Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/290 E. 2019/167 K. 27.02.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/290 Esas
KARAR NO : 2019/167

DAVA : Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı)
DAVA TARİHİ : 10/07/2014
KARAR TARİHİ : 27/02/2019

Mahkememizde görülmekte olan Tasarrufun İptali (İİK 277 Ve Devamı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde özetle; —–‘nın 09/07/2001 tarih — sayılı kararı ile————– temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetiminin …’ye devredildiğini, fon kurulunun 01/02/2007 tarih 49 sayılı kararı ile hem bankada ve hem de —— şirketlerinde yönetim kurulu başkanı, yönetim kurulu üyesi, murahas aza, denetim kurulu üyesi, genel müdür ve genel müdür yardımcılığı görevinde bulunanlar aleyhine 6183 sayılı amme alacaklarının tahsili usulü hakkındaki kanunun mükerrer 35. Maddesi kapsamında takip ve tahsil işlemlerine başlanmasına karar verildiğini, fon kurulunun kararı ile————————-.’nin kanuni temsilcisi olması sebebiyle davacı kuruma borçlu bulunan ve hakkında 6183 sayılı kanuna göre takip başlatılmasına karar veren davalı-borçlu … hakkında ihtiyati haciz uygulaması yapıldığını, bilahare davalı …’a ödemeye çağrı belgesi düzenlenerek tebliğe gönderildiğini, Davalı-borçlu …’ın mal varlığının araştırılması sırasında adına kayıtlı———————- Parselde kayıtlı taşınmazdaki ——- dairenin tamamının 04/04/2003 tarihinde 92,000.00 TL bedelli …’a, ———— hissesinin … adına kayıtlı iken taşınmazın tamanını 14/10/2005 tarihinde 2,000.00 YTL bedelle davalı … ve …’e,———ilçesi,————– parselin, 1/2 hissesi borçlu-davalı … adına kayıtlı iken 22/06/2006 tarihinde 13,500.00 YTL bedelle …’ya,———————parsellerin tamamı davalı-borçlu … adına kayıtlı iken 08/02/2007 tarihine 4 parsel toplam 19,800.00 TL bedelle …’a, devredilmiş olduklarının ilgili tapu sicil müdürlükleri cevabı yazılarından anlaşıldığını, 6183 sayılı kanunun 30. Maddesinin; “borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde amme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkan bırakmamak maksadıyla borçlu tarafından yapılan bir taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimselerle yapılan bütün muameleler tarihleri ne olursa olsun hükümsüzdür” hükmüne yer verildiğini, İptal davası açılması başlığını taşıyan 24. Maddesinin ise amme borçlusunun bu kanunun 27, 28, 29, 30 maddelerinde; “yazılı tasarruf ve muamelelerin iptali için umum mahkemelerde dava açılır ve bu davalara diğer işlere tahdimen umumi hükümlere göre bakılır” hükmüne yer verildiğini, Borçlu … hakkında 5411 sayılı kanun uyarınca ihtiyati haciz kararı alındığını, borçlunun taşınmazları çok düşük bedellerle muvazaalı şekilde diğer davalılara devrettiğini, yapılan işlemlerin amme borçlusunun varlıklarının hacizden kaçırılmasından ibaret olduğunu, 6183 sayılı kanunun 27 ve müteakip maddeleri gereğince iptal e dilmeleri gerektiğini, davalılardan …’ın, …’ın karısı olduğunu, borçlunun maksadını bilen ve bilmesi gereken kimse olduğunu iddia ile borçlunun yukarıda yazılı tasarruflarının iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı borçlu … vekili cevap dilekçesinde: Müvekkilinin ————- görevinden 25/02/1999 tarihinde istifa ettiğini, ihbar süresinin bitimi olan 11/03/1999 tarihinde istifasının kabul edilmesi sonucu ayrıldığını,———.’de 24/04/1997-28/01/1999 tarihleri arasında grubu temsilen ücretsiz olarak çalıştığını,—————– ise herhangi bir görevi bulunmadığını, bu şirketlerden sadece —–.’de bir dönem yönetim kurulu üyeliği görevinde bulunmuş olmasının sorumluluğunu gerektirmediği, çünkü murahhas aza olmadığını, dolayısıyla da herhangi bir borcu bulunmadığını, müvekkilinin ikametgahının Kadıköy’de olduğunu, yetkili mahkemenin Kadıköy Mahkemesi olduğunu belirterek yetki itirazının kabulüne ve davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir .
Davalı … vekili yetki itirazında bulunmuş, yetkili mahkemenin müvekkilinin ikametgahı Kadıköy Mahkemesi olduğunu belirtmiş, esastan da davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalılar …, …, … 21/02/2018 tarihli cevap dilekçesinde: müvekkillerin davalı …’ın içinde bulunduğu hukuki durumu bilebilecek durumda olmadığını, bu bakımdan bir kasıtlı davaranışlarından söz edilemeyeceğini, anılan arsaların 90.000 TL ye mal olduğunu, bu bedelin kredi olarak bankadan kullanıldığını ve söz konusu bedelin krediyi kullandıran banka şubesi müdürünün ödenmiş olduğunu, ————————– daha sonra bu taşınmazı nasıl değerlendiriceğini bilemediğinden diğer davalı ….—- sattığını, belediyenin emlak satış değerlerinin dikkate alınarak resmi rakam olarak daha düşük bir bedelin yansıtılmış olduğunu, satışı yapan …’ın hukuki durumunun bilinmediğini bilinmesinin de kendilerinden beklenemeyeceğinden bahisle davanın reddini talep etmiştir.
Mahkememizce 15/02/2010 tarihinde alınan bilirkişi raporunda; dava konusu, kayden ————— parselde olup, mahallen,——————numaralı dairenin değeri; satış tarihi olan 04/04/2003 tarihi itibariyle değeri ; 200.000,00 TL , dava tarihi olan 11/10/2007 itibariyle değeri; 285.000,00 TL olarak hesaplandığı bildirilmiştir.
Mahkememizce 10/11/2011 tarihinde alınan bilirkişi raporunda özetle; Davalı …’ ın ———————–hissesinin … tarafından 14.10 2005 tarihinde 2.000,00 TL bedelle … ve … e devrettiği, —————– nolu parseli erin iri tamamırıuı kendi adına kayıtlı iken 8 2.2007 tarihinde —- bedelle …’a devrettiği ,———-parselin 1/2 hissesinin kendi adına kayıtlı iken 22/ 6/ 2006 tarihinde 13.500,00 TL bedelle brdem ———— devrettiği,taşınmazlar yönünden —–m 30 ve İİK m 280 anlamında ifade edilen “…borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimselerle… ” yapılan bir devir işlemi olup olmadığının tayini noktasında somut olay ve dosyadaki malzeme bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacı … ile diğer davalılar … ve …—————- ve … arasında alacaklıyı zarara uğratmak amacı ile adeta işbirliği yapmak niyetiyle bir araya gelme durumunu haklı gösterecek, başka bir ifade ile davalı … ile diğer davalılar arasında özellikle Yargıtay’ın öngördüğü biçimi ile bir organik bağın varlığına delalet edecek herhangi bir unsura rastlamlamadığı, bu yönüyle anılan maddeler bakımından aranan ve somut hukuk normunun (——–) unsurunu teşkil eden vakıanın meydana gelmemiş olduğundan yukarıda sözü edilen tasarruflara ilişkin olarak tasarrufun iptali yönünde hüküm kurulmasını haklı gösterecek bir nedenin bulunmadığı; Somut olayda dosya kapsamında mevcut bulunan ödeme emrinin tarihinin 16/ 10/2007 şeklinde olması ve bu bağlamda borcun ———- m 27 anlamında ödeme müddetinin başladığı an söz konusu işlemin davalı …’a tebliğ anı olacağı ve her halde diğer davalı——————yapılan taşınmaz devrinin de tarihi 4.4.2003 olduğu gerçeği karşısında kanunda ifadesini bulan 2 yıllık sürenin dolmuş olduğu ve bu bakımdan anılan tasarufun da iptaline hüküm kurulamayacağı şeklinde kanaatini bildirmiştir.
Kadıköy —– Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/717 Esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılama sonucunda; “Dava dilekçesinden de açıkça anlaşılacağı gibi —-‘nin temettü hariç ortaklık hakları ile yönetim ve denetimi — tarafından davacı fona devredilmiştir. Fon kurulunun kararı ile —-.’nin yönetim kurulu üyesi, murahhas azası, denetim kurulu üyesi, genel müdür ve genel müdür yardımcısı görevinde bulunanlar aleyhine—‘nin zararları için ihtiyati haciz kararı alınmış ve davalı borçlu …’ın mevcut malları bu zararı karşılamaya yetmediğinden 6183 sayılı kanunun 30. Maddemi uyarınca bu dava açılmıştır. Bu yasa uyarınca açılan iptal davası 6183 yasanın 24. Maddesi uyarınca genel hükümlere yani İ.İ.K.’nın 277 ve devamı maddelerine tabidir, bu maddeler çerçevesinde inceleme yapılıp, davanın sonuçlandırılması gerekir.
İ.İ.K.’nun 277 ve devamı maddeleri uyarınca borçlunun tasarrufunun iptali davası açılabilmesi için hakkında kesinleşmiş bir takip bulunması, borçlunun mevcutlarının borcu ödemeye yetmemesi, İ.İ.K.’nın 278. Maddesi uyarınca bağışlama hükmünde olması, İ.İ.K.’nın 280. Maddesi uyarınca borçlunun tasarrufunun ileri işlem niteliğinde bulunması gerekir.
Somut davamıza baktığımızda dava tarihi itibariyle davalı borçlu … aleyhine kesinleşmiş bir takip ya da dava yoktur. Sadece ihtiyati haciz kararı alınmış ve yeterli mal haczedilemediğinden bu dava açılmıştır. Davacı tarafın vasfı ve amme alacağının tahsili usulü kanununa tabi olması nedeniyle davada davacı tarafın geçici ya da kati borç ödemeden aciz belgesi almasına gerek yoktur.
Borçlunun kesinleşmiş bir borcu bulunmadığı sürece mallarını dilediği şekilde tasarruf edebileceğinden tasarrufun iptali davasının dinlenme imkanı yoktur.
Davacı taraf aynı olay nedeniyle davalı borçlu … aleyhine İstanbul—–. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2003/1136 Esas sayılı dosyasıyla şahsi iflasını istemiştir. Mahkemece yapılan yargılama sonunda bu mahkemenin 08/10/2007 gün, —– Esas 2007/659 Karar sayılı ilamı ile …’ın davaya konu eylem ve işlemlere katılmadığı, bankayı zarara uğratan kredilerin verilmesi aşamasında kanuna aykırı karar ve işlemlere iştirak etmediği, bu nedenle hakkında şahsi iflasını isteme koşullarının oluşmadığı belirtilmek suretiyle aleyhine açılmış davanın reddine karar verilmiştir.
Yargıtay ——- Hukuk Dairesi 04/12/2008 gün, 2008/7566 Esas 2008/11943 Karar sayılı bozma ilamının ikinci sayfasında ikinci paragrafta açıkça bankayı zarara uğratan kredilerin verilmesi aşamasındaki kanuna aykırı karar ve işlemlere katılmayan kişilerin iflası istenmez, bu nedenle mahkemece iflası istenen … … hakkındaki davanın açıklanan gerekçeyle reddedilmesinde bir isabetsizlik bulunmamaktadır, cümleleriyle mahkemenin verdiği bu kararı isabetli bulmuş ve … hakkındaki kararı onamış, kesinleşmiştir.
Yukarıda yazılı İstanbul —–. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ilamına konu olayın davamıza konu borçla ilgili olduğu açık bir şekilde anlaşıldığı gibi davacı vekili de bu durumu son celsedeki beyanı ile de kabul etmiştir. Bu durumda borçlu …’ın banka zararından sorumlu olduğuna dair kesinleşmiş bir takip ya da karar bulunmadığı gibi aksine sorumlu olmadığı hususu yukarıda yazılı ilamla kesinleşmiştir. O halde tasarruflarının iptali için ortada bir sebep yoktur, davanın koşulları mevcut değildir. Açıklanan nedenlerle tasarrufların iptal edilebilir olup olmadığının da tartışılmasına gerek yoktur.
Davacı tarafın ibraz ettiği protokol kefalet protokolüdür. Protokolün tarihi 2008 yılını taşımaktadır. Bu protokolün geçerli olup olmadığı mahkememizin dava konusu dışındadır, bu nedenle tartışılmamıştır. Tasarrufun iptali davalarının şartlarından biri borcun tasarruf tarihinden önce doğmuş olmasıdır. Sözü geçen kefalet protokolü tarihi tüm tasarruflardan hatta davamızdan sonra olduğundan geçerli olsa dahi bu protokolün tanziminden önce yapılmış tasarrufların bu protokole dayanılarak iptal edilmesi mümkün değildir. ” kanaatiyle davanın reddine dair karar verilmiştir.
Anılan kararın temyizen incelenmesi üzerine; Yargıtay —–.Hukuk Dairesinin 2012/13130 Esas, 2013/18373 karar ve 26/12/2013 tarihli ilamında; “Mahkemenin, davalı …’ın Kurumu zarara uğratmadığına ilişkin olarak dayanak aldığı İstanbul ——. Asliye Ticaret Mahkemesinin 08.10.2007 tarih ve ———- sayılı kararı ise —–.nin yönetim ve denetimi nedeniyle meydana gelen zarara ilişkindir. Bu nedenle anılan mahkeme kararı borçlu davalı …’ın bağlı şirketler temsilcisi olarak Kuruma zarar verip vermediğine ilişkin olmadığından hükme esas alınması doğru olmadığı gibi davalı … hakkında yapılıp kesinleşen icra takibi olduğu halde dava tarihi esas alınarak borçlu aleyhine kesinleşen icra takibinin olmadığının gerekçe gösterilmesi de doğru bulunmamıştır. Bu durumda mahkemece borçlu davalı … hakkında kesinleşen bir icra takibi olması nedeniyle davanın esasına girilerek dava konusu edilen tasarruflar yönünden iptal koşullarının oluşup oluşmadığının araştırılması, tarafların buna ilişkin delillerinin toplanması ondan sonra toplanan ve toplanacak tüm delillerin birlikte değerlendirilerek hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere davanın reddine karar verilmesi doğru bulunmamıştır”şeklindeki kanaat ile yukarıda anılan kararın bozulmasına karar verilmiştir.
Bozmadan sonra yargılamaya İstanbul Anadolu —-.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2014/290 Esas sayılı dosya üzerinden devam olunmuştur.
Mahkememizce alınan 28/03/2016 tarihli bilirkişi raporunda ; davalı …’ın 6183 Sayılı Kanunun 35.maddesinin anladığı anlamda ” kanuni temsilci” olup olmadığının ve “kanuni temsilci” ise bu sıfatıyla görev yaptığı dönemde hangi kredi sözleşmelerini akdettiğinin veya borç doğurucu başka hangi bankacılık işlemlerini yaptığının taraflarca ve özellikle davacı tarafça tartışılıp delillendirmek suretiyle açıklığa kavuşturulması gerektiği; bu belirlemeye göre dava konusu tasarrufların iptal edilip edilemeyeceğinin raporun 6-b nolu paragrafında detaylı açıklandığı şeklinde kanaatini bildirmiştir.
Mahkememizce alınan 19/12/2016 tarihli ek bilirkişi raporunda ; Davalı …’ın ———Üyesi olarak görev yapmış olduğu —- tarihleri arasında ve ——————– Kurulu Üyesi olarak görev yapmış olduğu 01/01/1997-24/11/1998 tarihleri arasında ——— tarafından kullandırılmış olan krediler dosyadaki belgeler ve verilerle sınırlı olarak bunlardan ibaret olup; görüleceği üzere, kredi kullandırılmış olan şirketler arasında davalının Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmış olduğu ————- bulunmadığını, dosyanın halihazır durumu itibarıyla dava konusu tasarrufların yapıldığı tarih itibarıyla davacının, kanunî temsilei sıfatıyla davalıdan bir alacağının bulunduğu ispatlanmamış vaziyette olduğu, bütün bu nedenlerle dava konusu olayda, davalı …’ın 6183 sayılı Kanunun mükerrer 35.maddesinin anladığı anlamda “kanuni temsile” olup olmadığının ve “kanuni temsilci” ise bu sıfatla görev yaptığı dönemde hangi kredi sözleşmelerini akdettiğinin veya borç doğurucu başka hangi bankacılık işlemlerini yaptığının,bunların baliğ olduğu tutarın ve temerrüt faizinin ne olduğunun ve böylece davacı tarafa ne kadarlık bir zararın verildiğinin davacı tarafça delillendirilmek suretiyle açıklığa kavuşturulmadığı; davalı …’ın sorumluluğunun 25/1/2008 tarihli Protokol’ü müşterek borçlu-müteselsil kefil sıfatıyla imzalamasından kaynaklandığı kabul edildiği takdirde ise, tasarrufun iptali davasının en önemli şartlarından birinin, iptali istenen tasarrufun borcun doğumundan (yani somut olayda 25/1/2008 tarihli Protokolün imzalanmasından) sonra yapılması olduğu ve somut olayda dava konusu tasarruflar bu Protokol’den önce yapıldığı için bu şartın yerine gelmediği şeklinde kanaatini bildirmiştir.
Mahkememizce alınan 21/02/2018 tarihli bilirkişi raporunda; davalı …’ın kanuni temsilci sıfatıyla sorumlu olup olmadığına ve borcun doğumuna ilişkin hususlarda takdir mahkemeye ait olmak üzere, 6183 Sayılı Kanun’un tasarrufun iptaline ilişkin diğer şartları yönünden yapılan incelemede; ————–no.lu dairenin davalılardan …’a satışına ilişkin tasarruf bakımından tasarrufun iptalinin diğer şartlarının oluştuğu, ———————- hissesinin davalılardan … ve …’e satışına ilişkin tasarruf yönünden tasarrufun iptali şartlarının oluşmadığı, ——————————————– parsel sayılı taşınmazların davalılardan …’a satışına ilişkin tasarruf bakımından tasarrufun iptalinin diğer şartlarının oluştuğu, ————————parselin 1/2 hissesinin davalılardan …’ya satışına ilişkin tasarruf yönünden tasarrufun iptali şartlarının oluşmadığı, şeklinde kanaatini bildirmiştir.
DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava, davalılardan …’ın diğer davalılara devrettiği dava konusu taşınmazlarla ilgili olarak 6183 sayılı Kanunun 24. ve devamı maddeleri gereğince tasarrufun iptali istemine ilişkindir.
Dava öncelikle İstanbul —–Asliye Ticaret Mahkemesinde 2007/788 Esas sayılı dosyada görülmüş, aynı esasla 06/11/2007 tarihinde , dava konusu taşınmazlar hakkında tedbir karar verilmiş, aynı mahkemenin 21/04/2008 tarihli yetkisizlik kararı üzerine yargılamaya Kadıköy —-.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2008/717 Esas sayılı dosyasında devam olunmuş, davanın reddine dair hükmün bozulması ve bozma ilamında; borçlu … hakkında kesinleşen bir icra takibi olması nedeniyle davanın esasına girilerek dava konusu edilen tasarruflar yönünden iptal koşullarının oluşup olmuşmadığının araştırılması, hasıl olacak sonuca göre bir karar verilmesi gerektiğine işaret edilmiş, mahkememizce anılan bozma ilamına uyulmuş olmakla, ilamda işaret edilen bozma sebebine hasren inceleme yapılmıştır.
Davalılardan …’ın ———– yılları arası yönetim kurulu üyeliği görevinde bulunduğu ———–nin temettü hariç, ortaklık hakları ve yönetim ve denetiminin —— 09/07/2001 tarihli kararıyla …’ye devredilmesi ve sonrasında Fon Kurulu Başkanlığı’nın 01/02/2007 tarih ve —- nolu kararıyla; tahsilde tekerrüre yer vermemek koşulu ile hakkında mali sorumluluk, şahsi iflas davası açıldığı belirlenen şahıslardan hem ——- hem de—yönetim kurulu başkanı, yönetim kurulu üyesi, murahhas aza, denetim kurulu üyesi , genel müdür, genel müdür yardımcılığı görevinde bulunanlar hakkında 6183 Sayılı Kanun mükerrer 35.Maddesi kapsamında takip ve tahsil işlemlerine başlanmasına karar verildiği anlaşılmıştır.
Davalı …, kararda anılan —— Şirketlerinden, ———– tarihleri arasında ve —————-‘nde 01/01/1997-24/11/1998 tarihleri arasında yönetim kurulu üyeliği yapmıştır.
Anılan Fon Kurulu kararı kapsamında hem bankada, hem grup şirketlerinde yönetimde görev aldığı belirlenmekle davalı …’a 24/04/2007 tarihli ödemeye çağrı mektubu gönderilmiş, ——————-‘nin kanuni temsilcisi olduğundan bahisle, anılan şirketlerin borcu nedeniyle sorumlu olduğu bildirilerek borcun 1 ay içinde ödenmesi aksi halde 6183 sayılı Kanun gereği cebri icra hükümlerinin uygulanacağı bildirilmiştir.
Bildirilen borcun ödenmemesi üzerine … Tahsilat Daire Başkanlığınca 16/10/2007 tarihli ödeme emri gönderilmiş, belirlenen tutarın 7 gün içinde ödenmesi hususu bildirilmiştir.
Davalı … tarafından anılan ödemeye çağrı mektubunun iptali talepli açtığı davadan feragat etmesi üzerine İstanbul —-.İdare Mahkemesinin 22/01/2009 tarihli 2007/1024 Esas sayılı Kararı ile karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir. Yine davalı …’ın … ‘ye yönelik, ödeme emrine konu borca ilişkin olarak anılan ihtiyati haciz kararları yönünden de iptali talepli davasından feragat etmesi nedeniyle İstanbul —.İdare Mahkemesince karar verilmesine yer olmadığına dair karar verilmiştir.
Esasen, Mahkememizce , Yargıtay —. Hukuk Dairesi’nin 2012/13130 Esas sayılı ilamına da uyulmuş olması itibariyle ve anıldığı suretle icra takibinin kesinleştiğinin belirlenmesi karşısında kesinleşmiş bir takibin olmadığı yönündeki davalı taraf savunmalarına itibar edilmemiştir.
Yine davalı …’ın anılan — Şirketlerinde yönetim kurulu üyesi olmasının tek başına “kanuni temsilci” olarak değerlendirilmesi için yeterli olmadığı yönündeki davalı taraf savunmaları yönünden de; her yönetim kurulu üyesinin kanuni temsilci olmadığı, temsil yetkisinin yönetim kurulu üyelerinden oluşan murahhas bir veya birkaç üyeye bırakılmış olabileceği gibi pay sahibi olmayan bir müdüre bırakılabileceği , o durumda kanuni temsilcinin ilgili murahhas üye veya pay sahibi olmayan müdür olacağı yönündeki 28/03/2016 tarihli heyet raporuna mahkememizce de iştirak olunmuş, ne var ki tespit edildiği suretle davalı …’ın da yönetiminde bulunduğu, davamıza konu ———– yönünden böylesi bir durumun varlığına ilişkin yargılamanın sürdüğü 12 yıl içinde herhangi bir kayıt sunulmamıştır.
Yine yukarıda anıldığı üzere bozma ilamı gözetilerek mahkememizce incelemede , 6183 Sayılı Kanunun 24. ve devamı maddeleri kapsamında tasarrufun iptali hükümleri çerçevesinde ve bu hususa hasren yapılmıştır.
Davaya konu taşınmazların devir tarihleri itibariyle rayiç değerlerine ilişkin mahallinde inceleme yaptırılarak bilirkişi raporları alınmış, denetime elverişli bulunmakla hükme esas alınmıştır.
6183 Sayılı Kanunun 24. Maddesinde “Âmme borçlusunun bu kanunun 27, 28, 29 ve 30 uncu maddelerinde yazılı tasarruf ve muamelelerinin iptali için umumi mahkemelerde dâva açılır ve bu dâvalara diğer işlere takdimen umumi hükümlere göre bakılır.” düzenlemesi getirilmiştir.
… tarafından taşınmazların devredildiği diğer davalıların durumu, bu hükümler çerçevesinde değerlendirilecek; “ödeme müddeti” olarak 16/10/2007 tarihli ödeme emri esas alınacaktır.
Davaya konu taşınmazlardan ——————-nolu daire; 04/04/2003 tarihinde, davalı …’ın eşi olan davalı …’a 92.000 TL bedelle devredilmiştir. Devir tarihi itibariyle taşınmazın rayiç değerinin 200.000 TL olduğu belirlenmiştir.
6183 Sayılı Kanun 28/b.1 hükmü gereğince eşler arasında yapılan ivazlı tasarruflar bağışlama hükmündedir ve 6183 Sayılı Kanunun 27.maddesi gereğince de “ Âmme alacağını ödememiş borçlulardan, müddetinde veya hapsen tazyikına rağmen mal beyanında bulunmıyanlarla, malı bulunmadığını bildiren veyahut beyan ettiği malların borcuna kifayetsizliği anlaşılanların ödeme müddetinin başladığı tarihten geriye doğru iki yıl içinde veya ödeme müddetinin başlamasından sonra yaptıkları bağışlamalar ve ivazsız tasarruflar hükümsüzdür.”
Ödeme müddetinin 16/10/2007 tarihli devrin ise 04/04/2003 tarihi olduğu gözetildiğinde 6183 Sayılı Kanunun 27.maddesinde öngörülen “2 yıl içinde” yapılan bir tasarruf olmadığından iptali koşulları 6183 Sayılı Kanunun 28. ve 27. maddeleri gereğince oluşmadığı değerlendirilmiş ise de, 6183 Sayılı Kanunun 30. maddesinde “Borçlunun malı bulunmadığı veya borca yetmediği takdirde âmme alacağının bir kısmının veya tamamının tahsiline imkân bırakmamak maksadiyle borçlu tarafından yapılan bir taraflı muamelelerle borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lâzımgelen kimselerle yapılan bütün muameleler tarihleri ne olursa olsun hükümsüzdür.” hükmü karşısında , davalı …’ın eşi …’a ilgili taşınmazın devrinde, davalı …’un borçlu …’ın “ maksadını bilen ya da bilmesi lazım kimseler” den olduğu konusunda da tereddüt bulunmamakla, ilgili 30. madde gereği hükümsüz olan bu tasarruf yönünden 6183 Sayılı Kanunun 26.maddesinde öngörülen 5 yıllık hak düşürücü süre içinde , 11/10/2007 tarihinde iş bu davanın açıldığı da gözetilerek bu davalı yönünden davanın kabulüne—– parseldeki — nolu taşınmaz yönünden tasarrufun iptaline dair karar vermek gerektiğine kanaat getirilmiştir.
Davalılardan … ve …’e yapılan tasarruf yönünden , dava dilekçesinde belirtilenin aksine——- parselin tamamının değil 3/16 hisseesinin 14/10/2005 tarihinde davalı … tarafından bu davalılara devredildiği, devir bedelinin 2.000 TL olup rayicin 4.210 TL olduğunun mahallinde yapılan inceleme sonucu belirlendiği anlaşılmıştır.
6183 Sayılı Kanunun 28/b.2.maddesi kapsamında değerlendirilebilecek bu tasarruf yönünden, ilgili 28.madde gereğince bağışlama hükmünde olduğu gerekçesiyle 6183 sayılı Kanunun 27. maddesi gereğince hükümsüzlüğü gündeme gelebilecek ise de, ödeme müddetinin 16/10/2007 tarihi olarak esas alındığında tasarrufun , geriye doğru 2 yıllık zaman dilimi içinde kalmadığı , bu nedenle ilgili 27.maddenin uygulanamayacağı kanaatine varılmıştır. Bundan başka 6183 sayılı Kanunun 30.maddesinde düzenlenen “ borçlunun maksadını bilen veya bilmesi lazım gelen kimse” olduğu hususunda dosyamıza yansıyan açık bir emare bulunmadığı gibi bu hususta ispat yükü üzerinde bulunan davacı tarafça sübuta yeter bir delil sunulmadığı kanaatiyle ilgili 30.maddenin de koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Davalılardan —— yapılan — tarihli tasarruf ile —–hissesi yönünden ise devir bedelinin 13.500 TL olup devir tarihi itibariyle rayicin 15.000 TL olduğu hükme esas alınan bilirkişi raporuyla belirlenmiş olmakla 6183 Sayılı Kanunun 28/b.2 maddesinin uygulama alanı bulmayacağı, buna karşın aynı kanunun 30.maddesi koşullarının değerlendirilmesi gerektiği , ne var ki bu davalının da borçlu davalı …’ın maksadını bildiği veya bilmesi gereken kişilerden olduğu yönünden açık bir emarenin dosyaya yansımadığı gibi, davacı tarafça da bu hususta sübuta yeterli delil sunulmadığı, bu tasarrufun iptali koşullarının oluşmadığı kanaatine varılmıştır.
Davalılardan ———yapılan 08/02/2007 tarihli, ——parsel sayılı taşınmazların devri yönünden devir bedelinin 19.800 TL olup belirlenen rayiç değerinin 91.000 TL olması karşısında tasarruf 6183 Sayılı Kanunun 28/b.2 maddesi kapsamında değerlendirilebilecektir. Aynı yasanın 27.maddesi kapsamında ödeme müddetinden geriye doğru 2 yıl içinde yapılması itibariyle hükümsüz olacağı düzenlenen tasarruflardandır. Buna karşın davalı … vekilince, ve vefatından sonra mirasçıları vekilince , devrin gerçekte 90.000 TL karşılığında yapıldığına ilişkin beyanları, bu yöndeki 21/02/2008 tarihli dilekçesi ekindeki 04/05/2006 tarihli adi yazılı devir sözleşmesi başlıklı evrak ve yine bu devri finanse etmek için kredi çekildiğinin delili olarak sunulan 90.000 TL tutarlı dekont karşısında, her ne kadar dekonttaki ismin davalı …’a ait olmadığı görülmüş ise de, tapu harçlarının düşük tutulabilmesi için taşınmaz değerlerinin düşük beyan edildiği hususunun ülkemizin bir gerçeği olduğu, kayden görünen ivazlar arasındaki fahiş farkın gerçekte olmadığı, rayiç tutarın davalı tarafından ödendiği şeklindeki savunmalarının aksinin, ispat yükü üzerinde bulunan davacı tarafça ispat olunamadığı, aynı şekilde 6183 Sayılı Kanunun 30.maddesinde öngörüldüğü suretle davalı …’ın maksadını bilen veya bilmesi gereken kişilerden olduğuna dair de dosyaya yansıyan bir ispat vasıtası bulunmadığı kanatiyle bu davalı yönünden de davanın reddine dair karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın kısmen kabulü ile davaya konu ———- nolu dairenin davalı … tarafından davalı …’a devrine ilişkin 04/04/2003 tarihli tasarrufun iptaline,
Fazlaya ilişkin istemin reddine,
2- İstanbul ——-.Asliye Ticaret Mahkemesinin 06/11/2007 tarihli 2007/788 Esas sayılı dosyası üzerinden hükmolunan tedbirin, ——————– dairedeki taşınmaz yönünden kararın kesinleşmesine kadar devamına, tedbir kararının diğer taşınmazlar yönünden kaldırılmasına,
Tedbir kaldırılan taşınmazlar yönünden derhal ilgili tapu müdürlüklerine yazı yazılmasına,
3-Alınması gerekli 44,40 TL başvurma harcı ve 13.662,00 TL peşin harcın toplamda 13.706,40 TL harcın davalılar … ve …’dan tahsili ile hazineye irad kaydına,
4-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre kabul edilen 200.000 TL üzerinden davacı vekili için takdir olunan 17.950,00 TL nispi vekalet ücretinin davalılar … ve …’dan alınarak davacıya verilmesine,
5-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre red edilen 91.000 TL üzerinden davalılar … için takdir olunan 10.030,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’a verilmesine,
6-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre red edilen 15.000 TL üzerinden davalı … vekili için takdir olunan 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı …’ya verilmesine,
7-Avukatlık asgari ücret tarifesine göre red edilen 4.210 TL üzerinden davalılar … ve … vekili için takdir olunan 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalılar … ve … ‘e verilmesine,
8-Davacı tarafından sarf edilen 8.700 TL bilirkişi ücreti ve 692,80 TL posta ücretinin toplamda 9.392,80 TL’nin davanın kabul ve red oranı gözetilerek 6.075,35 TL’nin davalılar … ve …’dan davacıya verilmesine, kalan 3.317,45 TL’nin davacı üzerinde bırakılmasına,
9-Davalı … tarafından sarf edilen 50,00 TL’nin davanın kabul ve red oranı gözetilerek 22,50 TL’nin davacıdan alınarak davalı …’a verilmesine, kalan 27,50 TL’nin davalı … üzerinde bırakılmasına,
10-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair, Davacı Vekilinin ve Davalı Vekilinin yüzlerine karşı tebliğden itibaren 2 hafta süre içinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.