Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/181 E. 2020/627 K. 20.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/181 Esas
KARAR NO : 2020/627

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 19/04/2019
KARAR TARİHİ : 20/10/2020

Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirket ile davalı şirket arasında ticari iş ilişkisi kurulmuş olduğunu, tarafların arasındaki ——— cari hesap tutulduğunu, müvekkili şirketin muhasebe kayıtları ve taraflar arasındaki cari hesap uyarınca; davalı şirketin 21.577,68-TL tutarında müvekkili şirkete borçlu olduğunun anlaşıldığını, işbu cari hesap ekstresinde yer alan bakiye tutara ilişkin davalı şirketin, —– kısmi bir ödeme gerçekleştirdiğini, icra takibine ödenen bu tutarın cari hesap ekstresindeki bedelden düşüldükten sonra bakiye tutar olan 16.029,75- TL’nın konu edildiğini, ancak müvekkili şirketçe davalıya ———–yapılan ihbar ve ihtarlara rağmen davalı/borçlu şirketin mevcut bakiye borcunu ödemekten kaçındığını, yukarıda anılan cari hesap uyarınca bakiye borcun tahsil edilememesi sebebiyle 17.09.2018 tarihinde müvekkili şirket adına İstanbul Anadolu —-. İcra Müdürlüğü ——. sayılı dosyasıyla icra takibine girişildiğini, ancak davalı şirketin davacı müvekkiline herhangi bir borcu olmadığından ve icra takibinin yetkisiz yerde başlatıldığından bahisle 27.09.2018 tarihinde dava konusu icra takibine itiraz ettiğini, davalı borçlunun itirazlarının haksız ve hukuki mesnetten yoksun olduğunu, İİK.’nun 50. maddesinin 1. fıkrasına göre HMK’da yetkiye ilişkin hükümlerin para ve teminat alacaklarına dayalı takiplerde kıyas yolu ile uygulanacağını, İİK’nun 50. maddesinin göndermesi ile uygulanması gereken HMK’nun 10. maddesine göre sözleşmeden doğan davaların sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabileceğini, sözleşmenin ifa yerinin BK 73 (TBK 89) maddesinde düzenlendiğini, aksine bir anlaşma yoksa para borçlarında borç alacaklısının Ödeme zamanındaki ikametgahında ödeneceğini, taraflarınca İstanbul Anadolu —–. İcra Müdürlüğü——– sayılı dosyası üzerinden başlatılan takip için alacaklı müvekkilinin ikametgah adresi yetkili olduğundan davalının yetkiye ilişkin itirazının yerinde olmadığını, Türk Borçlar Kanunu ve İcra İflas Kanunu ilgili hükümleri lafzında; yetki ve ifa yerinin belirlenmesinde sözleşmenin yazılı yapılmış olması şartının amir olmadığını, bu sebeple alacaklı/davacı müvekkilinin faaliyet adresi yetkili olduğundan davalı tarafın haksız yetki itirazlarının TBK ve İİK ilgili hükümleri gereğince reddine karar verilmesi gerektiğini, müvekkili şirket ile davalı şirket arasında mevcut ticari iş ilişkisi doğrultusunda vuku bulan cari hesap ekstresinin ekte sunulduğunu, müvekkili şirketin muhasebe kayıtları ve taraflar arasındaki cari hesap uyarınca davalı şirketin 16.029,75-TL müvekkili şirkete borçlu olduğunu, işbu borcun var olduğunun dilekçeleri ekinde mübrez faturalar ve cari hesap ekstresiyle sabit olduğunu, mevcut borcun taraflarına ödendiğini ispat yükümlülüğünün davalıya geçtiğini, davalı şirketin icra dosyası nezdindeki itirazlarında müvekkili şirket nazarında herhangi bir hizmet alınmadığının iddia edilmiş olmasına rağmen, davalı şirketçe dilekçeleri ekinde mübrez ———– ödeme gerçekleştirilmiş olması hususunun cevapsız kaldığını, yukarıda açıklanan sebeplerle bakiye borcun taraflarınca tahsil edilememesi sebebiyle başlatmış oldukları icra takibine davalı borçlu haksız, kötüniyetli ve hukuki dayanaktan yoksun olarak itiraz etmiş olduğundan davalının/borçlunun % 20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini belirterek, haklı davalarının kabulü ile davalı-borçlunun İstanbul Anadolu —– İcra Müdürlüğü’nün —— sayılı dosyasına vaki itirazının iptali ile takibin 16.029,75-TL asıl alacak ile takip tarihinden itibaren İşleyecek ticari temerrüt faizi üzerinden devamına ve alacaklarının tahsiline, davalı/borçlu tarafından haksız ve kötü niyetle yapılmış olan itiraza karşılık davalı aleyhine hükmolunan meblağın % 20’sinden aşağı olmamak üzere icra inkâr tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve ücret-i vekaletin davalı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
SAVUNMA : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle;müvekkilinin davacıya herhangi bir cari hesap borcu bulunmadığını, davacı tarafça müvekkili şirket aleyhine açılmış olan bu davanın reddinin gerektiğini, davacının dilekçesinde icra dairesinin yetkisine ilişkin itirazlarının yersiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu belirterek, itirazın iptali davalarının yetki yönünden genel hükümlere tabi olduğunu belirttiğini ve HMK’nun 10. ve BK’nun 73. maddelerine atıf yaparak ayrıca sözleşmenin yapıldığı yer mahkemesinin yetkili olduğunu belirterek yetkili icra müdürlüğünün Anadolu icra müdürlükleri olduğunu savunduğunu, davacının bu açıklamalarının hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, öncelikle taraflar arasında davacının dilekçesinde belirtmiş olduğu gibi bir sözleşme bulunmadığını, bu nedenle sözleşmenin yapıldığı yerdeki mahkemenin yetkili olduğunu belirterek yetkili mahkemenin ve icra müdürlüğünün Anadolu olduğunu belirtmesinin yersiz olduğunu, ayrıca davacının dilekçesinde belirtmiş olduğu HMK’nun 10. maddesinin “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer Mahkemesinde açılabilir.” şeklindeki açıklaması ile sözleşmeden doğan alacaklardan kaynaklanan alacaklardan doğan uyuşmazlıklardaki yetkiyi belirlediğini, taraflar arasında imzalanmış olan herhangi bir sözleşme bulunmadığından bu maddeye dayanarak yetki itirazlarının reddedilmesinin talep edilmesinin hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, davaya bakmakta yetkili olan mahkemenin davacının dilekçesinde belirttiği gibi genel yetkili mahkemede olduğunu, öncelikle yetki itirazları doğrultusunda karar verilerek yetkisiz yerde açılan davanın reddinin gerektiğini, davacı ile müvekkili şirket arasında imzalanmış bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığı gibi herhangi bir cari hesap ilişkisinin de olmadığını, davacı tarafça başlatılmış olan İstanbul Anadolu —–İcra Müdürlüğü’nün —-. sayılı dosyası ile müvekkili şirket aleyhine başlatılan dosya üzerinden, gönderilen ödeme emrinde borcun sebebi olarak cari hesap ekstresini gösterdiğini, oysa ki müvekkili şirket ile davacı arasında imzalanmış olan bir cari hesap sözleşmesi bulunmadığını. TTK’nın 89. maddesinin “İki kişinin herhangi bir hukuki sebep veya ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçip bunları kalem kalem alacak ve borç şekline çevirerek hesabın kesilmesinden sonra çıkacak artan tutarı isteyebileceklerine ilişkin sözleşme cari hesap sözleşmesidir. Bu sözleşme yazılı yapılmadıkça geçerli olmaz.-‘ şeklinde olduğunu, ilgili maddede cari hesap ilişkisinin tanımı yapılarak tarafların ilişkiden doğan alacaklarını teker teker ve ayrı ayrı istemekten karşılıklı olarak vazgeçmelerinin ve bu vazgeçmenin şeklinin yazılı olması gerektiğinin açıkça belirtildiğini, sözleşmenin yazılı şekilde yapılmasının geçerlilik şartı olduğunu, aksi durumdaki sözleşmelerin geçersiz olduğunu, taraflar arasında böyle bir sözleşme olmadığından dolayı davacının cari hesap sözleşmesine dayanarak icra takibi başaltmasının hukuk ve yasaya aykırı olduğunu, bu nedenle davanın reddinin gerektiğini, davaya konu faturalarda belirtilen hizmetlerin, davacı tarafından yerine getirilmediğini, bu nedenle müvekkili şirketin davacıya borcu bulunmadığını, davacının faturalarda belirtilen hizmeti ve edimleri gereği gibi yerine getirmediğini, Borçlar Kanunu’nun “Karşılıklı borç yükleyen bir sözleşmenin ifası isteminde bulunan tarafın, sözleşmenin koşullarına—–özelliklerine göre daha sonra ifa etme hcıkkı olmadıkça, kendi borcunu ifa etmiş ya da ifasını önermiş olması gerekir.” şeklindeki 97, maddesi gereğince, her iki tarafa borç yükleyen sözleşmelerde kendi edimini yerine getirmeyen tarafın, karşı tarafın edimini yerine getirmesini istcycmeyeceğinin açıkça belirtildiğini, davacının sözleşme gereğince kendi edimi olan hizmeti yerine getirmediğini, verdiğini iddia ettiği hizmeti karşılığında sadece fatura kestiğini, davacının dilekçesinde verdiği hizmetlerden bahsetmediğini, sadece bir takım hizmetler denilmek suretiyle ne hizmeti verildiğinin geçiştirildiğini, davacı tarafça müvekkili şirkete sunulmuş hizmetlerin gereği gibi yerine getirilmediğini, dolayısı ile davacının faturalarda belirtilen hizmetlerin eksiksiz verildiğini ispatlaması gerektiğini, bu nedenle müvekkili şirketin davacıya bir borcu bulunmadığını, davacı tarafça düzenlenen faturalara İtiraz edilmemiş olmasının fatura içeriklerinde belirtilen hizmetin verildiği anlamını taşımadığını, davacının anlaşma gereğince kendi edimi olan hizmet yükümlülüğünü yerine getirmediğini fakat buna mukabil kendi edimini yerine getirmediği halde müvekkili şirketten hizmet bedelinin tahsili için haksız yere İcra takibine giriştiğini, müvekkili şirketin faturaya itiraz etmeyerek defterlerine işlemesinin, faturaya konu hizmetin müvekkili şirkete teslim edildiği anlamını taşımadığını, hizmetin sunulduğuna ilişkin ispat külfetinin davacıya ait olduğunu. Yüksek Yargı kararlarının da aynı doğrultuda olduğunu, müvekkili şirket tarafından davaya esas olan faturanın içeriğine yasal süre içerisinde itiraz edilmemiş olmasının sadece fatura içeriğindeki verilerin doğru olduğuna karine oluşturduğunu, faturanın verilmesine neden olan iş ve hizmetin yapılmış olduğu anlamı çıkarılamayacağını, bu hususun ispat külfetinin müvekkili şirket yerine davacı tarafa ait olduğunu, davacının öne sürdüğü iddiaların hiç bir gerçekliği bulunmadığını, afaki beyanlar üzerinden yapılan haksız ve kötü niyetli icra takibine itirazlarının iddianın aksine yasal haklarının kullanılmasından ibaret olduğunu, bu bakımdan davacı yanın icra inkar tazminatı ve davanın reddi ile hiçbir dayanağı olmaksızın müvekkili şirket aleyhine icra takibine girişildiği olgusu dikkate alınarak haksız ve hukuka aykırı olarak başlatılan icra takibi nedeniyle müvekkili şirket lehine % 20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ettiklerini belirterek, davacının hukuken hiçbir dayanağı olmayan haksız ve hukuka aykırı davasmının reddi ile kötü niyetli olarak girişilen icra takibi nedeniyle müvekkili davalı lehine % 20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE: Dava, hukuki niteliği itibari ile; İ.İ.K. 67. Maddesi kapsamında açılan itirazın iptali davasıdır.
İcra dosyası celp edilmiş ve incelenmiştir.
Davacı vekili 09/07/2019 tarihli dilekçesinde davadan feragat ettiğini, yargılama giderleri ile ücreti vekalet taleplerinin bulunmadığını bildirdiği, vekaletnamesinde feragat yetkisinin bulunduğu anlaşılmıştır.
Davalı vekili 17/07/2020 tarihli dilekçesi ile feragati kabul ettiklerini, yargılama giderleri ile ücreti vekalet taleplerinin bulunmadığını bildirdiği görülmüştür.
HMK 307. vd maddeleri gereğince davadan feragatin, davayı kesin hüküm gibi sonuçlandıran taraf işlemlerinden olduğu, hüküm ifade edilmesi için karşı tarafın ve mahkemenin muvafakatine de bağlı olmadığı hükme bağlanmış olup davacı vekilinin vekaletnamesi incelendiğinde davadan feragat etmeye yetkisinin bulunduğu anlaşılmakla açılan davanın feragat nedeniyle reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın feragat nedeniyle reddine,
2-Harçlar kanunu uyarınca alınması gerekli 54,40 TL harçtan başlangıçta yatırılan 171,97 TL harcın mahsubu ile bakiye 137,57 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Talep edilmediği bildirildiğinden taraflar lehine vekalet ücreti taktirine yer olmadığına,
5-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde Hukuk Muhakemeleri Kanununun 333. maddesi uyarınca ilgili tarafa iadesine,
İlişkin olarak davalı vekilinin yokluğunda, davacı vekilinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.