Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/1309 E. 2020/197 K. 10.03.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 6. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2014/1309 Esas
KARAR NO: 2020/197
DAVA: Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ: 17/09/2014
KARAR TARİHİ : 10/03/2020
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı —— plakalı kamyonun — tarihinde sürücüsü ———–yönetimindeyken davacı —ağır şekilde yaraladığını, kazanın davacının karşıdan karşıya geçmesi sırasında kamyon sürücüsünün önündeki yayaya bakmaması ve hızla hareket etmesi nedeniyle gerçekleştiğini, davacının cezai anlamda sürücüden şikayetçi olmadığını, davacının tedavisinin uzun süre bitmemesi nedeniyle özürlülük raporunun alınamadığını, kazanın meydana gelmesinde davalı firmaya ait aracın sürücüsünün kusurlu olduğunu, davacının uğramış olduğu maddi ve manevi zararların giderilmediğini belirtmiş, şimdilik —-maddi ve manevi tazminatın — tarihinden itibaren işleyecek faizi ile birlikte davalı ———— yönünden manevi tazminat hariç olmak üzere davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı —-vekili cevap dilekçesinde özetle; dava konusu olay ——–tarihinde gerçekleştiğinden davacının dava hakkının zamanaşımına uğradığını, kaza tarihi dikkate alındığında — yıllık ceza zamanaşımı süresinin dahi dolduğunu, maluliyetin tespiti için ——– rapor alınması gerektiğini, tedavi giderlerinin davalı sorumluluğunda olmadığını, davalının temerrüte düşmediğini belirtmiş, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ———- tasfiye memuru beyan dilekçesinde özetle; davalı şirketin tasfiye edildiğini, davanın zamanaşımına uğradığını beyan etmiştir.
Davalı ————usulüne uygun tebliğ edilen dava dilekçesine karşı süresinde cevap vermediği görülmüştür.
Dava; trafik kazasından kaynaklanan yaralanma nedeniyle maddi ve manevi tazminat istemine; ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık; davacının yaralandığı trafik kazasının oluşumunda davalı sigorta şirketince sigortalanan aracın sürücüsü davalının olayda kusurlu bulunup bulunmadığı; kusurlu ise kusur oranının ne olduğu ile davacının olaydaki yaralanması nedeniyle geçici ve sürekli iş göremezlik derecede yaralanıp yaralanmadığı; yaralanmış ise yaralanma derecesi ile davacının uğradığı maddi zararın miktarının ne olduğu; davalının oluşan maddi zarardan sorumlu bulunup bulunmadığı; davalı sigorta şirketinin poliçe limiti kapsamında sorumlu olacağı miktarın saptanması ile manevi zararın takdiri noktalarında toplanmaktadır;
Mahkemece yapılan yargılama sırasında, taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri olduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
———— tarihli raporuna göre; mevcut verilerle sağlıklı rapor tanziminin mümkün olmadığı mütalaa edilmiştir.
——- tarihli adli tıp raporu içeriğine göre; davacı ———tarihinde geçirmiş olduğu trafik kazası nedeniyle———- hükümleri kapsamında %3.3 oranında meslekte kazanma gücünü kaybettiği, iyileşme (iş göremezlik) süresinin kaza tarihinden itibaren 3 (üç) aya kadar uzayabileceği tespit edilmiştir.
Borçlar Kanunu’nun 41. maddesinde haksız fiil tanımlanmış, 60. maddesinde de haksız fiilden zarar görenin bundan kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmini istemi ile açacağı davaların bağlı olduğu zamanaşımı süreleri özel olarak düzenlenmiştir. BK’nın 60. maddesinde üç türlü zamanaşımı süresi öngörülmüş olup bunlar, zararın ve failin öğrenildiği tarihten itibaren 1 yıllık sübjektif ve nispi nitelikteki kısa zamanaşımı süresi, herhalde haksız fiil tarihinden itibaren 10 yıllık objektif ve mutlak nitelikte uzun zamanaşımı süresi ile olağan üstü nitelikteki ceza zamanaşımı süresidir.
Buna karşılık, özel bir kanun hükmünün, özel olarak zamanaşımı süresi öngördüğü tehlike sorumluluklarında BK m. 60 uygulanmaz. 2918 sayılı KTK’nın 109/I. maddesinde “Motorlu araç kazalarından doğan maddi zararların tazminine ilişkin talepler, zarar görenin zararı ve tazminat yükümlüsünü öğrendiği tarihten başlayarak 2 yıl ve her halde, kaza gününden başlayarak 10 yıl içinde zamanaşımına uğrar” hükmüne, yine aynı kanunun 109/II. maddesinde ise, “dava, cezayı gerektiren bir fiilden doğar ve Ceza Kanunu bu fiil için daha uzun bir zamanaşımı süresi öngörmüş ise, bu süre maddi tazminat talepleri için de geçerlidir” hükmüne yer verilmiştir.
2918 sayılı Kanunun anılan madde hükmünde, gözden kaçırılmaması gereken husus, ceza kanununda öngörülen daha uzun zamanaşımı süresinin, tazminat talebi ile açılacak davalar için de geçerli olabilmesinin, sadece eylemin Ceza Kanununa göre suç sayılması koşuluna bağlanmış bulunmasıdır. Bu düzenlemenin iki ayrı sonucu bulunmaktadır. Söz konusu yasa hükmü, ceza zamanaşımının uygulanabilmesi için sadece eylemin aynı zamanda bir suç oluşturmasını yeterli görmekte; bunun dışında, fail hakkında mahkumiyet kararıyla sonuçlanmış bir ceza davasının varlığı, hatta böyle bir ceza davasının açılması ya da zarar görenin o davada tazminat yönünden bir talepte bulunmuş olması koşulu aranmamaktadır. Dahası, söz konusu hükümde, ceza zamanaşımının uygulanması bakımından sürücü ve diğer sorumlulular (örneğin işleten) arasında bir ayrım da yapılmamış, böylece kuralın bunların tümü için geçerli olduğu, hepsi için aynı zamanaşımı süresinin uygulanacağı öngörülmüştür. ———————- sayılı kararları ile uzamış ceza zamanaşımı benimsenmiştir.
Açıklanan ilkeler ışığında somut olay incelenecek olursa; kaza —– tarihinde gerçekleşmiş, davaya konu trafik kazası sonucunda davacı yaralanmıştır. Dava konusu somut olay yönünden tek kişinin yaralanması ile sonuçlanan kaza tarihi dikkate alındığında 765 sayılı TCK’nın 102/I-4. maddesi uyarınca 5 yıllık zamanaşımı süresi söz konusudur. Bu itibarla, dava tarihi olan ———— tarihinde zamanaşımı süresinin dolduğu anlaşılmaktadır. Ne var ki dava dilekçesi davalı ——— tarihinde tebliğ edilmiş, davalı vekilince—– tarihinde verilen dilekçe ile zamanaşımı definde bulunulmuştur. Zamanaşımı definin süresinde ileri sürülmemesi ve davacı tarafın da bu konuda HMK’nın 141/1,2’ye göre açık muvafakatinin bulunmamasından dolayı, davalı vekilinin zamanaşımı yönünden davanın reddine karar verilmesi talebine mahkememizce itibar edilmemiştir.
2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 85/1. maddesinde, “bir motorlu aracın işletilmesi bir kimsenin ölümüne veya yararlanmasına yahut bir şeyin zarara uğramasına sebep olursa, araç işletenin bu zarardan sorumlu olacağı”, aynı yasanın 85/son maddesinde ise, “işleten ve araç işleticisi teşebbüsün sahibi, aracın sürücüsünün veya aracın kullanılmasına katılan yardımcı kişilerin kusurundan kendi kusuru gibi sorumludur” hükümlerine yer verilmiş, Karayolları Zorunlu Mali Sorumluluk Sigortası Genel Şartları’nın A-1. maddesinde de, “sigortacı bu poliçede tanımlanan motorlu aracın işletilmesi sırasında bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına sebebiyet vermesinden dolayı 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’na göre işletene düşen hukuki sorumluluğu, zorunlu sigorta limitlerine kadar temin eder” şeklinde ifade edilmiştir.
Yukarıda açıklanan madde hükümlerinden, ———— motorlu bir aracın karayolunda işletilmesi sırasında, bir kimsenin ölümüne veya yaralanmasına veya bir şeyin zarara uğramasına neden olması halinde, o aracı işletenin zarara uğrayan 3. kişilere karşı olan sorumluluğunu belli limitler dahilinde karşılamayı amaçlayan ve yasaca yapılması zorunlu kılınan bir zarar sigortası türü olduğu anlaşılmaktadır.
Motorlu araçların işletilme tehlikesine karşı, zarar gören üçüncü şahısları, korumak amacıyla getirilmiş olan bu düzenleme ile öngörülen sorumluluğunun bir kusur sorumluluğu olmayıp, sebep sorumluluğu olduğu; böylece araç işletenin sorumluluğunun sebep sorumluluğunun ikinci türü olan tehlike sorumluluğuna ilişkin bulunduğu, öğretide ve yargısal içtihatlarla kabul edilmektedir.
2918 sayılı Kanunun 86. maddesinde ise, bu Kanun’un 85. maddesinde düzenlenen sorumluluktan kurtulma ve sorumluluğu azaltma koşullarına yer verilmiştir. Bu düzenlemelere göre, araç işleteni veya araç işleteninin bağlı bulunduğu teşebbüs sahibi, kendisinin veya eylemlerinden sorumlu tutulduğu kişilerin kusuru bulunmaksızın ve araçtaki bozukluk kazayı etkilemiş olmaksızın kazanın bir mücbir sebepten veya zarar görenin veya üçüncü kişinin ağır kusurundan ileri geldiğini ispat ederse sorumluluktan kurtulabilecektir.
Ceza Mahkemesi kararlarının Hukuk Mahkemesine etkisi, Borçlar Kanununun 53. maddesinde düzenlenmiş olup Hukuk Hâkimi Ceza Mahkemesinin kesinleşmiş kararları karşısında esas bakımından ilke olarak bağımsız kılınmıştır. Borçlar Kanununun 53. maddesinde “Hakim, kusur olup olmadığına, yahut haksız fiilin faili temyiz kudretini haiz bulunup bulunmadığına karar vermek için Ceza Hukukunun sorumluluğa ilişkin hükümleri ile bağlı olmadığı gibi Ceza Mahkemesinde verilen beraat kararı ile de mukayyet değildir. Bundan başka Ceza Mahkemesinin kararı, kusurun takdiri ve zararın miktarının tayini hususunda dahi Hukuk Hâkimini takyit etmez.” hükmü öngörülmüştür. Bu açık hüküm karşısında, Ceza Mahkemesince verilen beraat kararı, kusur ve derecesi, zarar tutarı, temyiz gücü ve yükletilme yeterliği, illiyet gibi esasların Hukuk Hâkimini bağlamayacağı konusunda duraksama bulunmamaktadır. Ceza Mahkemesinde bir maddi olayın varlığı ya da yokluğu konusundaki kesinleşmiş kabule rağmen, aynı konunun Hukuk Mahkemesinde yeniden tartışılması mümkün değildir ——— Diğer bir söyleyişle maddi olgulara ilişkin kesinleşmiş tespitine, aynı konudaki Hukuk Mahkemesinde de kesin delil oluşturacağı açıktır ——–
Somut olaya gelindiğinde; — Sulh Ceza Mahkemesi ———- Karar sayılı ilamı ile davalı sürücünün tehlikeli vasıta kullandığı maddi olgusu sabit ise de kazanın meydana gelmesindeki kusur oranına ilişkin tespit yapılmadığı, olayın oluş şekli, kaza sonucu davacının yaralanması, davacı ve davalının oluşa ve dosya kapsamına uygun düşen samimi beyanları ve davacının kaza nedeniyle şikayetinin bulunmaması bir bütün olarak değerlendirildiğinde; olay sırasında davalıya yeşil ışık yanmasına karşın, araçların arasından karşıdan karşıya geçmeye çalışan davacının olayda tam kusurlu olduğunun kabulü gerekmektedir. Sonucu çok açık durumlar dışında trafik polisinin uzman bilirkişi olarak kabul edilemeyeceği, ————-tarafından hazırlanan raporda ise dosya içerisindeki delil durumuna göre sağlıklı rapor düzenlemenin mümkün olmadığının bildirildiği, davacı vekilince verilen —–tarihli beyan dilekçesi ile ceza dosyasındaki delil durumuna göre karar verilmesini talep ettiği görülmüş, yukarıda açıklanan nedenlerle kazanın meydana gelmesinde davacının tam kusurlu olduğu kabul edilerek açıklanan gerekçeler ile aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
Davalı ——yönünden ———– tarihli oturumda HMK 150. maddesi gereği dosyanın işlemden kaldırılmasına karar verilmiş ise de dosya içerisindeki belgelerden; davalı şirketin —- tarihinde ticaret sicilinden terkin edildiği ve taraf teşkili sağlanamadığı anlaşıldığından, davacı vekiline davalı şirketin işbu dava ile sınırlı olmak üzere ihyası için ihya davası açmak üzere (1) bir aylık kesin süre verilmiş, verilen kesin süre içerisinde ara karar yerine getirilmemiştir. 6100 sayılı HMK 114/1-d maddesinde açıkça düzenlendiği üzere taraf ehliyeti dava şartlarındandır. Dava şartları davanın başlangıcından sonuna kadar bulunması gereken şartlarıdır. Davalı—————— davanın açıldığı tarihte taraf ehliyeti bulunmadığı anlaşıldığından açıklanan gerekçelerle bu davalı yönünden davanın usulden reddine karar vermek gerekmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın davalı ———– yönünden HMK 114/1-d maddesi gereği usulden reddine,
Davanın davalılar ———–yönünden esastan reddine,
2-Alınması gereken 54,40 TL maktu karar ve ilam harcının, peşin alınan 85,40 TL harçtan mahsubu ile fazla alınan 31,00 TL harcın karar kesinleştiğinde istek halinde yatırana iadesine,
3-Davalı ————davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 3.400,00 TL maktu vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davalı ————- davada kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden karar tarihindeki Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 3.750,00 TL nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
4-Davacının yaptığı yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
6-Davacının gider avansından artan kısmın HMK. 333.maddesi gereğince karar kesinleştikten sonra yatırana iadesine,
Dair, gerekçeli mahkeme kararının taraflara tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olduğuna dair davacı vekilinin yüzüne karşı, verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 10/03/2020