Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/525 E. 2022/133 K. 22.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/525 Esas
KARAR NO : 2022/133

DAVA : Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 03.08.2021
KARAR TARİHİ : 22.02.2022

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Rekabetten Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı …’– davacı şirkete —- yerinde 23.— tarihleri arasında —- çalıştığını, davalı işçinin — yevmiye numaralı ihtarname ile istifaname başlığı altında kişisel sebepler dolayısıyla istifa ettiğini, davalının– işten ayrılış bildirgesinde bu durumun işten ayrılış —- istifa olarak yer aldığını, müşteri temsilcisinin görev tanımında yer aldığı üzere müşterilerle en yakın ve doğrudan ilişki içerisinde olduğunu, bir işletmede müşteriler hakkında en geniş bilgiye sahip olan bir meslek gurubu olduğunu, ayrıca müşteri temsilcisi — üzerinden gerek müşterilerin gerekse firmanın bilgilerine erişebildiğini, bu sebeple işletmelerin güvenliği ve korunması açısından müşteri temsilciliğinin rekabet ve sadakat konusunda son derece hassas yaklaşılması gereken bir meslek olduğunu, taraflar arasında imzalanan iş sözleşmesinde müşteri temsilcisi olan davalının iş akdinin sona ermesininden sonra belli bir süre boyunca ve belli bir bölgeye sınırlı olarak davası işveren ile rekabet etmeyeceğine dair bir hükmün bulunduğunu, davalı tarafın ise davacı nezdinde ki işinden istifa etmek suretiyle ayrıldığını ve hemen akabinde– içerisinde yer alan rakip firmada çalışmaya başladığını, iş sözleşmesine bu durumun aykırı olduğunu, sözleşmenin rekabet ile bağlantılı olan cezai şart maddesinde ise iş bu sözleşmeye aykırılık halinde en az beş maaş kadar cezai şart ödenmesinin öngörüldüğünü, davalı ile beraber üç işçinin daha davacı firmadan ayrıldığını ve rakip firmada çalışmaya başladığını, söz konusu kişilerin davacı firmanın—- ayrıntılı bilgilere sahip olduklarını,– belgelerinin bu konuda delil olduğunu, davalı işçinin davranışının açıkça belirsiz iş sözleşmesine, rekabet hükümlerine ve davalının tüm taahhütlerine aykırılık teşkil ettiğini, haklı davalarının kabulüne, fazlaya ilişkin taleplerinin saklı kalması kaydıyla davalı taraftan şimdilik 1.000,00 TL tutarında cezai şartın mevduata uygulanan en yüksek faizi ile birlikte tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yüklenmesini talep ve dava ettikleri görüldü.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, Davalı …, davacı– sıfatıyla — arasında yani 4 ay kadar çalıştığını, iş yerindeki baskıdan bunalması ve fazla mesai ücretlerinin ödenmemesi sebebiyle iş akdini haklı nedenle sonlandırdığını, iddia edildiği gibi — değişikliğinin söz konusu olmadığını, davacının gerçek dışı olan haksız rekabet iddiasına bağlı olarak tazminat ve cezai şart taleplerinin dayanaksız olduğunu, davanın kötü niyetli olarak açılmış olup hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davalının rekabet yasağına aykırı eylemlerinin ne olduğunu, gizlilik ihlaline dair iddialarının iş akdinden sonraki dönemde mi gerçekleştiği dava dilekçesinde açıkça ortaya konulamadığını, salt başka şirkette işe başlanmanın haksız rekabet ve gizlilik ihlali olarak nitelendirilmesinin mümkün olmadığını haksız taleplere dayanak gösterilen iş akdinin imzalanması esnasında taraflar arasında işçi- işveren ilişkisinin bulunmadığını, gizlilik ve rekabete dair taahhütlerin, belirsiz süreli iş sözleşmesiyle aynı içerikte yer alması, cezai şart talep edebilme koşullarının sağlanıp sağlanmadığı konusunda ihtilaf bulunduğunu, ayrıca haksız rekabet kapsamındaki değerlendirilemeyecek olan —— dayanak yapılan taleplerin mahkememiz görev alanına girmediğini, mahkememiz nezdinde ikame edilen iş bu davada davacının cezai şarta ilişkin alacak talepleri belirsiz alacak olarak ileri sürüldüğünü, eğer cezai şart bakımından net bir alacak tutarı belirtilmemişse cezai şartın geçerlilik şartları oluşmamış ve geçersiz olacağını, ancak davacı cezai şarta dair taleplerini belirsiz olarak alacak olarak ileri süremekteyse, dava şartı oluşmadığından hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle anılan talepler yönünden davanın usulden reddinin gerekeceğini, alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da — imkansız olamayacağını, açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir davann açılamayacağını, çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukuki yarar aranacağını, böyle bir durumda hukuki yararın bulunduğundan söz edilemeyeceğini, özellikle, kısmi davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hallerde bu yola başvurulmasının kabul edilemeyeceğini, — — Sözleşmesine ve aynı tarihli Gizlilik Sözleşmesine dayanak gösterilen sözleşmeye —- cezai bedel net bir şekilde belirlendiğini, bu itibarla her iki sözleşmede de cezai şarta ilişkin yaptırımların net olup belirli olduğunu, buna göre davacı, belirli olan cezai bedellere ilişkin taleplerinin belirli olmaması veya belirlenememesinden bahisle belirsiz alacak davası olarak ileri sürmesi hukuki yarar yokluğu gerekçesiyle davanın reddinin gerektiğini, davalının davacı yanında çalıştığı süre zarfında söz konusu maddeye aykırı bir davranışta bulunmadığını, aynı şekilde de hizmet ilişkisinin sona ermesinden sonra sır saklama yükümlülüğüne aykırılık teşkil edecek herhangi bir davranışta ve eylemde de bulunmadığını, bu hususun davacı tarafından somut delillerle açık bir şekilde ortaya koyması gerektiğini, davacı tarafından davalının rekabet yasağına aykırı davrandığı iddia edildiğini, herhangi bir somut gerekçeye ve dayanaktan yoksun olan bu iddianın gerçeği yansıtmayacağını, rekabet yasağı, aynı alanda iş yapan kimselerin birbirleri ile hukuka aykırı olarak yarışa girememesi, belirli kimselerin birbirleriyle rekabet etmelerinin yasaklanması anlamına gelmediğini, sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu belirlemekte özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğunu söylenemeyeceğini, davalı ile davacı taraf arasında yapılan Belirsiz Süreli İş Sözleşmesinin 12.16. Maddesinde 5 yıl süreyle — çalışamayacağı maddesi kararlaştırıldığı, bu şekildeki bir sınırlama rekabet yasağının mantığından uzak ve işçinin en temel hakkı olan çalışma hürriyetine aykırı olduğunu, yapılacak sınırlamada yer, zaman ve işlerin türü yönünden mutlaka bir belirleme yapılması gerektiğini, ancak sözleşmeye bakıldığında görüleceği üzere yalnızca süre belirtilmekle yetinildiğini, davacı şirket ile davalının akdettiği — tek taraflı davacı işverenlikçe düzenlenmiş bir sözleşme olduğunu, davalının hiçbir içeriğini tartışmasına fırsat verilmeden ve davalının işe başlayabilmek için tartışmadan kabul etmek zorunda kaldığını, bu itibarla davacı tarafla gerek iş sözleşmesi gerekse gizlilik sözleşmesi —- kabul edilmiş ve genel işlem koşulları hükümleri gereği yazılmamış sayılması gerektiğini, kaldı ki davalının— olarak rekabet etmeme hükmünün uygulanmasını gerektirecek ticari bir—,— ihlal edici herhangi bir işlem ve eylem içerisinde bulunmadığını, dolayısıyla davacı tarafa zarar verme ihtimalinin de bulunmadığına, davacının uğradığı zararı delilleri ile birlikte hukuken somut olarak ortaya koyması gerektiğini, özellikle davalının, davacı tarafın müşterilerini halihazırda çalıştığı firmaya yönlendirdiği iddiasının oldukça talihsiz bir iddia olduğunu, şayet buna ilişkin bir somut delil varsa mahkemeden celbini talep edildiğini,——– farklı farklı —müşavirlikleriyle çalışması olağan bir durum olduğunu, davacı şirketin —- başka bir —- çalışmaya başlamış olmasının sebebinin davalının olmadığını, çünkü davalının, davacı yanında çalışırken müşterilerini ——– konumunun bulunmadığını, ayrıca–rekabet yasağı hükümleri çerçevesinde düzenlenen bir sözleşme olmadığını, İş sözleşmesine bağıl ve davacının müşterilerine karşı sorumlu olduğu gizlilik çerçevesinde şirket içi işleyişe dair davalıya imzalatılan bir sözleşme olduğunu, sayılan sebeplerle haksız rekabet, gizliliğe dair sözleşmenin geçersizliği, bunlara bağlı olarak talep edilen cezai bedeli ve tazminat şartlarının oluşmaması nedeniyle haksız ve dayanaksız davanın reddinin gerektiğini , haksız ve mesnetsiz davanın reddini, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin davacı taraf üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ettikleri görüldü.
İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava hukuki niteliği itibariyle, rekabet yasağının ihlalinden doğduğu ileri sürülen cezai şart ve maddi zararın tahsili istemine ilişkindir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan usul hükümleri doğrultusunda basit yargılama usulüne tabi olarak oluşturulan tensibe istinaden yargılamaya başlanmış yöntemine uygun ön inceleme duruşması açılarak öncelikle dava şartları incelenmiştir.
Taraflar arasındaki ihtilafın incelenmesinde, davacı tarafından; davalının davacı şirkette– kadar müşteri temsilcisi —- tarihinde istifa ile işten ayrıldığı, işten ayrıldıktan sonra –sınırları içinde yer alan davacı şirkete rakip bir firmada çalışmaya başladığını, davalının iş sözleşmesi kapsamında üstlendiği iş sözleşmesinin sona ermesinden sonra rekabet etmeme yükümlülüğünü ihlal ettiğini iddia etmekte ve rekabet etmeme yasağının ihlalinden kaynaklı cezai şart ve maddi tazminat alacağını huzurdaki dava ile talep etmekte; davalı ise rekabet etmeme yasağına aykırılık iddialarını kabul etmemekte ve görevli mahkemenin İş Mahkemeleri olduğunu savunmaktadır.
Somut olaya benzer uyuşmazlıklarda , Yargıtay tarafından sözleşme süresi içinde veya sözleşme süresi ile bağlantılı olarak sözleşme süresi bitiminden sonrada sözleşmeye aykırılık hallerinden doğan davalarda İş Mahkemelerinin görevli olduğu, sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için ise Ticaret Mahkemelerinin görevli olduğu hususunda kararlar mevcut olup,—– mahkememizce görev hususu incelenmiştir.
Gerek mülga 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, gerekse 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nda, Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağına ilişkin hükümlerinde öngörülen hususlardan doğan hukuk davalarının ticari dava olduğu belirtilmiş ise de, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesinde yer alan: “Aksine hüküm bulunmadıkça, dava olunan şeyin değerine veya tutarına bakılmaksızın asliye ticaret mahkemesi tüm ticari davalar —çekişmesiz yargı işlerine bakmakla görevlidir” hükmü, bu konuda ayrı bir düzenleme bulunup bulunmadığının göz önünde bulundurulmasını gerektirmektedir.
7036 sayılı İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, “a)5953 sayılı Kanuna tabi gazeteciler, 854 sayılı Kanuna tabi ——– sayılı İş Kanununa veya 11/1/2011 tarihli ve 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun İkinci Kısmının Altıncı Bölümünde düzenlenen hizmet sözleşmelerine tabi işçiler ile işveren veya işveren vekilleri arasında, iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden veya kanundan doğan her türlü hukuk uyuşmazlıklarına,b) İdari para cezalarına itirazlar ile 5510 sayılı Kanunun geçici 4 üncü maddesi kapsamındaki uyuşmazlıklar hariç olmak üzere — taraf olduğu iş ve — mevzuatından kaynaklanan uyuşmazlıklara,c)Diğer kanunlarda iş mahkemelerinin görevli olduğu belirtilen uyuşmazlıklara, ilişkin dava ve işlere bakar.” şeklinde düzenlenmiştir.
Şu halde, İş Mahkemeleri Kanunu ile işçi ve işveren arasında iş ilişkisi nedeniyle sözleşmeden doğan uyuşmazlıkları çözme görevinin iş mahkemesine verilmiş olması, Türk Ticaret Kanunu’nun 5.maddesinde yer alan “aksine hüküm bulunmadıkça” ibaresinin karşılığıdır. Başka bir anlatımla, İş Mahkemeleri Kanunu’nun 5.maddesi, Türk Ticaret Kanununun 4.maddesinde belirtilen ticari davalara bakma görevinin ticaret mahkemelerine ait olduğunu belirten 5.maddedeki ‘aksine hükmü’ öngören bir düzenlemedir.
Rekabet yasağına ilişkin 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 444–447.maddeleri hizmet sözleşmesine ilişkin hükümler içinde düzenlenmiştir. Her iki kanunda da rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin kurulması ve sınırları özellikle işçinin korunması ilkesi dikkate alınarak düzenlenmiştir. Gerçekten, işçinin çalışma hakkı, rekabet yasağına ilişkin sözleşmelerin yer, süre ve konu itibariyle sınırlandırılmasını gerektirmektedir. İşçi ile işveren arasında sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için rekabet yasağına ilişkin bir anlaşma olmadıkça, Borçlar Kanunu’ndaki hükümler tek başına işverene talep hakkı vermez. Başka bir anlatımla, taraflarca rekabet yasağı konusunda anlaşma yapılmışsa işveren, sözleşmeye aykırı davranıldığını ileri sürerek cezai şart ya da tazminat talebinde bulunabilecektir. Bu nedenle, burada borcun kaynağı kanun değil, iş sözleşmesidir. İş sözleşmesi devam ederken işçinin sadakat borcu gereği zaten rekabet yasağı bulunduğundan bu konuda ayrı bir anlaşmanın varlığına gerek yoktur. Rekabet yasağının ihlali halinde işveren, iş sözleşmesine aykırı davranıştan ötürü sözleşmeyi haklı nedenle feshedebileceği gibi, varsa zararının tazminini de isteyebilecektir. Türk Borçlar Kanunu’nun rekabet yasağının sona ermesini düzenleyen 447.maddesinde iş sözleşmesinin işveren tarafından haksız olarak ya da işçi tarafından haklı nedenle feshedilmiş olması halinde rekabet yasağının sona ereceği düzenlenmiş olup, haklı fesih müessesesinin iş hukuku ilkeleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Açıklanan gerekçeler ile davada; uyuşmazlığın kaynağı iş sözleşmesi olduğundan Türk Borçlar Kanununun 444 ve devamı maddelerine dayalı olarak İş Kanunu kapsamında işçi sayılan kişinin, rekabet yasağı sözleşmesinin ihlali nedeniyle açılan cezai şart ve maddi tazminatın tahsiline ilişkin davada mahkememiz görevli olmayıp, İş Mahkemeleri görevlidir.——– sayılı kararında da ”..— işçinin iş sözleşmesi sona erdikten sonrası dönem bakımından rekabet yasağına ilişkin olarak cezai şart ve tazminat davaları bakımından ticari dava olduğu belirtilmiş ise de; konunun yeniden değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla …. görevli mahkemenin iş mahkemesi olduğu belirlendiğinden bu karardan dönülmesi gerektiği anlaşılmıştır.” denilerek sözleşmenin sona ermesinden sonraki dönem için de iş mahkemelerinin görevli olacağı hususu belirtilmiş, yine– Karar sayılı kararında da aynı hususlar vurgulanmış, mahkememizce de uyuşmazlığın temeli, tarafların işçi işveren statüsünde olması ve sağlıklı çözümü için anılan — kararındaki görüşlere iştirak edilmekle mahkememizin görevli olmadığı göz önüne alınarak davanın dava şartı yokluğu yönünden usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Görevli mahkemenin İş Mahkemesi olması ve Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ nedeniyle HMK nun 114 (1)/c maddesinin yollaması ile HMK nun 115 (2) maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden REDDİNE,
2-HMK’nun 20 (1) maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın görevli—- İŞ MAHKEMESİ’ne GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK nun 331(2) maddesi uyarınca yargılama giderlerinin görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
4-HMK’nun 20(1) maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yasal süre içinde gönderme başvurusunun yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmek üzere dosyanın ele alınmasına,
İlişkin olarak taraf vekillerinin yüzlerine karşı verilen kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.