Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/524 E. 2019/919 K. 18.07.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2016/383 Esas
KARAR NO: 2019/844
DAVA : İstirdat
DAVA TARİHİ: 31/03/2016
KARAR TARİHİ: 02/07/2019
Mahkememizde görülmekte olan İstirdat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının ————- yılından ——— yılı Mayıs ayma kadar ———– Bayilik Sözleşmesi 3” başlıklı sözleşmeler uyarınca ——– bayisi olarak faaliyet yürüttüğünü, davacının ——— yılları arasında fahiş faiz oranları üzerinden davalıya yaklaşık ——–TL vade farkı ödemesi yapmak durumunda kaldığını, bayilik sözleşmesinin Satış Koşulları C maddesinde vadeyi geçen ödemelerde aylık %4 + KDV vade farkı uygulanacağını, D maddesinde protesto olan çeklere aylık %4,5+KDV vade farkı uygulanacağının belirtildiğini, yani KDV’si de hesap edildiğinde ortalama yıllık temerrüt faizinin %60 civarında olduğunu, bu dönemdeki ticari temerrüt faiz oranlarına bakıldığında bu oranın çok fahiş, haksız ve davacının faaliyetini imkansız kılacak nitelikte olduğunu, ekonomik açıdan davalı hakim firmaya göre çok güçsüz olan davacının sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldığını, sözleşmedeki şartların hakkaniyete aykırı ve dengesiz olduğunu, Yargıtay yerleşik içtihatlarında ticari işlerde fahiş temerrüt faizinin mevzuata göre belirlenen yasal oranın iki katını geçemeyeceğinin belirtildiğini, bu nedenlerle davacının davalıya ödediği vade farklarının çok fahiş, haksız, hakkaniyete aykırı ve davalı tarafa ise haksız kazanç sağlayan nitelikte olduğunu, ödemelerin yapıldığı tarihten itibaren işlemiş ve işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan tahsilini, davalının ——- yılları arasında davacıya 10 adet alt bayi yapma zorunluluğu getirdiğini, bu bayilerin 8 tanesinin battığını ve onların borçlarının da davacıya yıkıldığını, yine davalının piyasanın kötü olduğu 2007 yılında davacıya ——–TL, fazladan mal aldırdığını, ticari itibarını korumak, çek ve senetlerin protesto olmamasını sağlamak için çalışan davacının bu ağır şartlara dayanamayarak 2013 yılı Mayıs ayında bayiliği bırakmak zorunda kaldığını, davacının 2011 yılında bayiliği bırakmaya karar verdiğini, ancak bayilik sözleşmesini sona erdirmek için davalı lehine verilen ipotekleri kaldırmak gerektiğini, bu sürecin 2013 yılı Mayıs ayında ancak sonuçlandığını, ipotekleri kaldırmak ve fahiş vade farkı faturalarını ödemek için de çeşitli bankalardan kredi kullandığını yine faiz ödediğini, kısaca davalının, hakim durumunu kötüye kullanarak davacıyı iflas noktasına getirdiğini, bu nedenlerle davacının uğradığı zararın büyük çoğunu belirterek davanın kabulü ile davacının davalıya ödediği fahiş vade farkı bedelli ve davacıya ödemesi gereken prim bedelleri vb, haksız uygulamaları sebebi ile uğrattığı diğer zararlara ilişkin olarak tahkikat ve bilirkişi incelemesi sonucunda davalının ödemesi gereken bedelin tam ve kesin olarak belirlenebilmesinin mümkün olduğu anda artırılmak üzere şimdilik ——— TL’nin fahiş vade farkları için ödemelerin yapıldığı tarihten itibaren isleyecek ticari faizi ile prim alacakları için ve diğer zararlar için hakkediş tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacının 02.09.2004 tarihli bayilik sözleşmesi ile davalının yetkili bayisi olarak ticari faaliyete başladığını, huzurda görülen davada faize ilişkin tüm şartların daha en başından taraflar arasında karşılıklı mutabık kalınarak imzalanan bayilik sözleşmesi ile belirlenmiş oranlar olduğunu, davacının temerrüt halinde uygulanacak faiz orunlarının sanki sonradan davalının tek taraflı iradesi ile uygulandığı izlenimi vermekte olduğunu, davacının bayilik sözleşmesi imzalandığı sırada ayrıca bir taahhütname imzaladığını ve satımdan kaynaklı mal bedellerinin zamanında ödenmemesi halinde aylık %6,5 oranında vade farkı ödeyeceğini taahhüt eniğini, davacının dosyaya sunduğu ———- Sözleşmesinin bayilik ilişkisi sürdüğü sırada sonradan imzalanarak yürürlüğe girdiğini, davacının da davalı gibi tacir olduğunu, bayilik sözleşmesi imzaladığını, davacının yıllar içinde kendisine düzenlenen vade farkı faturalarının yasal süresinde hiçbir itirazı bulunmadan kabul ettiğini ve bu faturaların karşılığını ödediğini, davacı ile davalı arasındaki ticari faaliyetin 2013 yılında sonlanmış olduğunu, aradan 3 yıl geçtikten sonra açılan işbu davada davacının kötüniyetle hareket ettiğini, davacının, davalının hakim şirket, kendilerinin ise çok güçsüz şirket olduğu nitelendirmesinde bulunarak sözleşmeyi imzalamak zorunda kaldıklarını iddia etmekte olduğunu, davacının kötüniyetli olarak sözüne ettiği hakim şirket kavramının dava konusu ile hiçbir ilgisi olmadığını, davacıya 10 adet alt bayi yapması ile ilgili bir zorunluluk getirilmediğini, davalının bayilik yapılanması gereği piyasaya arz edilecek tüm malların satışını davacının statüsündeki ana bayileri üzerinden yapmakta olduğunu, satılan malların bedellerinin davalıya ana bayiler tarafından ödenmekte olduğunu, alt bayilerin borçlarının davacıya yıkılmış olmasının söz konusu olmadığını, davacının kendisine bağlı olarak yapmış olduğu alt bayilerini piyasadan kendisi bulduğunu ve seçtiğini, basiretli bir tacir gibi davranarak alt bayi statüsüne sahip olacak nitelikte bayiler bulması gerektiğini, davacıya———- TL’lik fazladan mal aldırılmasının söz konusu olmadığını, birbirinden bağımsız iki ayrı tüzel kişi tacirin birbiri ile yaptıkları mal alım satımına dayanan ticaret söz konusu olduğunu, zorla aldırılma kavramının davacı tarafından açıklanmaya muhtaç olduğunu, sözleşmenin feshinden sonra teminatların davacıya geri verilmesi için tek şartın bayının davalıya olan borçlarının tamamını ödemiş olması olduğunu, teminat amacıyla verilen ipoteklerin fekkinin de bu kapsamda borcun sona ermesi ile mümkün olabileceğini, davacının borçlarını ödemek amacıyla başka bir kredi kuruluşundan kredi kullanmasının davalıya ne şekilde bir kusur yükleyeceğinin davacının izahına muhtaç olduğunu, davacıya ödenmeyen herhangi bir ciro primi bulunmadığını, davacının hak etmiş olduğu tüm ciro primlerinin kendisine ödendiğini, hiçbir somut ve belge ve bilgiye dayanmayan taleplerinin reddinin gerektiğini belirterek davanın reddine, karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE: Dava hukuki niteliği itibariyle, davacının davalıya ödediği fahiş vade farkı bedelleri ile davacıya ödemesi gereken prim bedelleri ve benzeri haksız uygulamaları sebebi ile uğrattığı diğer zararlara ilişkin olarak şimdilik 200,000 TL’nin fahiş vade farkları için ödemelerin yapıldığı tarihten itibaren isleyecek ticari faizi ile prim alacakları için ve diğer zararlar için hakediş tarihinden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte tahsiline yönelik istirdat davasıdır.
Dilekçeler aşaması tamamlanmakla, ön inceleme duruşması sonrası dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, tarafların sulh olma imkanının bulunmadığının tespiti ile, uyuşmazlık noktaları belirlenerek tahkikat aşamasına geçilip deliller toplanmıştır.
Mahkemece yapılan yargılama sırasında taraflarca gösterilen deliller toplanmış ve konunun incelenmesi uzmanlık gerektiren yönleri bulunduğundan bilirkişi incelemesi yaptırılmıştır.
Bilirkişi heyetinden alınan rapor içeriğine göre; ” tarafların tacir olması ve işin ticari iş olması dolayısıyla uygulama alanı bulacak TTK 9/1 hükmünde ilgili mevzuatın 3095 Sayılı Kanun hükümleri olduğu, aktif faiz oranı yönünden sınırlama getirmediğinden ticari işler bakımından özel hüküm niteliğinde olup ticari işlerde TBK 88 ve 120.maddelerinin ticari işlerde uygulanamayacağı, sözleşme serbestlisi gereğince TBK 27 hükümlerine aykırılıkta bulunmadığından davacının fahiş olmayan vade farkının istirdatına yönelik talebinin yerinde olmadığı, davacıya alt bayi yapma zorunluluğu getirildiği iddiasının basiretli tacir olma sıfatı gereği haklılık taşımayacağı, prim alacağına ilişkin sözleşme hükümleri uyarınca davacının prim alacağınn bulunmadığı, bu nedenle davacı uhtesinde oluştuğu iddia edilen zararlarda davalının ve davacının müterafik kusurunun bulunmadığı yönünde rapor düzenlemişlerdir. Ayrık rapor sunan bilirkişi ———– ise; “davalının hakim şirket olarak değerlendirilemeyeceği, sözleşme serbestisi gereğince defaatle farklı sözleşmelerle faiz oranı belirlendiği ve tarafların karşılıklı imzasına sunulduğu üzere davacının ilgili fazi oranları üzerinde bir itirazı yahut buna yönelik talebi de bulunmadığı, davacıya 10 alt bayi yapma zorunluluğu sayısal anlamda gerçeği yansıtmadığı, davacının bu yönde bir borç altına girdiğine ilişkin kanaat uyandırsa bile şubeleşme isteği olan davacı yanın sözleşme şartlan ile kabul ve taahhüt ettiği bu sebepten davacının iddiasının hakılık taşıyamayacağı, davacıya 400.000 TL lik mal aldırılması zorunluluğunun ne zaman getirildiği, getirilip getirilmediği gibi bir iddianın da bir zaman aralığı verilmeksizin ve bir ispat vesikası sunulmaksızın yorumda bulunabilinmesinin mümkün olmadığından sonuca varılamayacağı, “davacıya ödenmeyen prim borcu bulunup bulunmadığı” konusunda ise bahsi geçen dönemlere ilişkin sözleşmeler dışında hiçbir ispat aracı bulunmaması ve de prim alacağına ilişkin sözleşme hükümleri uyarınca davacının prim alacağının olmadığı ancak avans faizinin iki katı baz alınarak yapılan hesaplamaya göre davalının isteyebileceği vade farkının ——-TL. olabileceği ve vade farkından dolayı davacının ———-TL tutarınca alacağının bulunduğunun söylenebileceği yönünde görüş bildirilmiştir.
Mahkememizce yapılan yargılama, toplanan deliller ve bilirkişilerden alınan denetime el verişli rapor içeriklerine göre; taraflar arasında ——— tarihinde ———— isimli bayilik sözleşmesi imzalandığı buna göre ———— marka ürünlerinin satın alınıp tüketiciye satılması ve pazarlanması şeklinde tarafların anlaştıkları, sözleşmenin yapıldığı tarihten itibaren üç yıl süre içinde geçerli olduğu, tespit edilen uyuşmazlığa göre sözleşmenin ilgili hükümlerine göre; vadeyi geçen ödemelere aylık %4 artı kdv vade farklı uygulanacağı, protesto olan çek ve senetlere aylık %4,5 artı kdv vade farkı uygulanacağı, davacının bayilik koşullarını yerine getirdiğinde ve yıllık hedeflerini tutturduğunda yapılandırma primlerini almaya hak kazanacağı, kombi ve panel radyetör hedefinin yakalanması halinde ise yıllık cirodan %1 hak talep edebileceği, ciro priminin kullanılmaya başlanıldığında cari hesap bakiyesi ve protestolu evraklardan doğan borçlraın kapatılmış olması ayrıca risk limit aşımlarının mevcut bulunmaması gerekli olduğu, davalının en geç bir ay içerisinde ciro prim hak ediş alımını tamamlamak zorunda bulunduğunu sözleşme kapsamında anlaşılmıştır. Davacı 18/04/2008 tarihinde bu sözleşmeye göre belirlenen hedefi tutturmuş, aylık alım tablosu dosyaya sunulmuş ve yıl sonu itibariyle alınan kombi ve panel radyetör sayısı ile hedeflere ulaşıldığı belirlenmiştir. Davacı 2010 ve 2011 yıllarına ait prim alacağına ilişkin ve hedefin tutulduğuna dair herhangi bir delil sunmamıştır. Yanı prim hak ediş şartları oluşup oluşmadığı ve bu döneme ait mal alımı yapıp yapmadığı belirlenememiştir. Mahkememizce hükme esas alınan dosya kapsamı ve bilirkişi heyet raporuna göre her iki tarafın tacir olması ve sözleşme kapsamıyla işin ticari iş olması nedeniyle yanlar arasındaki sözleşme serbestlisi çerçevesinde davacının fahiş bulunmayan vade farklarının istirdatını talep edemeyeceği, davacının davalı yana verdiği ipoteklerin içeriğinde hangi borç için verildiğinin yazmadığı, taraflar arasındaki sözleşmenin gereği olarak ipotek rehin benzeri teminatların bayilik sözleşmesi imzalanırken verilmesinin beklenebileceği ve ticari işin devamına engel olmadığı, keza tarafların incelenen ticari defter ve kayıtlarında vade farkı tutarının hesaplanmasına göre davalının düzenlediği vade farkı faturalarının birbiriyle uyumlu olduğu, davacının prim alacağına ilişkin sunulan sözleşme hükümleri dahilinde prim alacağının bulunmadığı değerlendirildiğinde davacının davasının reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm oluşturulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 44,40 TL’nin başlangıçta yatırılan 3.415,50 TL’den mahsubu ile 3.371,10 TL fazla harcın karar kesinleştiğinde talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı taraflarca sarfedilen yargılama gideri olmadığından bu konuda karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı taraf kendilerini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli A.A.Ü.T. deki esaslara göre belirlenen 17.950,00 TL vekalet ücretinin davacı taraftan alınarak davalı taraflara ayrı ayrı verilmesine,
6-Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde avansı yatıran tarafa veya ahzu kabza yetkili vekillerine iadesine,
Dair; davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı tarafın yokluğunda gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içerisinde istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı. 02/07/2019