Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/1094 E. 2018/956 K. 07.11.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

KARAR

ESAS NO : 2016/1094 Esas
KARAR NO : 2018/956

DAVA : Alacak
DAVA TARİHİ : 04/10/2016
KARAR TARİHİ : 07/11/2018

Davacı vekili tarafından davalılar aleyhine açılan iş bu davada dava dosyası ve ekleri incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekilince verilen dava dilekçesinde özetle; davalı şahısların ortağı olduğu ——————-.’nin sahibi oldukları ve işlettikleri akaryakıt istasyonuna, davalı şirket yetkilileri, davacı müvekkili % 50 ortak yapacakları vaadi ile senet karşılığı, defalarca para almışlar ve her seferinde davacıyı oyalayarak bu hisseyi vermediklerini; davalı şirket yetkilileri, diğer davacıdan aldıkları paraya karşılık akaryakıt istasyonunu vermek istemediklerinden dolayı 2007 yılında, davacının alacağına karşılık olarak ——Cumhuriyet Caddesi No: —–bulunan işhanını borca karşılık olarak teklif ettiklerini ve alacağa karşılık olarak bu taşınmazı davacının kabul ettiği halde her seferinde davalı şirket yetkililerinin isteği ile, tapuda devir işlemleri yapmak için tapuya başvurduğunda, davalı şirket yetkilileri tarafından satış vekaleti verilen şahıslar, kötüniyetli olarak davalı şirket yetkilileri tarafından azledildiğini;davacının davalı şahısların şirketinin borca batık olduğunu, sürekli icra takibine uğradığını ve şirket yetkililerinin söz konusu taşınmazı bu yöntemlerle diğer bazı şahıslara da satmak için para aldıklarını öğrendiğini;davacıya senet verildiği tarihlerde, senedi imzalayan ortakların, sicil kayıtlarına göre imzaya yetkili ortak olarak göründüğünü; dolayısıyla davacı müvekkiller, iyiniyetli olarak ve ticaret sicil kayıtlarına güvenerek, davalı şirket yetkilileri ve ortakları ile bu ticari alışverişte bulunduğunu; tüm bu sebeplerle davalıların malvarlığına ve ——— hisselerine ve davalı firmanın malvarlığına teminatsız olarak tedbir konulmasına; davaya konu senet bedellerinin öncelikle davalı ——.’den tahsiline karar verilmesini; bu talep yerinde görülmez ise davalılar ——-‘tan tahsiline karar verilmesini; talep etmiştir talep ve dava etmiştir.
Davalı ——- vekilince verilen davaya cevap dilekçesinde özetle; dava dilekçesinde belirtildiği gibi davacılarla herhangi bir ticari ilişkinin bulunmadığını; davacılar ile asıl borçlu ——- arasında ticari ilişki bulunduğunu; davacı ile aralarında alacak-borç ilişkisinin bulunmadığını; dava konusu senet üzerinde atılı imzaların davalı şirket kaşesi üzerinde bulunduğunu; davalıların şirketin yönetim kurulunda yer aldığını ve imzaya yetkili olduklarını; ancak, temsil yetkisinin 29/07/2007 tarihinde sona erdiğini; senetlerin tanzim tarihinin 10/08/2007 olduğunu; bu nedenlerle, davacı yanın senedi imzalayanların yetki durumlarının basiretli tacir sıfatı gereği bilmek zorunda olduğunu; davanın alacak davası olduğunu; bu nedenle %40 icra inkar tazminatı talep edilmesinin herhangi bir yasal dayanağının bulunmadığını; davanın zamanaşımına uğramış olduğundan reddine karar verilmesini; talep etmiştir.
Davalı şirket vekilince verilen davaya cevap dilekçesinde özetle; davanın usule ve maddi hukuka ilişkin yasal düzenlemelere, somut olaya ve yargısal içtihatlara açıkça aykırı bulunduğunu; davalı şirket ile daacı yan arasında aynı hukuki ilişkiye dayalı olarak İstanbul Anadolu ——–. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/116 esas sayılı dosyasında 05/10/2016 tarihinde karara çıktığını; ancak henüz kesinleşmediğini; bu mahkemede açılan davanın ——– Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan dava ile aynı davalar olması nedeniyle derdestlik itirazında bulunulduğunu; derdestlik itirazlarının kabul görmediği takdirde İstanbul Anadolu ——————- Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/116 esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasını; dava konusu senetlerin düzenleme tarihinin 10/08/2007 olduğunu; seneti davalı şirket adına diğer davalıların imzaladığını; ancak, davalıların tanzim tarihi itibariyle davalı şirkete temsil yetkilerinin bulunmadığını; bu nedenlerle, davalı şirket aleyhine açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini; yargılama ve vekalet ücretinin davacılara yükletilmesine karar verilmesini; talep etmiştir.
Davacılar vekilince; davaya konu senet bedellerinin öncelikle davalı ——-tahsiline karar verilmesini; bu talep yerinde görülmez ise davalılar —— tahsiline karar verilmesi talep edilmiştir.
İstanbul Anadolu ———-. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/116 esas sayılı dosya sureti dosyamız arasına alınması ile yapılan incelemede; davacısının ———-, davalılarının——— ile —- olduğu; davaya konu senetlerin mahkememiz dosyasında alacak talebine konu edilen senetlerle aynı olup, yapılan yargılama sonucunda davanın kabulü ile davacı —-.’nin bu senetler nedeniyle davalılar ————–.’ye borçlu olmadığının tespitine, yapılan ödemenin istirdadına karar verildiği; kararın kesinleştiği; anlaşılmıştır.
İstanbul Anadolu ——–. İcra Müdürlüğü’nün 2007/7781 esas sayılı dosyası celp edilmiş yapılan incelemede; alacaklısı — tarafından, borçlusu——.aleyhine, davamıza da konu 3 senet nedeniyle icra takibi yapıldığı; anlaşılmıştır.
Davalı ——–.’nin sicil dosyası ticaret sicil müdürlüğünden celp edilmiş incelemesinde; davaya konu senetlerin keşide tarihi olan 10/08/2007 tarihi itibariyle davalılar —-birlikte davalı şirketi temsile yetkili olmadığı; — ile birlikte ———————- birinin imzası ile davalı şirketin temsil olunacağı; anlaşılmıştır.
Davaya konu senetler yönünden davalı ——:’ye yöneltilen alacak davasının; yukarıda ayrıntısı açıklanan İstanbul Anadolu —–. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/116 esas sayılı dosyası nedeniyle; bu konuda Yargıtay —-. Hukuk Dairesi’nin 2014/20200 esas ve 2015/15567 karar sayılı ilamı gözetilerek ve aynı davanın daha önceden kesin hükme bağlanmamış olmasının HMK 114/1-i maddesinde dava şartlarından olarak düzenlendiği değerlendirerek dava şartı yönünden usulden reddine; karar vermek gerekmiştir.
Davaya konu senetlerin davalılar —— tahsili talebi yönüden ise; senetlerin tanzim tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6762 s.TTK’nin 590.maddesinde “Temsile salahiyetli olmadığı halde bir şahsın temsilcisi sıfatiyle bir poliçeye imzasını koyan kimse, o poliçeden dolayı bizzat mesul olur ve poliçeyi ödediği takdirde temsil olunan haiz olabileceği haklara sahip olur. Salahiyetini aşan temsilci için dahi hüküm böyledir.”hükmü karşısında, senetlerin tanzimi tarihinde davalı şirketi temsile yetkili bulunmadıkları halde davalı şirket adına davaya konu 3 senedi imzalayan davalılar ———- söz konusu senetler nedeniyle şahsen sorumlu bulunmaktadır.
Ancak yine 6762 s.TTK.’nun 661/1 maddesi gereğince “Poliçeyi kabul edene karşı açılacak davalar vadenin geldiği tarihten itibaren üç yıl geçmekle müruruzamana uğrar.”
Davaya konu senetlerin vade tarihinin 10/10/2007 tarihi olup, senetler nedeniyle yapılan takibin de davalılar ——- aleyhine değil, —‘ye yönelik olduğu; davalılar ———— yönünden zamanaşımını kesen sebep bulunmadığı; 10/10/2010 tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmıştır.
Yargıtay ———. Hukuk Dairesi’nin 2011/6668 esas, 2011/8096 karar sayılı ilamında da vurgulandığı üzere; senetler zaman aşımına uğradığı için lehtar temel ilişkiye dayanarak keşideciye karşı alacağını talep edebileceği; zamanaşımına uğramış senetlere de yazılı delil başlangıcı olarak dayanılabileceği değerlendirilmiş ise de; aşamalardaki beyanlarından, senetlere konu paranın davalı şirket tarafından alındığı; şirket tarafından kullanıldığı yönündeki davacı taraf iddialarından, yine davalı ——- paralarının şirket adına alındığı şeklindeki savunmalarından hareketle, davalılar —– ile bir temel ilişkisinin bulunmadığı; iki tarafın da kabulünde olmakla; aksi yönde bir iddia ve ispat vasıtası da bulunmadığı değerlendirilmekle zamanaşımına uğrayan davanın reddine dair aşağıdaki şekilde; karar vermek gerekmiştir.
G.D. : Ayrıntısı gerekçeli kararda yazılacağı üzere;
1-Davalı ——.’ye yönelik davanın HMK 144/1-i maddesi gereği dava şartı yokluğundan usulden reddine,
2-Davalılar ——-a yönelik davanın zaman aşımına uğraması nedeniyle reddine,
Mahkememiz 11/07/2017 tarihli ihtiyati haciz kararının kaldırılmasına, bu konuda icra müdürlüğünüze yazı yazılmasına,
3-Alınması gereken 35,90 TL maktu karar harcından peşin alınan 29,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 6,70 TL harcın davacılardan tahsili ile hazineyi irat kaydına,
4-Davalı ——— davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 2.180,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davalılar —————- davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 101.040,52 TL nisbi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
6-Davalılar tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Davacı tarafından yatırılan gider avansından artan kısmın HMK. 333.maddesi gereğince karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,
Dair, Davacılar Vekilinin ve hazır olan vekillerin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 2 hafta süre içinde İstinaf yolu açık olmak üzere hakim ——muhalefetiyle oy çokluğu ile verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.

MUHALEFET ŞERHİ:
Dava, 3 adet bonodan kaynaklı alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Bonoların incelenmesinde her üç bononun keşidecisinin —– ,lehtarının —– keşide tarihinin 10 Ağustos 2007, ödeme tarihinin 10 Ekim 2007 olduğu, bono bedelinin nakden alındığı ve keşideci şirket kaşesi üzerinde çift imzanın bulunduğu görülmüştür.
Davacı ile davalı —– arasında aynı hukuki ilişkiye dayalı ,aynı konulu İstanbul Anadolu ——.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/ 116 -741 Esas – Karar sayılı dosyasında yargılama yapıldığı ve davanın reddine dair verilen karar Yargıtay —- HD nin 21.09.2017 tarih ve 2017/945-6126 esas karar sayılı ilamı ile onandığı için “kesin hüküm ” teşkil ettiğinden bu davalı yönünden verilen red kararına katılmaktayım.
Davalı——– yönünden yapılan değerlendirmede; Sayın mahkemecede kabul edildiği üzere bahse konu üç adet bononun gerçek kişi davalılar tarafından imzalanarak verildiği konusunda bir uyuşmazlık bulunmamaktadır. Uyuşmazlık bu senetlerin zaman aşımına uğrayıp uğramadığı noktasında toplanmaktadır.
Senetlerin vade tarihi 10 Ekim 2007 tarihi olup kambiyo senetlerine özgü takipte senet keşidecisinin sorumluluk süresi TTK 661 gereği 3 yıldır. Fakat zaman aşımına uğramış senedin tahsil kabiliyeti bulunmasa da HMK 202 gereği yazılı delil başlangıcı sayılarak senetteki alacağın maddi bir vakaya dayandırılması halinde alacak 818 sayılı BK nın 125.maddesi gereği 10 yıllık zamanaşımına tabi olarak alacak ilişkisinin tanıkla dahi ispatı mümkün olacaktır.
Nitekim Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 2008 / 3-159 E 2008/ 158 K sayılı ilamında ” Ticaret Kanunu hükümleri bakımından zaman aşımına uğrayan bono, temel borç ilişkisi yönünden yazılı delil başlangıcı niteliğinde olup temel borç ilişkisinin varlığı tanık delili ile kanıtlanabilir. Bu konuda ispat yükümlülüğü davacıya düşer. Davacı taraf, temel borç ilişkisini kanıtlamış ise ,davalı taraf borcu ödemiş olduğunu ispatlamakla yükümlüdür. Davacı ,dinletmiş olduğu tanıklar ile taraflar arasındaki temel ilişkinin varlığını ve senedin bu nedenle verilmiş olduğunu kanıtlamıştır. O halde artık ,senet üzerinde yazılı bedeli ödediğini ispat etmesi gereken davalıdır. Davalı , dava konusu alacak miktarını ödediğini tanıkla ispat edemeyeceği gibi bu konuda tanıkta dinletemez. Davalı vekili başka delil de göstermemiştir. Ayrıca yemin deliline de dayanmamıştır. Açıklanan nedenlerle senet üzerindeki bedeli ödediğini ispat edememiştir. Direnme kararı bu sebeple doğru olup onanması gerekir” demek suretiyle anılan uyuşmazlığa benzer bir olayda zaman aşımı nedeniyle Ticaret Kanununda öngörülen kambiyo hukukuna özgü takip yollarından yararlananma imkanı yok ise de ( 3 yıllık sürenin geçmesi ) temel borç ilişkisinin ispatı bakımından yazılı delil başlangıcı kabul edilerek delil kuvvetine sahip olacağı kabul edilmiştir.
Keza Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun 04.04.2007 tarih ve 2007/13-153 E 2007/ 183 K sayılı kararında da ” Zamanaşımına uğrayan ve imzası inkar edilmeyen bono, temel borç ilişkisi bakımından yazılı delil başlangıcı niteliğindedir.” demek suretiyle aynı konuya atıf yapılmıştır.
HMK nın 292.maddesine göre de senetle ispatı gereken bir konuda yazılı delil başlangıcı mevcut ise ,tanık dinlenmesi mümkündür.
Bu yüzden taraflar arasındaki iç ilişkinin incelenmesi gerekir.
Kartal C.Başsavcılığının———— karar sayılı Kovuşturma Yapılmasına Yer Olmadığına dair dosyasında müşteki sıfatıyla ——- 20.01.2011 tarihinde C.Başsavcılığına dilekçe vererek ———- hakkında nitelikli yağma ,silahlı örgüt kurma veya yönetme, tefecilik yapmak, tehdit suçlarından şikayette bulundukları, şikayetlerinde amcaoğulları olan ——22.07.2007 tarihinde ölmesinden bir hafta sonra ortaya çıkan şüphelilerin yanlarında silahlı adamlarla gelerek —— borç para verdiklerini ileri sürerek cebir ve tehditle kendilerine 3 adet senet imzalattıklarını ( davaya konu senetlerdir) , bu borçtan kurtulmak için —–Cumhuriyet Cad. — bulunan kendilerine ait işhanını vermeyi teklif ettiklerini, ancak şüphelilerin bir gün sonra tekrar gelerek işhanının alacağı karşılamaya yetmediğini belirterek akaryakıt istasyonunu istediklerini, kendilerinin bu öneriyi kabul etmemeleri üzerine de senetleri icraya koyduklarını ,icra takibi sonunda akaryakıt istasyonunun satımı aşamasına gelindiğinde ek 1.000.000,00 USD meblağlı teminat senedi vererek satışı durdurabildiklerini belirterek şikayetçi oldukları görülmüş,
Aynı soruşturmada davacı ——ise şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde ; ————————– ortaklarından —- yıllarıdır tanıdığını ve aralarındaki dostluk nedeniyle kendisine müteaddit defalar borç para verdiğini, karşılığında güvence istediğinde kendisinin de hem davacıyı şirkete ortak edeceği ve şirket karından pay vereceği vaadinde bulunduğu hem de borç paraların teminatı olarak——— imzalarının bulunduğu senetleri getirdiğini, bundan bir müddet sonra —– öldüğünü, alacağı bir türlü ödenmediği için şirket ortağı olan —- — alacağını konuştuğunu, bunun üzerine şikayetçilerin zorla alındığını ileri sürdükleri senetleri verdiklerini, ayrıca—– bulunan işmerkezini teklif ettiklerini, teklifi kabul ettiğini, bu yüzden bu yerin satışı için kendisine vekaletname verdiklerini, bu vekaletname ile işyerini satmak istediğinde şikayetçilerin kendisini vekaletten azlettiklerini öğrendiğini, kendilerine duyduğu güveni kaybettiğinden senetleri icraya koyduğunu, akaryakıt istasyonunun satışını kendisine ek teminat senedi verdikleri için durdurduğunu beyan ettiği görülmüştür.
Senetlerin verilme tarihi 10.08.2007 olmasına rağmen şahısların şikayetçi oldukları tarihin 20.01.2011 tarihi olması, aradan 3.5 yıl süre geçtikten sonra şikayetçi olmaları ve şahısların iddialarının dayanaksız bulunması nedeniyle kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmesi gözönüne alındığında şahısların tamamen senet borcundan kurtulmak amacıyla savcılığa asılsız şikayette bulundukları anlaşılmaktadır. Nitekim senetlerin düzenlendiği tarih olan 10.08.2007 tarihinde senedi imzalayan ——— her ikisinin de şirketi temsil yetkileri sona ermesine rağmen senedi imzalayarak davacıya vermeleri olayda planlı hareket ettiklerini , yaptıkları suç isnadıyla da eylemlerine meşruluk kazandırmaya çalıştıklarını göstermektedir. Zira davacı ——senedin imzalandığı tarihte——– her ikisinin de şirketi temsil yetkisinin sona erdiğini bilmesine olanak yoktur. Davalıların temsil yetkilerinin son bulduğu tarih 29.07.2007 dir. Oysaki senetlerin düzenlendiği tarih 10.08.2007 dir. Dolayısıyla davacı ——- senetlerin alındığı tarih itibariyle hem davalıların yetkisiz olduğunu hem de şirketin çift imza ile temsil edildiğini bilmesine olanak yoktur. Bile bile aldığının kabulü ise hayatın olagan akışına, akıl ve mantığa aykırıdır. Bu da açıkça göstermektedir ki davalılar tamamen davacıyı kandırarak ,yetkisiz olduklarını yani şirketi temsil etme yetkilerinin son bulduğunu bile bile, senetlerin tahsil kabiliyeti olmadığını da bilerek tamamen kötüniyetle hareket ederek senetleri tanzim edip vermişlerdir. Dolayısıyla senetlerin zorla alındığı iddiası gerçek dışıdır.
Yine davalıların davacı hakkında tefecilik suçundan Vergi Dairesine yaptıkları suç duyurusu akabinde açılan İstanbul Anadolu ——.Asliye Ceza Mahkemesinin 2013/111 esas sayılı dosyasında —– tanık sıfatıyla verdiği beyanında; tek başına şirkete geldiğinde —– ile 30 kadar adamını işyerinde sandalyesine oturmuş halde gördüğünü, senedi tehdit ile baskı altında imzaladığını beyan etmiş ise de tanık —— açıkça ” Ben zorla senet imzalatıldığını görmedim, ben şirkete sürekli gidip gelmem, böyle bir olaya şahıt olmadım, sanıktan borç para alınmıştır, karşılığında senet verilmiştir ” demek suretiyle hem —– beyanlarının doğru olmadığını, hem de senedin zorla imzalatılmadığını ikrar etmiştir.
Zira davalı—-, olayın başından beri senedin zorla imzalatıldığını iddia ederek davacı —– hakkında çok sayıda suç isnadında bulunmuş ise de senette borçlu olarak imzası bulunan ve üstelik —- kardeşi olan — tam aksi yöndeki beyanları —- iddialarının gerçek dışı olduğunu göstermektedir. Hayatın olağan akışına göre bir kardeşe karşı işlenen suç niteliğindeki eylemlerin aktif olarak görüştüğü diğer kardeşi tarafından bilinmediği düşünülemeyeceğinden mahkeme içi ikrar niteliğindeki bu beyanlar nedeniyle davalı —- beyanlarının samimi olmadığı , —- beyanları uyarınca senetlerin kendi rızalarıyla imzalanarak verildiği açığa kavuşmuştur. Yine davalıların yanında çalışan tarafsız tanık emekli emniyet müdürü —- davalılar aleyhindeki beyanları da bunu doğrulamaktadır. Yani davalıların borcu ödememek için çeşitli isnatlarda bulundukları dosya kapsamıyla sabittir.
Ayrıca davalı — İst. Anadolu C.Başsavcılığının — soruşturma sayılı dosyasında şüpheli sıfatıyla verdiği ifadesinde ” şirketin 2007 yılından beri faaliyette bulunmadığına, 2007 öncesinde akaryakıt istasyonları sıkıntıya girdiği için —————— parçalar halinde borç para aldıklarına, ekonomik sıkıntı nedeniyle ödeyemedikleri için verdikleri senetlerin icraya konulduğuna ” dair beyanları hem senetlerin rıza dışında alınmadığını, hem de verilen paraların muhatabının kendileri olduğunu göstermektedir.
Yapılan incelemelerden; davacı — ortaklarından — ve davalılara verdiği ve güvence olarak şirkete ortak edilmesi vaat edilen borç paralar karşılığında her iki davalının ortak imzasının bulunduğu davaya konu senetleri aldığı sabittir. Her iki davalının senedi imzaladıkları tarihte şirketi temsil yetkileri sona ermesine rağmen bilerek ve isteyerek senetleri imzalayıp vermeleri senetlerin zorla alınmadığını ve davacının senedin verilme tarihinde şahısların temsil yetkilerinin bittiğini bilmediğini göstermektedir. Nitekim bunu bile bile aldığının kabulü hayatın olağan akışına aykırıdır. Zira davalıların temsil yetkileri bittiği için imza yetkilerinin olmadığı ve bu yüzden tahsil kabiliyeti olmadığını bildikleri senetleri tanzim ederek vermeleri, şirketi temsile yetkili başka ortaklar olmasına rağmen salt kendileri tarafından imzalanması hem kendilerini hem de şirketi sırf borçtan kurtarmak amacıyla danışıklı hareket ettiklerini göstermektedir. Davacının da şirketi temsile yetkili kişilerin kim olduğunu bilmemesi, senetlerin davalılar tarafından bir plan dahilinde imzalanarak verildiğini açıkça göstermektedir. Davalıların mahkeme ve savcılıktaki ifadelerinin birbiriyle çelişmesi dahi bunun kanıtı niteliğindedir. Zaten davacının, senet bedelleri ödenmediği için senet borçlusu olan —- hakkında İstanbul Anadolu —————.İcra Müdürlüğünün 2007/ 7781 esas sayılı dosyasında yaptığı icra takibi kesinleştikten sonra şirket tarafından İstanbul Anadolu ————-.Asliye Ticaret Mahkemesinde açılan menfi tespit davası sonucunda davalıların imza yetkilerinin son bulduğunu, bu nedenle şirketin bu borçtan sorumlu tutulamayacağını öğrendiği anlaşılmaktadır. Nitekim bunu öğrendikten sonra şahsi malvarlığıyla sorumlu olan davalılar aleyhine mahkememize konu iş bu davayı açması açıkça bunu göstermektedir.
İncelenen soruşturma ve kovuşturma dosyalarından , tanık beyanlarından, icra dosyasından anlaşıldığı üzere senetlerin rıza ile verildiği sabittir. Bu dosyalardan da anlaşıldığı üzere davalılar alınan borç parayı inkar etmeyerek bahse konu senetleri verdiklerini ikrar etmektedirler. Davalılar tarafından borç paraların hangi amaçla istendiğinin bir önemi yoktur. Nitekim davalılar, verilen borç para karşılığında teminat olarak davacıya şirkete ortak olmayı teklif etmişler, bundan sonraki aşamada davacı şirkete ortak edilmediği, şirket karından bir pay verilmediği gibi borç paralar da ödenmediği için davacı senetleri icraya vermiştir. Dolayısıyla borç paraların şirkete verildiği, bu yüzden verilen borç paraların muhatabının şirket olduğu, artık davalıların bir sorumluluğunun bulunmadığından bahsedilemeyecektir. Çünki paranın veriliş nedeni şirkete ortak olmak değildir. Para da şirkete verilmemiştir. Borç para istenmesi üzerine verilmiştir. Karşılığında davacıya şirkete ortak olması teklif edilmiştir. Davacı da bu teklifi kabul etmiştir. Zaten davalılar yetkisiz temsil hükümlerine göre senet bedellerinden tüm şahsi mal varlıklarıyla sınırsız olarak sorumludurlar.
Davalıların, hem temsil yetkilerinin bittiğini bile bile sırf şirketten hak talep edilmesinin önünü kesmek amacıyla senet imzalayıp vermeleri hem de bu senetler zorla alınmış gibi davranarak davacı hakkında sayısız şikayetler yapmaları açıkça kötüniyetli olduklarını göstermektedir ki , Medeni Kanunun 2.maddesi gereği hakkın açıkça kötüye kullanılmasını yasa koyucu korumaz.
Davacının, kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla yaptığı icra takibinin muhatabı davalı ——– şirketidir. Gerçek kişi davalılar hakkında yapılmış herhangi bir icra takibi yoktur. Dolayısıyla TTK 661 deki 3 yıllık süre şartı gerçek kişi davalılar için aranmayacaktır. Aradaki temel ilişki borç verme ilişkisi olup bundan kaynaklı 10 yıllık zamanaşımı süresi dikkate alınacaktır. Davacı, incelenen soruşturma /kovuşturma dosyalarıyla, tanık beyanıyla, davalıların ikrar içeren beyanlarıyla senetlerin, verilen borç paralar karşılığında alındığını ispatlamıştır. Senetlerin üzerinde ” nakden ” ibaresi bulunduğu için artık senet bedellerinin ödendiğini ispat yükü de davalılar üzerindedir. Oysaki davalılar senet bedellerini ödediklerini ispata yarayan herhangi bir yazılı delil sunamamışlardır. Zaten ödeme yaptıklarına dair bir iddiaları da yoktur. Davacının talep ettiği ihtiyati haciz talebinin reddine dair karara itiraz üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesince kararın kaldırılarak borçlu davalılar hakkında ihtiyati haciz kararı verilmesi de davacının korunması gerekli bir hakkının bulunduğunu ispatlamaktadır. Zira davalıların açıkça dürüstlük kuralına aykırı şekildeki hareketleri de korunmayacaktır. Dolayısıyla gerçek kişi davalıların aldıkları borç para karşılığında verdikleri senetler nedeniyle aradaki hukuki ilişkinin varlığını kabul ettikleri, bu yüzden hukuki ilişkinin kapsamı itibariyle 10 yıllık zaman aşımına tabi olduğu , davanın zamanaşımına uğramadığı , davalıların senet bedellerini ödediklerine dair herhangi bir yazılı delil sunamamaları göz önüne alındığında davalı ——yönünden davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği görüşünde olduğumdan sayın çoğunluğun bu yöndeki kararına katılmıyorum.