Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/638 E. 2021/1154 K. 07.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/638 Esas
KARAR NO : 2021/1154 Karar

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 09/12/2020
KARAR TARİHİ : 07/12/2021

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı/borçlu aleyhine ——–tutarlı faturaya alacaklarına dayanarak ilamsız icra takibi başlatıldığını, davalı/borçlu taraf, 13.07.2020 tarihli dilekçe ile ilgili dosya borcunun tamamına, faizine ve oranına. tüm fer’ilerine itiraz ettiğini ilgili icra Müdürlüğünce de —- tutanağı ile yargılama konusu takibin durdurulmasına karar verildiğini, davalı/borçlunun ilirazı, maddi ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davalı / borçlu taraf. toplam: 20.012,80-TL. olan fatura alacağını (fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla) ödememekle birlikte, hakkında başlatılmış olan ilgili icra takibine de itiraz ettiğini tarafların, ticari defterleri ile takip/dava mesnedi fatura ve sevk irsaliyeleri incelendiğinde, likit ve muayyen olan takip/dava konusu borcu ödemediğini borcu olmadığı” yönünde itiraz ettiğini ilamsız icra takibini durdurduğunu ve bu nedenle; İİK m.67 uyarınca, davalı/borçlunun. %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatı hükmedilmesine, davalı/borçlunun.—yapmış olduğu İtirazın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davalı aleyhine ikame edilen işbu itirazın iptali davasının reddinin gerektiği, davalı, davacıya icra takibinde belirtilen şekilde ve tutarda borcunun bulunmadığını, icra takibine yapılan itirazın haklı olduğunu, davacı tarafından davalı aleyhine —–faturalara ait olmak üzere iki adet ilamsız icra takibi başlatıldığını ve söz konusu iki icra takibine de itiraz edildiğini, davacı tarafından davalıya 4 adet fatura kesildiğini, işbu faturalarında davalı tarafından ödendiğini, ekte sunulan cari hesap eksiresindeki faturalar dışındaki takip konusu olan faturaları kabul etmediklerini,—- alınmadığını, faturaların tebliğ edilmediğini, sevk irsaliyelerinde mevcut olmadığını,—— borcun da davacıya ödendiğini, borcu kabul anlamına gelmemek kaydı ile birlikte davalının temerrütü söz konusu olmadığını, davalıya tebliğ edilen herhangi bir faturanın mevcut olmadığını, bu sebeple takipte işlemiş faize yönelik talebin haksız olduğunu, ilaveten talep edilen faiz oranlarının da yasaya aykırı ve fahiş olduğunu, tüm nedenlerle davacı larafından davalı aleyhine ikame edilen haksız ve mesnetsiz işbu itirazın iptali davasının reddine, davacı taraf aleyhine asıl alacağın %20 sinden aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini talep edilmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE
Dava, cari hesap/fatura alacağının tahsili amacıyla başlatılan icra takibine vaki itirazın İİK 67 vd maddeleri gereğince iptali talebine ilişkindir.
Davacı, davalı ile aralarında ticari ilişki bulunduğunu, ticari ilişki kapsamında davalıya faturanın gönderildiğini, davalının faturayı ödemediğini, fatura alacağı için icra takibine geçildiğini, davalının haksız bir şekilde icra takibine itiraz ettiği, davalının haksız itirazının iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep etmiştir.
Davalı, davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan usul hükümleri doğrultusunda basit yargılama usulüne tabi olarak oluşturulan tensibe istinaden yargılamaya başlanmış yöntemine uygun ön inceleme duruşması açılarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, hukuki ihtilaf noktaları belirlenmek suretiyle tahkikat aşamasında deliller toplanmış,——— celp edimiş, —–davacının———tarihli bilirkişi raporu alınmış dava sonuçlandırılmıştır.
08/11/2021 tarihli bilirkişi raporunda özetle, “…Dava dosyasına sunulan bilgi ve belgeler üzerinde yapılan incelemeler ve tespitler sonucunda davacı ve davalı arasında ticari bir ilişkinin olduğu, tarafların karşılıklı iddiaları. ticari defter ve kayıtları ve davacı taraftan gönderilen fatura, sevk irsaliyeleri, ——, gelir gider listesi üzerinden incelenerek belirlenmiştir. Yapılan görevlendirme neticesinde taralların ticari delterleri üzerinden yapılan incelemede davaya konu—–, davacı ve davalı ticari defterlerine işlenmiş olup davalı tarafa ait Sayın Mahkeme tarafından müzekkere ile talep edilen—– dökümlerinde görüldüğü üzere davalı yan ticari defter kayıtlarında —— bildirilen bildirimler üzerinden —- tespitlerle faturalar kabul görmüş kayıtlara geçirilmiş ve beyan edilmiş 6 adet fatura bedeli karşılığı davalı yan ticari defterlerinde de yukarıda detayları ile belirtildiği üzere işlenmiş ve kabul cdilmiş olduğu tespit edildiğinden 6 adet fatura bedeli karşılığı 20.012,80-TL, davalının borçlandığı, Tarafların yasal ticari defterleri karşılaştırmak istenip ancak davacının—- davalının ise bilanço usulüne göre (Yevmiye ve Defter-i Kebir ) defter tuttuğu anlaşılıp mukayese mal ve hizmet alım satımlarını içeren faturaların her iki tarafın defterlerinin tetkikinde uyuştuğu ancak ödeme konularının davacı taralın tuttuğu işletme Hesabı Defteri olduğundan davalının da defterlerini ek süre de tasdik ettirmediğinden alacak borç yönünden uyuşmadığı tetkik edilmiştir. Kanaatimce; davacının Ticari defterleri ve tarafıma gönderilen fatura, sevk irsaliyeleri, tahsilat makbuzları, gelir gider listesi Üzerinden yapılan tespitler ile karşılıklı cari ilişki süresi içerisinde toplam —- alacaklandığı, karşılığında muhtelif tarihlerde toplam 11,000TL davalıdan tahsilat yapıldığı 23.650,70TL alacak bakiyesinin kaldığı görülmüştür. Davalının Ticari defterleri üzerinden yapılan tespitler ile karşılıklı ticari ilişki süresi içerisinde toplam —- borçlanıp, karşılığında muhtelif tarihlerde toplam —– bakiyesinin kaldığı görülmekle 6100 sayılı HMK’nın 222.m uyarınca hükümde belirtilen tüm koşullar gerçekleşmedikçe ticari defterlerin sahibi yararına delil olma niteliği ve dolayısıyla hükme dayanak teşkil etme gücünü kazanması mümkün olmadığından davalının—– yasal süreler içerisinde tasdik edilmediği görüldüğünden anılan nedenlerle değerlendirilmeye alınmayıp ancak rakamlar raporumda bilgi amaçlı belirtilip bu husus Sayın Hakimin takdirine bırakılmıştır. sonuç olarak: raporumda yer verilen inceleme —-alacaklandığı. karşılığında muhtelif tarihlerde toplam 11.000TLdavalıdan tahsilat yapıldığı görülüp ———– (YİRMİÜÇBİNALTIYÜZELLİTLYETMİŞKRŞ) bakiye tazminat oluşacağı hesaplanmıştır…” yönünde görüşlerini bildirmişlerdir.
Dava dilekçesinin harca esas değer kısmında açılan davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı belirtilmiş, 02/12/2021 tarihli celse de mahkememizce davanın belirsiz alacak davası olarak açılıp açılmadığının tespiti için aydınlatma yükümlülüğü kapsamında davacı vekilinden sorulmuş, davacı vekili tarafından davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı açıkça beyan edilmiştir.
Belirsiz alacak davası 6100 sayılı HMK 107. maddesinde; “(1) Davanın açıldığı tarihte alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin kendisinden beklenemeyeceği veya bunun imkânsız olduğu hâllerde, alacaklı, hukuki ilişkiyi ve asgari bir miktar ya da değeri belirtmek suretiyle belirsiz alacak davası açabilir.(2) Karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacı, iddianın genişletilmesi yasağına tabi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabilir.(3) Ayrıca, kısmi eda davasının açılabildiği hâllerde, tespit davası da açılabilir ve bu durumda hukuki yararın var olduğu kabul edilir.” şeklinde düzenlenmiştir.
Madde gerekçesinde “Alacaklının bu tür bir dava açması için, dava açacağı miktar ya da değeri tam ve kesin olarak gerçekten belirlemesi mümkün olmamalı ya da bu objektif olarak imkânsız olmalıdır. Açılacak davanın miktarı biliniyor yahut tespit edilebiliyorsa, böyle bir dava açılamaz. Çünkü, her davada arandığı gibi, burada da hukukî yarar aranacaktır, böyle bir durumda hukukî yararın bulunduğundan söz edilemez. Özellikle, kısmî davaya ilişkin yeni hükümler de dikkate alınıp birlikte değerlendirildiğinde, baştan tespiti mümkün olan hâllerde bu yola başvurulması kabul edilemez.” şeklindeki açıklamayla, alacağın belirli veya belirlenebilir nitelikte olması durumunda, belirsiz alacak davası açılarak bu davanın sağladığı imkanlardan yararlanmanın mümkün olmadığına işaret edilmiştir.
—- sayılı ilamında “…6100 sayılı Kanun’un 107/2. maddesinde, sorunun çözümünde yol gösterici mahiyette kriterlere yer verilmiştir. Anılan madde fıkrasında, karşı tarafın verdiği bilgi veya tahkikat sonucu alacağın miktarı veya değerinin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda davacının, iddianın genişletilmesi yasağına tâbi olmaksızın davanın başında belirtmiş olduğu talebini artırabileceği hüküm altına alınmış, madde gerekçesinde de “karşı tarafın verdiği bilgiler ve sunduğu delillerle ya da delillerin incelenmesi ve tahkikat işlemleri sonucu (örneği bilirkişi ya da keşif incelemesi sonucu)” belirlenebilme hali açıklanmıştır.
Davacının alacağının miktar veya değerini belirleyebilmesi için elinde bulunması gerekli bilgi ve belgelere sahip olmaması ve bu belgelere dava açma hazırlığı döneminde—- mümkün olmaması ve dolayısıyla alacağın miktarının belirlenmesinin karşı tarafın elinde bulunan bilgi ve belgelerin sunulmasıyla mümkün hale geleceği durumlarda alacak belirsiz kabul edilmelidir.
Sırf taraflar arasında alacak miktarı bakımından uyuşmazlık bulunması, talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olması anlamına gelmez. Önemli olan objektif olarak talep sonucunun belirlenmesinin davacıdan beklenemeyecek olmasıdır——-alacak miktarının taraflar arasında uyuşmazlık bulunması ya da tartışmalı olmasının belirsiz alacak davası açılması için yeterli sayılması halinde, neredeyse tüm davaların belirsiz alacak davası olarak kabulü gerekir ki, bu da kanunun amacına aykırıdır. Çünkü, zaten uyuşmazlık bulunduğu için dava açılmakta ve uyuşmazlık mahkeme önüne gelmektedir. Önemli olan davacının talebini belirli kılacak imkâna sahip olup olmadığıdır. Burada, alacağın belirlenebilir olması ile ispat edilebilirliğinin de ayrıca değerlendirilmesi gerektiği unutulmamalıdır. Davacının talep ettiği alacağı belirlenmesi objektif olarak mümkün, ancak belirleyebildiği alacağını ispat etmesi, kanunun öngördüğü şekilde ispatı (elindeki delillerle) mümkün değilse, burada da belirsiz alacak davası açılacağından söz edilemez. Çünkü, bir alacağın belirlenmesi ile onun ispatı ayrı şeylerdir. Davacı, talep konusu yaptığı alacağını çok net şekilde belirleyebilir; ancak her zaman onu ispat edecek durumda olmayabilir. Aksinin kabulü, her ispat güçlüğü olan alacağı belirsiz alacağa dönüştürmek gibi, hem kanunun amacına hem de genel ilkelere aykırı bir durumu ortaya çıkartabilir.
Alacağın miktarının belirlenebilmesinin, tahkikat aşamasında yapılacak delillerin incelenmesi, bilirkişi incelemesi veya keşif gibi sair işlemlerin yapılmasına bağlı olduğu durumlarda da belirsiz alacak davası açılabileceği kabul edilmelidir. Ne var ki, bir davada bilirkişi incelemesine gidilmesi belirsiz alacak davasının açılabilmesi için yeterli değildir. Bir davada bilirkişiye başvurulmasına rağmen davacı dava açarken alacak miktarını belirleyebiliyorsa, belirsiz alacak davası açılamaz ——
—-olarak, belirli bir tür davanın veya belirli kişilerin açtığı davaların baştan belirli veya belirsiz alacak davası olduğundan da söz edilemez. Belirsiz alacak davası, bu davaya ilişkin ölçütlerin somut olaya uygulanarak belirlenmesi gerekir.
Hakime alacak miktarının tayin ve tespitinde takdir yetkisi tanındığı hallerde (Örn: 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu md 50, 51,56), hakimin kullanacağı takdir yetkisi sonucu alacak belirli hale gelebileceğinden, davacının davanın açıldığı tarih itibariyle alacağın miktarını yahut değerini tam ve kesin olarak belirleyebilmesinin imkansız olduğu kabul edilmelidir. Örneğin, iş hukuku—– alacaklarının yazılı belgelere ve işyeri kayıtlarına dayanmayıp, tanık anlatımlarına dayanması halinde, hesaba esas alınan süre ve alacağın miktarı nazara alınarak takdir edilecek uygun oranda hakkaniyet indirimi yapılması gerekliliği kabul edilmektedir. Bu halde, tanık anlatımlarına dayanılarak hesaplanan alacak miktarından hakimin takdir yetkisine bağlı olarak yapılacak indirim oranı baştan belirli olmadığından, alacak belirsiz kabul edilmelidir.
6100 sayılı Kanun ile birlikte, yukarıda belirtilen çerçevede belirsiz alacak davası açma imkanı tanınarak belirsiz alacaklar bakımından hak arama özgürlüğü genişletilmiş; bununla bağlantılı olarak da hukuki yarar bulunmadan kısmi dava açma imkanı sınırlandırılmakla birlikte, tamamen kaldırılmamıştır.
Zaman zaman, 6100 sayılı Kanun ile birlikte kabul edilen belirsiz alacak davası ile kısmi davaya ilişkin yeni düzenlemedeki sınırın tam olarak tespit edilemediği, birinin diğeri yerine kullanıldığı görülmektedir. Oysa bu iki davanın amacı ve niteliği ayrıdır. Alacak, belirli veya belirlenebilir ise, belirsiz alacak davası açılamaz; ancak şartları varsa kısmi dava açılması mümkündür.
Kanunun kısmi dava açma imkanını sınırlamakla birlikte tamamen ortadan kaldırmadığı da gözetildiğinde, belirli alacaklar için, belirsiz alacak davası açılamasa da, şartları oluştuğunda ve hukuki yarar bulunduğunda kısmi dava açılması mümkündür. Aksi halde, sadece ya belirsiz alacak davası açma veya belirli tam alacak davası açma şeklinde iki imkandan söz edilebilir ki, o zaman da kısmi davaya ilişkin 6100 sayılı Kanunun 109. maddesindeki hükmün fiilen uygulanması söz konusu olamayacaktır. Çünkü, belirsiz alacak davasında zaten belirsiz alacak davasının sağladığı imkanlardan yararlanarak dava açılabilecek; şayet alacak belirli ise de, o zaman sadece ——– açılabilecektir. Oysa kanun koyucunun abesle iştigal etmeyeceği —- maddeyle kısmi davaya ilişkin düzenleme yapıldığı düşünülerek ve Kanundaki sınırlamalara dikkat edilerek kısmi dava açılabilecektir.
Bu noktada şu da açıklığa kavuşturulmalıdır ki, şartları bulunmadığı halde dava dilekçesinde davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığı durumda davacıya herhangi bir süre verilmeden hukuki yarar yokluğundan davanın reddi yoluna gidilmelidir. Çünkü, alacağın belirlenebilmesi mümkün iken, böyle bir davanın açılmasına Kanun izin vermemiştir. Böyle bir durumda, belirsiz alacak davası açmakta hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmeli, ek bir süre verilmemelidir. Zira, burada talep açıktır, bu sebeple 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ maddesinin uygulanarak süre verilmesi mümkün değildir; aslında açılmaması gerektiği halde belirsiz alacak davası açılmış olduğundan, bu konudaki eksiklik de süre verilerek tamamlanamayacağından, dava hukuki yarar yokluğundan reddedilmelidir. Buradaki hukuki yarar, sonradan tamamlanacak nitelikte bir hukuki yarar değildir. Çünkü, dava açıldığında o sırada mevcut olmayan hukuki yarar, bunun da açıkça mahkemece bilindiği bir durumda, tamamlanacak bir hukuki yarar değildir. Aksinin kabulü, aslında açık olan talep sonucunun süre verilerek davacı tarafından değiştirilmesi ve bulunmayan hukuki yararın sağlanması için davacıya ek imkan sağlanması anlamına gelecektir ki, buna usûl bakımından imkan yoktur, böyle bir durum taraflar arasındaki eşitlik ilkesine de aykırı olacaktır —–. Bunun yanında, şayet açılan davada asgari bir miktar gösterilmişse ve bunun alacağın bir bölümü olduğu anlaşılmakla birlikte, belirsiz alacak davası mı yoksa belirli alacak olmakla birlikte kısmi dava mı olduğu anlaşılamıyorsa, bu durumda 6100 sayılı Kanunun 119/1-ğ maddesinin aradığı şekilde açıkça talep sonucu belirtilmemiş olacaktır. Talep, talep türü ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, talep muğlaksa, aynı Kanunun 119/2 maddesi gereğince, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebinin belirsiz alacak davası mı, yoksa kısmi dava mı olduğunun belirtilmesi istenmelidir. Verilen bu süreden sonra, davacının talebini açıklamasına göre bir yol izlenmelidir. Eğer talep, davacı tarafından belirsiz alacak davası şeklinde açıklanmış olmakla birlikte, gerçekte belirsiz alacak davası şartlarını taşımıyorsa, o zaman yukarıdaki şekilde hareket edilmeli, hukuki yarar yokluğundan dava reddedilmelidir. Açıklamadan sonra talep belirsiz alacak davası şartlarını taşıyorsa, bu davanın sonuçlarına göre, talep kısmi davanın şartlarını taşıyorsa da kısmi davanın sonuçlarına göre dava yürütülerek karar verilmelidir” şeklinde ifade edilmiştir.
———– Sayılı ilamlarında da, belirsiz alacak davasına ilişkin tespit ve değerlendirmeleri de aynı yöndedir.
Belirsiz alacak davası, hukuki nitelik olarak bir eda davası ise de, istisnai nitelikte bir dava olduğu için her eda talebi, belirsiz alacak davasına konu olamaz. Kanunda öngörülen koşullar mevcut olmadığı halde belirsiz alacak davası açılması durumunda, mahkemenin davacıya 6100 sayılı HMK’nun 119/2 hükmüne göre süre vermesi mümkün değildir. Çünkü HMK’nun 119/2 hükmünün uygulanabilmesi için dava dilekçesinin zorunlu unsurlarında bir eksikliğin bulunması gerekmektedir. Dava dilekçesinden, davacının talebi ve davanın niteliği açıkça anlaşılamıyorsa, bu durumda HMK’nun 119/2 maddesi uyarınca, davacıya bir haftalık kesin süre verilerek talebin netleştirilmesi gerekmektedir. Ancak belirli bir alacak için, belirsiz alacak davası açılan hallerde, davacı dava dilekçesinde talep sonucunu belirttiğine göre, HMK’nun 119/2 hükmünün uygulanmasını gerektiren bir eksiklik olduğundan söz edilemez. Koşulları oluşmamasına rağmen belirsiz alacak davası açılması halinde ise davacının hukuki yararı yoktur. Hukuki yarar tamamlanabilen bir dava şartı olmadığı için, Kanunda öngörülen koşullar mevcut olmadığı halde belirsiz alacak davası açılması durumunda, mahkemenin HMK’nun 115/2 hükmüne göre davacıya süre vermesi de mümkün değildir. Hukuki yarar davanın açıldığı ana göre tespit edilir ve davanın açıldığı anda noksan olan hukuki yararın sonradan tamamlanması ise kural olarak mümkün değildir. Bu nedenle, belirsiz alacak davasındaki hukuki yarar noksanlığının giderilmesi ve davanın başka bir davaya dönüştürmesi için davacıya süre vermesi de söz konusu olamaz.
Somut olayda davacı vekili dava dilekçesi ve 0212/2021 tarihli dilekçesi ile eldeki davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını açıkça beyan ettiği, dosyaya konu uyuşmazlığın faturaya/cari hesaba dayalı itirazın iptali davası olup, alacak likit ve belirlenebilir olduğu hususunda şüphe bulunmadığı, eldeki dava da belirsiz alacak davasından söz edilemeyeceği, davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı, dava konusu fatura/cari hesap alacağına konu talebin sarahaten belirli ve belirlenebilir olduğu, bu durumda davacının belirsiz alacak davası açmasında hukuki yararının bulunmadığı anlaşılmış ve açılan davanın hukuki yarar yokluğundan usulden reddine karar verilmiş, aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın hukuki yarar yokluğu sebebiyle usulden REDDİNE,
2-Karar harcı peşin olarak yatırıldığından başkaca harç alınmasına yer ve gerek olmadığına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden 24 Kasım 2020 tarihli 31314 sayılı resmi gazetede yayımlanan ve yürürlüğe giren/ karar tarihinde geçerli— nispi vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-TTK 5/A maddesi ve 6325 Sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu 18/A fıkrası ve Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliği tarife hükümleri uyarınca —- davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
7-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde Hukuk Muhakemeleri Kanununun 333.maddesi uyarınca ilgili tarafa iadesine,
Dair, taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı