Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2021/450 E. 2021/1203 K. 14.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2021/450 Esas
KARAR NO : 2021/1203

DAVA : İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle)
DAVA TARİHİ : 30/06/2021
KARAR TARİHİ : 14/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Haksız Eylemden Kaynaklanan Zarar Nedeniyle) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı şirket; davalı/borçlu aleyhine—– dosyası ile rücu alacağına yönelik olarak ilamsız icra takibi başlattığı, davalı/borçlu, davacı tarafından yapılan işbu icra takibinde borca, faize ve tüm ferilere kötü niyetli olarak itiraz ettiğini, yapılan itirazın tamamen haksız ve kötü niyetle yapılmış olup iptali ile takibin devamının gerektiğini, dava dışı —– müvekkil sigorta şirketi tarafından konut poliçesi kapsamında sigortalandığını, — müteahhitliğini davalı firmanın yapmış olduğu sigortalının dairesinde bulunan —–sebebi ile davacı şirket sigortalısının konutunun duvarları,—– hasarın meydana geldiğini, davacı —–sigortalısına ödeme yaparak su baskını sebebi ile evde meydana gelen zararlarını karşıladığını, akabinde davalı müteahhit firma aleyhine —- dosyasından ilamsız icra takibi başlattığı ancak davalı/borçlu tarafından işbu takibe haksız şekilde itiraz edildiği, davalı/borçlu ile huzurdaki dava sürecinden evvel Türk Ticaret Kanunu’nda 01.01.2019 tarihinden itibaren uygulanan arabulucuya başvurma şartı gereği —– dosya numarası ile başvuru yapıldığını, ancak taraflar arasında dilekçelerinin ekinde ibraz ettikleri tutanaklar ile de sabit olduğu üzere, anlaşma sağlanamadığından işbu dava ikame edildiği, bahsettikleri nedenlerden ötürü davalı/borçlunun haksız itirazının iptali ile alenen kötüniyetli olan borçludan %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatı talep etme zaruriyetinin hasıl olduğu, açıklanan nedenlerden ötürü; —– dosyasına davalı/borçlu tarafından yapılan haksız itirazın iptali ile takibin kaldığı yerden devamına, davalının %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacı yan tarafından, rücu alacağına yönelik olarak davalı aleyhine —- dosyasıyla ilamsız icra takibi başlatıldığı mezkur takibe yaptıkları itiraz üzerine davacı yanca huzurdaki haksız davanın ikame edildiği, davayı kabul anlamına gelmemekle birlikte usulen zamanaşımı def’i ve hak düşürücü süre itirazı yönlerinden dosyanın tetkik edilmesini talep edip ve bu hususlara itiraz ettiklerini, itirazın iptali davası, itirazın tebliği tarihinden itibaren bir yıl içinde açılması gerektiğini, bu sürenin hak düşürücü süre olduğu, bir yıl geçtikten sonra itirazın iptali davası açılamayacağını, bu nedenle davacı tarafından gerek usule gerekse de esasa aykırı olarak açmış olduğu takibin itirazına ilişkin olarak açılan işbu iptal davasının reddinin gerektiği, davacı tarafın kötüniyetli olarak alacaklı olduklarını iddia ettikleri işbu davada ispat yükü kendilerinde olup müvekkil şirketin herhangi bir borcunun bulunmadığını, söz konusu dairenin 16.07.2018 yılında müvekkil şirket tarafından eksiksiz ve kusursuz bir şekilde teslim edildiği, bu tarihten yaklaşık 3 yıl sonra ıslak —– gerekçesiyle davalı şirketin haberi dahi olmadan müdahale edildiği, davacının iddia ettiği zararla ilgili olarak müvekkil şirketle herhangi bir temasa geçilmediği ve davalı şirkete haber verilmediği, kusuru kabul etmemekle birlikte; eğer davalı şirket böyle bir ihtar almış olsaydı, teknik ekibini gönderip durumun tespitini yapıp, sorumluluğu oranında müdahale edeceğini, iddia edilen su kaçakları davalının da sorumluluğu doğacak şekilde daire tesliminde mevcut olsaydı teslim esnasında ihtirazı kayıt veya herhangi bir itiraz mevcut olacağını, ancak dosya kapsamında böyle bir hususun olmadığı, su kaçaklarının ve sorunların varlığı kabul edilecekse dahi, daire tesliminden çok uzun bir süre sonra oluşan iddia edilen kaçakların sorumluluğunun davalı şirkete yükletilmesi, davalı şirketin kusurunun olduğu iddia edilmesi iyi niyetten uzak bir davranış olup dürüstlük kuralına aykırı olduğu, daire kullanıma ilk geçtiğinde olmayan su sızıntıları sonradan ortaya çıkıyorsa bunun farklı sebepleri olabileceğini, tesisata dışarıdan müdahale etmek, yanlış —-, montaj için delik açmak vs. gibi durumların mevcut soruna sebebiyet verebileceği gibi bu sebeplerin tamamının kullanıcı hatasına girdiğini, bu sebeple söz konusu daireler için oluşan hasarla ilgili davalı şirketin sorumluluğunun bulunmasının kabul edilebilir olmadığını, davacı yan tarafından açılan icra takibi usule aykırı şekilde açılmış olup, dairenin —- patlamasından meydana gelen zararda davalı şirketin herhangi bir kusuru bulunmadığından, buna dayalı olarak açılan takibe dayalı davanın reddinin gerektiği, patlama sebebiyle ortaya çıkan masrafın, yapının kusurlu olması sebebiyle ortaya çıktığı ile ilgili dosyada hiçbir bulgunun bulunmadığı, kusuru kabul etmemekle birlikte; söz konusu zararın kullanımdan kaynaklı ortaya çıkmış olabileceğinin göz önünde bulundurulması gerektiğinin, dava konusu olayda davalı şirkete herhangi bir kusur atfedilmesinin hukuka açıkça aykırılık teşkil etmekte olduğunu, davalının somut olayda herhangi bir kusurunun olmaması/kusur şartının oluşmaması sebebiyle huzurdaki dava ile ödenen tutarın davalıdan rücuen talep edilmesinin mümkün olmadığını, açıklanan ve Sayın Mahkemenizin re’sen gözeteceği sair nedenlerle davacı tarafından başlatılan itirazın iptaliyle yargılamaya muhtaç konuyla ilgili olarak haciz baskısı kurmak amacıyla başlatılan takibin iptaline, davanın reddi ile kötü niyetli alacaklının %20’den az olmamak üzere tazminata mahkum edilmesine, vekalet ücreti ve yargılama giderlerinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava hukuki niteliği itibariyle, davacının sigortalısına ait konutta —- sigortalısına ödeyen davacının, hasara sebebiyet verdiği iddiasıyla davalıdan rücuen tazminatın tahsili için başlatılan takibe yapılan itirazın iptali ve icra inkar tazminatına ilişkindir.
TTK.’nın 1472. maddesinde düzenlenen halefiyet, yasal, sınırlı ve cüz’î halefiyet niteliğindedir. Bu maddeden doğan — istinaden açılan veya açılacak olan dava, esas itibariyle sigortalının, kendisine zarar verene karşı açacağı tazminat davasının, onun halefi sıfatıyla sigortacı tarafından açılmasıdır.
—- sayılı kararında bu husus “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dâva, sigorta poliçesinden doğan bir dâva değildir. Bu nedenle, halefiyet dâvası bir ticarî dâva sayılamaz. Bu dâva, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dâva gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dâva açma hakkı varsa, aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu dâvası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır.
Davacı sigorta—— konutun sigortalandığı , konutun davalı müteahhit tarafından davacının sigortalısına teslim edildiği hususu sabit olup, uyuşmazlık konutun sözleşmeye aykırı olarak teslim edildiği iddiasından kaynaklanmaktadır. Somut olayda davacı sigorta şirketinin yapmış olduğu ödeme sigorta poliçesine dayalı olup ödeme yapmasının sebebi sigortalısı dava dışı—–ilişki olup ödemeyi yapmış ve onun haklarına halef olmuşsa artık yapılan ödemenin davalıdan tahsili istemi de yine onun haklarına halef olması sıfatıyla rücuen tahsil istemidir. Dolayısıyla dava dışı sigortalı davalıya karşı bu davayı hangi mahkemede açacaksa davacı sigorta şirketinin de o mahkemede davayı açması gerekmektedir. Nitekim Yargıtay’ın yerleşik içtihatlarında da davalarda yargılamanın temel ilişkiye göre yapılacağı, ——– ilamlarında ve çok sayıda benzer ilamlarda da vurgulandığı üzere;
Ticari dava ve ticari iş birbirinden farklı iki ayrı kavramdır. Her ticari dava ticari iş olmakla birlikte, her ticari iş ticari dava olmamaktadır. TTK’ nun 5(1) maddesi uyarınca ticari davalara bakma görevi Asliye ticaret mahkemesine aittir. Dolayısıyla ticari iş kapsamında olmakla birlikte ticari dava sayılamayan durumlarda ticaret mahkemeleri görevli olmayacak, uyuşmazlığın niteliğine göre diğer mahkemelerin görev hususu değerlendirilecektir. 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 4. maddesine göre bir davanın ticari dava sayılması için; uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden tacir ve her iki tarafın ticari işletmesi ile ilgili olması yada tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesi ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın, TTK da veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesinin bakacağı yönünde bir düzenleme bulunması, diğer bir deyişle mutlak ticari dava olması gerekmektedir.
28/05/2014 tarihinde yürürlüğe giren. 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’unun 3-(1)-k) maddesinde, tüketici; “Ticari veya mesleki olmayan amaçlı hareket eden gerçek veya tüzel kişi” olarak, 3-(1)-ı) maddesinde ise tüketici işlemi; “Mal veya hizmet piyasalarında kamu tüzel kişileri de dâhil olmak üzere ticari veya mesleki amaçlarla hareket eden veya onun adına ya da hesabına hareket eden gerçek veya tüzel kişiler ile tüketiciler arasında kurulan,—– her türlü sözleşme ve hukuki işlem” olarak tanımlanmıştır. Tüketici Mahkeme’lerinin görevini düzenleyen 73-(1) maddesinde; “Tüketici işlemleri ile tüketiciye yönelik uygulamalardan doğabilecek uyuşmazlıklara ilişkin davalarda tüketici mahkemeleri görevlidir” 83-(2) maddesinde; “Taraflardan birini tüketicinin oluşturduğu işlemler ile ilgili diğer kanunlarda düzenleme olması, bu işlemin tüketici işlemi sayılmasını ve bu Kanunun görev ve yetkiye ilişkin hükümlerinin uygulanmasını engellemez” hükmüne yer verilmiştir.
Tüm dosya kapsamı dikkate alındığında, somut olayda; davacı sigorta şirketi, sigortalısının zararının ödeyip davalının dava dışı sigortalıya teslim ettiği bağımsız bölümün ayıplı olduğu iddasıyla davalının sorumluluğu hükümleri uyarınca; ödediği zararın rücuen tahsili talep etmekte olup, davalı bina da kat maliki olmadığı gibi kat maliki olması nedeniyle de sorumluluğuna da başvurulmadığı, dava dışı sigortalının tacir olmadığı, dava dışı sigortalının davalı karşısında tüketici konumunda olduğu göz önüne alınarak, uyuşmazlığın çözüm ve görüm yerinin Tüketici Mahkemesi olduğu ve mahkememizin görevli olmadığı anlaşılmakla, görev hususunun dava şartlarından olup yargılamanın her aşamasında resen nazara alınabileceği göz önünde bulundurularak davanın dava şartı yokluğu yönünden usulden reddine dair aşağıdaki şekilde karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Görevli mahkemenin Tüketici Mahkemesi olması ve Mahkememizin GÖREVSİZLİĞİ nedeniyle HMK nun 114(1)/c maddesinin yollaması ile HMK nun 115(2) maddesi uyarınca davanın dava şartı yokluğu nedeni ile usulden REDDİNE,
2-HMK’nun 20 (1) maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın görevli —– Nöbetçi Tüketici Mahkemesi’ne Gönderilmesine,
3-HMK nun 331(2) maddesi uyarınca yargılama giderlerinin görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
4-HMK’nun 20(1) maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yasal süre içinde gönderme başvurusunun yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmek üzere dosyanın ele alınmasına,
İlişkin olarak; taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı