Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/896 E. 2023/437 K. 18.05.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO:2022/896 Esas
KARAR NO:2023/437
DAVA: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ:07/11/2022
KARAR TARİHİ:18/05/2023

Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkilinin denizcilik ve lojistik üzerine faaliyet gösterdiğini, müvekkilinin 22/07/2020 tarihinde davalı —-yetkili olduğu———- kuruluştan araç kiraladığını, bu sözleşme imzalanırken müvekkili şirket yetkilisine standart genel işlem koşulu adı altında birçok evrakın imzalatıldığını, bu evrakların sözleşme ile birlikte olmasından kaynaklı olarak detaylı inceleme yapılamadığını, araç kiralama işi bittikten sonra davalı şirket yetkilisi tarafından müvekkil şirket aleyhine bonoya dayalı olarak———– sayılı dosya ile icra takibi başlatıldığını, icra takibine dayanak bononun müvekkil şirket yetkilisi tarafından verilen bono olmadığını, müvekkilinin hiçbir ticari işleminde bono kullanmadığını, davalı ile hiçbir ticari ilişkisinin bulunmadığını, müvekkili ile davalı arasında sadece oto kiralama sözleşmesinin olduğunu, müvekkil şirket yetkilisinin oto kiralama sözleşmesinin imzalatılması esnasında hileli şeklide imza attırıldığını iddia ederek; müvekkili şirket aleyhine yapılan takibin teminatsız olarak durdurulmasını, davanın kabulü ile birlikte icra takibinin iptalini, müvekkilinin borçlu olmadığının tespiti ile alınan paraların istirdat edilerek müvekkiline ödenmesini, %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA:Davalı vekilinin cevap dilekçesinde, özetle, icra takibine konu olan bononun usulüne uygun şekilde düzenlendiğini, senette kambiyo vasfını taşımasına engel herhangi bir hususun olmadığını, davacı tarafından atılan imzanın geçerli olduğunu, kambiyo senetlerinin sebepten mücerret olduğunu, bononun imzalanma sebebinin sonucunu bağlamayacağını, davacının borcunu ödememek ve borçtan kurtulmak maksadıyla haksız çabalar sarf ettiğini, davacının borçlu olmadığını ispat edemediğini savunarak; davanın reddini, %20’den az olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep ve beyan etmiştir.

İNCELEME ve GEREKÇE:——– Mahkemesi,—– Başsavcılığı——–Müdürlüğüne müzekkereler yazıldığı anlaşıldı.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava,——- Esas sayılı takibine konu bononun bedelsiz olması (taraflar arasında hiçbir borç ilişkisinin) iddiasına dayalı açılan menfi tespit davasıdır.
——- Esas sayılı takibi incelendiğinde alacaklının davalı —borçlunun davacı —— olduğu, takipte toplam 298.266,81 TL alacak talep edildiği, takip dayanağının 287.600,00 TL miktarlı, ——– vade tarihli bono olduğu görülmüştür.
Anılan bono incelendiğinde keşidecinin davacı, lehtarın davalı olduğu, senette herhangi bir ciro ve malen/nakten kaydının bulunmadığı görülmüştür.
Davacı eldeki dava ile taraflar arasında hiçbir hukuki ilişkinin bulunmadığını iddia etmekte yalnızca davalının yöneticisi olduğu şirket ile (davalının kendi şahsı ile değil) aralarında araç kiralanmasına ilişkin bir kira sözleşmesi akdedildiğini ileri sürmektedir. Davalı ise ispat yükünün davacı tarafta olduğunu ileri sürerek davaya taraflar arasındaki hukuki ilişkiye dair -takip konusu bono dışında- herhangi bir vakıa getirmemiştir.
Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir———–
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer ——— Yine eğer taraflardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyor ise lehine olan senet karinesi çürümüş olacak bunun sonucu olarak iddiasının ispat yükünü üstlenecektir. Buna senedin ta’lili denir. Bu anlamda ta’lil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelir.
Somut olaya uygulanması gereken 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 645 maddesinde kıymetli evrak “Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunların içerdikleri hak, senetten ayrı olarak ileri sürülemediği gibi başkalarına da devredilemez.” şeklinde tanımlanmıştır. Kıymetli evrak olmasının yanında kambiyo senedi olan bono; Kanun’da öngörülen sıkı şekil şartlarına bağlı olarak düzenlenen, para borçlarını ödeme amacına özgülenmiş, yazılı ve soyut bir borç taahhüdüdür..
Her senedin düzenlenmesinin altında yatan bir neden/ilişki vardır. İlletten mücerret olan kambiyo senetleri “ifa amacıyla” ya da “ifa yerine” düzenlenebilir. İfa amacıyla düzenlendiğinde, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı sürece asıl borç ilişkisi ortadan kalkmaz. Kambiyo senedinin bu iki nedenden hangisi için düzenlendiğinin açıkça belirtilmediği durumlarda, kambiyo senedinin ifa amacıyla düzenlendiği kabul edilir. Bir başka anlatımla, kambiyo senedinin mevcut asıl borç ilişkisinden doğan alacağın ifasını teminen, bu alacağın ifasının gerçekleştirilmesi uğruna düzenlenmesi esastır———-Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evrak niteliğine sahip olduklarından bu senetlerde yer alan hak, temel borç ilişkisinden bağımsızdır. Ancak kambiyo taahhüdünde bulunmanın temelinde -şart olmamakla birlikte- genellikle satım, bağışlama, kira, taşıma gibi bir borçlandırıcı işlem vardır. Böyle bir borçlandırıcı işlem yoksa senedin hatır için verildiği varsayılır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir kambiyo senedi düzenleyip lehtara vermesiyle kambiyo ilişkisi diye adlandırılan ve temel borç ilişkisinden bağımsız olan ikinci bir borç ilişkisi doğar. Zira bir borç ilişkisi için kambiyo taahhüdünde bulunulması tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça borcun yenilenmesi sonucunu doğurmaz; kambiyo senedinin ifa yerine değil ifa uğruna verilmiş olduğu kabul edilir. Dolayısıyla bir borç hakkında kambiyo senedi düzenlendiği takdirde, taraflar arasında biri temel borç ilişkisi, diğeri kambiyo ilişkisi olmak üzere iki çeşit ilişki bulunur.
Aynı durum, kambiyo senedinin tedavülü hâlinde de karşımıza çıkar. Bir kambiyo senedi ciro edildiği zaman ciranta ile ciro edilen kişi arasında kural olarak bir temel ilişki (asıl borç ilişkisi) bulunmaktadır. Ayrıca, bu iki kişi arasında kambiyo hukukundan doğan bir kambiyo ilişkisi de mevcuttur. Bu sebeple taraflar arasındaki temel borç ilişkisindeki bozukluklar kambiyo ilişkisini etkilemez. Temel borç ilişkisinden doğan def’îler, temel borç ilişkisi ile kambiyo ilişkisinin taraflarının aynı olması ve bile bile borçlu zararına hareket edilmesi hâlleri dışında, kambiyo ilişkisinde ileri sürülemez. Zira temel borç ilişkisi kendi hukukuna, kambiyo ilişkisi de kendi hukukuna tabidir.Borçlu, kambiyo senedi nedeniyle alacaklıya karşı, genel olarak, ya kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ya da temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek menfi tespit talebinde bulunabilir. Başka bir deyişle borçlunun kambiyo senedi borcundan dolayı sorumlu olmaması, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan doğan nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, temel borç ilişkisine yönelik nedenlere de dayanabilir. Bununla birlikte borçlunun takas def’îni kullanması hâlinde ise, ne temel borç ilişkisine, ne de kambiyo senedi borcuna dayanılmakta, borçlu, kambiyo senedinden doğan borcu ile hamildeki alacağını takas etmektedir.
Borçlunun, kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ileri sürerek açtığı menfi tespit davası esasında maddi hukuk anlamında bir itiraz sebebine dayanılarak açılmaktadır. Bu kapsamda hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit davalarında, uyuşmazlık temel ilişkiden değil, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan kaynaklanmaktadır. Bu davalarda, kural olarak, davacının iddiası çoğu kez tüm senet ilgililerine karşı öne sürülebilen mutlak def’îlere dayanmaktadır. Örneğin; kambiyo senedinin zorunlu şekil şartları içermemesi, kambiyo alacağının zamanaşımına uğraması, vadeyi beklemeden istemde bulunulması, ciro zincirindeki kopukluk, başvuru hakkının yitirilmiş olması, senette yazılı kısmî ödeme açıklaması, sorumsuzluk kayıtları ya da bir kambiyo taahhüdünün senet yapma iradesindeki bozukluk nedeniyle sahibini bağlamayacağı yönündeki iddialar hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit talebine konu oluşturur.
Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına neden olan temel alacağın herhangi bir nedenle mevcut olmamasıdır ———- Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır.Bedelsizlik iddiası, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 687. maddesi anlamında bir kişisel def’îdir. Bedelsizlik bir kişisel def’î olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’îni ileri sürebilir.Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 61 vd. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 vd.) maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’ini dermeyan etme hakkını vermektedir.Mahkememizce yapılan değerlendirmede, davanın——– Esas sayılı takibine konu bononun bedelsiz olması (taraflar arasında hiçbir borç ilişkisinin) iddiasına dayalı açılan menfi tespit davası olduğu, davacının eldeki dava ile taraflar arasında hiçbir hukuki ilişkinin bulunmadığını iddia ettiği, yalnızca davalının yöneticisi olduğu şirket ile (davalının kendi şahsı ile değil) aralarında araç kiralanmasına ilişkin bir kira sözleşmesi akdedildiğini ileri sürdüğü, davalının ise ispat yükünün davacı tarafta olduğunu ileri sürerek davaya taraflar arasındaki hukuki ilişkiye dair -takip konusu bono dışında- herhangi bir vakıa getirmediği, menfi tespit davasında ispat yükünün, kural olarak davalı alacaklıya düştüğü, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükünün davalı alacaklıya düştüğü, zira hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükünün davalı alacaklıya düştüğü (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6), yine eğer taraflardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyor ise lehine olan senet karinesi çürümüş olacak bunun sonucu olarak iddiasının ispat yükünü üstleneceği, buna senedin ta’lili denildiği, bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde, yukarıda da ortaya konulduğu gibi takip ve dava konusu senet üzerinde herhangi bir malen/nakten kaydının bulunmadığı ve davacının taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi inkar ettiği (aralarında hiçbir hukuki ilişkinin bulunmadığını iddia ettiği), bu sebeple senedin ihdas nedenini değiştirmediği ve davalının taraflar arasındaki hukuki ilişkiyi ve davacıdan kendisinin alacağı bulunduğunu ispatlamakla mükellef olduğu, ancak davalının ispat yükünün davacıda olduğundan bahisle takip konusu bono dışında herhangi bir vakıa getirmediği, davacı da taraflar arasında hukuki ilişki bulunmadığını iddia ettiğine göre, eldeki davada süresi içerisinde alacağın varlığı hususunda incelenecek ve ispatı uğruna delil toplanacak bir vakıa da bulunmadığı, yukarıdaki tüm açıklama ve gerekçeler dikkate alındığında takip konusu senedin bedelsiz olduğu, davacının —— sayılı takibine konu bonodan kaynaklı olarak davalıya ——– Esas sayılı takibindeki 298.266,81 TL alacaktan dolayı borçlu olmadığının tespitine karar verilmesi gerektiği ancak mahkememizin görevinin bu tespitle yetinmekle sınırlı olduğu, takibin iptaline karar verilemeyeceği, davanın borçlu lehine neticelenmesinin sonuçlarının İİK 72/5 maddesi gereğince kendiliğinden gerçekleşeceği ve hükmün (kesinleşmeye kadar) takibin durması sonucunu doğuracağı, bu sebeple mahkememizin takibin iptali hükmü verme görevi ve yetkisi olmadığı, yine davalının kötüniyetli takip yaptığına dair dosyada bir delil bulunmaması nedeniyle davacının kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmış, tüm bu gerekçelerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ ile, davacının —– sayılı takibine konu bonodan kaynaklı olarak davalıya ——-Esas sayılı takibindeki 298.266,81 TL alacaktan dolayı borçlu olmadığının TESPİTİNE,
2-Davacının ———- takibinin iptali talebinin REDDİNE,
3-Davacının, davalı tarafın kötüniyet tazminatına mahkum edilmesi talebinin REDDİNE,
4-Harçlar Kanunu uyarınca kabul edilen dava değeri (298.266,81 TL) üzerinden hesaplanan ve alınması gereken 20.374,60 TL karar ve ilam harcından dava açılırken peşin olarak alınan 5.094,00 TL peşin harcın mahsubu ile bakiye 15.280,60 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafça yapılan 5.307,70 TL dava açma masrafı, 52,00 TL posta masrafından ibaret 5.359,70 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
7-Artan gider avansının HMK’nun 333. maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra resen ilgilisine iadesine,
8-Davacı yapılan yargılamada kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri (298.266,81 TL) üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 44.757,35 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine sunulacak dilekçe ile ————-Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. 18/05/2023