Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2023/296 E. 2023/599 K. 22.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2023/296 Esas
KARAR NO:2023/599
DAVA: Tapu İptali Ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:25/04/2023
KARAR TARİHİ:21/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tapu İptali Ve Tescil (Satış Vaadi Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Davalı arsa sahibi ——-diğer davalı ——— ile———- tarihinde ———– tanzim olunan ve ———Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi imzaladığını, işbu sözleşme tapuya şerh edildiğini, anılan sözleşmeye ek olarak; davalı ————, davalı şirketten kredi alacakları bulunan (İpotek Sahipleri) davalı Bankalar arasında;————yevmiye numarası ile akdedilmiş (ve birbirinin ayrılmaz birer parçası olarak akdedilmiş oldukları kayıtlı) bulunan, ———- tapuda kayıtlı olup her iki sözleşmede de; davalı (Müteahhit)————- satışa yetkili olduğu; sözleşmelerde açıkça (ve metrekaresi en az ———— olarak) kayıtlı asgari satış bedellerinin altında olmamak kaydıyla satışlar yapabileceği; satış bedellerini ödeyen alıcılara, tüm ipoteklerinde fek edilerek, tapularının temiz şekilde verileceği (———-Sahibi davalı Şirket tarafından, teslim edileceği) hususu açıkça kayıt altına alınmıştır. İşbu sözleşme tapuya şerh edildiğini, ——— adet bağımsız bölümlü bir projede bağımsız bölüm sahibi olmanın ticari açıdan kazançlı olacağını düşünen müvekkil, tapu siciline ve şekil şartına uygun anılan sözleşmelere de güvenerek davalı ——— yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi Sözleşmesi imzaladığını, İşbu sözleşme kapsamında müvekkil; iskanlı, kat irtifakı kurulu ——– bölüm numaralı dükkan vasıflı net ———–taksitli satış bedelinin ödenmesi mukabilinde devir almayı kabul, beyan ve taahhüt ettiğini, davalılar arasındaki sözleşmede satış bedellerinin davalılardan ———- ait temlik hesabına ödeneceği kayıt altına alınmıştır. Nitekim müvekkilin Yüklenici ile imzalamış olduğu Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi Sözleşmesi’nin 2.9. Maddesinde de ödemelerin ———–uhdesindeki TL hesabı olan —————-İban numaralı hesaba yapılacağı belirtildiğini, bu çerçevede müvekkil, işbu dava açılış tarihine değin taksitli satış bedelinin tamamını ———– senet mukabilini sözleşmede belirtilen banka hesabına tamamen ödediğini, Müvekkil, davalı Yüklenici ile imza altına aldığı sözleşmeye sıkı sıkıya bağlı olduğundan sözleşme gereği edimlerini süresinde, eksiksiz, noksansız ve ayıpsız bir şekilde yerine getirdiğini ve fakat davalı —-sahibi ———— arasında imza altına aldıkları sözleşmede kararlaştırılan hasılat paylaşımı ve teslim süresi başta olmak üzere birçok kalemde ihtilaf söz konusu olmuş bu uğurda ————sahibi, müteahhitten bağımsız bölüm satın alanlara muhatapların dahi isminin yazılı olmadığı ihtarname başlıklı bir metin gönderdiğini, tüm sözleşmesel yükümlülüklerini yerine getiren ve artık tapu devrinin yapılmasını bekleyen müvekkilde dahil olmak üzere tüm satın alma vaadinde bulunanları ihtilafın merkezine çekmeye çalıştığını, müvekkilinde içinde bulunduğu satış vaadi alacaklılarına ödemeleri bitse de tapu devrini yapmayacağını açıkça ifade ettiğini, nitekim bir kısım satış vaadi alacaklılarının tescil istemli ihtarnamelerine cevap vermeyen ———Sahibi, müvekkilin hakkına kavuşmasına hukuka aykırı olarak engel olmaya başladığını, ——–sahibinin, yükleniciye keşide ettiği ihtarnamede sözleşmenin geriye etkili feshi tehdidinde bulunduğunu ve müvekkilinde dahil olduğu satış vaadi alacaklılarına tapularını vermeyeceğini belirttiğini, Oysa ki, davaya konu bağımsız bölümün iskanı alındığını, müvekkiline anahtarı teslim edildiğini ve hatta müvekkil tarafından elektrik ve dask abonmanlıklarının dahi yaptırıldığını, daha öncede ifade edildiği üzere ———-sahibi söz konusu tehdidini sadece müvekkile karşı değil, tüm satış vaadi alacaklılarına yöneltildiğini, akabinde ——–Sahibi,————–yevmiye numaralı ihtarnamesi ile Yüklenici ile imzalamış olduğu sözleşmeyi geriye etkili olacak şekilde feshettiğini bildirdiğini, taraflarınca işbu feshin haklı gerekçelere dayanmadığına dair her türlü delil, defi, savunma ve iddialarımızı ileri sürme hakkı mahfuz tutulduğunu, gelinen merhalede Yüklenici, ——–Sahibine karşı ———–dosyası ile bir kısım bağımsız bölümlerin tapusunun kendisi adına tescilini talep ettiğini, ayrıca bu davada müvekkilin de bağımsız bölümünün içerisinde yer aldığı tüm bağımsız bölümlere tedbir konulduğunu, ———Sahibi ise ———– davası ile sözleşmenin geriye etkili feshini, daha önceden devri gerçekleştirilmiş olan tapuların iptali ve kendi adına tescilini ve gerçekleştiğini iddia ettiği zararların tazminini talep ettiğini,——— Sayılı dosyanın yüklenicinin ikame etmiş olduğu ————— birleştirilmesine karar vermiştir. Davalı ——–Sahibi bu süreçte hukuka aykırı eylemlerine ara vermeksizin devam ettiğini ve müvekkilinde içinde bulunduğu tüm satış vaadi alacaklılarına ve onların kiracılarına ihtarname göndererek kiraya ilişkin ödemelerin belirtilen banka hesaplarına yapılmasını aksi halde tahliye ve ecrimisil talepli dava açılacağını beyan ettiğini, Davalı ———Sahibinin, Yüklenici ile arasındaki sözleşme gereği satış bedellerinin %58’inin %5’ni nakit olarak hiçbir ihtirazi kayıt koymaksızın uhdesine alması ve yine satış bedelinin %58’sinin %95’ini banka borçları için bankalara temlik edip borçlarından mahsup ettiği de hesaba katıldığında müvekkilimin ödediği tüm bedeli alıp kullanan ——–Sahibinin müvekkilimin hakkı olan devir istem hakkını ortadan kaldırma iradesi ve buna mukabil gerçekleştirmiş olduğu her eylemin tümüyle kötü niyetli olduğunu, daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse; ——–Sahibi ile Yüklenici arasındaki tapuya şerhli sözleşme uyarınca inşası tamamlanan bağımsız bölümlerin tapuları ———sahibi adına çıkmış ve ———–sahibi de bu durumu kendi menfaatle alet ederek müvekkilinde içinde bulunduğu satış vaadi alacaklılarına tapusunu teslim etmeye yanaşmadığını, öyle ki davalı ——–sahibi, ihtarname başlıklı metinde müvekkilin parasını ödediği, buna dair satış bedelinin tamamen ödendiğini gösterir ———— teslim aldığı bağımsız bölümü 3. kişilere satabileceğini ima ettiğini, her ne kadar defalarca ———–Sahibine ve Yükleniciye taraflar arasında imzalanan Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi Sözleşmelerinin tapuya şerh edilmesi talebinde bulunulmuşsa da ———sahibinin, Yüklenici ile aralarındaki ihtilafı bahane edip talepleri yanıtsız bıraktığını, —– adet bağımsız bölümlü bir projede bağımsız bölümlerin yaklaşık——– adetinin 3. kişilere sözleşmelere uygun olarak satıldığı da göz önüne alındığında ——–Sahibi kendisine ödenen satış bedellerini görmezden gelip adına kayıtlı tapuları satış vaadi alacaklılarına devretmeyerek birçok kişinin mağduriyetine sebep olduğunu, Nitekim müvekkil, anahtar teslimi yapılmasına ve dahi elektrik abonmanlığını da yaptırmış iken kendisine ait bağımsız bölümü hali hazırda kullanamamakta, yararlanamamakta, kiraya verememekte ez cümle gelir elde edememekte veya giderlerini azaltma imkanından yararlanamadıklarını, neticeten sözleşmesel yükümlülüklerini harfiyen yerine getiren müvekkil tapu devrinin yapılmasını bekleyedursun davalı ——-Sahibi, iskanı alınmış bağımsız bölümü üzerinde tedbir mevcutken 3. kişilere kiralayacağı tehditi ile müvekkili geri dönülemez ve telafisi imkansız zarara ve kaosa sürüklediğini, Müvekkil ile davalı şirketler arasında dava şartı arabuluculuk görüşmeleri gerçekleştirilmişse de işbu görüşmelerden netice alınamadığını, her ne kadar yüklenicinin, ————sahibine karşı ikame etmiş olduğu ———–dosyasında müvekkilinde bağımsız bölümünün içerisinde yer aldığı tüm bağımsız bölümler üzerine tedbir konulmuşsa da bu tedbirin davanın nihayetine göre müvekkilin haklarını muhafaza edebileceğini bu gerekçe ile davaya konu taşınmaz üzerine ayrıca tedbir konulmasının elzem olduğunu, Hukuk Muhakemeleri Kanunu m.390/3’te ”Tedbir talep eden taraf, dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirtmek ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorundadır.” denildiğini, Davanın konusu, dilekçe ekinde sunulan evraklar, davalı ————sahibinin yükleniciye karşı ikame etmiş olduğu dava ve müvekkile göndermiş olduğu ihtarnameler nazara alındığında müvekkilin tedbir talebindekindeki haklılığını ispatladığını, Bu veçhede davaya konu taşınmaz üzerine teminatsız olarak tedbir konulması gerektiğini, arz ve izah edilen ve resen nazara alınacak sebepler muvacehesinde; Evveliyatla; HMK’nun 389 ve devamı maddeleri gereğince; dava konusu ——– kayıtlı ana taşınmazda kurulu kat irtifâkına göre ————- üçüncü kişilere her türlü devir, temlik ve satışı ile; konu taşınmazla ilgili her türlü tasarrûfi ve borçlandırıcı işlemlerin müvekkilin yaşadığı mağduriyet dedüşünüldüğünde teminatsız olarak tedbiren durdurulmasını, taşınmazın tapu sicilindeki ipotek kayıtlarının ve davalı Bankaların ipotekleri ile bunlara dair sözleşmelerinin muhtemel yargılama sonucunda kurulacak hükme kadar tedbiren aynen muhafazasını (değiştirilmemesini), hülasa ihtiyati tedbir konulmasını, Müvekkil ile davalı Yüklenici arasındaki ——— tarihinde ——– yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi Sözleşmesinin tedbiren tapu kütüğüne (geçici) tescil ve şerhinin işlenmesini, Öncelikle; ——— davalı ———-Sahibi adına kayıtlı iken işbu tapu kaydının iptal edilerek müvekkil adına tescilini, bu uğurda dava konusu bağımsız bölümün tapu kaydındaki davalı Bankalar nezdinde olan ipotek vs. tüm kayıt ve şerhlerden mürekkep takyidatın terkinini; aksi halde HMK’nın 111. Maddesi uyarınca terdiden; İhtiyati tedbir talebimiz bir nedenle kabul görmeyecek yahut uygulanamayacak olursa; satış bedeli davalı ———Sahibi———-hesabına yatırıldığından satış bedeli için ödenen 4.318.800,00 TL(DörtMilyonÜçYüzOnSekizBinSekizYüzTürkLirası) karşılığı olarak davalı ————– aynı tutardaki taşınır ve taşınmaz mallarıyla üçüncü kişilerdeki hak ve alacaklarına, ihtiyati haciz konulmasını; fazlaya ilişkin ve başkaca her türlü hakkımız saklı kalmak kaydıyla dava konusu bağımsız bölümün sayın mahkemenizce yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonrası karar tarihine en yakın değeri belirlenerek işbu bedelin ticari avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, İşbu talebimiz de kabul görmez ise fazlaya ilişkin ve başkaca her türlü hakkımız saklı kalmak kaydıyla müvekkilin ödediği KDV dahil 4.318.800,00 TL(DörtMilyonÜçYüzOnSekizBinSekizYüzTürkLirası) toplam taksit bedelinin her bir ödeme gününden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, yargılama gideri ve avukatlık vekalet ücretinin davalılara müştereken ve müteselsilen tahmilini talep ve dava etmiştir.
Davalı ——- tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı, ——— yevmiye sayılı düzenleme şeklinde satış vaadi sözleşmeleri imzalandığı, bu sözleşmeye istinaden——-satın aldığını, satış bedelinin tamamının ödendiğini ancak tapu devrinin yapılmaya yanaşılmadığını iddia ettiklerini, ancak belirtmek gerekir ki; ——- Bankamız arasında imzalanan kredi sözleşmelerinin teminatı olarak dava konusu taşınmaz üzerinde Bankamız lehine —— Dereceden ipoteğinin mevcut olduğunu, ayrıca davalı ———sahibi ile yüklenici arasında——–imzalanmış, ————sahibi —– ise düzenleme şeklinde hasılat paylaşımı karşılığında ———-satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan alacağını ————-müvekkil Banka’nın da aralarında bulunduğu davalı diğer Bankalara temlik ettiğini, görüleceği üzere dava konusu taşınmaz üzerine ipotek tesis tarihi davacı ile yüklenici davalı arasında imzalanan düzenleme şeklinde satış vaadi sözleşmesinden çok öncedir ve dava konusu ihtilaf davacı alıcı, davalı ——–sahibi ve davalı yüklenici firma arasındadır. Müvekkil Bankanın uyuşmazlık konusunda bir sorumluluğu ve rolü bulunmadığını, Bu nedenle müvekkilinin Banka aleyhine bu davanın ikame edilmesi mümkün olmadığını, pasif husumet yokluğu nedeniyle davanın reddi gerektiğini,———–Bankalar, satışı yapılan bağımsız bölümler üzerindeki ipoteğin, aşağıdaki koşulların gerçekleştiğine dair bildirimin Yüklenici tarafından yapılmasına müteakip fek işlemlerine 5 (beş) gün içerisinde başlamayı kabul ve taahhüt ederler.” Hükmüne haiz olup taşınmaz üzerindeki ipoteğin fekki ancak Yüklenici tarafından Bankalara satış yapıldığının bildirilmesi halinde mümkün olduğunu, Zira Müvekkil Banka’nın taraflar arasındaki sözleşme koşullarını yerine getirilip getirilmediğinin takibini yapması mümkün olmadığını, ancak sözleşme kapsamında Yüklenicinin sorumluluğunda olan bildirme yükümlülüğü yerine getirilmediğini, bu nedenle müvekkil Banka’nın ipoteğin fek edilmemesi sebebiyle sorumlu tutulmasının mümkün olmadığını, ayrıca, ————maliki olduğu ——————– parsel sayılı taşınmazlarda sahip oldukları ipoteklerin tbk ve tmk kanununun halefiyer kuralları çerçevesinde; anılan taşınmazlarda kurulu bulunan ipoteklerin hiçbir surette değiştirilmemeleri ve/veya fek edilmemeleri” yönünde ihtarname gönderdiklerini, bu husus da göz önüne alındığında Bankamızın ipoteğin fek edilmemesi sebebi ile sorumlu tutulamayacağı izahten veraset olduğunu, satış vaadi sözleşmesi şahsi hak olup tapu siciline şerh edilmedikçe yalnızca sözleşmenin taraflarını bağlar, resmi şekilde yapılmamışsa geçersiz olduğunu, dava konusu satış vadi sözleşmesi tapuya şerh edilmediğinden müvekkil bankanın herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, satış vaadi sözleşmesinin kanunda belirlenen şekil şartlarına uygun yapılması da yeterli olmayıp 3. Kişilere karşı koruyucu olabilmesi için tapu tescilinin gerçekleştirilmesi gerekmektedir. TMK madde 1009’da da açıkça düzenlenmiş olduğu üzere ilgili sözleşmeden doğan alacak hakkının üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi, ancak sözleşmenin tapuya şerh edilmesi ile mümkün olduğunu, ancak dava konusu taşınmazın tapu kayıtları incelendiğinde satış vaadi sözleşmesinin tapu siciline şerh edilmediği görüleceğini,
Hal böyle iken müvekkil Banka’nın herhangi bir sorumluluğu bulunmadığının da açık olduğunu, davacı tapuya şerh işlemini yapmayarak kendi ihmali ile sebebiyet vermiş olduğu durum karşısında hak iddia edemeyeceğini, İşbu nedenle davacının taleplerinin hukuk ve hakkaniyet ile bağdaşmadığı açık olup davanın müvekkil Banka yönünden reddine karar verilmesi gerektiğini, açıklamalarının yasal dayanaklara uygun bulunmakla, Haksız ve kanuni dayanaktan yoksun davanın müvekkil Banka yönünden reddini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davalı ——— tarihli cevap dilekçesinde özetle;——– sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun’a “dava şartı olarak arabuluculuk” başlığı ile “73/A” maddesi eklendiğini, müvekkil banka açısından davacının talebi, mevcut ipoteğin fekki olduğunu, bu talep dava şartı olan arabuluculuğu zorunlu kılmakta olduğunu, davacı tarafından dava öncesinde arabuluculuk başvurusu yapılmamıştır. Bu kapsamda 6325 sayılı Kanun 18/A-2 maddesinin “Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir” hükmü gereğince davanın usulden reddine karar verilmesini, Müvekkil Banka ile diğer davalı ———-sahibi ——arasında imzalanan kredilerin teminatı olarak dava konusu taşınmaz üzerine müvekkil Banka lehine ———– ipotek tesis edildiğini, müvekkil banka temlik alan olup, davacı – yüklenici – ————sahibi arasındaki hukuki ihtilaf nedeniyle müvekkil bankaya sorumluluk yüklenmesi mümkün olmadığını, davalı ———sahibi ile Yüklenici arasında———– sayılı “Düzenleme Şeklinde Hasılat Paylaşımı Karşılığında ———–Satış Vaadi Sözleşmesi” imzalanmıştır. ———-sahibi işbu sözleşmeden doğan alacaklarını ——— ile müvekkil bankanın da aralarında bulunduğu bankalara temlik ettiğini, taraflar arasındaki ilişkide müvekkil banka sadece temlik alan konumunda olup, ———-sahibine ödenecek tüm tutarların sözleşme hükümleri gereğince dağıtımını yaptıklarını, Müvekkil bankanın, yükleniciden bağımsız bölüm satın alanlar adına tapuda tescil işlemini yapmak veya yüklenici ile ———sahibi arasındaki ihtilafları çözmek gibi bir sorumluluğu söz konusu olmadığını, belirtmek isteriz ki; dava konusu taşınmazın yer aldığı inşaat projesinden bağımsız bölüm satın alan davacı ile müvekkil banka arasında bir kredi ilişkisi olmadığı gibi, müvekkil bankanın herhangi bir garantörlüğü de bulunmamaktadır. Müvekkil bankanın işbu davada taraf olarak gösterilmesi, ———sahibi ile banka arasındaki kredi ilişkisi nedeniyle dava konusu taşınmaz üzerine tesis edilen ipotek ile ilgili olduğunu, kaldı ki davacı tarafın dava dilekçesinde açıkça ihtilaf kaynağının -tapu devrinin yapılmaması- yüklenici ve ———sahibi arasındaki işlemlerden kaynaklı olduğu belirtilmiştir. Bu noktada müvekkil bankaya sorumluluk yüklenmesi mümkün olmadığını, müvekkil bankanın taraflar arasındaki sözleşme şartlarının yerine getirilip getirilmediğini kontrol yükümlülüğü bulunmadığını, bankalar, yüklenici ve ——–sahibi arasında imzalanan hasılat payı alacağının temliki sözleşmesi uyarınca müvekkil bankanın satışı yapılan bağımsız bölümler üzerindeki ipoteği fek edebilmesi için; sözleşmedeki koşulların gerçekleştiğine dair bildirimin yapılması gerekmektedir. Bu noktada sözleşme şartlarının geçerliliği ve bildirim gerekliliği sözleşme ile imza altına alındığını, müvekkil bankanın taraflar arasındaki sözleşme koşullarının yerine getirilip getirilmediğini kontrol etmek gibi bir yükümlülüğü ise söz konusu olmadığını, bu kapsamda özellikle işbu davaya ——–sahibi ve yüklenici arasında protokol ve sözleşme hükümlerinin yerine getirilmesi konusunda ihtilafın yaşandığının açık olduğunu, Haliyle ipoteğin fek edilip edilmemesi konusunda müvekkil bankanın herhangi bir sorumluluğu bulunmadığını, davanın açılmasına müvekkil banka sebebiyet vermediğini, davanın açılmasına müvekkil bankanın sebebiyet vermediği, diğer davalılar arsa sahibi ve yüklenicinin edimlerindeki eksiklik ve/veya hukuka aykırılık nedeniyle -taşınmaz üzerinde ipotek bulunması nedeniyle taraf gösterilme zorunluluğu- —- bu davanın açıldığı aşikar olduğu, Davacının satış sözleşmesi dolayısıyla muhatabı yüklenici ve ——–sahibi olup, müvekkil bankaya sorumluluk yüklenmesini gerektirir bir durum bulunmadığını, bu nedenle müvekkil banka aleyhine yargılama gideri, harç ve karşı taraf ilam vekalet ücretine hükmedilmemesi gerekmediğini, mahkeme tarafından verilen ihtiyati tedbir kararının kaldırılması gerekmediğini, davacı tarafından talep edilen teminatsız ihtiyati tedbir kararı———— tarihli ara karar ile kabul edilmiş olup, bu kararın kaldırılması gerekmektedir. Zira davacı taraf; ” taşınmazın 3. Kişilere her türlü devir, temlik ve satışı ile taşınmazla ilgili her türlü tasarrufi ve borçlandırıcı işlemlerin teminatsız olarak tedbiren durdurulmasını, taşınmazın tapu sicilindeki ipotek kayıtlarının ve davalı Bankaların ipotekleri ile bunlara dair sözleşmelerin yargılama sonucunda kurulacak hükme kadar aynen muhafazasını (değiştirilmemesini)..” talep ettiğini, davacının teminatsız tedbir talebinin reddine karar verilmesini, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 390. Maddesinin gerekçesinde;“..Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın, bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir. Tam ispatın arandığı durumlarda, bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumunda ise hâkim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğu ihtimalini göz ardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukukî korumalara, özelde ihtiyatî tedbire ve ihtiyatî hacze karar verilirken, haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür…” ifadesi ile izah edildiği üzere yaklaşık ispat ölçüsü ile geçici hukuki koruma olarak verilen ihtiyati tedbir kararlarında, davacının iddiasının aksinin doğru olabileceği ihtimali de göz önünde bulundurularak kural olarak teminat alınması gerektiği öngörüldüğünü, nitekim hakim tarafından her kararda olduğu gibi, ihtiyati tedbir kararı verilirken de taraflar arasındaki menfaat dengesinin ve tedbir kararı ile ulaşılmak istenen amacın göz önünde tutulmak zorunda olduğu izahtan verasette bulunduğunu, açıklanan nedenlerle davacının tedbir talebinin teminatsız kabulüne ilişkin mahkemeniz ara kararının kaldırılmasına, mahkeme aksi kanaatte ise tedbirin teminat şartına bağlanmasına karar verilmesini talep ettiğini,——- sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasına karar verilmesini, yüklenici —— tarafından davalı ——–sahibi ——-aleyhine aralarındaki sözleşmenin feshi ve tazminata ilişkin talebe ilişkin dava ——— dosyası ile devam etmektedir. Yine ——–sahibi ———–aleyhine açılmış olan ——- sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verildiğini, ——–sahibi ve yüklenici arasında devam eden ————–Esas sayılı dosyasında verilen karar huzurdaki davayı etkilemesi muhtemel olduğunu, bu nedenle —— sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasına karar verilmesini, kredi sözleşmeleri, taraflar arasında imzalanan sözleşmeler, tapu kayıtları, banka kayıtları, bilirkişi, keşif, tanık, yargıtay kararları, ——- sayılı dosyası ve yasal tüm deliller ile arz olunan nedenlerle, davacının teminatsız tedbir talebinin kabulüne ilişkin mahkeme ara kararının kaldırılmasını, mahkemeniz aksi kanaatte ise tedbirin teminat şartına bağlanmasına ve davacıya teminat yatırması için kesin süre verilmesini, Davanın Arabuluculuk başvurusu yapılmadığından dava şartı yokluğundan reddini,——-sayılı dosyanın bekletici mesele yapılmasını, haksız ve kanuni dayanaktan yoksun davanın müvekkil Banka yönünden reddini, yargılama giderleri ile vekâlet ücretinin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep ederiz.
Davalı——- tarihli beyan dilekçesinde özetle; Mahkemenin 25.04.2023 tarihli ara kararı ile hiçbir gerekçe göstermeksizin davacının ihtiyati tedbir talebinin teminatsız olarak kabulüne karar verildiğini, tümüyle ihtimallere dayalı, ayrıca hiçbir hukuki mesnedi bulunmayan, gerekçe dahi gösterilmeksizin ihtiyati tedbir kararı verildiğinin anlaşılmadığını, verilen bu son derece mesnetsiz karar, Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 389. Maddesine; davacı tarafça herhangi bir yaklaşık ispat vasıtası sunulmamasına karşın ihtiyati tedbir kararı verilmesi nedeni ile açık aykırılık teşkil ettiğini, benzer bir yargılamada———sayılı dosyasından verilen karar kapsamında söz konusu kararın derhal kaldırılması gerektiğini, Kaldı ki, Mahkemenizce müvekkil Banka’nın alacağının bulunup bulunmadığı konusunda herhangi bir araştırma dahi yapılmadan söz konusu tedbir kararı verildiğini, müvekkil Banka’nın halihazırda diğer davalı firmadan alacağı/riski bulunmakta olup, tedbir konulan taşınmazlar da bu alacakların teminatını oluşturduğunu, Her şeyden öte, diğer davalılar ile müvekkil Banka’nın da aralarında bulunduğu diğer Bankalar arasında —————imzalandığını, bu sözleşmenin hükümleri incelenmeksizin hatalı bir karar verildiğini, Nitekim anılan sözleşmenin 5. Maddesinde, sözleşmenin imzalanmasının borçlarda bir değişiklik meydana getirmediği, tahsilat/ödeme yapılması durumunda ancak borçlardan mahsup edilebileceği, aksi durumda borçların aynen devam edeceği hüküm altına alındığını, Sırf bu hukuki durum dahi ihtiyati tedbirin kaldırılması için hukuken yeterli olduğunu, kararın kaldırılmasını talep etme zorunluluğumuz doğduğunu, verilen tedbir kararında teminat alınmasına yer olmadığı yönünde karar tesis edildiği görülmüş olduğunu, Mahkemece verilen bu karar müvekkil Banka riskinin yanında kabul edilebilir nitelikte olmadığını, belirtilen nedenlerle, süre uzatım talebinin de değerlendirilmesi ile süresi içerisinde sunacağımız cevap dilekçesinde, davaya karşı cevap ve diğer tüm itirazlarımız ve delillerimizi sunma hakkımız saklı kalmak kaydıyla, davacı tarafça herhangi bir yaklaşık ispat vasıtası sunulmamasına karşın ihtiyati tedbir kararı verilmesi yasal düzenlemelere açık aykırılık teşkil etmekte olup verilen ihtiyati tedbir kararına itiraz ettiklerini, bu nedenle de yaklaşık ispat dahi olmayan ve mesnetsiz şekilde açılan davada somut olaya, taleplere, usul ve yasaya aykırı şekilde ve teminatsız olarak verilen ihtiyati tedbir kararına itirazda bulunma ve kaldırılmasını talep etme zorunluluğu doğduğunu, yukarıda yer alan açıklamalar ve mahkememizce dikkate alınacak sair hususlar kapsamında, somut gerçeklikle uymayan ve gerekçesiz olarak verilen 25.04.2023 tarihli ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, bu hususa ilişkin ara karar verilmesini ve ilgili tapuya ihtiyati tedbirin kaldırıldığına ilişkin müzekkere yazılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Davalı ———– tarihli cevap dilekçesinde özetle; Mahkememizde belirtilen esas numarası ile görülmekte olan davada; davacı vekili, müvekkilim ile diğer davalılardan ———imza edilmiş olan ————– bu sözleşmenin eki olan ve müvekkilim ile bankalar arasında imza edildiği, Alacağın Temliki sözleşmesini okuduğunu beyan etmiş ancak okuduğunu beyan ettiği sözleşme içeriklerini kendi menfaat ve beklentileri doğrultusunda yorumlamış ve sözleşmenin çok açık hükümlerine rağmen menfaat ve beklentisini öne çıkarabilmek için akıl dışı çıkarımlarda bulunduğunu, bununla birlikte; sözleşmeye ilişkin yapılmış olan bu çıkarımların bu kadar aleni yapılması ve yanıltıcı bilgiler içermesi, sanki ilgili sözleşmeler dilekçe ekine konulmayacak gibi bu çıkarımları devam ettirmesinin kabul edilebilir olmadığını, Davacı vekili; dilekçesinde diğer davalılardan satış vaadi sözleşmesi satın almış oldukları bağımsız bölümün” müvekkil; iskanlı, kat irtifakı kurulu —————— taksitli satış bedelinin ödenmesi mukabilinde devir almayı kabul, beyan ve taahhüt etmiştir.” ——– olduğunu iddia ettiğini, her şeyden önce davacının davaya konu ettiği ————–değil; ekte sunulan tapu suretinden de görüleceği üzere ——–maddesine aşağıda yer verildiğini, ————————— nolu bağımsız bölüme ait resmi tapu ekte olduğunu, buna göre sözleşmenin 5.3 maddesindeki açık hüküm gereğince davacıların o gün itibarı ile peşin olarak ödemesi gereken tutar brüt m2 x metrekare birim fiyatı olduğunu, bu firmaya ait satış vaadi sözleşmesindeki (kabul anlamına da gelmemekle birlikte) m2 birim fiyatı (iskontolu) 9.010,12 TL’dir. 9.010.12 TL x 753,32 m2 = 6.787.503,6 TL’dir ( tapudaki bağımsız bölüm brüt m2= 753,32 ‘dir.) firmanın bu bağımsız bölüm için ödediği/ödeyeceği toplam tutar KDV hariç 3.660.000,00 TL olduğunu, dolayısı ile davacının bağımsız bölüm için (kabul anlamına gelmemek kaydı ile) satın alma yaptığı tarih itibarı ile 3.127.503,6 TL eksik ödemesi söz konusu olduğunu, ayrıca hasılat paylaşımlı sözleşmede iskontolu satış şeklinde bir madde bulunmadığı gibi olmayan bir madde üzerinden iskonto yapılmasına yönelik müvekkilimin rıza göstermiş olması hatta ve hatta bunun düşünülmesi dahi kabul edilebilir olduğunu, o günkü iskonto edilmemiş m2 birim fiyatı 12.000,00 TL olduğunu, dolayısı ile o günkü satış tutarının ayrıca peşin olarak ödenmesi gereken tutara 2.989,88 x 753,32 m2 = 2.252.336,4 TL’nin ilave edilmesi gerekli olduğunu, diğer sözleşmede madde bulunmamasına, müvekkilimin baştan itibaren ihtarları bulunmasına ve yine vadeli satışa izin verilmemesi rağmen vadeli olarak yapılan balon ödemeler ile ödenmiş ve yine Hasılat Paylaşımlı Sözleşmede herhangi bir hüküm yok iken ve yükleniciye böyle bir yetki de verilmemiş iken birde üstüne üstlük satış vaadi sözleşmesinde o günkü m2 birim fiyatı olarak belirtilen 12.000,00- TL iskonto edilerek 9.010,12 TL’den işleme alınmış ve davacıya satıldığını, satış vaadi sözleşmesinde netleştiği üzere o günkü rayiç yüklenici tarafından 12.000,00 TL olarak da deklare edildiğini, dolayası ile iddialarımızda ve ihtarlarımızda sıklıkla yer verdiğimiz şekli ile davacı vekilinin eksik yaptığı ödeme tutarı 5.379.840,00 TL olup bu bedelinde satış anında peşin olarak ödenmesi gerektiğini, dolayısı ile davacıya yapılan satışında sözleşmenin 5.3. maddesinde yer alan asgari satış bedellerine riayet edilmediği açıkça ortaya çıkmaktadır. Yüklenici sözleşme hükmüne aykırı olarak satış yaptğını, sözleşmeyi bildiğini ve okuduğunu ikrar eden ve sözleşmedeki asgari satış fiyatlarının ne olduğunu bilmesi gereken tacir sıfatını haiz davacı da yüklenicinin sözleşmeye aykırı eylemine bilerek iştirak ettiğini, yükleniciden, 26.03.2018 tarihli ve tapuya şerh edilmiş sözleşme hükümlerine dayanak ve bu sözleşmede yer alan hükümlere vakıf olarak, sözleşmede yer alan satış birim fiyatlarının da altında bir bedel ile bağımsız satın alması yüklenici ile birlikte hareket etmiş olduğunu da gösterdiğini, bu nedenle davacının iyi niyetinden de bahsetmek mümkün olmadığını, davacının iyiniyetli olmaması yanında; yüklenici ile akdetmiş olduğu sözleşme, yüklenici ile ———–sahibi arasında akdedilen sözleşmenin hükümlerine açıkça aykırı olmakla davacının yüklenici ile akdetmiş olduğu sözleşmeye dayanarak arsa maliki müvekkilden talepte bulunması; ——————-sahibi müvekkilin, aralarında mevcut sözleşme hükümlerine aykırı olarak yüklenicinin 3. Şahıslarla yapmış olduğu sözleşmeden dolayı herhangi bir ifa yükümlülüğünde olması mümkün olmadığını, halbuki, söz konusu bağımsız bölümün brüt m2’si ekte sunduğumuz resmi tapu belgesinde de netleştiği şekli ile 753,32 m2 olduğunu, yani davacı vekilinin iddia ettiği gibi bağımsız bölüm brüt m2’si 406,21 m2 olmayıp 753,32 m2 olduğunu, sözleşmenin yukarıda yer verdiğimiz 5.3 maddesinde de ” brüt m2 satış fiyatı” denilerek satışların brüt m2 üzerinden olacağı yüklenici tarafından taahhüt edildiğini, tapularının teslim edilmediğini belirten davacı vekili ilgili sözleşmeyi de okuduğunu da iddia etmesine rağmen tapu tesliminin nasıl olacağını belirten sözleşme maddesinden bahsetmemesi tamamen kötüniyetin sonucu olduğunu, sözleşmenin aşağıda sunduğumuz 16.2.Maddesinde tapunun hangi koşulların tamamlanması halinde teslim edileceği çok açık şekilde belirtildiğini, yüklenici bu sözleşmeyi imza ettiği andan itibaren sadakat borcu altına girmiş ancak sadakat borcunun yerine getirmediği gibi müvekkilime husumet yönelterek güven borcunu da istismar ettiğini, davacı vekili dilekçesinin belirli bölümlerinde müvekkilimin muhatabı belirli olmayan ve kendilerine de iletilmiş olan ihbarnamelerden bahsederek müvekkilime deyim yerinde ise ———— hüviyeti kazandırma çabası içerisine girdiğini, bu tamamen kötüniyetli ve konuları bağlamından koparmak için yapılmış gayri ahlaki bir tutum olduğunu, kısaca belirtmek gerekirse ana davanın konusu olan müvekkilimin haklı olarak geriye dönük yaptığı feshi kendince yorumlarla değerlendirmeye kalkan müvekkilimin haklı feshi konusunda şaibe uyandırmaya çalışan davacı vekilinin ana davadaki konulara esasen muttali olduğu beyanları ile sabit olduğunu, ana dava konusu Geriye Etkili bir fesih olduğunu, geriye etkili feshe giden süreç ana dava dosyası içeriğinden çok net görülebileceği gibi müvekkilim tarafından———— Sayılı dosyasından delil tespiti yapılmış ancak müvekkilim bu delil tespitine rağmen beklemiş, diğer davalıların sözleşmenin açık hükümleri kapsamında sadakat ve güven borçlarını yerine getirmelerini iyiniyetle ummuş ancak diğer davalıların 10.03.2022 tarihinde müvekkilim hakkında yapmış oldukları suç duyurusu üzerine sözleşmenin feshi kaçınılmaz hale geldiğini, davacı vekilinin yukarıda konu ettiğimiz sözleşmenin çok açık hükümlerine rağmen gerçeklikten uzak iddia ve ithamlarını kendi kurguladığı senaryo kapsamında bir anlatım ile destekleyeme çalışırken “bizden beklenileni harfiyen yerine getirdik” şeklinde cümlelere yer vermiş olması yukarıda netleştirdiğimiz şekli ile bedelini ödemediği bağımsız bölümü hakkı ile kullanamadığını belirtmesi, esasen bu beyanlarda bulunurken dahi “işgalci” olduğunu görmezden gelerek ecrimisil, kira v.b. konularına girerek haklarının gasp edildiği şeklinde iddialarda bulunması izah edilebilir değildir. Mahkemeniz dosyasına da bildirmiş olduğu üzere müvekkili tarafından yüklenici aleyhine ———- sayılı dosyası ile sözleşmenin geriye etkili feshi için dava açılmış, esasen yüklenici tarafın ———– Esas açılan dava içinde bekletici mesele olduğunu,—— sayılı dosyasınında verilecek karar tüm dosyalarının neticesini etkileyeceği için öncelikle bu dosyanın diğer dosyalar için bekletici mesele yapılması zorunludur. Müvekkil ile diğer davalı ————— imzalandığını, Huzurdaki davanın doğru şekilde çözüme kavuşturulabilmesi için öncelikle bu sözleşmenin mahiyetinin doğru saptanması gerektiğini, sözleşmenin geriye etkili feshi halinde, eğer tapu devri yapılmış ise, Yüklenici’ye sözleşme gereği satış yetkisi verilen ve Yüklenici tarafından satılan bağımsız bölümlerin tapularının iptali ile ———-sahibi üzerine dönmesi talep edebileceğini, bu bağımsız bölümlerin müteahhit tarafından üçüncü kişilere satılmış olmasının bir önemi olmadığını, burada üçüncü kişinin iyi niyetli olup olmamasının da bir önemi olmadığını, çünkü Yüklenici’den yer alan üçüncü kişiler, ister —————Sahibi’nin Yüklenici’ye verdiği vekaletname ile doğrudan doğruya, isterse de ————– Sahibi tarafından Yüklenici’ye izafeten bizzat üçüncü kişilere satılmak suretiyle devri yapılsın, bunların iadesi gerektiğini, Yüklenici’ye avans olarak verilen bu bağımsız bölümlerin inşaatın bitirilememesi halinde, —————-sahibinin sözleşmeyi feshederek avans olarak verilen bu tapuları iptal ettirmek suretiyle kendi adına tescil ettirebileceği, Yüklenici’den yer alan kişilerin de bunu bildiği /bilebileceği kabul edileceğini, bu satışların birden fazla olmasının önemi olmadığını, Kaç satış yapılırsa yapılsın, inşaat %90 oranına ulaşmamış ise, ———–sahibi tapuların iptal edilerek kendi üzerine dönmesi sağlayabileceğini, Huzurdaki davada alıcılara devredilmiş bir tapu olmadığını, sözleşme müvekkilim tarafından geriye etkili olarak feshedildiğini, bu durumda davacının/davacıların bu davayı ikame etmeleri hukuken mümkün olmadığını, kabul anlamına gelmemekle birlikte, Taşınmaz mal satış vaadi sözleşmesine dayanan tescil isteminin hüküm altına alınabilmesi için sözleşmede kararlaştırılan bedel ödenmiş olması gerektiğini Ancak, bedelden ödenmeyen bir kısım var ise, bu bedel Borçlar Kanununun 97. maddesi uyarınca depo ettirildiğini, davacı yanın sözleşmesinin tarafımız açısından bağlayıcı olmadığını yukarıda detaylıca izah etmiştik, kabul etmemek ile birlikte bir an için bağlayıcı düşünülse bu durumda Mahkeme tarafından yaptırılacak bilirkişi incelemesi doğrultusunda; eksik bedelin (m2 farkı, birim fiyatının düşüklüğü, vade farkı .vs.) Mahkeme veznesine depo ettirilmesi de gerektiğini, huzurdaki dosya ile, müvekkilin tarafı ve bilgisi dahilinde olmayan ve sadece yükleniciler ile talep eden arasında akdedilen Taşınmaz Satış Vaadi Sözleşmesine dayanılarak her ne kadar müvekkil ile yükleniciler arasında akdedilen Hasılat Paylaşımlı İnşaat sözleşmesi uyarınca tedbir istenmekteyse de, bu talep tümüyle hukuki dayanaktan yoksun olduğunu, zira müvekkil ile yüklenici arasında akdedilen Hasılat Paylaşımlı İnşaat Sözleşmesi geriye etkili feshedildiği gibi bu sözleşme uyarınca yüklenicilerin tapu talep etme hakları da bulunmadığını, Hasılat Paylaşımlı İnşaat Sözleşmelerinde, yüklenici tüm risk ve masraf kendisine ait olmak üzere taşınmaz inşa etmesi ve inşaatın sözleşme uyarınca tümüyle tamamlanması ile taşınmazların satışı sonrasında elde edilecek kazançtan payına düşeni alması üzerine kurulu olduğunu, bu sözleşmeye göre yüklenicilere hiçbir zaman tapu devri söz konusu olmadığı gibi yüklenicilerin de tapu talep etme hakları bulunmadığını, verilen Tedbir Kararının kaldırılmasını, ————sayılı dosyasının bekletici mesele yapılmasını, davanın husumetten ve dava şartı yokluğundan reddini, terditli olarak yine düşük bedelle satış ———- nedeni ile takas mahsup talebimizin kabulüne eksik bedellerin güncel değer üzerinden ayrıca mahkeme veznesine depo ettirilmesini, devamla, davanın esastan tümden reddini talep etmiştir.Davalı ——– bila tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacı vekilinin, mahkememize sunmuş olduğu dava dilekçesi özetinde: ———-numaralı taşınmazı düzenleme şeklindeki taşınmaz satış vaadi sözleşmesi ile satın alındığını, dava konusu taşınmazda iskan alınmasına ve kat irtifakı kurulmasına güvenerek taşınmaz satış vaadi sözleşmesi akdettiğini, üçüncü kişilere her türlü devir, temlik ve satışı ile; konu taşınmazla ilgili her türlü tasarrûfi ve borçlandırıcı işlemlerin tedbiren durdurulmasını, tapu kaydındaki tüm ipotek ve sair unsurların terkinine karar verilmesini, dava konusu taşınmazın belirlenecek değerinin en yüksek faizle birlikte tüm davalılardan müşterek müteselsil tahsili ile davacıya ödenmesini talep ederek işbu davayı ikame ettiğini, Sayın Mahkemenizin 25/04/2023 tarihli ara karar ile davacı yanın ihtiyati tedbir talebinin kabulüne karar verildiğini, Davacı yanın Müvekkil Banka’ya yönelik tüm talepler hukuki dayanaktan yoksun olup aşağıda usul ve esas yönünden detaylı olarak açıklayacağımız itirazlarımız doğrultusunda mahkememizin işbu haksız ve kötü niyetli davanın müvekkil Banka yönünden reddine karar verilmesini talep ettiğini, Taraf ehliyeti HMK madde 114’te sayılan dava şartlarından biri olarak kabul edildiğini, HMK madde 114/1-d de belirtildiği üzere “Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları, kanuni temsilin söz konusu olduğu hallerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.” dava şartı olduğunu, bu durumda da HMK madde 115/2 ‘de “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” şeklinde düzenlendiği üzere mahkeme davanın usulden reddine karar vermesi gerektiğini, Bu doğrultuda açıklanacak sebeplerle maddi hukuk kaynaklı sıfat yokluğundan davanın reddine karar verilmesini, Davacı ile müvekkil Banka arasında dava konusu taşınmaz ile ilgili herhangi bir sözleşmesel ilişki bulunmadığı gibi akdedilen konut satış vaadi sözleşmenin de hukuken tarafı olmadığını, Dava konusu taşınmaz üzerinde müvekkil bankanın ipoteği de yoktur. Tapu kayıtları incelendiğinde açıkça görüleceğini, Başkaca beyan ve itiraz haklarımız da saklı kalmak kaydı ile- davacının müvekkile karşı hiçbir bakımdan husumet yöneltemeyeceği ortada iken, müvekkil aleyhine yöneltilmiş/ikame edilmiş olan işbu haksız ve mesnetsiz davada taraf sıfatımız bulunmadığından davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesini, ticari uyuşmazlıklarda dava şartı olarak arabulucuya başvurulmadan ve/veya arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemediğinden/eklemeden, dava şartı arabulucuk yolu tüketilmeden dava açıldığından davanın dava şartı-şartları yokluğu nedeniyle de reddini talep ettiklerini, 01.01.2019 tarihinde Türk Ticaret Kanun’un 5. Maddesine getirilen düzenlemeye göre ticari davalarda dava şartı olarak arabuluculuğa başvurulmasının yasal bir zorunluluk olduğunu, İlgili kanun hükümleri çerçevesinde ticari ———– olarak nitelendirilebilecek uyuşmazlıklarda, dava açmadan önce arabulucuya başvurulmamış olması, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslının veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğinin dava dilekçesine eklenmemiş olması durumunda dava şartı olan zorunlu arabuluculuk yolu tüketilmemesi nedeniyle mahkemece davanın usulden reddi gerektiğini, Davacının dava dilekçesi incelendiğinde ilgili kanunların aradığı şartları taşımadığı HMK 119 maddesi hükmüne dahi uygunluk göstermediği aynı zamanda davacının özellikle iddiasını ispata yarar belgeleri dava dilekçesi ekinde sunmayarak da HMK 194’de aykırı davrandığı sabit olduğunu, bu nedenle, huzurdaki dava nezdinde davacı tarafından gerek HMK 119 gerekse HMK 194 kapsamına aykırı hareket edildiği açık olduğundan, sayın mahkemeden işbu davanın reddini talep ettiğini, Mahkemenin de malumu olduğu üzere tapu iptal ve tescil davası, tapu kaydında taşınmazın mülkiyet hakkı sahibi olarak gözüken kişiye karşı açılacağını, Tapu iptal ve tescil davası ile birlikte tapu kaydında yer alan üçüncü kişiye ait ayni veya şahsi bir hakkın ortadan kaldırılması da talep edilirse, tapu kaydındaki hak sahibine de ayrıca dava açılması gerektiğini, İpotek vs ayni veya şahsi hakların da terkini talep ediliyorsa, lehine bu haklar tesis edilen kişiler aleyhine bu davanın açılması gerektiğini, Davacı yan taşınmaz satış vaadi ile söz konusu taşınmazı tüm taksitlerini ödeyerek satın aldığını ve borcu kalmadığınını bu nedenle taşınmazın takyidatlardan ari vaziyette adına tescil edilmesini talep etmiştir. Ancak taleplerinin hukuki bir dayanağı bulunmadığını, Satış vaadi sözleşmesinin kanunda belirlenen şekil şartlarına uygun yapılması da yeterli olmayıp 3. Kişilere karşı koruyucu olabilmesi için tapu tescilinin gerçekleştirilmesi gerektiğini, TMK madde 1009’da da açıkça düzenlenmiş olduğu üzere ilgili sözleşmeden doğan alacak hakkının üçüncü kişilere karşı ileri sürülebilmesi, ancak sözleşmenin tapuya şerh edilmesi ile mümkün olduğunu, Davacı yan taraflar arasında satış vaadi sözleşemesi bulunduğunu iddia etmiş olmakla birlikte tapuda taraflar arasında satış vaadi sözleşmesi tapuya şerh edilmediğinden, müvekkil Banka’nın işbu taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden haberdar olması da beklenemeyeceğini, Hal böyle iken müvekkil Banka’nın herhangi bir sorumluluğu olmadığı izahtan veraset olduğunu, bu durum yargıtay kararlarında da açıkça düzenlendiğini, açıklanan nedenlerle birlikte tüm dava ve talep hakları, davacının dava sırasında ileri süreceği hususlara karşı, itiraz cevap ve belge sunma hakkımız saklı kalmak kaydıyla, mahkememizce resen gözetilecek nedenlerle birlikte; Davacının işbu usul ve yasaya aykırı davanın esas incelemesine geçilmeden davanın usuli itirazlarımız doğrultusunda usulden reddini, aksi kanaat halinde ise esas incelemesine geçilerek haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, Yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir./———– tarihli cevap dilekçesinde özetle; Müvekkil Banka lehine tesis edilen ipoteğin kapsamında bulunan borç ve riskler halen mer’i olduğundan, müvekkil Banka’ya olan bu borç ve riskler ödenmeden ipoteğin fekkinin talep edilebilmesi mümkün olmadığını, gerçekten de dava konusu taşınmaz üzerinde müvekkil Banka lehine tesis edilen 29.04.2015 tarihinde müvekkil Banka tarafından ————- müvekkil Bankaya olan doğmuş doğacak tüm borçlarının teminatını oluşturmak üzere kurulduğunu, diğer taraftan ipoteğin kapsamında olan borç ve riskler halen devam etmekte olduğundan, müvekkil Banka’ya olan bu borç ve riskler ödenmeden (davacı dahil) ipoteğin fekkinin talep edilebilmesi mümkün olmadığını, İpoteğin kapsamındaki borç ve risklerin ne kadar olduğunun müvekkil Bankanın ——-müzekkere yazılarak sorulmasını talep ettiklerini, davacı da yukarıda nitelikleri belirtilen taşınmazı müvekkil Banka lehine ipotekle yükümlü bir şekilde -ipotek tesis tarihinden çok sonra- satın almış olup, bu ipotek yüküne katlanması ve müvekkil Banka’nın ipotek kapsamındaki risk ve alacakları sona ermeden müvekkil Banka’ya karşı huzurdaki davayı ikame etmesi mümkün olmadığını, Hal böyle iken, davacı tarafça hukuki koşulların oluşmadığı bilinmesine karşın iyiniyetten uzak şekilde açılan huzurdaki haksız ve dayanaksız davanın reddi gerektiğini, Davacı dava konusu bağımsız bölüm ile ilgili olarak yapmış olduğunu iddia ettiği ödeme/ödemeler ile kat karşılığı inşaat sözleşmesi, hasılat payı alacağının temliki sözleşmesi, ———–ruhsatları, ödeme planı, kat irtifakı ile yönetim planını müvekkil Banka’ya karşı ileri sürmeye çalıştığını, söz konusu (müvekkil Banka’nın tarafı olduğu sözleşmeye/protokole uygun olmayan) satışın/ödemelerin/ödeme belgelerinin/faturaların ve anılan sair belgelerin hiçbirinin huzurdaki davada müvekkil Bankadan davacı adına talep hakkı doğurmayacağının ortada olduğunu, d ava konusu taşınmazın satışının ve ödemelerin müvekkil Banka’nın tarafı olduğu sözleşmelere uygun olarak yapılmadığı hususu da Sayın Mahkemenizce yaptırılacak bilirkişi incelemesi neticesinde ortaya çıkartılacağını, bununla birlikte, müvekkil Banka’nın tarafı olduğu ———— yer verilen düzenleme kapsamında; sözleşmenin imzalanmasının borçlarda bir değişiklik meydana getirmediği, tahsilat/ödeme yapılması durumunda ancak borçlardan mahsup edilebileceği, aksi durumda borçların aynen devam edeceği hüküm altına alındığını, yani söz konusu temlik sözleşmesi, ancak ifa uğruna bir edim niteliğinde olduğunu, müvekkil Banka’nın ipoteğin kapsamında olan borç ve riskleri ödeme yapılmak sureti ile sona ermedikçe bu sözleşmeye müvekkil Banka’nın taraf olması tek başına müvekkil Banka’nın borç ve risklerinde herhangi bir azalma meydana getirmeyecek, diğer taraftan sözleşmeye taraf olsun olmasın üçüncü kişiler lehine bir talep hakkı yaratmayacağını, Dolayısıyla davacının Hasılat Payı Alacağının Temliki Sözleşmesine dayanmaya çalışmasının da kabulü mümkün bulunmadığını, diğer taraftan davacı, müvekkil Banka’nın tarafı olmadığı, müvekkil Banka lehine tesis edilen ipotek tarihinden uzun zaman sonra düzenlenmiş olduğu belirtilen Düzenleme Şeklinde Taşınmaz Satış Vaadi ve Hasılat Paylaşımı Esaslı İnşaat Sözleşmesi/————–Payı Karşılığı İnşaat Sözleşmesi’nin tapuda şerhli olduğu iddiası ile bu sözleşmeyi de müvekkil Bankaya karşı ileri sürmekte ise de, bu sözleşmenin de müvekkil Banka aleyhine ileri sürülebilmesi mümkün olmadığını, Zira bu sözleşmeye müvekkil Banka taraf olmadığı gibi, müvekkil Banka ipoteğinden sonra şerh verilmiş bir sözleşme olması karşısında, bu sözleşme hükümlerinin müvekkil Banka hakkında hiçbir aleyhe durum ve müvekkil Banka aleyhine talep hakkı yaratmayacağının açık olduğunu, davacı diğer davalılardan —————— yine diğer davalı ile aralarında olan hukuki ilişkiden kaynaklı iddialarını müvekkil Banka’ya karşı da ileri süremeye çalıştığını, diğer tarafların hukuki ilişkisinden kaynaklı olan bu iddiaların müvekkil Banka ve müvekkil Banka ipoteği ile uzaktan yakından bir alakası bulunmamakta olduğunu, bu nedenle müvekkil Banka’nın davacının taleplerine yönelik herhangi bir yanıt vermesi ve/veya işlem yapması da mümkün bulunmadığını, belirtilen nedenlerle, müvekkil Banka adına açılmış olan haksız ve gerçek durumdan uzak davanın reddini talep etme zorunluluğu doğduğunu, Davacı tapu iptali ile ipoteğinin fekki taleplerinin kabul edilmemesi durumunda dava konusu taşınmazın hüküm tarihindeki değerinin ya da ödediğini iddia ettiği tutarın müvekkil Banka’dan da tahsiline karar verilmesini dahi talep edebildiğini, yer verdiğimiz üzere, müvekkil Banka’nın tarafı olduğu sözleşmeye uygun bir satış/ödeme yapılmamış olması ihtimalinde, her ne kadar müvekkil Banka’ya da terditli olarak ileri sürülen bu mesnetsiz talep, taşınmazın düşük bedelle satılıp huzurdaki dava yolu ile daha yüksek bir bedeli tahsil etmek sonucunu doğurur ki, hukuk sistemimizin böyle bir muvazaalı sonuca izin vermediğinin açık olduğunu, daha davaya konu taşınmazı önceki tarihte ucuza alarak dava yolu ile rayiç değerden ödeme talep etmesini kabul edebilmek de mümkün olmadığını, Bu noktada, dilekçemizin 2. maddesinde yer vermiş olduğumuz bilirkişi incelemesi sonuçları da tüm gerçekliği ortaya çıkaracağını, yine davacı tarafça düzenlenme şeklinde satış vaadi sözleşmelerinin tapuya şerh edilmesi talebinde bulunulduğu, diğer davalılar arasındaki ihtilaf nedeni ile taleplerinin yanıtsız bırakıldığının belirtildiğini, buradan da anlaşılacağı üzere davacının zaten söz konusu taşınmazın mülkiyetinin diğer davalı üzerinde olduğu, diğer davalılardan talepte bulunması gerektiği, bu taleplerini yöneltebilmesi adına da satış vaadi sözleşmesinin tapuya şerh edilmesinin gerektiğini kendisi de açıkça bildiğini, hal böyle iken ve belirtilen koşullar taraflar arasında sağlanmamışken, huzurdaki davada yalnızca ipotek alacaklısı konumunda olan müvekkil Banka’nın ipoteği fek etmesini beklemenin mümkün olmadığı da izahtan veraset olduğunu, yine aynı nedenle huzurdaki davanın açılmasında müvekkil Banka’nın herhangi bir sorumluluğu/kusuru vs. Bulunmadığından davanın müvekkil Banka’ya yöneltilmesi de yerinde olmadığını, Belirtilen tüm nedenlerle, davacının dava dilekçesinde müvekkil Banka aleyhine yer verdiği tüm iddia, beyan, yorum ve taleplerin yanıltıcı, maddi ve hukuki dayanaklardan yoksun ve haksız olduğu sabit olup, anılan dilekçe ve içeriğine açıkça itiraz ettiklerini, haksız ve dayanaksız olarak açılmış olan davanın müvekkil Banka bakımından tüm talepler yönünden reddi taleplerini sunmuşlardır.
Davalı ——– bila tarihli beyan dilekçesinde özetle;Yüklenici Satıcı Müvekkillerince davalı ——– dosyasından ——bu davanın konusunu teşkil eden —— de kapsar şekilde ikame edilen tapu iptali ve tescil istemli davada; dava konusu ——- ihtiyati tedbir kararı ittihaz edildiğini, yüklenici müvekkillerine davalı ———–Sahibi ve ipotekler sahibi temli alacaklısı dört banka arasında akdedilerek herşeyi başlatan; yüklenici müvekkillerine —————sahibi—– düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi ve hasılat paylaşım esaslı inşaat sözleşmesi ————payı karşılığı inşaat sözleşmesi, bu sözleşmeler kapsamıyla satış yetkisini ve satıcı sıfatını haiz olan yüklenici müvekkili adi ortaklığı gerek inşai faaliyetleri ve gerekse yine sözleşmeler dayanağıyla kurduğu içinde davalı ———–sahibi şirket temsilcisinin de bulunduğu satış ofisi vasıtasıyla dava konusu bağımsız bölümün de bulunduğu —— kurulan yönetim planı çerçevesinde hem tanıtım pazarlama ve hem de ilki 25.10.218 tarihli satış vaadi sözleşmesiyle başlayan satış faaliyetlerini yürüttüğünü, tüm satış bedelleri sözleşmeler kapsamında ——- nezdinde bu maksatla açılmış olduğunu, Davaya konu bağımsız bölümün de bulunduğu —– yüklenici müvekkili ortaklıkça yapılan üretimler mimari ve teknik projeler kapsamı ———— ile, tapu da şerhli kat irtifakı ve yönetim planına uygun şekilde tamamlanmış olmakla yapının bütününe 31.12.2021 tarihli ——kullanma izin belgeleri düzenlendiğini ve ——— resen kat mülkiyetine çevirme işlemi yapıldığını, bir ————-üzerinde ileride kat mülkiyetine konu olmak üzere yapılacak veya yapılmakta olan bir veya birden çok yapının bağımsız bölümleri için o arsanın maliki veya ortak malikleri tarafından bu kanun hükümlerine göre kurulan irtifak hakkında bu hakka sahip olanlara da arsanın bu kanunda yazılı esasa göre bağımsız bölümlere tahsis edilen ortak mülkiyet paylarına denileceğini, kat mülkiyeti orsa payı ve ana gayrimenkulde ki ortak yerlerle bağlantılı özel bir mülkiyet olduğunu, kat irtifakı ————payına bağlı bir irtifak çeşidi olup yapının tamamı için düzenlenecek ——-kullanma izin belgesine dayalı olarak, bu kanunda gösterilen şartlar uyarınca kat mülkiyetine resen çevrileceğini, her kat malikinin kendi bölümü dışındaki kanalizasyon tesisleri ve çöp kanalları ile kalorifer su hava gazı ve elektrik tesisleri, telefon radyo ve televizyon için ortak şebeke ve antenler sıcak ve soğuk hava tesisleri, çatılar bacalar genel dam terasları, yağmur oldukları yangın emniyet merdivenleri sayılanların dışında kapı da yine ortaklaşa kullanma koruma veya faydalanma için zaruri olan diğer yerler ve şeyler de konusuna gireceğini, davacıyla akdedilen satış vaadi sözleşmesinde yer verilen mevcut mimari çizimden rahatlıkla anlaşılacağı üzere; ilgili bağımsız bölümün net alanı süpürme zeminin oluşturan taban alanının brüt alanını ise dış duvarların bir kısmıyla birlikte ölçümlenen toplam alanı ifade ettiğini, davacı’yla (ve diğer tüm alıcılarla) akdedilen satış vaadi sözleşmesi’nde yer verilen mevcût mimâri çizimden, rahatlıkla anlaşılacağı üzere; (proje ve ruhsatlara uygun şekilde) ilgili bağımsız bölümün “net alanı”, “süpürme zeminini oluşturan, taban alanını”; “brüt alanı” ise, “dış duvarlarının bir kısmıyla birlikte ölçümlenen, toplam alanı” ifâde ettiğini, ne var ki; re’sen kat mülkiyetine çevirme işlemi sırasında, tapu senetleri’nin “proje m2” bölümünde yer verilen “net / brüt” kısımlarına; tapu müdürlüğü’nce, her bağımsız bölümün, “proje”deki brütü yerine; projelerden farklı şekilde, “genel alanlardan gelenlerle birlikte elde ettiği toplam brüt” yazılmış olduğu; tapu müdürlüğü’nce yapılan bu hatâlı yazımlardan kaynaklı olmasına rağmen, davalı “————sâhibi” şirket, çeşitli beyan ve davaya cevaplarında; yüklenici müvekkilim ortaklık’ı ve alıcıları, “gerçeğe aykırı şekilde, fazla metrekarede bağımsız bölüm satma ve almakla” (ve daha fazlasıyla ithâm etmektedir ki; hem kanun ve sözleşmeler ve hem de; ——- tarihinde ittihâz olunan, “kovuşturmaya yer olmadığına dair karar”ı ve; buna yaptıkları itirâzların, reddine dair; ———– sayılı karârı (ek-5) ile; davalı ————–sâhibi şirket’in bu yöndeki söylem ve ithâmlarının yersizlikleri, ortada olduğu gibi; re’sen kat mülkiyetine çevirme işlemi sırasında yapılan bu hatâlı yazımlardan ötürü, müvekkillerimce yapılan başvurulara binâen ———-, çeşitli düzeltme işlemleri de yapıldığını, (tüm bağımsız bölümleri kapsayacak şekilde düzeltme yapılıp yapılmadığını ise, bilememekteyiz), davalı “————–sâhibi” şirket aleyhine davanın; yargıtay içtihâtı birleştirme genel kurulu’nun, ————karar sayılı içtihâtı da gözetilerek; tümden kabûlüne karar verildiğini, buna karşın (özetle); davalı(“—————sâhibi”) şirket’le akdettiğini, tapu’ya da şerhli sözleşmesi’ne, uymuş; sözleşmesel aslî edimi olan, “müteahhitlik” işini, gördüğünü, dava konusu———– sayılı taşınmazdaki imâlâtı, tümüyle tamamlamış ve (sözleşmelerdeki hükümler uyarınca, “teslim ve kabûl” mânâlarını da haiz olan ) ———kullanma izin belgeleri’ne (iskân ruhsatlarına), bağladığını, böylelikle; “sözleşmesel” yükümlülüklerini, yerine getirdiği gibi; dava konusu bağımsız bölümleri de, teslim etmiş olduğunu, işbu davada; kânunen ve hukûken, “mecbûri dava arkadaşı” konumunda ve aynı şekilde mağdur durumdaki, kusursuz müvekkillerinin yargılama giderleri ve vekâlet ücretinden, sorumlu / yükümlü tutulmadığını, davacı gibi bir alıcının, aynı şekilde yaşadığı sorunlar nedeniyle (ve ilk olarak) ikâme ettiği davada; müvekkillerimce —– ikâme edilmiş olan davanın sonucunun, “bekletici sorun” yapılmasına karar verilmişse de işbu yargılamada, HMK.’nun 165/1.maddesinin uygulanıp uygulanmayacağının takdîri, sayın mahkemeye ait olduğunu vekâleten arz ve yasal gereklerini talep etmiştir.
Davacı vekilinin 05.06.2023 tarihli cevaba cevap dilekçesinde özetle; Davalı taraflar dosya mündericatına dahil ettikleri cevap dilekçelerinde özetle; dava şartı olan arabuluculuk başvuru şartının yerine getirilmediğini, tapu devir şartlarının oluşmadığını, davacının davayı açmakta hukuki yararının mevcut olmadığını, davacının davayı somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirmediğini, taşınmazın satışının bir vekaletnameye dayanmadığını dolayısıyla kendilerine husumet yöneltilemeyeceğini, taşınmazların rıza dışında vadeli ve düşük bedel ile satıldığını, mevcut uyuşmazlık için ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceğini,————–Esas sayılı dosyasının huzurdaki dava açısından bekletici mesele yapılması gerektiğini ifade etmiş ve davanın reddini talep ettiklerini, Davalıların bahse konu tüm iddiaları soyut ve mesnetsiz olup Sayın Mahkemece nazara alınmaması gerektiğini, Şöyle ki; Bir kısım davalılar huzurda görülmekte olan davanın dava şartı arabuluculuk sürecine tabi olduğunu ve fakat arabuluculuk şartının yerine getirilmediğini iddia ettiğini, Oysa ki, dava dilekçesi ekinde arabuluculuk tutanakları sunulduğunu, Davalıların bu yöndeki ifadesi Sayın Mahkemeyi aldatma niteliği taşıdığını, Davalılar, müvekkilin huzurdaki davayı açmakta herhangi bir hukuki yararının bulunmadığını iddia etmişse de somut durum bu şekilde olduğunu, —————-Sahibi ——–, işbu davanın açılmasından önce davalı Yükleniciye bir ihtarname keşide etmiş ve bu ihtarnamede sözleşmenin geriye etkili feshi tehdidinde bulunarak müvekkilinde dahil olduğu satış vaadi alacaklılarına tapularını vermeyeceğini belirttiğini, Daha öncede ifade edildiği üzere ——————-sahibi söz konusu tehdidini sadece müvekkile karşı değil, tüm satış vaadi alacaklılarına yönelttiğini, Akabinde ——————-Sahibi———–yevmiye numaralı ihtarnamesi ile Yüklenici ile imzalamış olduğu sözleşmeyi geriye etkili olacak şekilde feshettiğini bildirdiğini, ——————–Sahibi ————halihazırda müvekkilin her türlü edimini ifa ederek hak etmiş olduğu taşınmazın tapusunu müvekkile devrettiğini, ayrıca davalı Yüklenici, ———————–Sahibine karşı ——— Sayılı dosyası ile bir kısım bağımsız bölümlerin tapusunun kendisi adına tescilini talep ettiğini, ayrıca bu davada müvekkilin de bağımsız bölümünün içerisinde yer aldığı tüm bağımsız bölümlere tedbir konulduğunu, —————–Sahibi ise ———–davası ile sözleşmenin geriye etkili feshini, daha önceden devri gerçekleştirilmiş olan tapuların iptali ve kendi adına tescilini ve gerçekleştiğini iddia ettiği zararların tazminini talep ettiğini, ————Sayılı dosyanın yüklenicinin ikame etmiş olduğu ——– Sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verdiğini, Davalı ————Sahibi bu süreçte hukuka aykırı eylemlerine ara vermeksizin devam etmiş ve müvekkilinde içinde bulunduğu tüm satış vaadi alacaklılarına ve onların kiracılarına ihtarname göndererek kiraya ilişkin ödemelerin belirtilen banka hesaplarına yapılmasını aksi halde tahliye ve ecrimisil talepli dava açılacağını beyan ettiğini, Nitekim davalı ————————–sahibi bu uğurda dükkanını kullanmakta olan ya da kiraya vermiş bulunan birçok satış vaadi alacaklısına haksız ve hukuksuz icra takipleri başlattığını, ayrıca ——————sahibi ile yüklenicinin birbirlerine karşı ikame etmiş oldukları ve birleştirilen davalar müvekkilin hakkını korumadığını, Hal böyleyken müvekkilin mevcut davayı açmakta yüksek hukuki yararının bulunduğunu, Davalı ———– cevap dilekçesinde projede yer alan tüm taşınmazların rıza dışında ve düşük bedelle satıldığını iddia etmiştir. Yukarıda açıkça izah edilen durumlar muvacehesinde iddia edilen hususun hayatın olağan akışına aykırı olduğu sarih olduğunu, Nitekim davalı ————-sahibi ile davalı yüklenici arasında imza altına alınmış olan ————– Karşılığı İnşaat Sözleşmesinde projedeki bağımsız bölümlerin yüklenici tarafından hangi bedeller çerçevesinde satılacağı karşılaştırıldığını, İşbu sözleşmenin ”madde 5. satış vaadi bedelinin belirlenmesi ve —————-sahibi’ne ödenmesi” başlıklı altıncı sayfasında toplam satılabilir alanların m2 cinsinden satılabileceği en düşük miktarlar belirlendiğini, Yine aynı maddenin devamında ”Yukarıda belirlenen kademelere göre, fiyat artışları, minimum değeri ifade eder. YÜKLENİCİ, hiçbir gerekçe ile bu fiyatların altında satış fiyatı belirleyemez. Satış yapamaz. YÜKLENİCİ, piyasa şartlarına göre, her bir kademe için yukarıda belirlenen fiyatların daha üzerinde satış fiyatı belirleyebilir. Satış yapabilir.” denildiğini, Sözleşmede yer alan salt bu maddeden dahi davalıların projede yer alan bağımsız bölümlerin satış bedelleri hususunda ortak karar aldıkları ve bağımsız bölümlerin minimum miktarların üzerinden satıldığı sonucu çıktığını, Yine aynı maddeden davalı ——————-sahibinin söz konusu bağımsız bölümlerin satışı için davalı yükleniciye yetki vermiş olduğu sarih bir şekilde anlaşıldığını, Vadeli satışlar ise satış işlemleri esnasında davalıların ortak iradeleriyle gerçekleştirildiğini, Kaldı ki, neredeyse projede gerçekleştirilen tüm satışlar için vadelendirme yapıldığını, Üç yüzün üstünde bağımsız bölümün satıldığı ve bu satışlar esnasında davalı ————Sahibinin herhangi bir itirazda bulunmadığı nazara alındığında davalı —————–Sahibinin vadeli satışlara onay verdiği sonucunun ortaya çıktığını, Davalı ————–Sahibi cevap dilekçesinde ”Öncelikle ———–dava açısından bekletici mesele yapılması gerekmektedir.” ifadelerine yer verdiğini, ancak somut uyuşmazlıkta belirtilen dava dosyasının mevcut dava bakımından bekletici mesele yapılmasında herhangi bir hukuki yarar bulunmadığını, Şöyle ki; belirtilen dava huzurdaki davanın davalısı olan Yüklenicinin yine mevcut davanın davalısı olan ——————Sahibine karşı ikame etmiş olduğu bir dava olduğunu, Yüklenici ikame etmiş olduğu dava ile —————-Sahibinin devre yanaşmadığı tüm tapuların kendi adına tescil edilmesini talep ettiğini, Daha açık bir şekilde ifade etmek gerekirse Yüklenici açmış olduğu davada müvekkilin kullanmakta olduğu tapunun da kendisi adına tescil edilmesini istediğini, Hal böyleyken belirtilen davanın mevcut dava bakımından bekletici mesele yapılmasında herhangi bir hukuki yarar bulunmadığını, İkame etmiş olduğumuz dava ile ———-Esas sayılı davasındaki netice-i talebin farklı olduğu ve birbiriyle bağdaşmadığının açık olduğunu, ayrıca birçok satış vaadi alacaklısı huzurdaki davanın davalılarına karşı kendi bağımsız bölümleri için çeşitli davalar ikame ettiğini, bu davalarda mahkemeler ———- sayılı dosyasının görülmekte olan dava bakımından bekletici mesele yapılmaması yönünde kararlar verdiğini, Yukarıda da detaylıca izah ettiğimiz hususlar doğrultusunda mevcut davada yargılamaya devam edilmesi ve belirtilen davanın görülmekte olan dava bakımından bekletici mesele yapılmaması yönünde karar verilmesi gerektiğini, aksi halde istinaf ve temyiz sebebiyle de zaten çok uzun süreceği aşikar olan davanın beklenmesi halinde müvekkil çok büyük hak kaybına uğrayacağını, Davalı —————Sahibi bahsi geçen projedeki bağımsız bölümlerin tapularını elinde tutmakta böylece———de tek başına yönettiğini, ————- hususla bile davalı —————–Sahibi aidat başta olmak üzere tüm giderleri keyfi olarak belirlemekte bu kararları bağımsız bölümleri fiili olarak kullanmakta olan satış vaadi alacaklılarına dayattığını, Bu baskı sistemi öyle bir noktaya gelmiştir ki davalı ————————Sahibi keyfi olarak bazı satış vaadi alacaklılarının İstim’e girişini dahi engellediğini, Davalıların belirttiği ———— Esas sayılı dosyasının bekletici mesele yapılması halinde bu baskı ortamının dahada uzayacağının aşikar olduğunu, Dolayısıyla talebin aksine ilgili davanın huzurdaki dava bakımından bekletici mesele yapılmaması ve açık yargılamaya devam edilmesi gerektiğini, müvekkili ile davalı Yüklenici arasındaki 20.03.2020 tarihinde ———yevmiye numaralı Düzenleme Şeklinde Satış Vaadi Sözleşmesinin tedbiren tapu kütüğüne (geçici) tescil ve şerhinin işlenmesini, Öncelikle; —————– işbu tapu kaydının iptal edilerek müvekkil adına tescilini, bu uğurda dava konusu bağımsız bölümün tapu kaydındaki davalı Bankalar nezdinde olan ipotek vs. tüm kayıt ve şerhlerden mürekkep takyidatın terkinini; Aksi halde HMK’nın 111. Maddesi uyarınca terdiden; Fazlaya ilişkin ve başkaca her türlü hakkımız saklı kalmak kaydıyla dava konusu bağımsız bölümün sayın mahkemenizce yapılacak keşif ve bilirkişi incelemesi sonrası karar tarihine en yakın değeri belirlenerek işbu bedelin ticari avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, İşbu talebimiz de kabul görmez ise fazlaya ilişkin ve başkaca her türlü hakkımız saklı kalmak kaydıyla müvekkilin ödediği KDV dahil 4.318.800,00 TL (DörtMilyonÜçYüzOnSekizBinSekizYüzTürkLirası) toplam taksit bedelinin her bir ödeme gününden itibaren işleyecek ticari avans faiziyle birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsilini, Yargılama gideri ve avukatlık vekalet ücretinin davalılara müştereken ve müteselsilen tahmilini talep etmiştir.
————— vekilinin bila tarihli ikinci cevap dilekçesinde özetle; Taraf ehliyeti HMK madde 114’te sayılan dava şartlarından biri olarak kabul edilmediğini, HMK madde 114/1-d de belirtildiği üzere “Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları, kanuni temsilin söz konusu olduğu hallerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması.” dava şartı olduğunu, Bu durumda da HMK madde 115/2 ‘de “Mahkeme, dava şartı noksanlığını tespit ederse davanın usulden reddine karar verir.” şeklinde düzenlendiği üzere mahkeme davanın usulden reddine karar vermesi gerektiğini, Davacı ile müvekkil Banka arasında dava konusu taşınmaz ile ilgili herhangi bir sözleşmesel ilişki bulunmadığı gibi akdedilen konut satış vaadi sözleşmenin de hukuken tarafı da olmadığını, Dava konusu taşınmaz üzerinde müvekkil bankanın ipoteğinin de olmadğını, Tapu kayıtları incelendiğinde açıkça görüleceğini, Başkaca beyan ve itiraz haklarımız da saklı kalmak kaydı ile- davacının müvekkile karşı hiçbir bakımdan husumet yöneltemeyeceği ortada iken, müvekkil aleyhine yöneltilmiş/ikame edilmiş olan işbu haksız ve mesnetsiz davada taraf sıfatımız bulunmadığından davanın husumet nedeniyle reddine karar verilmesini talep ettiklerini, ticari uyuşmazlıklarda dava şartı olarak arabulucuya başvurulmadan ve/veya arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemediğinden/eklemeden, dava şartı arabulucuk yolu tüketilmeden dava açıldığından davanın dava şartı-şartları yokluğu nedeniyle de reddini talep ettiklerini, davacının davayı somutlaştırma yükümlülüğünü yerine getirmediği açık olup davanın dava şartı yokluğundan usulden reddini talep ederiz.davacı tarafın dava dilekçesinde ekli olmayan ve yasal süresi içinde sunulmayan herhangi bir delil bildirmesine muvafakatimz bulunmadığını, satış vaadi sözleşmesi şahsi hak olup tapu siciline şerh edilmedikçe yalnızca sözleşmenin taraflarını bağlar, resmi şekilde yapılmamışsa geçersiz olduğunu, dava konusu satış vadi sözleşmesi her ne kadar resmi şekil şartını sağlamakta ise de; tapuya şerh edilmediğinden müvekkil bankanın herhangi bir sorumluluğu olmadığı tartışmadan ari olduğunu, kütüğündeki tescile iyi niyetle dayanarak mülkiyet veya bir başka ayni hak kazanan üçüncü kişinin bu kazanımının korunacağı kanunda açıkça düzenlenmiş olup satış vaadi sözleşmesi taraflarca tapuya şerh edilmediğinden üçüncü kişilerin/müvekkil banka’nın iyi niyetli kazanımlarının korunması gerektiği tartışmadan ari olduğunu, müvekkil bankanın taşınmaz üzerinde ipoteği mevcut olmadığından davacının terditli talebi olan taşınmaz bedelinin davalılardan müşterek ve müteselsilen tahsil edilmesi talebi hukuka,vicdana ve ahlaka aykırı olduğunu, en nihayetinde taraflar arasında ki taşınmaz satış vaadi sözleşmesinin tarafı olmayan müvekkil banka’nın vekalet ücreti ve yargılama giderleriden sorumlu olmayacağı izahtan veraset olduğunu, yukarıda açıklanan nedenlerle birlikte tüm dava ve talep haklarımız, davacının dava sırasında ileri süreceği hususlara karşı, itiraz cevap ve belge sunma hakkı saklı kalmak kaydıyla, sayın mahkemenizce resen gözetilecek nedenlerle birlikte; davacının işbu usul ve yasaya aykırı davanın esas incelemesine geçilmeden davanın usuli itirazlarımız doğrultusunda usulden reddini, aksi kanaat halinde ise esas incelemesine geçilerek haksız ve hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE :
Dava, düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesinden kaynaklanan tapu iptali ve ipotekten ari tescil, olmadığı taktirde taşınmazın rayiç değerinin tahsili istemine ilişkindir.
01.07.2012 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davalar tanımlanmıştır. Buna göre, her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili hususlardan doğan hukuk davaları ile maddenin devamı fıkralarında belirtilen davalar ticari dava olarak nitelendirilmiştir.
Anılan yasal düzenlemeler karşısında, Asliye Ticaret Mahkemelerinin özel mahkeme niteliğinde bulunduğu, bu niteliği gereği görev alanının 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu hükümlerine göre belirleneceği ve genel mahkemeler ile arasındaki ilişkinin önceki kanunun aksine görev ilişkisi olduğu açıktır. Asliye Ticaret Mahkemelerinin çekişmeli yargıdaki görev alanının TTK’nda ve diğer özel kanunlarda ticari dava olduğu belirtilen davalarla sınırlı olduğu kuşkusuzdur.Öte yandan, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanun ile değişik 4. maddesinde ticari davaların; mutlak ticari davalar ve nispi ticari davalar olarak iki gruba ayrıldığı anlaşılmaktadır. Mutlak ticari davalar, tarafların sıfatına veya bir ticari işletme ile ilgili olup olmamasına bakılmaksızın kanun gereği ticari sayılan davalar olup TTK’nun 4/1. maddesinin b, c, d, e, f fıkralarında ve özel kanunlarda düzenlenmiştir. Nispi ticari davalar ise, tarafların tacir sıfatına haiz olduğu ve her iki tarafın da ticari işletmesiyle ilgili uyuşmazlıklardan doğan davalardır. Bir başka ifade ile, bu davalar ya bir ticari işletmeyi ilgilendirmeli ya da iki taraf için de ticari sayılan hususlardan doğmaları halinde ticari dava olarak nitelendirilebilirler.Gerek mutlak ve gerekse nispi ticari davaların Asliye Ticaret Mahkemelerinde görüleceği açıktır. Mahkemelerin görevleri kanunla düzenlenir ve kamu düzenine ilişkindir. Görev bir dava şartı olduğundan yargılamanın her aşamasında mahkemece re’sen gözetilmesi gerekir.Yukarıda değinilen hususlar çerçevesinde somut olaya bakıldığında; eldeki davada davacı gerçek kişi olup davacı ile davalı yükleniciler arasında dava konusu dükkan niteliğindeki taşınmaza ilişkin düzenleme şeklinde taşınmaz satış vaadi sözleşmesi akdedilmiştir. Davacı gerçek kişi olup tacir sıfatı bulunmamaktadır. Taşınmazın dükkan niteliğinde olması da davanın mutlak veya nispi ticari dava olmasını gerektirmez. Bu nedenlerle eldeki dava mutlak ve nispi ticari dava olarak nitelendirilemeyeceği, TTK hükümlerinin veya özel kanun hükümlerinin uygulanmasını gerektirir ticari bir uyuşmazlıktan söz edilemeyeceği, uyuşmazlığın çözümünün genel mahkemelerin görev kapsamında kaldığı asliye ticaret mahkemelerinin görevli olmadığı anlaşılmaktadır. Davaya bakmakta görevli mahkemenin Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu anlaşılmakla mahkememizin görevsizliği nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş ve aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114 (1) c) ve 115 (2) maddeleri gereğince görev dava şartı noksanlığından DAVANIN USULDEN REDDİNE,
2-HMK’nin 20. Maddesi uyarınca MAHKEMEMİZİN GÖREVSİZLİĞİNE, görevli Mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ OLDUĞUNA, HMK’nun 20. Maddesindeki yasal şartlar yerine getirildiğinde dosyanın görevli———— Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesi Tevzi Bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK 20.maddesi uyarınca süresi içerisinde kanun yoluna başvurulmayarak karar kesinleşmişse kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde taraflardan birinin Mahkememize başvurarak dosyanın görevli Mahkemeye gönderilmesini talep etmesi aksi takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARINA,
4-HMK 323/1-a, ğ madde ve bentleri uyarınca yargılama giderinden olan karar ve ilam harcı, vekalet ücreti ve diğer yargılama giderlerinin HMK 331/2 maddesi uyarınca görevsizlik kararından sonra davaya devam edecek olan ——Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesince hükmedilmesine, görevsizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmez ise talep halinde yargılama giderleri hakkında Mahkememizce karar verilmesine,
Dair, Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere davacı Vekili ve davalı —- vekili, davalı ————-vekili davalı ——— vekili ve davalı ——— vekilinin yüzüne karşı verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 22/06/2023