TL’sinden sorumlu olmak üzere) davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine,
10-Davalı —-tarafından sarfedilen 11,40 TL posta yargılama giderinin davacılardan tahsili ile davalı — verilmesine,
11-Davalı ——- tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
12-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair, Davacılar Vekillerinin ve Davalılar Vekillerinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 2 hafta süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.