Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/996 E. 2022/1019 K. 12.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/996 Esas
KARAR NO : 2022/1019

DAVA : Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı)
DAVA TARİHİ : 18/03/2022
KARAR TARİHİ : 12/12/2022
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Cari Hesap Veya Ticari Kredi Sözleşmesi Kaynaklı) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili tarafından gönderilen dava dilekçesinde özetle; Müvekkili şirketin, 5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun 143. maddesi gereğince; “ Kurulun çıkarmış olduğu yönetmelik kapsamında kurulan varlık yönetim şirketlerinin yaptıkları işlemler ve bununla ilgili olarak düzenlenen kâğıtlar, kuruluş işlemleri de dâhil olmak üzere kuruldukları takvim yılı ve bunu izleyen beş yıl süresince 488 sayılı Damga Vergisi Kanununa göre ödenecek damga vergisinden, 492 sayılı Harçlar Kanununa göre ödenecek harçlardan, her ne nam altında olursa olsun tahsil edilecek tutarlar 6802 sayılı Gider Vergileri Kanunu gereği ödenecek banka ve sigorta muameleleri vergisinden, kaynak kullanımını destekleme fonuna yapılacak kesintilerden ve 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 39 uncu maddesi hükmünden” istisna olduğunu, davada, TBK M. 19 VE İİK 227 vd Maddelerine göre davalarda genel görevli mahkeme olan asliye hukuk mahkemeleri görevli olduğunu, bu nedenlerle, işbu davada görevli mahkemenin belirlenmesinde, İİK. M. 277 vd. Maddelerinin kıyas yolu ile uygulanacak olup, işbu davalarda Asliye Hukuk Mahkemelerinin görevli olduğunun Yargıtay kararları ile de sabit olduğunu, davalıların mal kaçırma riski bulunduğunu, temlik eden —— ile imzalanan sözleşme hükümlerine uyulmaması üzerine——Esas sayılı dosyası ile borçlular ——-aleyhine icra takibi başlatıldığını, söz konusu kredi alacağı/icra takip dosyalarının müvekkili——- temlik edildiğini, borcun tahsili amacı ile yapılan icra takipleri ve icra takip işlemleri kapsamındaki harici tespitlerinde borçluların krediyi kullandıkları tarihten bu yana birinci dereceden akrabalık bağı / organik bağ bulunan kişi adına kurdukları işletme ile nam’ı müstear ilişkisi kurmak suretiyle alacaklılardan mal kaçırdıklarının, perdeli şekilde davalı şahıs işletmesini kullanarak kredilerden faydalandıkları ve kurdukları iç ilişki ile borcun ödenmesi yollarını engellediklerinin tespit edildiğini, borçlu/davalılar ——–alacaklılardan mal kaçırma saikiyle hareket ettiklerini,——-aracılığı ile ticari faaliyet esnasındaki işlerinin semerelerini başka bir kişiye/şirkete yaptırılmasını sağladıklarını, davalılar arasında organik ilişkiler mevcut olduğunu, uygulamada sıklıkla borca batık şirketlerin, alacaklıların takibinden kurtulabilmek amacıyla farklı şirket ve işletmeler adı ve çatısı altında faaliyetlerini sürdürdüklerinin görüldüğünü, borca batık şirketlerin ortaklarının aynı zamanda yeni şirket ve işletmeler kurduklarını, bu yeni oluşumun borca batık şirketle aynı iş kolunda faaliyetini sürdürmekte ve hatta aynı müşteri çevresi ile ticaret yaptığını, kardeş şirket/işletmelerle çapraz perdelerle ticari faaliyetlerine devam ettiğini, borca batık bir şirket aleyhine icra takibi başlatıldığında genellikle borçlu şirketin adresinde yeterli malvarlığı olmadığını, gidilen adreste başka bir şirket/işletmenin faaliyet gösterdiğini, bunun genellikle sonradan kurulmuş paravan bir şirket/işletme olduğunu, haciz yapıldığı takdirde üçüncü kişi konumundaki paravan şirketin/işletmenin istihkak iddiası ile karşılaşıldığını, bazı hallerde borçlu şirketin malvarlığının paravan şirkete/işletmeye çoktan devredildiğini, bu durumda alacaklıların müracaat ettiği yollardan birincisinin İİK. m. 277’de düzenlenen iptal davası, ikincisinin muvazaa olduğunu, özellikle borçlu şirket ile paravan şirket/işletme arasında bir devir ilişkisinin bulunmadığı hallerde muvazaa sebebiyle devrin geçersizliğini ileri sürmek mümkün olmadığı gibi İİK M. 277’ye göre iptal davası da açılamadığını, çünkü iptal edilebilecek veya geçersizliği ileri sürülebilecek bir tasarruf işlemi bulunmadığını, böyle bir durumda paravan şirketin/işletmenin malvarlığına müracaat etmeyi sağlayacak farklı hukukî yollara ihtiyaç bulunduğunu, işte bu yollardan birinin tüzel kişilik perdesinin kaldırılması, bir diğerinin ise organik bağ olarak olduğunu, somut olayda, borcun doğumundan sonra, borçlu şirketin ortağı ve aynı zamanda icra dosyasının şahsi borçlusu olan ——–tarafından borçlu şirket ile aynı iştigal konusunda vergi açılışı yapıldığını, dolayısıyla; davalı ——-, kredi borçlusu davalıların mali durumunu gayet iyi bilmekte olduğunu, kuruluş tarihleri dikkate alındığında kredi borçlusu davalıların piyasaya borçlandıkları tarihlerde yeni şirket/işletme kurdukları ve davalı nezdinde ticari faaliyetlerine devam ettiklerini açıkça anlaşıldığını, muvazaalı işlemlerin tarafı olmayan ve alacaklı 3. kişi konumundaki müvekkili şirketin muvazaayı her türlü delille kanıtlamasının mümkün olup “yaklaşık ispatın” yeterli olduğunu, davalı borçlunun aile bireyleri adına paravan işletme kurması ve bu paravan işletme aracılığı ile ticari faaliyetlerine devam etmesinin, muvazaalı işlem yaptıkları hususunda geçerli bir karine teşkil ettiğini, muvazaa ve kötüniyetin ispatı bakımından, muvazaalı işlemlerin tarafı olmayanlar için delil sınırlandırması bulunmadığını, muvazaa ve kötüniyetin tespiti ve tarafların gerçek iradelerinin ortaya konması için çeşitli karinelerden yararlanılabildiğini, bu durumda kötüniyetin açıkça ispatına da gerek bulunmadığını, yine; davacının, dava konusu iddialarını ispat ederken “her türlü delilden yararlanabileceğinin” kabul edildiğini ve kendisinden tam ispat değil, yaklaşık ispatın aranması gerektiğini, üçüncü kişilerin muvazaayı her türlü delil ile ispat edebileceğini, meselâ tüm malvarlığının yeni şirkete devredilmesi, yeni şirketin ortakları ile eski şirketin ortaklarının tamamen veya kısmen aynı olması yahut aralarında akrabalık ilişkisinin bulunması, yeni şirketin eski şirketin mali durumunun kötüleşmeye başlamasından sonra kurulması, aynı işyerini kullanması, aynı müşteri çevresine hitap etmesi, satıştan elde ettiği paraların hangi alacaklılara dağıtıldığının belli olmaması veya bu kişilerin gerçekten alacaklı olduklarının ispat edilememesi, bir taşınmazın kısa sürede birkaç defa el değiştirmesi gibi hususların muvazaanın delili olabileceğinin uygulamada görüldüğünü, borçlu —— tarafından borcun doğumundan sonra, borçlu şirketin güncel ve resmi faaliyet adresinde, borçlu ile aynı iştigal konusunda vergi açılışı yapıldığını——- borçlu şirketin eski ortak ve yetkilisi olduğunu, keza icra dosyasından 07/03/2022 tarihinde borçlu şirketin resmi ve güncel faaliyet adresi olan ——-adresinde uygulanan haciz işleminde haczedilen malların davalı ——–ait olduğu iddia edilerek istihkak iddiası ileri sürülmüşse de; haciz işleminin gerçekleştirildiği adresin borçlunun resmi ve güncel faaliyet adresi olduğunu, haciz işleminin gerçekleştirildiği adresin borçlu şirketin güncel ve resmi faaliyet adresi olduğunu, nitekim ekte yer alan borçluya ait——-levhası sorgulama sonucunda bu hususun açıkça görüldüğünü, borçlunun——- olup bu adresin de haciz adresi ile aynı yer olduğunu, haciz işleminin borçlunun güncel ve resmi faaliyet adresinde gerçekleştirilmiş olması nedeni ile mülkiyet karinesini borçlu dolayısıyla alacaklı yararına olacağını, borçluya gönderilen ödeme emrinin haciz işleminin gerçekleştiridiği adreste tebliğ edildiğini, nitekim borçluya gönderilen ödeme emrinin de bu adreste tebliğ edildiğini, haciz mahallinde borçlulara ait çok sayıda güncel tarihli muhasebesel ve ticari nitelikli evrak bulunduğunu, bulunan evraklar arasında Borçlu —— adına 16.02.2022 tarihli ——– ait adres kısmında haciz adresinin yazılı olduğu bayilik ve destek sözleşmesi, Bayi kısmında hem borçlu şirket ——-isminin yer aldığı ve borçlu adresi kısmında haciz adresinin yazılı olduğu ek protokol, borçlu—— adına düzenlenmiş ve adres kısmında haciz adresinin yazılı olduğu ödeme planı, borçlu——–adının yer aldığı mağaza sevkiyat listesinin olduğunu, bu belgelerin, hayatın olağan akışı içerisinde 3. kişilerde bulunması mümkün olmayan belgeler olduğunu, bu durumda, ileri sürülen istihkak iddiası da, alacaklılar zarara uğratmak ve alacaklılardan mal kaçırmak kastı ile muvazaalı olduğunu, haciz mahallinde bulunan evraklar borçlunun, haciz mahallinde ticari faaliyetine devam ettiğini gösterdiğini, davalı ile borçlu arasında yakın akrabalık gereği organik bağ bulunduğunu, davalı —— aynı zamanda borçlu şirketin eski ortak ve yetkilisi olduğunu, mahalde hazır bulunan ——- ise borcun doğumundan sonra boşandığı eşi olup borçlu şirket yetkilileri olan eski eşi ve oğlu adına vekaleten işlem yaptığının borçlu şirketin ——- ilanlarında yer aldığını, borçlunun faaliyet adresinde ve borçlu ile aynı iştigal konusunda faaliyet gösterdiğini iddia eden, borçluyla arasında yakın akrabalık gereği organik bağ bulunan ve borçlu şirketin eski ortağı olan davalının sözde 3. kişinin ileri sürdüğü istihkak iddiasının muvazaalı olduğunu, borçlu ile arasında organik bağ bulunan davacının iştigal konusu aynı olup ileri sürülen istihkak iddiasının reddi gerektiğini, haciz işlemi sırasında davacıdan dosyaya istihkak iddiasını ispata elverişli belge sunması talep edilmiş olmasına rağmen davacı tarafından istihkak iddiasını ispata elverişli herhangi bir evrak sunulamadığını, haciz zaptının 8. sayfasında “Faturaların şu an gösterilmesi yada fotokopisinin verilmesi istendi. Şu an veremeyeceklerini söyledi” şeklinde yer aldığı üzere sözde 3. kişi tarafından istihkak iddiasını ispatlamaya yönelik adi nitelikli fatura veya fotokopilerinin dahi dosyaya sunulmadığını, ileri sürülen istihkak iddiası hakkında ——-Karar sayılı kararı ile takibin devamına karar verildiği, davalı/——– tarafından ileri sürülen istihkak iddiası hakkında ——– Karar sayılı kararı ile istihkak iddiasının reddine ve takibin devamına karar verilmiş olup bu kararın dahi davalı ile borçlu arasındaki muvazaanın göstergesi olduğunu, takibin devamı kararına istinaden haciz, ek haciz ve muhafaza işlemi gerçekleştirmek üzere 17.03.2022 tarihinde aynı adrese gidilmiş ise de 07.03.2022 tarihli haciz işlemi sırasında haczedilen menkullerin hiç birinin yerinde olmadığının tespit edildiğini, bunun üzerine davalı aleyhine yedieminliği suiistimalden suç duyurusunda bulunulmuş olup davalı ve borçlunun kötü niyetli olarak hareket ettiğinin buradan bile anlaşıldığını, davalının ——- haciz adresindeki işletmenin işe başlama tarihi 13.04.2018 olup takibe dayanak sözleşmenin tanzim tarihi dikkate alındığında borcun doğumdan sonra kurulduğunu, davaya konu alacağın dayanağının 24.05.2013 tarihli genel kredi sözleşmesi olup, borçlunun oğlu olan sözde 3. kişinin vergi açılış tarihinin ise 13.04.2018 olduğu, bu tarihin borcun doğum ve vadesinden ve hatta takip açılış tarihinden sonra olduğunu, tüm bu hususlar borçlunun alacaklılardan mal kaçırmak kastı ile oğlu adına kurulu işletmede haciz adresinde faaliyetini sürdürmekte olduğunu, 3. kişi işletmenin aslında borçluya ait olduğu ve borçlu tarafından yönetildiğinin, haciz mahallinin borçluya ait olduğunun göstergesi olduğunu, borçlunun, aralarında yakın akrabalık bağı bulunan sözde 3. kişi üzerinden ticari faaliyetlerini sürdürdüğünü, açıklanan nedenler ve davalıların aralarındaki organik bağ nedeniyle, davalı —— davalı/borçluların nam-ı müstearı olarak kabul edilmesi gerektiğini, davalıların kanuna karşı hileli ve muvazaalı davranışları sebebiyle müvekkili şirketin, alacağını tahsil edemediğini, muvazaa temeline dayalı iptal davalarında (TBK Md.19) aciz vesikası sunulması koşulu aranmadığını, zira davanın namı müstear kullanılmak suretiyle yapılan işlemlerin tespiti ve geçersizliğine bağlı tazminat alacağı davası olduğunu, muvazaa temelli iptal davalarında aciz vesikası koşulu aranmadığını, tüzel kişiler arasında bu türden olayların çözümü noktasında, gerek öğretide gerekse yargısal içtihatlarda, ‘‘TÜZEL KİŞİLİK PERDESİNİN KALDIRILMASI/ARALANMASI” ilkesi/teorisinin kabul edildiğini, bu ilkenin amacının, tüzel kişilerin ayrı birer varlık olduğu yönündeki ana ilkenin kötüye kullanılarak hukuki sorumluluktan kaçınılmasını önlemek, hakkaniyeti sağlamak olduğunu, aksi durumun T.M.K.’nun 2. Md. kapsamında hakkın kötüye kullanılması olduğunu, davalılar tarafından MK 2. Maddesi anlamında hakkın açıkça kötüye kullanılıp, dürüstlük kuralına aykırı davranıldığını, davalı/borçluların kardeş/yapışık/paravan şirketi olan davalı——— davaya konu edilen (fazlaya ilişkin tüm talep ve hakları saklı kalmak kaydıyla) alacağın tahsilini teminen müvekkili finans şirketi olması da dikkate alınarak teminatsız olarak, davalı ——– menkul, gayrimenkul malları ile 3. Kişilerdeki hak ve alacaklarının ihtiyaten haczine karar verilmesini, mahkemenin teminat hususunda aksi kanatte olması halinde ise, teminat oranının ölçülülük ilkesine uygun olarak belirlenmesini, tazminat alacaklarının (dava değeri) tamamına dair talepleri dikkate alınarak teminat mukabilinde ihtiyati haciz kararı verilmesini, davanın kabulüne, 175.000 TL (fazlaya ilişkin talep ve dava haklarımız saklı kalmak kaydıyla) alacağımızın davalı ——- tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesinin talep ve dava etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE
Dava; temlik eden —— ile imzalanan sözleşme hükümlerine uyulmaması üzerine davacı tarafça——- sayılı dosyası ile aleyhlerine takip başlatılan ——– ile davalının organik bağı ve hileli muvazaalı işlemleri iddiasıyla ——ve sebebine dayalı alacağın tahsili talebine ilişkindir.
Davanın geçirmiş olduğu safahat incelendiğinde, davanın ——– karar sayılı ilamı açıldığı, mahkemece 29/09/2022 tarihinde mahkemenin dosyanın görevsizlik kararı verilerek dosyanın ——– Asliye Ticaret mahkemesine gönderilmesine karar verildiği ve dosyanın mahkememiz esas numarasına kaydının yapılmış olduğu görülmüştür.
——– sayılı kararı ile:
”1) 13.01.2011 tarihli ve 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesinin birinci fıkrasının (f) bendinden, 2) 22.11.2001 tarihli ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun, rehin karşılığında ödünç verme işi ile uğraşanlar hakkındaki 962 ilâ 969. maddelerinden, 3) 19.10.2005 tarihli ve 5411 sayılı Bankacılık Kanunu’ndan (142. Maddesinde düzenlenenler hariç), 4) 23.02.2006 tarihli ve 5464 sayılı Banka Kartları ve Kredi Kartları Kanunu’ndan, 5) 21.11.2012 tarihli ve 6361 sayılı ——, Finansman ve Tasarruf Finansman Şirketleri Kanunu’ndan, 6) 06.12.2012 tarihli ve 6362 sayılı Sermaye Piyasası Kanunu’ndan, 7) 20.06.2013 tarihli ve 6493 sayılı Ödeme ve Menkul Kıymet Mutabakat Sistemleri, Ödeme Hizmetleri ve Elektronik Para Kuruluşları Hakkında Kanun’dan, kaynaklanan ve Asliye Ticaret Mahkemesinin görev alanına giren ticari davalara ve ticari nitelikteki çekişmesiz yargı kapsamında gelecek işlere —- ——Adliyesinde —— Asliye Ticaret Mahkemesi bulunması nedeniyle—— numaralı Asliye Ticaret Mahkemelerinin bakmasına ” karar verilmiş olup, dava konusunun Bankacılık işlemlerinden kaynaklanması nedeniyle dosyaya bakmakla yetkili ve görevli Mahkemelerin —— Asliye Ticaret Mahkemeleri olduğundan dosyanın ——- Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar vermek gerekmiş olup aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi Yukarıda Açıklandığı Üzere ;
1-Mahkememiz dosyasının kapatılarak —— Mahkemesine tevzi edilmek üzere——Hukuk Mahkemeleri Tevzi Bürosuna gönderilmesine,
2-Kararın tebliğine yer olmadığına,
3-Sair hususların yetkili ve görevli mahkemece değerlendirilmesine,
Dair dosya üzerinde yapılan inceleme sonunda karar verildi.