Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1148 E. 2019/1030 K. 05.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/1148 Esas
KARAR NO: 2019/1030
DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 28/06/2016
KARAR TARİHİ: 05/11/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilince verilen dava dilekçesinde özetle; davalı …’un davacı firmada belirli süreli iş sözleşmesi başlıklı akitle — tarihinde işe girdiğini, davalının iş akdinin İş Kanunu 25/II uyarınca — tarihi itibari ile feshedildiğini. Davalı …’un İstanbul Anadolu 4.İş Mahkemesi’nde dava açtığını, —- tarihinde davalının sosyal medya hesabı olan facebook sitesi üzerinden “burası —- fabrika fabrika kimyasal atıkları logarlara boşaltıyor arıtması gerekirken insanların sağlığıyla oynuyorlar bu fabrikanın adı cebi kilit mobilya fabrikası nerden biliyorsunuz derseniz 5 sene çalıştığım için” şeklinde paylaşımda bulunduğunu, fabrikaya ait -adet fotoğraf eklendiğini, ardından —— tarihinde izinsiz çekilen- adet yeni fotoğraf eklendiğini, davalının hüsniyet kaidelerine aykırı bir şekilde elde ettiği ve öğrendiği imalat veya ticaret sırlarını haksız ifşası nedeniyle davacının —- yıllık ismini, prestijini ve saygınlığını sarsmayı hedeflediğini, bu ifşayı sosyal medya üzerinden yaparak davalının firma ismini karalama ama güttüğünü belirtmiş, davacı lehine manevi tazminata hükmedilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalıya dava dilekçesi ekli açıklamalı davetiye tebliğ edilmiş, ancak davalının cevap dilekçesi vermemiş olduğu görülmüştür.
Dava hukuki niteliği itibariyle, davalının paylaştığı sosyal medya içeriğinin davacının kişilik haklarına zarar verdiği, davalının eyleminin aynı zamanda haksız rekabet oluşturduğu, davacıyı rakipleri karşısında küçük düşürdüğü, ticari sırları ifşa niteliğinde olduğu iddiasına dayalı manevi tazminat talebine ilişkindir.
Uyuşmazlık; davaya konu olan paylaşımların haksız rekabet ve haksız fiil teşkil edip etmediği, bu fiillere karşı davacının manevi tazminat taleplerinin yerinde olup olmadığı hususundadır. Davacının kendi sosyal medya hesabından dava konusu paylaşımları yaptığı hususunda uyuşmazlık bulunmamaktadır.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında, taraflarca gösterilen deliller toplanmış, bilirkişi raporu alınmıştır. Mahkemece her ne kadar bilirkişi incelemesi yapılmasına karar verilmiş ise de çözümü hukuk dışında, özel veya teknik bilgiyi gerektiren hallerde bilirkişinin oy ve görüşünün alınabileceği, hakimlik mesleğinin gerektirdiği hukuki bilgiyle çözümlenmesi mümkün olan konularda bilirkişiye başvurulamayacağı değerlendirilmekle, bilirkişi raporu hükme esas alınmamıştır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun—tarih ve — Esas, — Karar sayılı ilamında belirtildiği üzere; ”Tüzel kişilerin manevi tazminat talep edip edemeyeceği tartışmalı olmakla birlikte hukuk düzeninin tüzel kişileri hukuk sujesi olarak tanıdığına ve onlara ad, şeref ve itibar gibi kişisel varlıklar bahşedilmiş olduğuna göre, kişisel varlıklara yapılan saldırı nedeniyle elem ve ızdırap duymayacaklarından söz edilerek tüzel kişilerin manevî tazminat adı ile bir paranın ödetilmesi davası açamayacaklarını kabul etmek yasa koyucunun amacına aykırı düşecektir. Gerek Medenî Kanun ve gerekse Borçlar Kanunu yalnız gerçek kişilerin değil, aynı zamanda tüzel kişilerin de kişisel haklarını korumaktadır. Günümüzde doktrin ve Yargıtay tarafından yaygın olarak benimsenen görüş, gerçek kişilere özgü olanlar dışında kalan kişilik haklarında tüzel kişilerin de manevi zarara uğrayabileceğini ve bu nedenle manevi tazminat talebinde bulunabileceğini kabul etmektedir.”
Davalının sosyal medya hesabında geçen anılan ifadelerinin davacının ürünlerini kötüleme içerdiği sabittir. Ancak, ifade özgürlüğü çerçevesinde vakıa, olay ve şahsi fikirler kural olarak açıklanabilir, dolayısıyla prensip, gerçeklerin ve yorumların her zaman açıklanabileceğidir. Bir kişi ya da faaliyetleri ile ilgili yapılan olumsuz açıklama ya da beyanlar tek başına haksız rekabet teşkil etmez. Kötüleme içeren açıklama ancak yanlış veya yanıltıcı ya da gereksiz yere incitici ise haksız rekabet olarak nitelendirilebilir ——- Ticari sır ise gerçek ya da tüzel kişi tacire, rakiplerine karşı ekonomik anlamda menfaat sağlayan, sır olarak saklanan ve gizli kalması için gerekli önlemlerin sahibi tarafından alındığı bilgi olarak tanımlanmaktadır. Yine haksız rekabet ilkeleri de gözönünde bulundurularak bir başka tanım olarak ticari sır; ”Tacirin ticari faaliyetleri esnasında kullandığı, aynı olanağa sahip olmayan veya kullanamayan rakiplerine karşı kendisi için avantaj teşkil eden herhangi bir formül, düzen, model vs. toplam bilgiler şeklinde” tanımlanabilir.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin ifade özgürlüğüne ilişkin kararlarına göre, ifade özgürlüğünün toplumsal ve bireysel işlevini yerine getirebilmesi için, sadece toplumun ve devletin olumlu, doğru ya da zararsız gördüğü “haber” ve “düşüncelerin” değil, devletin veya halkın bir bölümünün olumsuz ya da yanlış bulduğu, onları rahatsız eden haber ve düşüncelerin de serbestçe ifade edilebilmesi ve bireylerin bu ifadeler nedeniyle herhangi bir yaptırıma tabi tutulmayacağından emin olmaları gerekir. İfade özgürlüğü, çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin temeli olup bu özgürlük olmaksızın “demokratik toplumdan” bahsedilemez. Kamuyu ilgilendiren sorunların kamuya açık olarak tam bir serbestlik içerisinde tartışılabilmesi, şiddeti teşvik eden eylemler hariç bu tartışmanın boyutlarının Devlet organları tarafından maksimuma çıkarılması gerektiği vurgulanmaktadır. ———-
Yine Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarında olgu isnadı ile değer yargısı arasındaki farklara dikkat çekmiştir. Olguların varlığı kanıtlanabilirken, değer yargılarının doğruluğu ispata açık değildir. Bir değer yargısının doğruluğunun kanıtlanması şartını yerine getirmek mümkün olmayıp, bu durum 10. madde tarafından güvence altına alınan ifade özgürlüğü hakkının temel bir parçasını oluşturan düşünce özgürlüğünü bizzat ihlal etmektedir. Ancak mahkeme, bir beyanın değer yargısı teşkil ettiği hallerde dahi, bir müdahalenin orantılılığının, söz konusu beyana dair yeterli bir olgusal dayanak bulunup bulunmadığına bağlı olabileceğini, zira destekleyeci nitelikte olgusal bir dayanağı bulunmayan bir değer yargısının dahi aşırı olabileceği haller bulunduğunu da hatırlatmaktadır. ——- AİHM kararlarında internet yayınlarının da basın özgürlüğü kapsamında olduğu kabul edilmektedir.
Yukarıda değinilen yasal düzenlemeler, Yüksek Mahkeme kararları ve AİHM kararları ışığında dava konusu olaya gelinirse, dava konusu paylaşımın davalı tarafından yapıldığı, toplum sağlığını ilgilendiren bir halin ticari sır olarak nitelendirilemeyeceği, davalının sosyal medya hesabında geçen anılan ifadelerinin davacının ürünlerini kötüleme içerdiği, ancak paylaşımda isnat edilen olgunun davacı tarafından da inkar edilmediği, sosyal medyada paylaştığı cümlenin eleştiri hakkı kapsamında değerlendirilmesi gerektiği, eleştirinin sadece olumlu karşılanan veya zararsız veya tarafsız görülen bilgi ve fikirleri değil, demokratik toplumun gereklilikleri olan çoğulculuğun, hoşgörünün ve açık fikirliliğin parçası olan, rencide eden, şoke eden ve rahatsız eden bilgi ve fikirleri de koruma altına aldığının AİHM’nin birçok kararında ifade edildiği, kaldı ki kamu yararı bakımından özel bir önem atfedilen basın özgürlüğünün ise bir derece abartıyı ve hatta tahriki bile sınırları kapsamına aldığı, bu nedenle davalının sosyal medya hesabında kullandığı sözlerinin kişisel değer yargısı niteliğindeki ifade ve basın özgürlüğü kapsamında olduğunun kabulü gerektiği yönünde oluşan tam ve bağımsız vicdani kanaat ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın reddine,
2-Alınması gereken 44,40 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 341,55 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 297,15 TL harcın karar kesinleştiğinde istek halinde yatırana iadesine,
3-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan bir yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davacı tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın HMK. 333.maddesi gereğince karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,
Gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olduğuna dair davacı vekilinin ve davalının yüzüne karşı verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 05/11/2019