Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1380 E. 2018/520 K. 22.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2017/1380 Esas
KARAR NO : 2018/520

DAVA : Tazminat
DAVA TARİHİ : 29/09/2010
KARAR TARİHİ : 22/05/2018

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
İDDİA : Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalının 01/08/1996 tarihinde müvekkili şirkette satış temsilcisi olarak işe başladığını, 12/05/2010 tarihinde emekliğe hak kazandığı ve çalışmayacağı gerekçesi ile iş akdini fesh ettiğini, daha sonra şirkette yönetici olup istifa eden …… ile aynı iş kolunda faaliyet gösteren şirket kurdukları hususunda bilgi aldıklarını, yaptıkları araştırmada davalının……… ni kurduğunu öğrendiklerini, davalının borçlarından bir tanesinin sadakat borcu olup, ……. kurmasının ve ortağı olmasının yasa ve sözleşme ile öngörülen sadakat ve rekabet etmeme yükümlüğüne ayrılık teşkil ettiğini, davalının bu eylemi ile müvekkili şirketin zarara uğradığını, müvekkili şirkete ait bir kısım ürünleri dava dışı … şirketine yaptırarak piyasaya sürdüğünün tespit edildiğini, bu ürünlerinin müvekkili şirketin ürünlerinin nitelik ve bileşimleri ile aynı olduğunu, bu şekilde davalının rekabet etmeme yükümlülüğünü ihlal ettiğini belirterek müvekkili şirkete karşı haksız rekabet ettiğinin tespitine, davalının haksız rekabette bulunması dolayısıyla müvekkili şirketin zarara uğradığını belirterek 1.000,00 TL tazminatın 07/04/2010 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA : Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davaya dayanak yapılan sözleşmenin 1996 tarihinde imzalandığını, müvekkilinin emeklilik hakkını kazanması sonucu sözleşmenin sona erdiğini, rekabet yasağına ilişkin hükümlerin geçerli olmadığını, zira yasak koyulabilmesi için müeyyidesinin de gösterilmesi gerektiğini, ayrıca coğrafi bölge ve makul sure ile de sınırlandırılması gerektiğini, sözleşmenin bu şartları taşımadığını, müvekkilinin sözleşmenin onuncu maddesindeki rekabet hükümlerine aykırı hareket etmediğini, davacının, müvekkilinin sahip olduğu bilgilerin ticari sır olduğunu somut deliller ile ispatlaması gerektiğini, bahsi geçen ürünlerde iltibas olmadığını, ürünlerin tescilli olmadığını, ….bir içeriğe sahip olup bir çok firma tarafından üretilerek satışa arz edilebileceğini, sözleşmenin rekabet yasağı içeren hükümlerinin hakkaniyet ile bağdaşmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE: Dava hukuki niteliği itibariyle, , iş sözleşmesi bünyesinde düzenlenen rekabet yasağına aykırılık nedeniyle haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve maddi tazminat istemine yönelik davadır.
Mahkememizce yapılan yargılama neticesinde 19/11/2015 tarihinde ……. esas …… sayılı kararıyla , “taraflar arasında 1996 tarihli iş sözleşmesi yapıldığı, sözleşmenin 11. Maddesinde sözleşme süresince ve sözleşmenin feshinden itibaren iki yıl süre ile davalı işçiye kendi veya başkaları adına davacı şirketin işine rakip herhangi bir iş ve faaliyette bulunmayacağına yönelik rekabet hükmü konulduğu, davalı işçi 12/05/2010 tarihinde emekli olması sebebiyle davacı şirket bünyesinden ayrıldığı, davacı, davalının emekli olduktan sonra aynı alanda faaliyet gösteren başka bir şirket kurduğunu iddia ederek haksız rekabette bulunduğunun tespitini talep ettiği, her ne kadar davalı sahip olduğu bilgilerin ticari sır olduğunun somut deliller ispatlanması gerektiğini beyan etmiş ise de davalı işçi davacı şirkette uzun süre çalışmış olması sebebiyle davacının müşteri çevresine hakim olacak derece bilgi sahibi olduğu, bu bilgilerin kullanılması halinde davacının önemli bir zarara uğrama ihtimalinin bulunduğu, taraflar arasında yapılan rekabet yasağına ilişkin sözleşmenin geçerli olduğu, davalı, davacı şirket ile aynı konuda faaliyet gösteren başka bir şirkete davacı şirketten ayrıldıktan sonra ortak olduğu, dolayısıyla rekabet yasağını ihlal ettiği anlaşıldığından davalının haksız rekabet ettiğinin tespitine, aldırılan bilirkişi raporuna göre davalının ortak olduğu dava dışı şirketin davacının faaliyette ve ticari ilişkide bulunduğu şirketlerin yer almadığı diğer bir ifade ile davacı şirketin iş yaptığı şirketler ile davalının ortak olduğu şirketin iş yapmadığı, bu durumda davacının zararının kesin rakamlarla ispat edilemediği ancak TTK nun 50. Maddesi bu konuda mahkemeye takdir hakkı verdiği, zaten davacının zararının tespitinin de davanın niteliği gereği zor olduğu anlaşılmakla davacı tarafından talep edilen maddi tazminatın olayın oluş şekli, davalının davacı şirkette çalıştığı süre göz önüne alındığında makul olduğu anlaşıldığından davacının maddi tazminat talebinin de kabulüne, haksız rekabetin tespitine, bu yönde 1.000 TL maddi tazminatın davalıdan tahsili ile davacıya verilmesine , davacının diğer taleplerinin reddine yönelik ” karar verilmiştir. Hüküm davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir .
Yargıtay 11. HD nin 12/09/2017 tarih ve 2016/1461 esas- 2017/4271 karar sayılı ilamında, “Sözleşmenin tarafları, sözleşme özgürlüğü ilkesi çerçevesinde sözleşmenin konusunu belirlemekte özgür iseler de bu özgürlüğün sınırsız ve sonsuz olduğu söylenemez. Anayasa, Medeni Kanun ve Borçlar Kanunu hükümleri ile sözleşme özgürlüğünün sınırlarını çizmiştir. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın Çalışma ve Sözleşme Hürriyeti başlıklı 48. ve devamı maddelerinde, herkesin dilediği alanda çalışma ve sözleşme hürriyetine sahip olduğu bildirilmiş, BK’nin 19. maddesinin ilk fıkrasında, bir akdin mevzunun kanunun gösterdiği sınır dairesinde serbestçe tayin olunacağı belirtildikten sonra, 2. fıkrasında bu serbestinin sınırları gösterilmiş, 20. maddesinde ise bir akdin mevzunun gayri mümkün veya gayri muhik yahut ahlaka (………. olması halinde o akdin batıl olacağı, MK’nin 23/2. maddesinde de kimsenin özgürlüklerinden vazgeçemeyeceği veya onları hukuka yada ahlâka aykırı olarak sınırlayamayacağı düzenlenmiştir. Bu yasal düzenlemeler karşısında, tarafların sözleşme içeriğinde, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ile güvence altına alınan çalışma hürriyeti ilkesine aykırı olarak ve bu özgürlüğü ihlal anlamına gelecek herhangi bir düzenleme yapmalarının mümkün değildir. Taraflar arasında düzenlenen iş sözleşmesi incelendiğinde, davalı işçinin, şirketin işine rakip herhangi bir işe veya faaliyete doğrudan veya dolaylı olarak girmeyeceği konusunda 2 yıl süreli bir yasak getirildiği, yasağın ihlali halinde ise bir yaptırım öngörülmediği anlaşılmaktadır. Davalının müşteri portföyü bilgilerine ve ticari sırlarına davacının vakıf olduğu, davacı tarafından, davalı ile aynı alanda faaliyet gösteren bir limited şirket kurulduğu ve haksız rekabete girişildiği, davacı müşterileri davalı tarafından etki altına alındığından iş hacimlerinin ve faaliyet karlarının olumsuz etkilendiği, davalının eylemleri nedeniyle zarara uğradığı iddiası ile dava açılmış ise de, dosya kapsamında davalının eylemleri nedeniyle davacının zarara uğradığına dair somut veri bulunmamakla birlikte; yukarıda açıklanan yasal düzenlemeler karşısında da, iş sözleşmesi ile davalının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde 2 yıl süreyle davacı şirketin işine rakip bir işte çalışmayacağı şeklinde çalışma yasağı getirilmesi ve sınırlarının yeterince belirlenmemesi durumu da başlı başına Anayasa ile güvence altına alınan çalışma hürriyetinin açık bir ihlali niteliğinde olup, mahkemece bu hususlar göz önünde bulundurulmaksızın davanın reddi yerine kısmen kabulüne karar verilmesi doğru görülmemiş ” denilerek hüküm bozulmuştur.
Usul ve yasaya uygun bozma ilamına uyularak yapılan yargılama neticesinde , uyulan bozma kararına göre ; iş sözleşmesi ile davalının Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde 2 yıl süreyle davacı şirketin işine rakip bir işte çalışmayacağı şeklinde çalışma yasağı getirilmesi ve sınırlarının yeterince belirlenmemesi durumu da başlı başına Anayasa ile güvence altına alınan çalışma hürriyetinin açık bir ihlali niteliğinde bulunduğundan davalı hakkında açılan haksız rekabete aykırılık davasının unsurları oluşmadığından açılan davanın reddine karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davanın REDDİNE ,
2-Karar harcı 35,90-TL ‘den davacı tarafça peşin olarak yatırılan 17,15 TL harcın mahsubu ile artan 18,75 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halide davacıya iadesine,
3-Yapılan yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli …… deki esaslara göre belirlenen 1.000,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair; davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 gün içinde Yargıtay yolu açık olmak üzere karar verildi.