Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/750 E. 2023/605 K. 11.07.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/750
KARAR NO : 2023/605

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27.09.2022
KARAR TARİHİ : 11.07.2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkiline ait —-Plaka Nolu araç,—- plaka nolu aracın sebep olduğu 03.10.2019 tarihli kaza nedeniyle hasarlandığını, SBM kayıtlarına göre müvekkile ait araç kazada %0, —- plakalı araç %100 kusurlu olduğu, müvekkilinin 07.10.2019 tarihinde davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen sigorta şirketi kanunun emrettiği 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödemediği, müvekkilinin haklarını(tazminatını) sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiği, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gitmiş, tahsil etmeleri gereken tazminat alacaklarının yasal süresinde tahsil edilemediği, alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve faizi aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle aşkın zarar talebimize ilişkin huzurdaki davayı açtıklarını, taraflarınca —- sayılı dosyası ile değer kaybı tazminatı talep edilmiş dosya —– numarasıyla karar verildiği, akabinde —- tarafından karara itiraz edildiği, itiraz neticesinde —- karar numaralı kesin karar ile davalı —–sigortanın sorumluluğuna karşı hüküm kurulduğunu, müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla 07.10.2019 tarihinde borçluyu temerrüde düşürdüğünü, ancak borcunu 30.04.2021 tarihinde icra kanalı ile tahsil edebildiğini, müvekkilinin davalıdan talep ettiği değer kaybı tazminatının temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücü de aynı olmayacağı, açıklanan nedenlerle; HMK 107. Maddesi uyarınca fazlaya ilişkin talep ve dava haklarının saklı kalması kaydı ile; müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.

SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacının işbu davayı Kısmi/Belirsiz dava olarak ikame etmesinde hukuki menfaati bulunmadığının, başvurucu yan tarafından konu araçta ekspertiz incelemesi yapıldığı, başvuruya konu kaza 03.10.2019 tarihinde gerçekleşmiş olup davanın 2 yıllık zamanaşımından sonra açılmasından dolayı başvuru zamanaşımına uğradığı, tüm bu gerçeklerle başvurunun zamanaşımından reddi gerektiği, davayı kabul anlamına gelmemek kaydıyla sigorta poliçesi hazırlanış tarihi itibari ile sigortalının maddi araç başına sigorta limiti 36.000,00 TL ile sınırlı olduğunu, kabul anlamına gelmemek kaydıyla müvekkili şirketin bu teminat ile sorumlu olduğunu, müvekkili şirketin başvuruya konu kaza sonucunda yürürlükte bulunan yasa ve mevzuatlara ve objektif kriterlere uygun olarak ödeme yaptığını, işbu nedenle bakiye herhangi bir zararının kabulü mümkün olmamakla birlikte mahkeme aksi kanaate ise de müvekkili şirketin başvuru öncesi ödemiş olduğu tazminatın bilirkişice takdir edilen miktardan karar tarihine dek işlemiş olan faizi ile tenzili gerektiği, dava dilekçesinde sunulan iddianın aksine müvekkilİ şirketin 02.12.2019 tarihinde 1.375,07 TL tutarında yedek parça tedarik ve 03.12.2019 tarihinde 1.900,00 TL tutarında hasar tazminat ödemesi yaptığı, zararın ispat edilememesi üzerine bakiye zarar için bilirkişi ve dava açılması şart olmuş olup bakiye zarar da kararın verilmesiyle hesaplanmış olup 4.500 TL değer kaybı ödemesi 30.04.2021 tarihinde yasal faiziyle birlikte ödendiği, munzam zararın söz konusu olmadığı, müvekkili şirketin kaza sonrasında başvurunun ardından gerekli ödemeyi yaptığı, davacı tarafın bakiye zararını ispat edememesi üzerine tahkim kararını beklediği, davalı müvekkili şirketin zamanında üzerine düşeni yaptığı, bu hususta bir kusuru bulunmadığını, araç işleteninin ve sürücünün kusursuz olduğu hallerde sigortacının da tazminat ödeme yükümlülüğü olmayacağının, ayrıntılı açıklamaları kapsamında ilgili zararlar nedeniyle müvekkili şirketin hiçbir sorumluluğu bulunmadığından davanın tümden reddi gerektiğini, açıklanan nedenlerle; öncelikle, belirsiz alacak davası açılmasında hukuki menfaat bulunmaması sebebiyle davanın usulden reddini, esasa girilmesi durumunda davanın esastan reddini, nihai olarak, tüm haksız istemler ile, haksız ve yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

İNCELEME VE GEREKÇE:
Dava konusu uyuşmazlığın, HMK 320.maddesi uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlığın; davacıya ait —– plakalı araç ile davalı sigorta şirketi nezdinde ZMMS li —– plakalı araç arasında meydana gelen 13/07/2019 tarihli trafik kazasında davacıya ait araçta hasar meydana gelip gelmediği, varsa miktarı ile davacının alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan munzam zararı olup olmadığı ile varsa bu zararını davalıdan tahsil edip edemeyeceği noktasında toplandığı anlaşılmıştır. Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan usul hükümleri doğrultusunda basit yargılama usulüne tabi olarak oluşturulan tensibe istinaden yargılamaya başlanmış yöntemine uygun ön inceleme duruşması açılarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, hukuki ihtilaf noktaları belirlenmek suretiyle tahkikat aşamasına geçilmiştir.Munzam (aşkın) zarar 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122/1. maddesinde düzenlenmiştir. Buna göre, alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Dava konusu edilen zararın yasal dayanağını oluşturan Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükmüne göre, borcun ödenmemesi veya geç ödenmesi nedeniyle alacaklı geçmiş günler için öngörülen faizle karşılanamayacak bir zarara uğramış ise, borçlu, geç ödemeden dolayı kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlamadıkça bu zararı da karşılamak zorundadır. Yasa bu hüküm ile alacaklıya temerrüt faizini aşan zararını borçludan isteme olanağı tanımıştır. Ancak bunun için uğranılan zararın varlığı ve miktarının alacaklı tarafından kanıtlanması gerekir. Zarar kanıtlandığı takdirde borçlu, ödemenin geç yapılmasında kendisinin hiçbir kusurunun bulunmadığını kanıtlaması halinde bu zararı ödeme yükümlülüğünden kurtulabilir. O halde, munzam zararın ödenmesi söz konusu olduğunda kusur, bir unsur olarak yer almaktadır. Kısacası, munzam zarar davasında davacı, zararın varlığını ve miktarını; davalı ise, borcun geç ödenmesinde kusurunun olmadığını kanıtlayacaktır. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 19.06.1996 gün ve—— karar sayılı kararında da değinildiği üzere; bu konuda kanıtlanması gereken, belli paranın gününde ödenmemesinden doğan zarardır. Alacaklı, borcun kendisine geç ödenmesi yüzünden uğradığı zararın ne olduğunu ve miktarını kanıtlamak durumundadır. Doğaldır ki bu zarar paranın zamanında ödenmemesinden dolayı mahrum kalınan olası (muhtemel) kar ya da varsayılan (farzedilen) gelir değildir. Bu zarar davacının öz varlığından, ekonomik ve sosyal faaliyetlerinden, toplum içindeki statüsünden, başına gelen olaylardan kaynaklanan somut olgular nedeniyle uğramış olduğu zarardır. Hal böyle olunca davada istenen zararı doğuran somut olayın ve bu nedenle uğranılan zararın kanıtlanması gerektiği açıktır.Munzam zararın tazmini için alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu somut olgulara dayanarak inanılır, kesin ve net bir biçimde kanıtlamak zorundadır. Genel ve soyut nitelikteki enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması, munzam zararın gerçekleştiği ve kanıtlandığı anlamına gelmez. davacının enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olguları değil, şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğünü kanıtlaması gerekir. Aksi halde soyut ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen, genel ekonomik gelişmeler TBK’nın 122. maddesinde sözü edilen munzam zararın tazminini gerektirmez(Yargıtay ——. Hukuk Dairesi’nin 14.12.2015 Tarih, —— Sayılı kararı).Bunun gibi, borçlunun borcunu ödemede temerrüde düşmesi durumunda, alacaklının başkaca bir hususu kanıtlamadan sadece ülkenin içinde bulunduğu ekonomik durumu TBK’ nin 122. maddesindeki munzam zararın kanıtı olarak göstermesi ve ekonomik gelişmelerin getirdiği olumsuzluğun gerçek zarar olarak kabulü mümkün değildir. Zira, alacaklının somut olarak herhangi bir zarara uğradığını kanıtlamaksızın salt enflasyon (ya da onun yarattığı diğer olumsuzluklar) oranında bir zarara uğradığının varsayılması, 3095 sayılı Kanunla belirlenen faiz oranlarını mahkeme kararıyla enflasyon oranına çıkaracak niteliktedir. Bu ise mümkün değildir(Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun —- Esas —-Karar sayılı ilamı; Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun —–Esas —– Karar sayılı ilamı).Bu halde TBK’nın 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan-munzam zararın, ülkede varlığı kabul edilen genel ekonomik olumsuzlukların (enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri vb. gibi) “malum ve meşhur” olgular olarak kabulü ile değil, bunlar dışında davacının durumuna özgü somut olaylarla kanıtlanması gerekir. Davacı ileri sürdüğü munzam zararını somut olgularla kanıtlamadıkça zarar miktarının saptanması gerçekçi olmayıp varsayımsal kalacaktır. (Yargıtay —-. HD’nin —— sayılı, Yargıtay —-. HD’nin —– Sayılı, Yargıtay —–Hukuk Dairesi’nin 04/03/2020 tarih,—– Esas, —-Karar sayılı; 23/01/2018 tarih, —-Esas, —– Karar sayılı; 16/12/2014 tarih, —- Esas,—– Karar sayılı ilamları). Yargıtay HGK’nun 29/03/2022 Tarih — Esas —– Karar sayılı ilamı ile; munzam zarara ilişkin yapılan yargılama neticesinde, TBK’nın 122.maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın, genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerektiği, burada kanıtlanacak olguların; ekonomik şartlar sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar gibi genel ve soyut hususlardan ziyade geç ödeme nedeniyle davacının kendisinin, şahsen ve somut olarak uğradığı zarar olduğu, davacının belirtildiği şekilde bir zarar olgusunun ileri sürülüp yasal çerçevede ispatlandığının söylenemeyeceği, ilk derece mahkemesince davanın reddine dair direnme kararının, temerrüt faiziyle birlikte davacıya ödenen anapara yanında temerrüt faizini aşan zararın, davacı tarafından kendi duruma özgü şekilde somut olarak ispat edilememiş olması nedeniyle yerinde olduğu gerekçesiyle davacı vekilinin temyiz itirazlarının reddi ile direnme kararının onanmasına karar verilmiştir.Buna göre zararın ne şekilde oluştuğunu konusunda ispat külfeti üzerinde olan davacı’nın munzam zararın varlığını somut deliler ile ispatlayamadığının kabulü gerekmiş ve davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE;
2-Alınması gerekli 269,85-TL karar harcından davacı tarafça peşin olarak yatırılan 80,70-TL nin mahsubu ile kalan 189,15‬-TL nin davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-TTK 5/A maddesi ve 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A fıkrası ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği tarife hükümleri uyarınca 1.560,00-TL arabuluculuk ücreti davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
5-Davalı taraf maddi tazminat talebi yönünden kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 500,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde Hukuk Muhakemeleri Kanununun 333.maddesi uyarınca ilgili tarafa iadesine,Dair; tarafların yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içinde Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.