Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/801 E. 2023/146 K. 21.02.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/801 Esas
KARAR NO : 2023/146

DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 18/06/2015
KARAR TARİHİ : 21/02/2023
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;
Müvekkilin alacalının tahsili umacı ile —–. İcra Müdürlüğü —— Esas sayılı dosyasından ilamsız takibe girişildigini, borçlunun haksız itirafı ile takibin durduğunu, davalı borçlunun, müvekkilin ——Esas sayılı dosyasına taahhütte bulunduğunu, ve borcu kabul ritmini bu sebeple de borcunun bulunmadığını iddia etmiş olduğunu, davalı borçlunun müvekkil hakkında—–Asliyt Ticaret Mahkemesi 16.04.2012 tarihli gerekçeli karar——Karar sayılı karara konu Tasarrufun iptali davası açtığını, bu davada müvekkilin davalıya 41.000 TL borçlu olduğu yönünde olduğunu, bu kararın müvekkil tarafından temyiz edildiğini ancak bu sırada davalı tarafından ——sayılı takip dosyasının açıldığını, icra tehdidi altında kalan müvekkilin taksitle ödeme taahhüdünde bulunduğunu, bu suretle haciz işlemlerine engel olmaya çalıştığını, davalının da söz konusu taahhütnameyi imza ettiğini, müvekkilin söz konusu ödemeyi taksit taksit haricen ödediğini, ödemenin tamamlanmasından sonra —— 16.04.2012 tarihli gerekçeli karar——- sayılı karara konu tasarrufun iptali davasma ilişkin kararın bozulduğunu, bunun üzerine yeniden yapılan yargılamada müvekkilin borcunun olmadığına ilişkin hüküm kurulduğunu, davalının bu karara karşı temyize müracaat ettiğini ancak kararın bu defa onandığını, karar düzeltme talebinin de reddedildiğini, bu suretle müvekkilin davalıya hiçbir borcunun kalmamış olduğu hususunun kesinleşmiş olduğunu bunun üzerine —– sayılı dosyasından davalının haksız olarak tahsil ettiği bedelin faizi ile iadesi için ilamsız takibe girişildiğini, davalının kötü niyetli olarak bu takibe itiraz etliğini belirterek ——- sayılı dosyasından yapılan takibe davalı itirazının iptalini talep elmiştir.
CEVAP : Davalı tarafından herhangi bir cevap dilekçesi sunulmamıştır.
DELİLLERİN İNCELENMESİ VE GEREKÇE :
Dava, haksız tahsil edilen bedelin tahsili için yapılan takibe vaki itirazın iptali davasıdır.
Mahkememizce yapılan yargılamada taraf delilleri toplanarak dosya üzerinden bilirkişi kurulu raporu ve ek rapor alınarak uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmiştir.Bilirkişi kurulu raporunda özetle; Dosya kapsamının incelenmesinden davalı taralından davacıya karşı ——-Karar sayılı dosyasına konu tasarrufun iptali davası açıldığı, 16/04/2012 tarihli karar ile davacının davalıya 41.000 TL borçlu olduğuna hüküm kurulduğu, bu karar üzerine davalı tarafından—–sayılı ilamlı takip dosyasının 48.000.60 TL üzerinden açıldığı, söz konusu bedelin 11.7.2012 tarihinde 13.913,54 TL 10.08.2012 tarihinde 13.914,00 TL 11.10.2012 tarihinde 13.914,00 TL, 11.10.2012 tarihinde 11.340,00 TL aynı tarihte 2.572,76 TL (Toptam 55.654,30 TL) olarak ödendiği, söz konusu yerel mahkeme kararının —— sayılı dosya) ——sayılı dosyasından 28.03.2013 tarihinde bozulduğu, bozmadan sonra yapılan yargılamada bu defa —— sayılı ve 14.11.2013 tarihli karar ile davanın reddedildiği, kararın 16.9.2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır.Yine dosya kapsamının incelenmesinden, davalı tarafından—– sayılı takip dosyasının 48.009,60 TL üzerinden açılması üzerine 10.07.2012 talihi itibariyle borcun 55.654,14 TL olarak tespit edilip vadeye bağlandığı taraflarca ödeme taahhüdünün imza edildiği, söz konusu ödemenin davacı tarafından eksiksin olarak yapıldığı da anlaşılmaktadır.Yine dosya kapsamının incelenmesinden, derdest davanın davacısının davalı aleyhine olarak faizi ile birlikle iadesi gereken meblağ olarak 67.464,39 TL üzerinden 23.12.2014 tarihinde takibe girişliği, söz konusu takibe karşı olarak davalı yanın—— sayılı takip dosyasındaki ödenıe taahhüdünün borcun kabulü anlamında olduğunu, borcu ikrar ettiğini iddia ederek takibe itiraz etmiştir.Temyiz yoluna müracaat edilmesi ilk derece mahkemesinin vermiş olduğu kararın icrasına (yerine getirilmesine) engel olmaz, başka bir ifadeyle kararın icrası için kesinleşme (kanun yolu aşamasının tamamlanmış olması) art değildir. Dolayısıyla verilen bir kararı hukuka aykırı olduğunu düşünen taraf, bu kararın bozulmasını sağlamak üzere Yargıtay’a müracaat etmiş olsa bile, karar lehine olan taraf, kararın kesinleşmesini (kanun yolu aşamasının tamamlanmasını) beklemeksizin o karamı kendisi açısından sağlamış olduğu faydaları elde etmek üzere (alacağın tahsili, menkul malın iadesi vs) icra dairesi vasıtasıyla harekele gelebilecektir. 6100 sayılı HMK. m, 367 ”Temyiz, kararın icrasını durdurmaz…” şeklinde meseleyi iade etmekledir.Somut olayda da derdest davanın davalısı—— sayılı dosyasına konu tasarrufun iptali davasında 16.04.2012 tarihli karar ile derdest davasını davacısının davalıya 41.000 TL borçlu olduğunun hüküm kurulması üzerine—— sayılı ilamlı takip dosyasından 48.009,60 TL üzerinden takip bağlatmıştır. Söz konusu takip dosyasına yönelik olarak da her iki tarafın imza ettiği ödeme taahhüdü bulunmaktadır. Bu taahhüt tamamen anılan yerel mahkemenin kararından ortaya çıkan borca yönelik olup davacı tarafından yapılan eklemelerin de bu ilama konu takip dosyasına yönelik vapıldığı açık olarak anlaşılmaktadır.Ödeme taahhüdü çerçevesinde davacı yan eksiksiz olarak borcu ifa ettikten sonra borcun doğumuna yol açan mahkeme kararının Yargıtay tarafından ——sayılı dosyasından 28.03.2013 tarihinde) bozulduğu, ve bu bozmadan sonraki yargılamada bu defa —–Esas ve——- Karar sayılı ve 14.11.2013 tarihli kararı ile davanın reddedildiği, kararın 16.9.2014 tarihinde kesinleştiği anlaşılmaktadır. O halde meselenin icranın tamamen eski hale iadesi kapsamında irdelenmesi gerekmekledir. Zira icraya konu olan borç tamamen icra edildikten sonra ilk kararın bozulduğu anlaşılmakladır.Yukarıda temyiz yoluna müracaat edilmesinin kararın icrasına engel olamayacağına, ancak bunun icranın ertelenmesi yoluyla söz konusu olabileceğine değinmiştik. Ancak bazen icranın ertelenmesi talebinde bulunulmaması halen de icranın ertelenmesi talebinde bulunulup da bu talebin reddedilmesi sebebiyle temyiz yoluna müracaat edilmesi ihtimalinde borçlunun ilamlı takibe karşı (Temyiz incelemesi sırasında) korumasız kaldığı durumlar karşımıza çıkabilir. Bu halde, temyiz incelemesi Yargıtay tarafından yerine getirilirken, karar lehine olan taraf da bu kararın icrasını gerçekleştirmekledir. Bu halde, kesinleşmeden icrası mümkün olan kararla ilgili ilamlı takip devam ederken ya da bu ilamlı takip sonuçlandıktan sonra kararın Yargıtay tarafından bozulması ihtimal dahilindedir.Yargıtay ilamlı takibe konu edilen hükmü, ilamlı takip devam ederken bozabileceği gibi ilamlı lakip sonuçlandıktan sonra da bozmuş olabilir. Yukarıda da ifade etmiş olduğumuz üzere meselenin icranın tamamen eski hale iadesi kapsamında irdelenmesi gerekmektedir. Zira icraya konu bu borç tamamen icra edildikten sonra ilk kararın bozulduğu anlaşılmakladır.
İcranın iadesi yoluyla alacaklıdan geri alınıp borçluya iade edilecek olan miktar, icra müdürlüğünden alınmış olan miktara isabet edecektir. Borçlunun, alacaklıya ödediği paradan bir süre yoksun kalmasından doğan zararını alacaklıdan isteyebilmesi mümkündür. Bu zarar, borçlunun parayı icra dairesine yatırdığı tarihten alacaklının İİK. 40/1-2 maddesi prosedürüne uygun olarak iade ettiği tarihe kadar olan faizden ibarettir. Bu tarihler arasında olmak üzere yasal faize karar verilmesi gerekir. Ancak Yargıtay bir kararında “Davacı, kendi kusurlu eylemi ile oluşan zararına katlanmak zorundadır. Ancak davalı, icra prosedürü içinde aldığı parayı, icra dosyasına yatırmakla yükümlü olduğu tarihten sonra iade etmiş olup geç kaldığı dönem itibariyle kusurludur. Davacı bu döneme ait zararını davalıdan isteyebilir.” şeklindeki ifadesiyle sorumluluğun kapsamım daraltmıştır.Dosya kapsamının incelenmesinden, derdest davanın davacısının davalı aleyhine olarak faizi ile birlikle iadesi gereken meblağ olarak 67.464.39 TL üzerinden 23.12.2014 tarihinde takibe giriştiği, söz konusıı takibe karşı olarak davalı yanın—— sayılı takip dosyasındaki ödeme taahhüdünün borcun kabulü anlamında olduğunu, borcu ikrar ettiğini iddia ederek takibe itiraz etmiştir.Öncelikle belirtmek gerekir kabul ve ikrar teknik anlamda farklı kavramlar olup doğruduğu sonuçlar itibari ile de kesinlikle birbirinden ayrılır. Bu ayrımlara girmeden belindim ki somut olay yönünden ödeme taahhüdünün davalının ilamlı takibe dayalı olarak girişliği icra dosyasına yönelik olduğu, bu ilamın daba sonra kesinleşmiş bir karaıla ortadan kalkmış olması sebebiyle dayanaktan yoksun hale gelmiş olduğu, mahkemenin bozmadan sonra verdiği kararla davacı yanın davalıya borçlu olmadıkının tespit edildiği, bu tespitin davanın açılması anına kadar geçmişe etkili olarak davacının davalıya hiçbir borcunun olmadığım tespit eden bir karakterinin olduğu dikkate alındığında davalı yanın söz konusu savunmasının hiçbir mesnedinin olmadığı mütalaa edilmektedir…) şeklinde görüş bildirmiştir.Bilirkişi kurulu ek raporunda özetle (—– kesin hükmünden sonra davalı bankanın davacıdan haksız tahsil etmiş olduğu paranın faiziyle iadesi için —— Esas sayılı dosyasında; Davacı yanın davalı bankaya yapmış olduğu ödeme miktarları ödeme tarihleri ve icra takip tarihî itibariyle işlemiş yasal faizli tutan takip tarihi itibarîyle aşağıdadır.
Ödeme tarihi Ödeme miktarı TL Faiz matrahı Fa.z dönemi İşlemiş faizi TL
11.07.2012 13.913,54 13.913,54 11.07.2012-09.08.2012 104,35

10.08.2012 13.914,00 27.827,54 10.08.2012-12.09.2012 208,72
13.09.2012 13.914,00 41.741,54 13.09.2012-09.10.2012 294,18 10.10.2012 11.340,78 53.082,32 10.10.2012-23.12.2014 10.682,75
10.10.20122.572,76 2.572,76 10.10.2012-23.12.2014 518,61
55.655,08 11.808,61
Asıl alacak 55.655,08 TL
işlemiş %9 yasal faiz 11.808,61 TL
İcra takip tarihindeki alacak:67.463,69 TLDavacı —— davalı bankadan İcra takip tarihindeki alacak miktarı 55.655,08 TL asıl alacak,l 1.808,61 Tl işlemiş yasal faiz olmak üzere toplam 67,463,69 TL olarak hesap edilmiştir…) şeklinde görüş bildirmiş olup Davanın Kısmen Kabulüne, davalının ——- Esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın iptali ile takibin;55.165,08 TL Asıl alacak, 11.808,61 TL işlemiş faiz üzerinden takip tarihinden itibaren asıl alacağa yasal faiz oranları uygulanmak suretiyle devamına, davacının alacağı likit olduğundan bulunan bu toplam alacağın %20 tutarında inkar tazminatının davalıdan tahsiline, aşan istemin reddine dair hüküm kurulmuştur,
Kararın İstinafı neticesinde—–Bölge Adliye Mahkemesince, davalı vekilinin istinaf başvurusunun HMK’nın 353/1-b.1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiş, Bölge Adliye Mahkemesi kararı, davalı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
——. Hukuk Dairesinin kararında;
Tüm davalarda olduğu gibi eldeki davada da HMK’nın 114. maddesinin (h) bendinde yazılı davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması zorunludur. İİK’nın İcranın İadesi başlıklı 40. maddesinde “İlamın bölge adliye mahkemesince kaldırılması veya temyizen bozulması icra muamelelerini olduğu yerde durdurur. Bir ilam hükmü icra edildikten sonra bölge adliye mahkemesince kaldırılır veya yeniden esas hakkında karar verilir ya da Yargıtayca bozulup da aleyhine icra takibi yapılmış olan kimsenin hiç veya o kadar borcu olmadığı kesin bir ilamla tahakkuk ederse, ayrıca hükme hacet kalmaksızın icra tamamen veya kısmen eski haline iade olunur. Ancak üçüncü kişilerin hüsnüniyetle kazandıkları haklara halel gelmez.” düzenlemesine yer verilmiştir. Buna göre, ilamlı takibe karşı paranın ödendiğine ilişkin yapılabilecek itirazlar kanunda düzenlenmiş olup, borçlu, icra emrinin tebliğinden önceki ödemeyi icranın geri bırakılması prosedürünü işleterek ileri sürebilecek; borçlu olmadığı parayı ödemek durumunda kalan borçlu istirdat davası açabilecek; mahkemece verilen kararın bölge adliye mahkemesi veya Yargıtay tarafından bozulması durumunda da icranın iadesini isteyebilecektir.Somut olayda; Davacı taraf, davalının müvekkili hakkında tasarrufun iptali davası açtığını, bu davada önce müvekkilinin davalıya 41.000,00 TL borçlu olduğu yönünde karar verildiğini, dosya temyiz aşamasındayken icra tehdidi altında kalan müvekkilinin bu miktarı taksitle ödemek zorunda kaldığını, ancak daha sonra tasarrufun iptali davasına ilişkin kararın bozulduğunu, bunun üzerine yeniden yapılan yargılamada müvekkilin borcunun olmadığına ilişkin hüküm kurulduğunu belirtmiş olup; davacı İİK’nın 40. maddesine göre, ödemiş olduğu asıl alacak miktarı yönünden icra müdürlüğüne başvurarak icranın iadesini sağlayabilecekken, bu miktar yönünden icra takibi yapılmasında ya da dava açılmasında hukuki yararı yoktur. Ancak; İİK’nın 40/2. maddesi gereğince icranın iadesi yoluyla alacaklıdan geri alınıp borçluya verilecek miktar borçlunun icra dairesine ödediği miktardır. Davacı, kendisinin icra dosyasına ödeme yaptığı tarihten itibaren tahsil edilen paranın faiziyle birlikte tahsilini talep etmiş olup, ödenen paranın faizinin İİK’nın 40/2. maddesi uyarınca icra müdürü tarafından hesap edilemeyecek olması karşısında davacının faize ilişkin talebini ayrı bir icra takibi ya da dava ile ileri sürmesinde hukuki yararının varlığının kabulü gerekmektedir. Bu durumda mahkemece; davacının icra takibine konu ettiği asıl alacak miktarı yönünden icra takibi yapmasında ve dava açmasında hukuki yararı olmadığından davanın reddine, davacının icra dosyasına ödeme yaptığı tarihten itibaren ödenmesi gereken faiz yönünden davanın açılmasında hukuki yararı bulunduğundan kabulüne karar verilmesi gerekirken yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru görülmemiştir gerekçesi ile mahkeme kararı bozulmuştur.
Mahkememizce —— Karar sayılı bozma ilamı usul ve yasaya uyun olduğundan uyulmasına karar verilerek yargılama yapılmış , bozma ilam gerekçesinde olduğu gibi Davacı İİK’nın 40. maddesine göre, ödemiş olduğu asıl alacak miktarı yönünden icra müdürlüğüne başvurarak icranın iadesini sağlayabilecekken, bu miktar yönünden icra takibi yapılmasında ya da dava açılmasında hukuki yararı olmadığı, davacının faize ilişkin talebini ayrı bir icra takibi ya da dava ile ileri sürmesinde hukuki yararının varlığının kabulü gerektiği değerlendirilerek bilirkişi tarafından yapılmış denetlenebilir hesap neticesinde davanın kısmen kabulüne, davalının—— esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile takibin 11.808,61 TL işlemiş faiz yönünden devamına, asıl alacağa ilişkin talebin hukuki yarar yokluğu nedeni ile reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.

H Ü K Ü M : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
Davanın KISMEN KABÜLÜNE
1-Davalının—— esas sayılı dosyasına yaptığı itirazın Kısmen iptali ile takibin 11.808,61 TL işlemiş faiz yönünden DEVAMINA,
Asıl alacağa ilişkin talebin hukuki yarar yokluğu nedeni ile REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 806,64 TL harçtan, davacı tarafça dava açılırken peşin olarak yatırılan 814,81 TL harcın mahsubu ile fazladan yatırılan 8,17‬ TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça dava açılırken peşin olarak yatırılan 806,64 TL harcın davalı taraftan tahsili ile davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından yapılan 2.245,00 TL yargılama giderinin davanın kısmen kabul – kısmen red oranına göre hesaplanan 392,95 TL’sinin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa verilmesine, bakiye kısmın davacı taraf üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından yapılan 86,65 TL yargılama giderinin davanın kısmen kabul – kısmen red oranına göre hesaplanan 71,48 TL’sinin davacı taraftan tahsili ile davalı tarafa verilmesine, bakiye kısmın davalı taraf üzerinde bırakılmasına,
6-Davacı vekili lehine karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT göre hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davalı taraftan tahsili ile davacı tarafa ödenmesine,
7-Davalı vekili lehine karar tarihinde yürürlükte olan AAÜT göre hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacı taraftan tahsili ile davalı tarafa ödenmesine,
8-Dosyada arta kalan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair davacı ve davalı vekilinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 15 günlük Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere karar açıkça okunup usulün anlatıldı.