Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi 2014/856 E. 2021/583 K. 08.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2014/856 Esas
KARAR NO : 2021/583

DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 16/09/2014
KARAR TARİHİ : 08/06/2021

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ
DAVA:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı müvekkili ile davalılardan —-makinasının üretilmesi amacıyla 09.12.2010 tarihinde bir sözleşme imzalandığını, ancak bu sözleşme gereği —- tarihinde, davalıların talebi ve önerisi üzerine, yine aynı makinenin bu kez layıkı ile üretimi amacıyla, davalılardan— kefilliğinde ve himayesinde ikinci bir sözleşme imzalandığını, davacının iş bu sözleşmeler doğrultusunda davalılara, —- ödeme yaptığını, söz konusu ödemeler, hem taraflar arasında akdedilen 14,04.2011 tarihli sözleşmede hem de davacı tarafından davalılara gönderilen —- tarafından açıkça kabul edildiğini, davalıların sözleşme şartlarına uygun makine üretmediklerini ve edimi ifada temerrüte düştüklerini, taraflar arasında imzalanan satış sözleşmesinde ”teslimatta oluşacak gecikmelerde Satıcı her hafta için toplam bedelin %1,5 oranında Alıcı’ya ceza öder ve bu oran toplam bedelin %5’ini geçemez” hükmünün bulunduğunu, bu bedelinde davacıya ödenmediğini’ davanın kabulüne, davaya konu sözleşmelerden doğan zararın ve ödenen 25.000,00 EURO’nun ödeme tarihinden itibaren işleyecek avans faiz ve cezai şart ile birlikte davalılar tarafından ödenmesine yargılama masrafı ve avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA :
Davalı … —-tarafından dava dosyasına sunulan 02.07.2014 tarihli cevap dilekçesinde özetle ve —-“— belirttiği teminat miktarına uygun bir teminat miktarının davacı tarafından yatırılmadığı, davacının asıl borç ilişkisinin —- aralarında olduğu, şartları yerine getirilmeyen sözleşme nedeniyle sorumlu davalı — sorumlu tutulamayacağı, sözleşmenin kefalet sözleşmesi niteliği taşımadığı, davacının faiz talep ettiği tarihin de temerrüt tarihi olmadığı” beyan edilerek, davanın reddine, yargılama gideri ve vekâlet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
Diğer davalı —- usulüne uygun dava dilekçesi tebliğ edilmiş ancak davaya cevap vermediği görülmüştür.
İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava hukuki niteliği itibariyle, taraflar arasında imzalanan 14/04/2011 tarihli sözleşmeden kaynaklı edimin ifa edilmemesi iddiasına dayalı ödenen bedelin iadesi, uğranılan zararın tazmini ve cezai şart talebine ilişkindir.
Davanın açıldığı tarihte yürürlükte bulunan usul hükümleri doğrultusunda yazılı yargılama usulüne tabi olarak oluşturulan tensibe istinaden yargılamaya başlanmış yöntemine uygun ön inceleme duruşması açılarak öncelikle dava şartları ve ilk itirazlar incelenmiş, hukuki ihtilaf noktaları belirlenmek suretiyle tahkikat aşamasında deliller toplanmış, davalı—– sözleşmeler mahkememiz dosyası arasına alınmış, bilirkişi raporu alınmış, yargılama sırasında 28/02/2018 tarihinde kabul edilen 7101 sayılı kanunun 61. Maddesi ile 6102 sayılı T.T.K.’nın 4. Maddesinin 2. Fıkrasının değiştirilmesi sebebiyle basit yargılama usulüne geçilerek dava sonuçlandırılmıştır.
Taraflar arasındaki ihtilafın incelenmesinde, davacının davalılardan ———sözleşmeye ekli teknik şartnamede belirtilen özellikte ——- tarafından yapılması, bedelinin davacı tarafından ödenmesi hususunda anlaşılmış olup, bedelin—— peşin, geri kalan bedelin de makine tesliminde ve belirtilen tarihlerde ödenmesi hususu sözleşmeye yazılmıştır—–bedelin —– vasıtası ile ödendiğini iddia etmiş ancak buna ilişkin bir belge sunmadığı görülmüştür. Davacı taraf davalı ..—–belirtilen zamanda —– imzalandığı belirterek sözleşme örneğini mahkememize ibraz etmiştir. Sözleşmenin incelenmesinde önceki sözleşme maddesiyle aynı hükümler içerdiği, yalnızca fiyat ve ödeme kısmına ilişkin 3. Maddesinde bedelin 55.000 Euro olarak kararlaştırıldığı, 25.000 Euro’nun peşin olarak alındığı, geri kalan kısmın——- ödeneceği kararlaştırılmış olup, sözleşmenin son sayfasında imzaların bulunduğu ve bir önceki sözleşmeden farklı olarak davalılardan ——- bulunduğu görülmüştür. 14/04/2011 tarihli sözleşmenin imzalanmasından sonra davacı davalıların sözleşmede belirlenen edimleri yerine getirmediği ve makinenin teslim edilmediği ödenen bedelin ve uğranılan zarar ile cezai şartın tahsili için —— tarafından—–sayılı ihtarnamesi ile cevap verilmiş olup, ihtarnamede özetle, davacı ile davalı arasındaki önceki sözleşmeye istinaden—— sağlandığı, ancak davacı tarafından güven problemi ve olumsuz koşullar bahane edilerek ödenmesi gereken 31.000 Euronun ödenmediği, buna rağmen davacının mahkemeye verilmediği, kefaletin yasal şartları taşımadığı, 25.000 Euronun müvekkili ile ilgisi bulunmadığı belirtilmiştir. Taraflar arasındaki anlatılan sürecin sonunda huzurdaki dava açılmış olup, davacı ödenen bedelin iadesi ve uğranılan zararın tazmini ile cezai şart talep etmekte, davalı …—— şartları taşımadığı, talepler yönünden bir sorumluğun bulunmadığı yönünde savunmada bulunmakta olup, diğer davalı ——–ise davaya cevap vermemiştir.
Davalılardan ——-dava tarihinden sonra 09/10/2015 tarihinde sicilden terkin edildiği anlaşılmış olup, davacı vekiline ihya davası açması için süre verilmiş, davacı vekili—– tarihli dilekçesi ile özetle ihya davası açmayacaklarını, davaya diğer—- yönünden davadan açıkça feragat ettiklerine ilişkin imzalı beyanda bulunmuştur. Mahkememizin 08/06/2021 tarihli celsesinde davacı vekiline feragat yönünde hüküm kurulabilmesi için de taraf teşkilinin sağlanmasının zorunlu olduğu bu nedenle ihya davası açılması gerektiği göz önünde bulundurularak ve önceki celse yazılı ve sözlü beyanlarından ihya davası açmayacaklarının açıkça belirtilmiş olması karşısında bu hususta yeniden sorulmuş davacı vekili tarafından da önceki beyanlarımızı aynen tekrar ediyoruz şeklinde beyanda bulunulduğu görülmekle ihya davası açılmayacağı anlaşılmış, mahkememizce ihya için kesin süre verilmesini gerektirir bir durum olmadığı, ihya davası açılmadığı için —–davanın pasif husumet yokluğu yönünden usulden reddine karar verilmiştir. ——sayılı kararlarında da terkin edilen şirket hakkındaki davadan feragat edilmesi sonucu mahkemece eğer ihya davası açılmayacağının açıkça anlaşılması ve süre verilmesine gerektirir bir durum bulunmaması yahut verilen kesin süre içinde de ihya davası açılmaması halinde taraf teşkili sağlanmadığından pasif husumet yokluğu nedeniyle dava şartı yokluğundan karar verilmesi hususu vurgulanmıştır.
Yargılamada tarafların tacir olması sebebi ile ticari defter ve kayıtların incelenmesi için — ——nerede olduğu hususunda araştırma yapılmış ve netice elde edilememiş olup, davacının da müvekkilinin—- ibraz edilmeyeceği yönünde açık beyanı ve dosya kapsamı ile davalı …—– defterleri üzerinde inceleme yapılması için talebi göz önünde bulundurularak, dosya mali müşavir ve nitelikli hesaplamalar uzmanı bilirkişiye tevdi edilmiş, bilirkişiler tarafından 16/10/2020 tarihinde bilirkişi raporu dosyaya sunulmuş, taraf vekillerine tebliğ edilmiş, davacı vekili tarafından yazılı olarak beyan dilekçesi sunulmamakla birlikte davanın kabulü duruşmada sözlü beyanları ile talep edilmiş, davalı .—- tarihli beyan ve itiraz dilekçesi sunulmuştur.
Davacı vekili ve davalı .—— toplanan delilerden uyuşmazlığa konu sözleşmenin imzalandığı ve sözlemeye konu makinenin davacı tarafa teslim edilmediği hususu açık olup, davacının —– edilmesi sonucu anılan davalı yönünden açıkça feragat etmesi ve taleplerini —— yönünden devam etmesi karşısında iki taraf arasındaki uyuşmazlık davalı … —– kefil sıfatıyla sözleşme imzalamasının sorumluluğunu doğurup doğurmadığı, davacının iddiası yönünde anılan davalının—— sürecine dahil olup olmadığı bu güvene dayalı olarak 14/04/2011 sözleşmenin imzalanıp imzalanmadığı noktasında toplanmaktadır. Sözleşmede davalı .—— olarak imza ve kaşesinin bulunduğu açık olup nitekim bu husus davacı tarafından kabulünde olmakla öncelikle bu yönden mahkememizce inceleme yapılmıştır. Tanım olarak kefalet sözleşmesi, kefilin bir başka şahsın alacaklısına karşı asıl borcun ifasından sorumlu olmayı taahhüt ettiği sözleşmedir. Şu halde kefalet sözleşmesi kefilin alacaklıya karşı borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedi—– ilk olarak geçerlilik şekline ilişkin esaslı değişiklikler getirmiştir. TBK Kefaletin şekline ilişkin madde 583 ile eski 818 Sayılı Borçlar Kanunu kefalette şekli düzenleyen 484. Maddesi kıyaslandığında; eski 818 S. Borçlar Kanunu Kefalet Sözleşmesinin şeklini, 484. Maddesinde, “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes´ul olacağı muayyen bir mikdar iradesine mütevakkıftır”. olarak düzenlenmiş olup, 6098 Sayılı Yeni Türk Borçlar Kanununun 583. Maddesinde ise “Kefalet sözleşmesi, yazılı şekilde yapılmadıkça ve kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihi belirtilmedikçe geçerli olmaz. Kefilin, sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır. Kendi adına kefil olma konusunda özel yetki verilmesi ve diğer tarafa veya bir üçüncü kişiye kefil olma vaadinde bulunulması da aynı şekil koşullarına bağlıdır. Taraflar, yazılı şekle uyarak kefilin sorumluluğunu borcun belirli bir miktarıyla sınırlandırmayı kararlaştırabilirler. Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumluluğunu artıran değişiklikler, kefalet için öngörülen şekle uyulmadıkça hüküm doğurmaz” olarak düzenlenmiştir. Davaya konu sözleşmenin 14/04/2011 tarihli olduğu göz önüne alındığında sözleşmenin 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanun´unun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinden önce imzalandığı açık olup, somut uyuşmazlıkta kefaletin şartları 818 Sayılı BK Hükümlerine göre belirlemesi gerekmektedir. Nitekim ——— incelendiğinde Yüksek mahkemenin; kefalet sözleşmelerinde 01.07.2012´yi esas aldığı, 6098 sayılı yasa hükümlerinin 01.07.2012 tarihinden sonra imzalanan sözleşmeler için geçerli olduğunu kabul ettiği 01.07.2012 tarihinden önce imzalanan kefalet sözleşmelerinde 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümlerini uyguladığı görülmektedir. Ancak sözleşme 01.07.2012 tarihinden önce imzalanmış olsa da 818 sayılı yasanın kefalete ilişkin 484. Maddesinde “Kefaletin sıhhati, tahriri şekle riayet etmeğe ve kefilin mes´ul olacağı muayyen bir mikdar iradesine mütevakkıftır.” denildiğinden yazılı olması ve kefilin sorumlu olduğu kefalet miktarının gösterilmiş olması şarttır. Dolayısıyla taraflar arasına imzalanan sözleşmede açıkça kefalet sözleşmesinin şartları taşımadığından geçersiz olup davalı —— sorumluluğu bulunmamaktadır. Kaldı ki bir an için aksinin kabulü durumunda dahi davacının taleplerinden zarara uğradığı yönündeki talebini ispatlayamamış olması, cezai şart talebi yönünden ise BK 490( TBK 589) BK 158 (TBK 179) maddeleri göz önüne alındığında davalının sorumluluğu bulunmamaktadır. Bilirkişi raporunda taraflar arasındaki sözleşmenin —— olabileceği yönünde tespit ve değerlendirmelerde bulunulmuş olup, bu yönüyle de mahkememizce inceleme yapılmıştır—— kararında da belirtildiği üzere,—- sözleşmeleri mevzuatımızda bağımsız bir tanıma sahip olmamakla birlikte somut olaya konu sözleşmenin imzalandığı tarihte yürürlükte bulunan BK’nın 110’uncu maddesinde garanti sözleşmelerinin bir alt türü olarak değerlendirilebilecek——- taahhüt sözleşmeleri” düzenlenmiştir. Anılan madde de ”Bir üçüncü şahsın fiilini başkasına taahhüt eden kimse bu üçüncü şahıs tarafından taahhüdün ifa edilmemesi hâlinde zarar ve ziyan tediyesine mecburdur.” denmiştir. Madde düzenlemesinde üçüncü kişinin fiilini taahhüt, bir kimsenin diğer kimseye üçüncü kişinin herhangi bir fiilini taahhüt ederek bu fiilin gerçekleşmemesi hâlinde uğranılan zararı gidermeyi üstlenmesi olarak ele alınmıştır. Bu taahhütle yükümlülük altına giren kimse kendi fiilini taahhüt edecek yerde üçüncü kişinin fiilini taahhüt etmekte ve bu taahhüt ifa edilmediğinde, yani üçüncü kişi tarafından fiil yerine getirilmediğinde meydana gelen zararı ödemek zorunda kalmaktadır .Her ne kadar bu ifade ile anılsa da, “—— sözcüklerinin arkasında daima başka bir kurum gizli olmuştur ki bu, yukarıda izah edilen—–. Üçüncü kişinin edimini söz veren kimsenin aslında bu edimin hiçbir zaman yerine getirmeyecek olduğunun bilincinde olması bu taahhüdün ——– ile olan bağlantısını kurar .Üçüncü kişinin fiilini taahhüt sözleşmesinin geçerliliği herhangi bir şekil şartına bağlı olmamakla birlikte, yazılı şekil ——, başka bir deyişle tazmin borcunun kapsamını ispat yönünden önem taşır. Dolayısı ile davalı vekilinin—– de şekil şartlarına tabi olduğu yönündeki savunması yerinde değildir. —– sözleşmesinin —- sözleşmesi ve ———-sözleşmesi olarak ikiye ayrıldığı,—— sözleşmesinde —- verenin temel bir borç ilişkisi dolasıyla asli borç bulunmadan — alana bir girişimin sonucunu —etmekte olduğu,— sözleşmesinde ise ki buna kefalet —- denilebilmektedir temel bir borç ilişkisi dolasıyla asli bir borç bulunmakta ve —- edilmektedir. Kefalet sözleşmesinden en önemli farkları kefilin borcu yan borç iken —- borcunun asli borç olması , kefalette kefilin ödediği kısım kadar alacaklının haklarına halef olabiliyorken( kanundan doğan) garanti verene kanunun böyle bir hak tanımamasıdır.——- Başkasının edimini üstlenmede üstlenen kimsenin borcu yukarıda belirtildiği gibi bağımsız bir borç olup ve edimi taahhüt edilen üçüncü şahıs daha önce edimin ifasını borçlanmışsa diğer bir deyişle mevcut borcun ifası— ise başkasının edimini üstlenmenin söz konusu olabilmesi edimin mevcut borçtan bağımsız olarak—- olmasına bağlıdır. Başkasının edimini üstlenenin asıl borcu aşan bir yükümlülük altına girmiş bulunması başkasının fiilini —- şahsi yararının olması — muhtemelen yerine getiremeyeceğin bilindiği bir zamanda verilmiş olması— başkasının edimini üstlenme-sözleşmesinin varlığını kabule imkan verecek belirtilerdir . Bununla beraber her olayı ayrı ayrı değerlendirmek ve asıl borçtan bağımsız bir borçlanmanın varlığında duraksama(tereddüt) halinde kefalet hükümlerini uygulamak doğru olacaktır.(—- Somut olaya dönüldüğünde ise taraflar arasında imzalanan 14.04.2011 tarihli sözleşmede davalı .— Şirketinin bu yönde bir sorumluluğunun olduğuna ilişkin hiç bir hüküm bulunmamaktadır. Yine davacı taraf anılan davalının—- desteği ile sözleşmenin kurulduğunu, üretimin anılan davalı şirkette gerçekleştiğini, anılan davalı şirket tarafından kendilerine sözleşmesel taahhütleri karşılamayan makine gösterildiğini bildiklerini ve bu makineyi satıp bedeli iade edeceklerini iddia etmiş ise bu hususları ispatlar bir bilgi ve belgeye dosyada rastlanılmamış olup, davalı tarafça da bu iddialar kabul edilmemiştir. Davacı—- kefilliğinde imzalanması ve —- şeklindeki beyanı birlikte değerlendirildiğinde bir an için sözleşmenin —- olabileceğini düşündürmekte ise — sözleşmesinin kefalet sözleşmesinden çok daha ağır şartlara tabi olduğu göz önüne alındığında yalnızca bu hususlar tereddüt yaratmayacak şekilde sözleşmenin kefaleti aşar şekilde garanti sözleşmesi olduğu hususunu ispatlayamamaktadır. Nitekim ne sözleşme hükümlerinde ne de dosya kapsamında — menfaat sağladığı yahut sağlayacağı , asıl borçtan bağımsız borcu üstlendiği yönünde bir delil bulunmamaktadır. İadesi istenen 25.000 Euro ödeme de davacının da kabulünde olduğu üzere davalı — yapılmıştır. Basiretli bir tacir gibi davranması esas olan davacının ilk sözleşmenin yerine getirilmemesi sebebi ile aynı hükümleri içerir ikinci bir sözleşmeyi imzaladığı göz önüne alındığında ve iradesi eğer—- sözleşmenin imzalanması ise sözleşmede en azından bu yönde bir hüküm ya da bu anlama gelebilecek bir hükmün yer alması gerekeceği açıktır. Açıklanan gerekeler ile taraflar arasında imzalanan sözleşmenin kefaleti aşar şekilde—niteliğine haiz olmadığı, kefalet sözleşmesi kapsamında değerlendirmesi gerekeceği ancak sözleşmenin imzalandığı tarih itibariyle yürürlükte olan BK 818 sayılı yasa hükümleri göz önüne alındığında yasal şartları taşımadığı anlaşılmakla davalı — kapsamında bir sorumluluğunun bulunmadığı kanaatine varılmış, anılan davalı yönünden davanın reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi yukarıda açıklandığı üzere;
1-Davalı ….—Yönünden açılan davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle usulden reddine,
2-Davalı ..—- açılan davanın esastan reddine,
2-Alınması gereken 59,30-TL harçtan yatırılan toplam 1.310,65-TL harcın mahsubu ile artan 1.251,35-TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri bulunmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı .—- kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde geçerli—-esaslara göre belirlenen 10.696,25 -TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak anılan davalıya verilmesine,
6-Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde Hukuk Muhakemeleri Kanununun 333.maddesi uyarınca ilgili tarafa iadesine,
İlişkin olarak; davalı ..—- yokluğunda, diğer taraf vekillerinin yüzlerine karşı kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık yasal süre içerisinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesine istinaf yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup, usulen anlatıldı.