Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2022/994 Esas
KARAR NO : 2023/235
DAVA : Şirketin İhyası
DAVA TARİHİ : 26/04/2021
KARAR TARİHİ : 15/03/2023
Mahkememizde görülmekte olan Şirketin İhyası davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili verdiği dava dilekçesinde özetle; Davalı —–Sicil Müdürlüğü ‘nde ——sicil numarası ile kayıtlı olan müvekkil —— sicil kaydının ——16 Temmuz 2014 tarih —–Sayfa numaralı ilanı ile 07/07/2014 tarihinde ticaret sicilinden resen silinip tescil ve ilan olunduğunu, ilanın gerekçesinde münfesih olmalarına veya sayılmalarına rağmen Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. Maddesi uyarınca kendilerine yapılan ihtar ve—- sayılı ——yayınlanan ilana rağmen, süresi içerinde bildirimde bulunulmadığını, sicil kaydının silinme işleminden 22/04/2021 tarihinde—— ait internet sayfasında yapılan sorgulama sonucu haberdar olunduğunu, davalı ——Sicil Müdürlüğü tarafından müvekkil davacı şirket faal olmasına, usulüne uygun bildirim yapılmamasına rağmen usul ve yasaya aykırı olarak münfesih sayılmasında ve ticaret sicilinden resen silinmesinde hukuka uyarlılık bulunmamakta olup işlemin iptali ile şirketin ihyasına yeniden ticaret siciline tesciline karar verilmesi gerektiğini, Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. Maddesi uyarınca Ticaret sicili müdürlüklerince ticaret sicilinden kayıtlarının silinebilmesi için kapsam dâhilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve sicil kayıtlarına göre şirket veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar yollanmasının gerektiğini, TTK Geç. M. 7/4-a belirtilen usule uygun şekilde ihtar ve ilan yapılmadan müvekkil şirketin sicil kaydının silindiğini, Müvekkil şirketin kuruluşundan beri ticari faaliyetlerine aktif olarak devam ettiğini, müvekkilin sigortalı çalışanlarının bulunduğunu, adına tahakkuk eden prim ödemelerini yaptığını, vergi beyannamelerini vermiş olduğu dolayısı ile fiili olarak ticaretine devam ettiğinin açık olduğunu, arz ve izah olunduğu üzere fiili olarak ticari faaliyetlerine devam eden ve usul ve yasaya aykırı olarak sicil kaydı silinen müvekkil şirketin ihyasına ve yeniden ticaret siciline tesciline karar verilmesi için iş bu davanın açılması zaruretinin hasıl olduğunu, sicil kaydı silinen müvekkil şirketin ihyasına ve yeniden ticaret siciline tesciline karar verilmesini, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili verdiği cevap dilekçesinde özetle; Davacı ——– ticaret sicili kayıtları incelendiğinde; mezkûr şirketin 07.07.2014 tarihinde ticaret sicilinden terkin edilmekle tüzel kişiliğini kaybettiğini, bu itibarla da aktif dava ehliyetinin bulunmadığını, hâl böyleyken; huzurdaki davada mahkememizce, davanın davacının taraf ehliyetinin bulunmaması nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, “Mahkemece iddia, toplanılan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, davacı şirketin sicil kaydının—–uyarınca ——08/2014 tarihinde re’sen terkin edildiğini, terkin edilmek suretiyle hukuk alemindeki varlığı sonra eren şirketin, davada taraf ehliyetinin bulunmadığı gerekçesiyle, davanın husumet (aktif dava ehliyeti yokluğundan) reddine karar verildiğini, kararı, davacı vekilinin temyiz ettiğini, Dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, davacı vekilinin tüm temyiz itirazları yerinde değildir.” ——sayılı ilâmı ve 16.11.2015 tarihli——- sayılı ilâmı. dava, alınacak ürün mukabili yapılan ödemenin tahsili istemine ilişkin olup, mahkemece, aktif dava ehliyeti – dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiş, karara karşı davacı tarafça istinaf başvurusunda bulunulduğunu, somut uyuşmazlıkta; dosyada mevcut davacı şirkete ait —– sicil kayıtları ve——-örneğine göre davacı şirketin devrolan olarak, dava dışı —— ile birleştiği ve birleşmesinin 20/04/2018 tarihli ——- ilan edildiğini, dolayısıyla bu tarih itibarı ile davacı şirketin tüzel kişiliğinin sona erdiğini, davanın ise 02/10//2018 tarihinde açıldığının görüldüğünü, Davacı tarafça ve davacı yönünden HMK’nın 124. maddesi uyarınca taraf değişikliği talebinde bulunulmuş ise de; birleşmeden davacı şirketin haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu gibi birleşen şirket vekilinin kişisel mazeretlerinin bu durumu bilmemenin haklı sebebi olarak görülemeyeceği anlaşılmakla, mahkemece davanın aktif dava ehliyeti yokluğundan reddine karar verilmesinin usul ve yasaya uygun olduğunu” —— sayılı ilâmı. Ticaret Sicili Müdürlüğü, Ticaret Sicili’ne tescil konusundaki talepleri, ilgili yasanın kendisine verdiği yetki ve görev alanı içinde değerlendirdiğini ve sonuca bağladığını; yargı merci gibi hareket emeyeceğini, “..Sicil müdürü tescil için aranan kanuni şartların var olup olmadığını incelemekle yükümlüdür. Tüzel kişilerin tescilinde, özellikle şirket sözleşmesinin, emredici hükümlere aykırı olup olmadığı ve söz konusu sözleşmenin kanunun bulunmasını zorunluluk olarak öngördüğü hükümleri içerip içermediği incelenir. Tescil edilecek hususların gerçeği tam olarak yansıtmaları, üçüncü kişilerde yanlış izlenim yaratacak nitelik taşımamaları ve kamu düzenine aykırı olmamaları şarttır.” (TTK.m.32). Yasal şartlar oluşmuşsa yapılan işlemle ilgili tescil kararı verdiğini, aksi halde, tescil talebini gerekçe göstererek reddeceğini, Müvekkilin Ticaret Sicili Müdürlüğünün resen terkin işlemi, “6102 sayılı Kanunun Geçici 7’nci maddesi”, “Münfesih Olmasına Veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler İle Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ’in 5’inci maddesi”, “6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 20/1 maddesi” ve “Anonim ve Limited Şirketlerin Sermayelerini Yeni Asgari Tutarlara Yükseltmelerine ve kuruluşu ve Esas Sözleşme Değişikliği İzne Tabi Anonim Şirketlerin Belirlenmesine İlişkin Tebliğ’in 7. maddesi” kapsamında olup, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını, müvekkil Ticaret Sicili Müdürlüğüne —— ticaret sicil numarası ile kayıtlı bulunan ——- dosyasında yapılan incelemede, şirketin 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun’un 20/1 maddesi ve Anonim ve Limited Şirketlerin Sermayelerini Yeni Asgari Tutarlara Yükseltmelerine ve kuruluşu ve Esas Sözleşme Değişikliği İzne Tabi Anonim Şirketlerin Belirlenmesine İlişkin Tebliğ’in 7. maddesi kapsamında; “(Anonim ve) Limited şirketlerin sermayelerini asgari tutara yükseltmeleri için son tarih olan 14.02.2014 tarihine kadar sermayesini artırmayarak infisah etmiş olduğu” nun tespit edilmesinin ardından, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici 7’nci maddesi ile “Münfesih Olmasına Veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler İle Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ”in 5’inci maddesi gereğince resen terkin kapsamına alındığını, tebligat ve ilan prosedürlerinin yerine getirilmesinin ardından 07.07.2014 tarihinde sicil kaydının resen terkin edildiğinin anlaşıldığını,6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun Geçici 7’nci maddesi uyarınca, resen terkin kapsamına alınan şirketlerin, bu durumun kendilerine tebliğinden itibaren iki ay içerisinde münfesih olma sebeplerini ortadan kaldırarak buna ilişkin ispat edici belgeleri Ticaret Sicili Müdürlüğüne ibraz etmesi ya da şirketin faaliyetinin devamının mümkün olmaması halinde aynı süre içerisinde tasfiye memurunu bildirmesi, ayrıca şirketin davacı ya da davalı sıfatıyla sürmekte olan davasının bulunması halinde, (Müvekkil Ticaret Sicili Müdürlüğü’nce bu hususun tespit edilmesi mümkün olmadığından) buna ilişkin yazılı beyanı Ticaret Sicil Müdürlüğüne vermesi gerektiğini, müvekkilin Ticaret Sicili Müdürlüğünce söz konusu şirkete, belirtilen süre içerisinde münfesih olma sebeplerini ortadan kaldıran işlemlerin yerine getirildiğinin ispatlayıcı belgelerle birlikte bildirilmemesi ya da tasfiye memurunun bildirilmemesi halinde söz konusu şirketin unvanının ticaret sicilinden silineceğini, şirkete ait malvarlığının kaydın silinme tarihinden itibaren on yıl sonra Hazineye intikal edeceği ve bunun kesin olduğu ihtarında bulunulduğunu, ancak bu ihtara rağmen söz konusu şirket yukarıdaki yükümlülüklerini yerine getirmediğini, diğer yandan; işbu ilanın da, ihtarın ulaşmadığı durumlarda, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu geçici madde 7/f.4-a’da, 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümlerine göre yapılmış tebligat hükümleri yerine geçtiği hükme bağlandığından; müvekkil tarafından davaya konu şirkete yapılan ihtarın (bildirimin), dava konusu şirketin eline ulaşmadığı bir an için kabul edilse dahi, müvekkilin re’sen terkine ilişkin prosedürde bir eksik işlem yaptığından bahsetmek mümkün olamayacağını, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu m.7/f.4-a’da, “Kapsam dahilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve sicil kayıtlarına göre şirkete veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar yollanacağını, yapılacak ihtarın, ilan edilmek üzere—–Müdürlüğüne aynı gün gönderildiğini, İlan, ihtarın ulaşmadığı durumlarda, ilan tarihinin otuzuncu günün akşamı itibarıyla, 11/2/1959 tarihli ve 7201 sayılı Tebligat Kanunu hükümleri yerine yapılmış tebligat yerine geçer.” denilmek suretiyle, ilgiliye ihtarın ulaşmadığı durumlarda, —– ilanının, ilan tarihinin otuzuncu günü itibariyle, 7201 sayılı Tebligat Kanununa uygun bir bildirim olduğu hususu vurgulandığını, buna göre de, mezkur hüküm gereğince, davacının kendisine, müvekkil Müdürlük tarafından yapılan bildirimler (ihtarın), dava konusu şirkete ulaşmamış dahi olsa—— ilanının Tebligat Kanuna uygun bir bildirim olduğunun kabul edilmesi gerektiğini ve re’sen terkin sürecinde bir eksiklik bulunmadığının tespiti gerektiğini, buna göre de, ilanın bulunması karşısında, müvekkilin eksik bir işleminden bahis dahi mümkün olmadığını, Aşağıda yer alan Yargıtay kararının da yukarıda açıklanan hususu ve müvekkillerinin Müdürlük aleyhine yargılama giderleri ve vekâlet ücretine hükmedilemeyeceğini doğruladığını,”——-dosya içinde yer alan ticaret sicil evrakında davalı müdürlüğün ihyası istenen şirketin sicil kayıtlarındaki adresine tebligat çıkarıldığı, tebligatın “Bu sokak yok” şerhi ile bila döndüğü, 07/10/2013 tarihli—- ilan yapıldığı ve 28/01/2014 tarihinde şirketin terkin edildiği anlaşılmaktadır. İhyası istenen şirkete gönderilen tebligat yapılamamış ise de 6102 sayılı TTK’nın geçici 7/4. maddesindeki usul dairesinde ilan tarihine göre tebliğ tarihi belirleneceğinden, dava konusu terkin işleminde usulsüzlük bulunmamakta olup, aksi gerekçe ile yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir.”——- sayılı ilâmı. 6102 sayılı ttk geçici 7. madde gereğince ticaret sicilinden re’sen terkin edilen şirketlerin ticari faaliyetlerine devam edecek şekilde ihyasına karar verilmesi mümkün olmadığını, dava konusu şirketin, hukuki yarar bulunmak kaydıyla ek tasfiye kapsamında ihyasına karar verilmesi mümkün ve takdir sayın mahkemenin ise de, sermaye artırım yükümlülüğünü yerine getirmediği için ticaret sicilinden re’sen terkin edilen şirketin, ticari faaliyetlerine devam edebilmesi hukuken mümkün olmadığı gibi; sermaye artırım yükümlülüğünü yerine getirmeyen şirketin durumunu Kanuna uygun hâle getirebilmesi için Kanun koyucu tarafından öngörülen süre de (6103 Sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanun m. 20/1) sona ermiş olduğundan bu itibarla da, müvekkil Müdürlükçe işlem tesis edilebilmesi mümkün olmadığını, nitekim aşağıda yer alan Yargıtay içtihatlarından anlaşılacağı üzere, yerleşik uygulamanın da bu yönde olduğunu, “Dava, 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesi uyarınca sicilden re’sen terkin edilen dava dışı ——– ihyası istemine ilişkin olup, mahkemece yazılı şekilde davanın kabulüne karar verildiğini, davacı tarafın, şirketin ticari faaliyetlerine devam etmek amacıyla ihyasını talep ettiğini, ancak, şirket ihyası, eksik tasfiye işlemlerinin tamamlanması amacıyla yapılabilir. Bu nedenle 6102 sayılı TTK’nın geçici 7. maddesinde öngörülen terkin koşullarının oluşmuş olması karşısında şirketin faaliyetlerine devam etmek amacıyla ihya kararı verilemez. Mahkemece açıklanan bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesi gerekirken yanılgılı gerekçelerle davanın kabulüne karar verilmesi doğru görülmediğini,—— Hukuk Dairesinin 21.06.2018 tarih ve——-sayılı ilâmı. “6102 sayılı Yasa’nın Geçici 7/15. bendi uyarınca tasfiyenin tamamlanabilmesi için şirketin ihyası mümkün ise de davacının talebinin şirketin faaliyetinin devam etmesine yönelik bulunmasına göre, davacı vekilinin karar düzeltme isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.——- sayılı ilâmı. 6102 sayılı Kanun gereğince, sermayeden dolayı münfesih olan şirketlerin kaydının tamamen açılarak ticari faaliyetlerine dönecek şekilde Mahkemeler tarafından karar verilmesi halinde, ilgili Mahkeme hükmünde, sermaye artırımına izin veren açık bir karar bulunmadığı halde, şirketlerin kaydı açılsa dahi münfesih olmaktan kurtulamayacağını, zira şirketlerin kanuni olarak sermaye artırımı yapmaları için öngörülen sürenin dolduğunu, gerçekten de; anonim şirketlerin zorunlu asgari sermayesinin 50.000,00-TL olarak ve yine, limited şirketlerin asgari sermayesi de 10.000,00-TL olarak belirlenmiş olduğunu; 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunu m.20 gereğince sermayesini, Kanunda öngörülen zorunlu asgari sermayeye yükseltmeyen şirketlerin münfesih sayılacağını, bilindiği üzere, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun 332 ve 580’nci maddelerinde asgari sermaye tutarının anonim şirketlerde 50.000,00-TL., limited şirketlerde ise 10.000,00-TL olarak düzenlendiğini ve 6103 sayılı Türk Ticaret Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 20.maddesinde de, sermayesini 50.000,00-TL’ye yükseltmeyen anonim şirketler ile sermayesini 10.000,00-TL’ye yükseltmeyen limited şirketlerin 14.02.2014 tarihi itibariyle infisah etmiş sayılacağı hükme bağlandığını, öte yandan; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun geçici 10.maddesinde, “14.02.2014 tarihine kadar söz konusu Kanun hükümlerine göre yapılması gereken sermaye arttırımlarnı, herhangi bir nedenle yapmamış olan şirketler hakkında asgari sermaye şartını bu maddenin yayımı tarihinden itibaren üç ay içinde yapmaları hâlinde fesih işlemi uygulanmaz. Sermaye artırımında bulunulmaması nedeniyle Ticaret Sicili kaydı silinenlerin de bu süre içinde sermaye artırımı için başvurmaları hâlinde kayıtları resen yeniden oluşturulur.” denilmek suretiyle, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu yürürlüğe girdikten sonra münfesih olan şirketlerin, anılan geçici maddenin yayım tarihi olan 11.09.2014’ten itibaren üç ay içinde, yani 11.12.2014’e kadar sermaye artırımı yapmasına ve infisah sebebini ortadan kaldırmasına da imkan tanındığını, buna göre de; sermayesi ile ilgili zorunlu değişikliği yapmayan, dava konusu şirketin aralarında bulunduğu şirketler, 6102 sayılı Kanun geçici m.7/f.1 gereğince re’sen terk edildiğini, hal böyle olmakla; dava konusu şirketin kaydı ek tasfiye olmak üzere veyahut da sınırlı şekilde açılmasa dahi; mezkur Kanun hükümleri gereğince münfesih olacak ve yine, dava konusu şirketin sermaye artırımı yapması bakımından, kanunda öngörülen süreler dolduğu için de sermaye artırımı kararı alarak tescil ettirmesi ve böylece, münfesihlik sebebinin ortadan kalkmasının mümkün olmayacağını, çünkü şirketlerin zorunlu sermaye artırımlarını yapmaları bakımından öngörülen kanuni süreler dolduğu halde, Müvekkil, mezkur Kanun hükümlerinin açık ve emredici hükmünden farklı bir uygulama benimsemek anlamına gelecek şekilde; dava konusu şirketin sermaye artırımı yapmasına müsaade edemeyeceğini veyahut da bu şekilde hareket edemeyeceğini, davacı vekilinin dava konusu şirketin vergi kaydının devam etmesi sebebiyle ihyasına karar verilmesi gerektiği hususu da dayanaktan yoksun olduğunu, 18.07.2014 tarihli, “Ticaret Sicilinden Resen Kaydı Silinen Şirketlerle İlgili İşlemler – Maliye Bakanlığı Uygulama İç Genelgesinde” düzenlendiği üzere, vergi sicil kaydından faal olduğu anlaşılan ancak ticaret sicilinden re’sen terkin edildikleri tescil ve ilan olunan şirketlerin mükellefiyet kayıtlarının, adi ortaklık olarak tesis olunacak şekilde birden fazla ortak tarafından tasarruflar gerçekleştiriliyorsa, adi ortaklık şeklinde; tasarruflar ortaklardan yalnızca biri tarafından yürütülüyorsa bu kişinin adına açılacağının düzenlendiğini, Müvekkil Sicili Müdürlüğü, dava açılmasına sebep olacak herhangi bir işlem yapmadığını, resen terkin sürecinin 6102 sayılı Türk Ticaret Kanununun Geçici 7’nci maddesi ve “Münfesih Olmasına Veya Sayılmasına Rağmen Tasfiye Edilmemiş Anonim ve Limited Şirketler İle Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret Sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğ” kapsamında, Ticaret Siciline kayıtlı şirketler bakımından belirli kriterlerin varlığı halinde uygulanan bir süreç olduğunu, yukarıda da belirtilen gerekçelere dayanılarak bu kapsamda tesis edilmiş olan işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını bu nedenle davanın açılmasında herhangi bir kusuru bulunmayan müvekkilin, “yargılama giderleri”nden sorumlu tutulamayacağını, “Yasal hasım konumunda olan davalı Sicil Müdürlüğünün, şirketin terkin işlemlerinin yapıldığı tarihte, şirket hakkındaki derdest davadan haberdar olduğuna ve bu hususta bilgilendirildiğine dair dosyaya bir delil sunulmamıştır. Ticaret sicil müdürlüğünden gönderilen yazı cevabında, şirketin muamele adresine gönderilen tebligatın 07.07.2015 tarihinde tanınmaması nedeniyle iade edildiği, aynı şekilde şirketin yetkilisi olan adına çıkarılan tebligatın da 10.07.2015 tarihinde adreste tanınmaması nedeniyle iade edildiğini, şirketin terkin edileceğinin 07.07.2015 tarihli ——- ilan edildiğini, bu durumda terkin öncesi şirkete ilişkin işlemlerin yapılması için şirket ve yetkilisine usulüne uygun şekilde tebligat gönderildiği ve davalı sicil müdürlüğünün yasadan kaynaklanan yükümlülüklerini yerine getirdiğini, terkin işleminin usulsüzlüğüne dair başkaca bir sebep ve delil de ileri sürülmediğinden; yasal hasım konumunda olan ve davanın açılmasına sebebiyet vermediği anlaşılan davalının yargılama giderlerine mahkum edilmemesi yönünde karar verilmesi gerektiğini, —— sayılı ilâmı. Davanın açılmasına sebebiyet vermeyip de davanın niteliği gereği ”Yasal hasım” konumunda bulunan müvekkil aleyhine yargılama giderlerine ve vekâlet ücretine hükmedilemez. Nitekim,——Hukuk Dairesi’nin 09.02.2015 tarih, ——- gibi çok sayıda ilamı ve yerleşik uygulama da bu yönde olduğunu, son bir husus olarak da, Yargıtay içtihatları gereğince sermaye artırımı yükümlülüğünü yerine getirmediği için ticaret sicilinden resen terkin edilen şirketin, tekrar ticari faaliyetlerine devam edebilecek şekilde ihyasına (ek tasfiyesine) karar verilmesi mümkün olmadığından; ancak sınırlı olarak dava konusu şirketin ihyasına (ek tasfiyesine) karar verilebileceği ve tasfiye memuru atanması gerektiği hususunu sayın mahkemenizin takdirlerine sunduklarını, 559 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun bazı maddelerinde değişiklik yapılmasına dair kanun hükmünde kararname ile eklenen geçici 10. maddesi gözetildiğinde asgari sermaye şartını süresinde arttırmadığından münfesihlik durumu ortadan kalkmadığından tasfiye ile sınırlı olmak üzere ihya kararı verilebileceğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 7/15. maddesi uyarınca sicilden sermaye artırımı yapmayarak münfesih duruma düşmesinden ötürü tasfiye işlemleri için de şirkete tasfiye memuru atanması gerektiğini, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 547/2. maddesi gereğince ek tasfiye, ihya ve tasfiye işlemlerinin yapılması için ihyası istenen şirketin ortağı ve/veya yetkilisinin tasfiye memuru olarak atanması gerektiğini, hal böyle olunca mahkemece TTK’nın 547/(2). maddesi uyarınca ihyasına karar verilen şirkete tasfiye memuru atanması gerekirken bu yönün gözetilmemiş olmasında isabet görülmediğini,—–bölge adliye mahkemesi —– Hukuk Dairesinin 09.12.2021 tarihli, ——- sayılı ilâmı yukarıda detaylı şekilde açıklandığı üzere, şirketlerin sermayelerini zorunlu yasal asgari sermayeye çıkarmaları bakımından öngörülen kanuni süreler dolduğu için, sermayeden münfesih olarak ticaret sicilinden re’sen terkin edilen şirketlerin ticari faaliyetlerine devam edecek mahiyette ihyasına karar verilemeyeceğinden, dava konusu şirketin sermayesinin yasal tutarın altında bulunması ayrıca da, kanun koyucunun sermaye artırımı için tanıdığı sürenin sona ermiş olması dolayısıyla şirketin ihyasına karar verilmesi mümkün olmadığını, bunun sonucu olarak da, mevzuata uygun olarak re’sen terkin işlemi yapan ve davanın açılmasına neden olmayan müvekkil aleyhine açılan davanın reddine karar verilmesi, yargılama giderleri ve vekalet ücretinden sorumlu tutulmamasını talep etmişlerdir.Davacı şirketin ticaret sicil kayıtları getirtilmiş, incelendiğinde; 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun geçici 7. Maddesine göre 07.07.2014 tarihinde resen terkin edildiği bildirilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE :
Dava, ticari sicil kayıtlarından resen terkin edilen davacı şirketin ihyası ve yeniden ticaret siciline tesciline karar verilmesi istemine ilişkindir.Davacı şirketin, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun Geçici Madde 7. hükmü uyarınca resen ticaret sicilinden terkin edildiği görülmüştür. 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun Dava şartları başlıklı 114 ncü maddesi “(1) Dava şartları şunlardır: d) Tarafların, taraf ve dava ehliyetine sahip olmaları; kanuni temsilin söz konusu olduğu hâllerde, temsilcinin gerekli niteliğe sahip bulunması. …” hükmünü düzenlemiştir.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; davacı—– Türk Ticaret Kanunu Geçici 7. Maddesi uyarınca 07.07.2014 tarihinde resen Ticaret sicilinden terkin edildiği anlaşılmıştır. Ticaret sicilinden terkin edilmek suretiyle hukuk alemindeki varlığı sonra eren şirketin, davada taraf ehliyeti de bulunmamaktadır. Kaldı ki davacı şirketin resen terkin edildiği dönemde adına devam eden bir dava da bulunmamaktadır. Bu nedenle davanın husumet yokluğundan (Aktif dava ehliyeti yokluğundan) reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-HMK 114/1-d ve 115/2.maddeleri uyarınca davanın USULDEN REDDİNE,
2-Harçlar Kanuna göre alınması gerekli 179,90 TL karar harcının davacı tarafından yatırılan peşin harç olan 59,30 TL harçtan mahsubu ile bakiye 120,60 TL’nin davacıdan alınarak Hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından sarf edilen 278,00 TL yargılama giderinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden, karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi uyarınca belirlenen 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-HMK’nin 333.maddesi gereğince bakiye gider ve delil avanslarının karar kesinleştiğinde re’sen yatıran tarafa iadesine,Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde ——– Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.