Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1167 E. 2022/288 K. 29.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1167 Esas
KARAR NO: 2022/288
DAVA: İtirazın İptali
DAVA TARİHİ: 25/10/2016
KARAR TARİHİ: 29/03/2022
Mahkememizde görülmekte olan itirazın iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; dava dışı —- kredi kullandırıldığını, davalı borçluların bu krediye müteselsil kefil olduğunu, borçlu ile davacı arasında ticari amaçlı —– imzalandığını, kredinin geri ödenmemesi üzerine —– yevmiye numaralı hesap kat ihtarının keşide edildiğini, alacak muaccel olmasına rağmen borçlu ve davalılar tarafından borcun ödenmediğini, dava dışı asıl borçlu ve müteselsil kefiller hakkında —–dosyası ile icra takibine girişildiğini, davalıların borcun tamamına itiraz ettiğini, sözleşmede uygulanacak faiz oranının açık ve alacağın likit olduğunu belirtmiş; itirazın iptaline ve takibin devamına, asıl alacağın %20’sinden az olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı —— vekili cevap dilekçesinde özetle; yetki sözleşmesinin geçersiz olduğunu, —– mahkemelerinin yetkili olduğunu, dernek iktisadi işletmesinin tüzel kişiliğinin olmadığını, borçtan sorumluluğun federasyonun kendisinde olduğunu, asıl borçlunun ———kapsamında kapatıldığını, —- türlü malvarlığının bedelsiz olarak—- Hükmünde Kararname ile —- bedelsiz olarak devredilen kurumların borçlarının —–ödeneceğinin ve maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren— günlük hak düşürücü süre içinde müracaat edilebileceğinin düzenlendiğini, davacının—günlük hak düşürücü süre içinde başvurmayarak davalı hakkında takip yoluna başvurduğunu, hak düşürücü süreye bağlanan alacağın sona erdiğini, bu nedenle davalının kefil sıfatı ile borçtan sorumluluğunun olmadığını, —–gereği borçlunun ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya borçlunun açıkça ödeme güçlüğü içinde olması gerektiğini, asıl borçluya alacaklı tarafından geçerli bir ihtar yapılmadığını, asıl borçlunun ödeme güçlüğü içinde olmadığını, ihtarname ve ödeme emrinde yazılı bedelin hatalı olduğunu belirtmiş; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı—–vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın —– açılması gerektiğini, kefalet sözleşmesinin geçerliliği için eşin rızasının şart olduğunu, sözleşmede var olan imzanın kefilin eşine ait olmadığını, kefalet sözleşmesinin adi kefalet hükmünde olduğunu, takibe geçilmeden araç rehninin paraya çevrilmesi gerektiğini, davalının kendi temerrüdünden sorumlu olduğunu, faiz oranının fahiş olduğunu belirtmiş; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Dava, ticari kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için kefiller aleyhine başlatılan icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasında taşıt kredi sözleşmesi akdedildiği, davalıların sözleşmede kefil olarak yer aldığı, sözleşme uyarınca dava dışı iktisadi işletmeye kredi kullandırıldığı, kredinin asıl borçlu tarafından ödenmediği, kredi hesabının davacı tarafından kat edildiği, asıl borçlu iktisadi işletmenin ——kapatıldığı hususlarında uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacı ile dava dışı iktisadi işletme arasındaki ticari kredi sözleşmesi kapsamında davacı tarafından hangi tutarda kredi kullandırıldığı, kullandırılan kredinin hangi tutarının borçlu tarafından ödendiği, davacının bakiye alacağının ne olduğu, borcun sona erip etmediği, kefaletin geçerli olup olmadığı, davalıların bakiye kredi borcundan sorumlu olup olmadığı, bu itibarla —–dosyasına yapılan itirazın haklı olup olmadığı noktalarında toplanmaktadır.
— takip dosyasının incelenmesinde; — tarihinde başlatılan takibin alacaklısının davacı —-borçlusunun davalılar olduğu, takibin takip talebinde yazılı kredi sözleşmesine dayalı toplam —– fer’ileriyle birlikte tahsiline yönelik genel haciz yoluyla yapılan icra takibi olduğu, örnek no: 7 ödeme emrinin borçlulara tebliğ edildiği, borçlularca süresinde verilen itiraz dilekçesinde borca ve yetkiye itiraz edildiği, icra müdürlüğünce takibin durdurulmasına karar verildiği, hak düşürücü sürede davanın açıldığı görülmüştür.
İİK. 67. maddesine göre itirazın iptali davasının açılması için öncelikle geçerli bir icra takibinin yapılmasının gerektiğinden, davacı tarafından yapılan icra takibinin geçerli bir icra takibi olup olmadığının tespiti gerekir. Mahkemenin önce icra dairesinin yetkili olup olmadığını incelemesi, icra dairesinin yetkili olmadığını tespit etmesi halinde, borcun esasına ilişkin itirazın incelemesine geçilmeksizin takibin yetkili icra dairesinde yapılmadığı ve geçerli bir icra takibi bulunmadığı gözetilerek itirazın iptali davasının da HMK’nın 114/2. ve 115/2. maddeleri uyarınca usulden reddine karar vermesi gerekmektedir.—– takip dosyasında davalı vekillerince yetki sözleşmesinin geçersiz olduğundan bahisle icra dairesinin yetkisine itiraz edildiği, davacı vekilince yetki sözleşmesinin geçerli olduğunun savunulduğu görülmüştür. 6098 sayılı TBK.’nın 89. maddesinin birinci fıkrasının (a) bendinde, aksine bir anlaşma yoksa para borçlarının alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edileceği düzenlenmiştir. Anılan madde hükümlerine göre sözleşmeden kaynaklanan bir para alacağının tahsili için açılan davalarda ve başlatılan ilamsız icra takiplerinde, alacaklının ikametgâhı mahkemeleri ve icra daireleri de yetkilidir. Dava konusu takibin dayanağı alacak da davacı finans kurumu tarafından kullandırılan krediden kaynaklanmaktadır. Kredinin kullandırıldığı kurumun bulunduğu yer itibarıyla başlatılan takipte —-İcra Daireleri yetkilidir. Bu husus gözetilerek yetkiye yönelik itirazın reddi ile işin esasının incelenmesi gerekmiştir —–
Mahkemece yapılan yargılama sırasında, taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesinde uzmanlık gerektiren yönler olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
—- yazılan yazıya cevap verildiği görüldü.
—- yazılan yazıya cevap verildiği görüldü.
—- yazılan yazıya cevap verildiği görüldü.
— yazılan yazıya cevap verildiği görüldü.
—- yazılan yazıya cevap verildiği görüldü.
Bilirkişi —- tarafından düzenlenen raporda; davacı ile dava dışı iktisadi işletme arasında kredi sözleşmesi imzalandığı, sözleşmeyi davalıların müteselsil kefil sıfatı ile imzaladığı, davacı finans kurumunun—-alacaklı olduğu mütalaa edilmiştir.
Bilirkişi — tarafından düzenlenen — tarihli ek raporda; asıl borçlu ile davacı arasında toplam —tutarında ticari amaçlı taşıt kredi ve rehin sözleşmesi akdedildiği, davalıların müteselsil borçlu ve kefil olduğunu, — tarihli son taksit ödemesinin yapıldığı tarih itibarıyla kalan anapara bakiyesinin — olduğu, davacının davalılardan toplam –alacaklı bulunduğu, davacının davalılardan — oranında temerrüt faizi ve —- edebileceği mütalaa edilmiştir.
Bilirkişi — tarafından düzenlenen —- tarihli raporda; onaylı belge fotokopisinde elle yazılmış — ibaresi altındaki imzanın mukayese imzalarını atmış olan dava dışı—-eli mahsulü olmadığı, kefil —- izafeten atılmış imzanın ve üzerinde elle yazılmış—– ibaresinin belge aslında mevcut olmadığı mütalaa edilmiştir.
Davalı —- vekili cevap dilekçesi ve aşamalarda sunduğu beyan dilekçeleri ile kefalet sözleşmesindeki imzanın —-ait olmadığını, eş rızası bulunmaması nedeniyle kefaletin geçersiz olduğunu savunmuştur. Davacı vekili ise —tarihli beyan dilekçesinde; sözleşmede —- imzasının olup olmamasının hiçbir önemi bulunmadığını, bu hususun dilekçelerde ve duruşma sırasında ısrarla belirtilmesine rağmen dikkate alınmadığını, davanın adeta farklı bir noktaya geldiğini, —- eklenen cümle ile ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketlerinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletlerde eşin rızasının aranmadığını, dava konusu sözleşmenin ticari nitelikte sözleşme olduğunu, müteselsil kefillerin şirket yetkilisi olduğunu, sözleşmenin imzalandığı tarihte eş rızasının aranmadığını, hiçbir önemi olmayan imzaların bu derece dava sürecini uzatmasının kabul edilmediğini ileri sürmüştür.
—-kefaletin şekil yönünden geçerlilik şartları sayılmıştır. Buna göre ”kefilin sorumlu olduğu azami miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifade ile yükümlülük altına girdiğini kendi kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi” şarttır. Anılan maddedeki şekil şartlarının yanında, evli olan kefiller yönünden TBK’nın 584. maddesinde eş rızasının bulunması koşulu düzenlenmiştir. TBK’nın 584. maddesi “Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yaşama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.” hükmünü içermektedir. TBK’nın 584. maddesindeki eş rızasına ilişkin düzenlemenin ticaret hayatındaki sürat, güvenlik ve pratiklik ihtiyacına uygun olmadığı yönündeki yoğun yakınmalar üzerine —- üçüncü fıkra olarak: —- kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak ———– verilecek kefaletler, —— kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve —- kredi ve kefalet ——–hükmü eklenmiştir. Kanun metninden de görüldüğü üzere düzenlemede kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulması için hangi hallerde eşin rızasının gerektiği ayrıntılı bir şekilde hükme bağlanmıştır. Eşin yazılı rızasının verilmesi adi yazılı şekle tâbidir. ——- rıza sonradan verilecek icazet ile tamamlanmadığından, eşin izni tamamlayıcı unsur değil geçerlilik unsurudur. Yani kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için eşin rızası mutlaka gereklidir. Aksi halde kefalet sözleşmesi geçersiz olacaktır. Bu geçersizlik hakim tarafından da resen dikkate alınır. Kefaletin şekil şartlarının eksik olmadığı ve eş rızasının bulunduğu hususunu ispat yükü davacı finans kurumu üzerindedir. Takibe konu genel kredi sözleşmesinde verilen kefaletin bu kanun değişikliğinden sonra yapıldığı görüldüğünden, anılan hususun irdelenmesi gerekir.
Somut olayda; dava konusu kredi sözleşmesinde davalı kefil — eşi —— imzasının bulunmadığı, TBK’nın 584. maddesi gereği kefalette eş rızasının bulunması gerektiği, maddenin üçüncü fıkrasında ise bu kuralın istisnasına yer verildiği, kefalette eşin rızasının aranmayacağı hallerin sınırlı sayıda ——– sayıldığı, istisnaların dar yorumlanmasının hukukun genel ilkelerinden olduğu, maddenin üçüncü fıkrasında dernek veyahut derneğin iktisadi işletmesinin istisna kapsamında yer almadığı, derneğin ticari şirket olarak kabul edilemeyeceği, TMK’nin 85. maddesi gereği davalı — dernek ve iktisadi işletmenin yönetim organı da olmadığı, dava konusu kredinin ticari kredi olması halinde eş rızası aranmayacağına dair bir düzenlemeye de yer verilmediği ——– davalı kefil —— yönünden geçerli bir kefalet sözleşmesinden bahsedilemeyeceği, davacı vekilinin iddialarının yerinde olmadığı anlaşıldığından; anılan davalı yönünden davanın reddine karar verilmesi gerekmiştir —–
Davalı —-vekili cevap dilekçesi ve aşamalarda sunduğu beyan dilekçeleri ile iktisadi işletmenin tüzel kişiliğinin bulunmadığını, asıl borçlunun —- olduğunu,—– kapatıldığını, —–günlük hak düşürücü süre içerisinde talepte bulunulmadığı için borcun sona erdiğini savunmuştur.
TMK’nın 56. maddesine göre, “Dernekler, gerçek veya tüzel en az yedi kişinin kazanç paylaşma dışında belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek üzere, bilgi ve çalışmalarını sürekli olarak birleştirmek suretiyle oluşturdukları, tüzel kişiliğe sahip kişi topluluklarıdır”. Madde metninden anlaşılacağı üzere dernekler, bir kişi grubunun belirli ve ortak bir amacı gerçekleştirmek veya aralarında ortak olan menfaatleri korumak maksadıyla oluşturdukları tüzel kişilerdir. Fakat şirketlerden farkı, amaçlarının manevi oluşunda görülür. Türk hukukunda iktisadi bir amaç güdecek olan kişi topluluklarının dernek biçiminde kurulması mümkün değildir. Derneklerin, amaçlarını gerçekleştirmek üzere “ticari bir konu ile uğraşmalarına”, daha doğru bir ifade ile “ticari işletme işletmelerine” Medeni Kanun’da bir engel bulunmamaktadır. TTK’nın 16. maddesine göre, “(1) Ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere ——- tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılırlar”. Yine TTK’nın 40. maddesine göre, “Her tacir, ticari işletmenin açıldığı günden itibaren onbeş gün içinde, ticari işletmesini ve seçtiği ticaret unvanını işletme merkezinin bulunduğu yer ticaret siciline tescil ve ilan ettirir.” Belirtilen yasal düzenlemeler uyarınca, ticaret siciline tescil edilecek olan, derneğin kendisi değil, fakat ticari şekilde işlettiği işletmesidir. Ticari konu, derneğin manevi amacına ulaşmasını sağladığı sürece derneklerin ticari bir konuyla uğraşması yasaklanmamıştır. İşlettiği ticari işletme dolayısıyla tacir sayılan ve işletmesini ticaret siciline tescil ettirmiş olan dernek, ticari işletmesiyle ilgili işlerde Türk Ticaret Kanunu hükümlerine tabi olur. Dernek iktisadi işletmesinin dernekten ayrı bir tüzel kişiliği bulunmamaktadır. TTK’nın 18. maddesi ve Ticaret Sicili Tüzüğü’nün 72, 73 ve 76. maddeleri uyarınca dernek ve vakfa ait ticari işletmelerin ticaret siciline tescil edilmesi gerekmektedir. Yine ———- denilmek suretiyle dernek veya vakıflara ait iktisadi işletmeler kurumlar vergisine tabi tutulmuştur. Bu nedenle dernek ve iktisadi işletmenin farklı vergi numaralarına sahip olması yasal düzenlemeler uyarınca gerekli olup farklı tüzel kişilikleri olduğunun bir göstergesi değildir. Tüm bu nedenlerle, ——- farklı bir tüzel kişiliği bulunmadığı, kredi sözleşmesinin asıl borçlusunun dava dışı federasyon olduğu anlaşılmaktadır. Bu yönden, davalı vekilinin savunması yerindedir.
Öte yandan,—— Kararname ile asıl borçlu federasyonun kapatılması nedeniyle borcun sona erdiği savunmasının irdelenmesi gerekmektedir. Bilindiği üzere, ——genelinde ilan edilen —-yürürlüğe konulan kanun hükmünde kararnameler gereğince kapatılan,—–Devir işlemlerine ilişkin tedbirler—-. Anılan maddenin dördüncü fıkrasında ise “Birinci fıkra kapsamında tespite konu edilebilecek borç ve yükümlülüklere ilişkin olarak hak iddiasında bulunanlarca bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten itibaren altmış günlük hak düşürücü süre içerisinde ilgili idaresine kanaat getirici defter, kayıt ve belgelerle müracaat edilir. Bu maddenin yürürlüğe girdiği tarihten sonra yapılacak kapatma işlemlerinde ise altmış günlük süre kapatma tarihinden itibaren başlar.” hükmüne yer verilmiştir. Davacı kurum tarafından——-başvuru yapıldığı görülmüştür. Bununla birlikte, hak dürücüsü süre içerisinde başvuru yapılmasının sonuca etkisi de bulunmamaktadır. Zira, kefalet sözleşmesinde kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir. — kapatılan şirketlerin borçlarına müteselsil kefalet veren kefillerin borcunun sona ereceğine ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır ——- Açıklanan nedenlerle, bu yöndeki savunmaya mahkememizce itibar edilmemiştir.
Davalı ——vekili oturumlardaki sözlü ve aşamalardaki yazılı beyanlar ile borcun taşınır rehni ile güvence altına alındığını, taşınır rehni paraya çevrilmeden kefile başvurulamayacağını savunmuştur.
TBK’nın 586. maddesinin 2. fıkrasında müteselsil kefil hakkında icra takibi yapılmasına engel olan istisna öngörülmüştür. Bu hükme göre, alacağın teslime bağlı menkul rehni (TMK m. 939) veya alacak rehni (TMK m.954 vd.) ile güvence altına alınması hâlinde rehnin paraya çevrilmesinden önce müteselsil kefil hakkında takip yapılamayacaktır. Ancak, TMK’nın 940. maddesinin II. fıkrasında “Gerçek veya tüzel kişilerin alacaklarının güvence altına alınması için, kanun gereğince bir sicile tescili zorunlu olan taşınır mallar üzerinde, zilyetlik devredilmeden de, taşınır malın kayıtlı bulunduğu sicile yazılmak suretiyle rehin kurulabilir. Rehnin kurulmasına ilişkin diğer hususlar tüzükle belirlenir.” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemeden hareketle kanun gereğince bir sicile tescili zorunlu olan taşınır mallar bakımından, teslime bağlı rehin yanında, zilyetliğin alacaklıya devrine gerek olmaksızın, taşınır malın kayıtlı bulunduğu sicile kaydedilmek suretiyle taşınır mal üzerinde rehin kurulabilir. Böyle bir rehin teslime bağlı taşınır rehni olmadığından, TBK’nın 586. maddesinin 2. fıkrasına göre müteselsil kefillerin takibine engel teşkil etmez. Somut olayda, alacak teslime bağlı taşınır rehni ile teminat alınmadığı için bu yöndeki savunmaya mahkememizce itibar edilmemiştir.
Davalı —— vekili cevap dilekçesi ve aşamalardaki yazılı beyanlar ile TBK.’nın 586. maddesinde öngörülen şartların gerçekleşmemesi nedeniyle kefile başvurulamayacağını savunmuştur.
Alacaklının müteselsil kefile başvurma koşullarının düzenlendiği 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK)’nın 586. maddesine göre, kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesiyle ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir. Buna göre, borçlunun ifada gecikmesi tek başına yeterli olmayıp ifada gecikmiş olan borçluya ihtar gönderilmesi ve bunun da sonuçsuz kalması gerekmektedir. Ancak borçlunun ödeme güçsüzlüğü içinde bulunması halinde diğer şartların aranmasına gerek yoktur. Ayrıca kanunda müteselsil kefile ihtar çekilmesi şartı aranmamaktadır. Müteselsil kefile ihtar çekilmesi, sadece onun takipten önce temerrüde düşürülmesi ile ilgili bir sorundur. Başka bir anlatımla, müteselsil kefil hakkında icra takibine girişilebilmesi için diğer koşulların yanında ayrıca müteselsil kefile de ihtar gönderilmesi gibi bir koşul yasada yer almamaktadır. Bu itibarla, hem asıl borçluya, hem de müteselsil kefile aynı anda ihtar gönderilip borçluya gönderilen ihtarın tebliğine rağmen verilen süre içinde borcun ödenmemesi üzerine yasada belirtilen koşullar gerçekleşmiş olacağından bu durumda müteselsil kefil aleyhine takibe girişilebilecektir. Somut olayda; kredi veren finans kurumu tarafından taksitlerin ödenmemesi üzerine hesabın kat edildiği, ihtarnamenin asıl borçlu ve kefillere gönderilmesine rağmen borcun ödenmediği, asıl borçlu federasyonun ——- kapatıldığı, 670 sayılı KHK kapsamında başvuru yapılmasına rağmen kredi borcunun ödenmediği, asıl borçlunun açıkça ödeme güçlüğü içinde olduğu anlaşıldığından; bu yöndeki savunmaya mahkememizce itibar edilmemiştir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü amacıyla yapılan yargılama sonucunda; dava dışı federasyon ile davacı finans kurumu arasında ticari kredi sözleşmesi akdedildiği, davalıların kredi sözleşmesinde müteselsil kefil olarak yer aldığı, kefalet sözleşmesinin TBK’nın 583. maddesi hükmüne uygun olduğu, TBK’nın 584. maddesi uyarınca kefalette eş rızasının alınması gerektiği, davalı —- eşinin rızasının bulunmadığı, davalı —-yönünden geçerli bir kefalet sözleşmesi kurulmadığı, davalı —- yönünden ise kefalet sorumluluğunun devam ettiği, asıl borcun sona ermediği, kefile başvuru şartlarının bulunduğu, davacı finans kurumunun bakiye alacağının denetime elverişli bilirkişi raporu ile toplam — olarak tespit edildiği, ihtarname masrafının yargılama gideri olduğu —– dava değerine dahil edilmeksizin talep edilmesi gerektiği, alacağın likit ve belirlenebilir olduğu anlaşıldığından; açıklanan gerekçeler ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacı tarafından davalı —aleyhine açılan davanın reddine,
2-Davacı tarafından davalı — aleyhine açılan davanın kısmen kabulü ile —- sayılı takibine yaptığı itirazın kısmen iptaline; takibin
—-Asıl alacak,
— BSMV
—işlemiş faiz,
olmak üzere toplamda —- üzerinden tahsilde tekerrür olmamak üzere devamına, asıl alacağa takip tarihinden itibaren %17,76 oranında faiz ve %5 BSMV uygulanmasına,
Aşan istemlerin reddine,
Kabul edilen alacağın % 20’si olan 6.296,37 TL icra inkar tazminatının davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine,
3-Hüküm altına alınan miktar üzerinden hesaplanan 2.150,53 TL harçtan peşin alınan 558,45 TL harcın mahsubuna, bakiye 1.592,08 TL karar harcının davalı —– tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca davanın kabul edilen miktarı üzerinden 5.100,00 TL vekâlet ücretinin davalı—- tahsili ile davacıya verilmesine,
5-Davalı —–kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (m.3/2) uyarınca davanın reddedilen miktarı üzerinden hesaplanan 5.100,00 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak—– verilmesine,
6-Davalı —- kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi (m.3/2) uyarınca davanın reddedilen miktarı üzerinden hesaplanan 1.218,71 TL vekâlet ücretinin davacıdan alınarak —- verilmesine,
7-Davacı tarafından yatırılan 29,20 TL başvurma harcı ve 558,45 TL peşin harç toplamı: 587,65 TL ile davanın kabul (%96,27) oranına göre hesaplanan 2.297,19 TL yargılama giderinin davalı —- tahsili ile davacıya verilmesine, bakiyesinin davacı üzerinde bırakılmasına,
8-Davalı — tarafından yapılan — yargılama giderinin davacıdan alınarak davalı —–verilmesine,
9-Taraflarca yatırılan gider avansından artan kısmın HMK. 333. maddesi gereğince karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,
Mahkememizin bu kararına karşı, gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde (HMK 345/1), mahkememize veya mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine dilekçe verilmek suretiyle ——Adliye Mahkemesi İlgili Hukuk Dairesince incelenmek üzere tarafların istinaf yasa yoluna başvuru hakkı bulunduğuna dair, taraf vekillerinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup anlatıldı. 29/03/2022