Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/745 E. 2023/997 K. 16.11.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/745
KARAR NO : 2023/997

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 26/09/2022
KARAR TARİHİ : 16/11/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: 15/02/2019 tarihinde müvekkiline ait —– plaka nolu araç ile davalı sigorta şirketine sigortalı —— plakalı araç arasında maddi hasarlı trafik kazasının meydana geldiğini, müvekkilinin davalı şirkete başvuru yaptığını ancak davalının 8 iş günü içerisinde ödemek zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, tahsil edilmesi gereken tazminatı yasal süresinde tahsil edemediklerini, davalı tarafça sigortalanan aracın kusurlu bulunduğunu, müvekkilinin kusursuz olduğunu, bunun üzerine 11/03/2021 tarihinde –—– sayılı dosyası ile değer kaybı bedeli tazminatı talep edildiğini, dosyanın 4/05/2021 tarihinde —–numarasıyla—- Sigortanın sorumluluğuna karşı karar verildiğini, müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla 21/02/2019 tarihinde borçluyu temerrüde düşürdüğünü ancak borcunu 02/06/2021 tarihinde icra kanalıyla tahsil edebildiğini, müvekkilinin davalıdan talep ettiği değer kaybı bedeli tazminatının temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücünün aynı olmayacağını, müvekkilinin zarara uğrayacağını, dosyada tahsil edilen faiz oranının müvekkilinin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını, kanun maddesi uyarınca borçlu alacaklının temerrüt faizini aşan zararını karşılamakla yükümlü olduğunu, sigortalısı adına borçlu olan sigorta şirketinin tazminat alacağını ödemeyerek kusuru ile borcun tahsil edilmesini engellediği için müvekkilinin uğradığı munzam zararı karşılamakla yükümlü olduğunu, munzam zararın hesaplanması için dosyanın bilirkişiye gönderilmesi gerektiğini iddia ederek; fazlaya ilişkin talep ve dava hakkı saklı kalmak kaydıyla müvekkilin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile birlikte tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıdan tahsilini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA:Davalı vekilinin cevap dilekçesinde, özetle, davacının taleplerinin haksız ve mesnetsiz olduğunu, dava konusu kaza ile ilgili hasar dosyasının açıldığını, davadan önce davacının değer kaybı zararının tahkim başvurusunda verilen kesin hükme istinaden müvekkili sigorta şirketi tarafından karşılandığını, poliçeden kaynaklı başkaca bir sorumluluğunun bulunmadığını, davacı tarafın munzam zarar talebinin soyut iddialara dayandığını, zararın ispat edilmesi gerektiğini, meydana gelen hasar sebebiyle oluşan zararın enflasyon ve kur farkı ile arttığı belirtilmişse de araç bedelleri de enflasyon ve kur farkından daha büyük bir hızla artış gösterdiğini, zarar miktarı sabit kalmakla birlikte hasarlı araçların değeri de aynı oranda artmakta olduğundan ödenecek tazminattan daha fazla bir zarara uğranmayacağı tespit edilebileceğini, aksi durumu kabul ise sebepsiz zenginleşme yol açacağını, davacı tarafa yapılan değer kaybı ödemesi ile sorumluluğun yerine getirildiği için munzam zarar oluşmasının önüne geçildiğini, müvekkilinin dava öncesinde ödeme yaptığını, munzam zararın tazmin edilebilmesi için borçlunun kusurlu olması gerektiğini, müvekkilinin söz konusu zarardan poliçe limitleri dahilinde sorumlu olduğunu, faizin dava tarihinden itibaren yasal faiz olması gerektiğini savunarak; haksız ve mesnetsiz davanın reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep ve beyan etmiştir.

İNCELEME:
Sigorta Bilgi Ve Gözetim Merkezi Müdürlüğü, —- Başkanlığı,—– Başkanlığı, —- Sigorta Tahkim Komisyonu, ——-Noterler Birliği Başkanlığı’na müzekkereler yazıldığı görüldü.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava, davacıya ait —–plakalı araç ile davalının ZMM sigortacısı olduğu —– plakalı aracın 15/02/2019 tarihinde karıştığı trafik kazası nedeniyle oluşan ve Sigorta Tahkim Komisyonu’nun —başvuru tarihli ve sayılı ve—–Karar tarihli ve sayılı dosyasına konu olup, bu dosyada kesin hüküm ile tespit edilen alacağın davalı tarafından temerrüte düşülmesinden sonra ödenmesi nedeniyle davacının 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükümleri uyarınca açtığı aşkın zararın tazminine ilişkin tazminat davasıdır.Her ne kadar davacı tarafça 19/01/2023 tarihli celsede ıslah için süre talep edilmiş ve mahkememize bu yönde süre verilmiş ise de davacının ara karar gereğince sunulan dilekçesinin ıslah dilekçesi niteliğinde olmadığı anlaşılmıştır.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi uyarınca “(1)Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. (2)Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder.”2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 97. maddesi uyarınca “Zarar görenin, zorunlu mali sorumluluk sigortasında öngörülen sınırlar içinde dava yoluna gitmeden önce ilgili sigorta kuruluşuna yazılı başvuruda bulunması gerekir. Sigorta kuruluşunun başvuru tarihinden itibaren en geç 15 gün içinde başvuruyu yazılı olarak cevaplamaması veya verilen cevabın talebi karşılamadığına ilişkin uyuşmazlık olması hâlinde, zarar gören dava açabilir veya 5684 sayılı Kanun çerçevesinde tahkime başvurabilir.”2918 sayılı Karayolları Trafik Kanunu’nun 99. maddesi uyarınca “Sigortacılar, hak sahibinin zorunlu mali sorumluluk sigortası genel şartlarıyla belirlenen belgeleri, sigortacının merkez veya kuruluşlarından birine ilettiği tarihten itibaren sekiz iş günü içinde zorunlu mali sorumluluk sigortası sınırları içinde kalan miktarları hak sahibine ödemek zorundadırlar.”6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. maddesi uyarınca “(1)Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. (…)”
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50. maddesi uyarınca “(1)Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır. (…)”
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 51. maddesi uyarınca “(1)Hâkim, tazminatın kapsamını ve ödenme biçimini, durumun gereğini ve özellikle kusurun ağırlığını göz önüne alarak belirler. (…)”
Yargıtay —–Hukuk Dairesi’nin —– Esas ve —— Karar sayılı ilamında “Türk Borçlar Kanunu’nun 105. maddesine göre alacaklının uğradığı zarar geçmiş günler faizinden fazla olduğu takdirde borçlu kendisine hiçbir kusur yüklenemeyeceğini kanıtlamadıkça bu zararı ödemekle mükelleftir. Kanun koyucu para borcunun geç ödenmesi halinde bir zararın mevcut olduğunu kural olarak benimsemiştir. Bu zararın karşılanması iki bölümde düşünülmüştür. Birinci bölüm, kanıtlanmadan ödenmesi talep edilecek zarar miktarıdır ki bu temerrüt faizidir. Diğer bir deyişle temerrüt faizi miktarınca alacaklının zarara uğradığı yasal bir karine olarak kabul edilmiştir. Bunun dışında davacının herhangi bir karineden istifade etme olanağı yasal olarak mevcut değildir. İkinci bölüm, temerrüt faizini aşan (munzam) zarara ilişkin olup; temerrüt faizini aşan bir zararı olduğunu iddia eden, bu iddiasını somut delillerle ispat etmek zorundadır. Yüksek enflasyon, dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu davacıyı ispat yükünden kurtarmaz. Zira davacı, para alacağını zamanında alması halinde bu parayı ne şekilde kullanacağını ispatlayamamıştır. Ayrıca alacaklı, uğradığı zararın kendisine ödenen temerrüt faizinden fazla olduğunu da ispat etmek zorundadır. Soyut enflasyonun ya da bankalarda mevduat için ödenen faizin temerrüt faizinden yüksek oranda olması munzam zararın gerçekleştiği ve ispatlandığı anlamına gelmez. Davacı tarafından ispatlanması gereken husus, enflasyon ve mevduat faizinin yüksekliği gibi genel olgular değil, kendisinin şahsen ve somut olarak geç ödemeden dolayı zarar gördüğü keyfiyetidir. Örneğin; alacağını zamanında tahsil edememekten ötürü, başkasına olan borcunu ödemek için daha yüksek oranda faizle borç aldığını veya alacaklı olduğu parayı zamanında alsa idi, yabancı para ile ödemek durumunda olduğu borcunu, geçen süre içinde geçekleşen kur farkı sebebiyle daha yüksek miktardan ödemek zorunda kalmayacağı gibi olguları kanıtlamak durumundadır. Ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel, afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular TBK’nın 105. maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermez. İstikrar bulmuş Yargıtay uygulamasına göre, davacı faizi aşan (munzam) zararını yukarıda açıklanan şekilde ispat etmeden bu yöndeki talebin kabul edilmesi mümkün değildir” şeklinde içtihat geliştirildiği görülmüştür (aynı yönde emsal Yargıtay—–Hukuk Dairesi’nin—–Esas ve —–Karar; —– Bölge Adliye Mahkemesi —-Hukuk Dairesi’nin —- Esas ve —- Karar; —- Bölge Adliyesi —- Hukuk Dairesi’nin —- Esas ve—- Karar, —- Bölge Adliye Mahkemesi —-Hukuk Dairesi’nin —-Esas ve——-Karar).
Mahkememizce yapılan değerlendirmede, davanın davacıya ait —–plakalı araç ile davalının ZMM sigortacısı olduğu —— plakalı aracın 15/02/2019 tarihinde karıştığı trafik kazası nedeniyle oluşan ve Sigorta Tahkim Komisyonu’nun—-başvuru tarihli ve sayılı ve —–Karar tarihli ve sayılı dosyasına konu olup, bu dosyada kesin hüküm ile tespit edilen alacağın davalı tarafından temerrüte düşülmesinden sonra ödenmesi nedeniyle davacının 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi hükümleri uyarınca açtığı aşkın zararın tazminine ilişkin tazminat davası olduğu, davacının aşkın zarar nedeniyle tazminat talebini sırf temerrütün gerçekleşmesinden sonra ödeme tarihine kadar olan müddette enflasyon oranının temerrüt faiz oranından fazla olması olgusuna dayandırdığı, talebin spekülatif olduğu, bunun dışında davalının temerrütü nedeniyle somut bir şekilde zarara uğrandığına dair herhangi bir iddia ileri sürülmediği, yukarıda atıf yapılan yargı içtihatları da dikkate alındığında ülkede yaşanan ekonomik kriz nedeniyle paranın döviz karşısında hızlı değer kaybı, yüksek enflasyon gibi genel, afaki ve doğrudan davacının zararını ifade etmeyen umumi ekonomik konjonktürel olgular TBK’nın 105. (yeni madde 122) maddesinde sözü edilen munzam zararın varlığını göstermeyeceği, tüm bunlara ek olarak somut olayda davacının davalıya karşı aşkın zararına dayanak alacağın trafik kazası nedeniyle uğranılan maddi zararın sorumluluk sigortacısından tahsiline ilişkin olduğu, bu zararın haksız fiil temelli olduğu, her ne kadar davalı sigortacının temerrütü yukarıda atıf yapılan KTK 97 ve 99. maddeler uyarınca kanunen gerçekleşse de, davalının kanunen temerrüte düştüğü tarihte alacağın varlığı ve miktarının belirlenebilir olmadığı, davalının kanunen temerrüte düştüğü tarihte alacağın var olup olmadığı ve varsa hangi miktar için temerrüte düştüğünü dahi bilmesine imkan bulunmadığı, zira belirtildiği gibi alacağın dayanağının haksız fiil olduğu, haksız fiilde failin (dolayısıyla somut olayda davalı sigortacının) sorumlu olduğunun kabul edilebilmesi için kusurlu olması gerektiği yine bu kabul edilse bile yukarıda atıf yapılan yasa hükmü uyarınca tazminatın kapsamı ve ödeme biçiminin durumun gereği ve özellikle kusurun ağırlığı göz önünde bulundurularak “hakim” tarafından belirlenebileceği, dolayısıyla kusurun varlığının ve ağırlığının tespiti ve kusurun ağırlığına bağlı olarak tazminatın kapsamının tespiti hususlarının yargısal faaliyet olduğu, somut olayda belirtildiği gibi davalı kanunen temerrüte düşmüş olsa da, temerrüt tarihinde alacağın varlığı ve miktarı hususunda yargısal bir tespit bulunmadığı, bu işlemin Sigorta Tahkim Komisyonu’nun —- başvuru tarihli ve sayılı ve—– Karar tarihli ve sayılı hükmü ile yapıldığı ve bu hüküm ile alacak tespit edildikten kısa bir süre sonra (birkaç gün içinde) borcun davalı tarafından davacıya ödendiği, bu sebeple bu arada gerçekleşen süre içerisinde davalının (yukarıda açıklanan gerekçelerle de) aşkın zararının bulunduğunun kabul edilemeyeceği kanaatine varılmış, tüm bu gerekçelerle davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 269,85 TL karar ve ilam harcının dava açılırken peşin olarak alınan 80,70 TL harçtan mahsubu ile bakiye 189,15 TL’nin davacıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan 11,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Artan gider avansının HMK’nun 333. maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra resen ilgilisine iadesine,
6-Davalı yapılan yargılamada kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri (500,00 TL) üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT 13/2 uyarınca hesaplanan 500,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-6325 sayılı Yasa uyarınca genel bütçeden sarf edilen 1.560,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine sunulacak dilekçe ile—– Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi.