Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/564 E. 2023/289 K. 30.03.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2022/564 Esas
KARAR NO: 2023/289
DAVA: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 17/06/2015
KARAR TARİHİ: 30/03/2023

—— sayılı bozma kararı ile mahkememize gönderilen Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA:Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: —- tanzim ——— tutarındaki senedi dayanak göstererek ihtiyati haciz kararı aldığını, bu kararı da ——–dosyası ile işleme konulup daha sonra ise harçlarını yatırarak esas takibe girdiğini, iş bu icra takibinin müvekkilinin haberi olmaksızın kesinleşmiş ve müvekkilin tüm malvarlıklarına haciz konulduğunu, müvekkili ile davalı arasında geçmişte ve halihazırda maddi sorumluluğu gerektiren bir ticari ilişkisi bulunmadığını, hukuki ilişkisi olmadığını, takibe konu senedin kambiyo senedi vasfını yitirdiğini, üzerinde oynama yapıldığını, senedi kendisine zorla, tehditle imzalattıklarını bu konuda savcılığa suç duyurusunda bulunduğunu neticeden borcu olmadığının tesbitini ve —— sayılı icra takibinin iptali ile mahkeme masraflarının ve vekalet ücretinin karşı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA:Davalı vekilinin cevap dilekçesinde, özetle, iddiaların doğru olmadığını, davacının bacanağı ile ortak iş yaptığını, —– davalıya borcu olduğunu, davalı ve bacanağının da bu şahsa borcu olduğunu,—- alacağını davalıya devrettiğini, davalı ve bacanağının da davalıya bu nedenle senet verdiklerini davanın reddini savunmuşlardır.

İNCELEME ve GEREKÇE :—— Mahkemesi’ne müzekkere yazıldığı anlaşıldı.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
——–sayılı ilamı ile görevsizlik kararı verilmesi üzerine, dosya Mahkememizin —- sayısına kaydedilmiş, Mahkememizin —— Karar sayılı ilamı ile “Davacının menfi tespit istemini ikrah iddiasına dayandırdığı, davanın bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde açıldığı, yapılan yargılama ve toplanan delillere göre senedin davacıya ikrah yolu ile imzalatıldığına dair bir delil bulunmadığı, davacının iddialarının sabit olmadığı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir” gerekçeleriyle “davanın reddine” karar verildiği, hükmün —— sayılı ilamı ile hukuki dinlenilme hakkına ilişkin usulü gerekçelerle kaldırıldığı ve dosyanın Mahkememizin ——- Esas numarasını aldığı görülmüştür.
Dava ——- Esas sayılı takibine konu borcun bulunmadığının tespitine ilişkin menfi tespit davasıdır.
Davacı vekilinin —- tarihli celsedeki —– tahrifat iddiamız yoktur, bizim iddiamız tehdide yönelikti …” şeklindeki beyanı da dikkate alındığında, davacının iddiası senedin zorla kendisine zorla imzalatıldığı (irade fesadına uğratıldığı) ve taraflar arasında herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığı iddiası ile açılan menfi tespit davası olduğu kanaatine varılmıştır.
Takip ve dava konusu senet incelendiğinde senet üzerinde nakten kaydının bulunduğu görülmüştür.
Davalı tarafından varlığı iddia edilen bir hukukî ilişkinin mevcut olmadığının (yok olduğunun) tespiti için açılan davaya menfi (olumsuz) tespit davası denir ———-
Menfi tespit davasında ispat yükü, kural olarak davalı alacaklıya düşer. Davacı (borçlu), davalının (alacaklının) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkiyi (meselâ borcu) sadece inkâr etmekle yetinmekte ise, yani bu hukukî ilişkinin (borcun) hiç doğmadığını ileri sürmekte ise ispat yükü davalıya düşer. Çünkü hukukî ilişkinin (borcun) varlığını iddia eden davalı olduğu için, ispat yükü davalı alacaklıya düşer (6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu (HMK) m. 190; 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu (TMK) m.6). Fakat, menfi tespit davasını açan davacı (borçlu), davalının (alacaklı) varlığını iddia ettiği hukukî ilişkinin hiç doğmadığını iddia etmeyip, bilakis bu ilişkinin doğduğunu bildirerek başka bir nedenle hukukî ilişkinin geçersiz olduğunu veya son bulduğunu ileri sürmekte ise bu iddiayı ispat yükü TMK’nın 6. maddesi gereğince davacıya düşer. Örneğin; alacaklının dayandığı senedin karşılıksız olduğunu ispat yükü, davacıya (borçluya) düşer. Bunun gibi, davacı (borçlu), davalının (alacaklının) iddia ettiği alacağın ödeme, ibra ve takas gibi bir nedenle son bulduğunu ileri sürerse, bu iddiayı ispat yükü de davacı borçluya düşer——– Yine eğer taraflardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyor ise lehine olan senet karinesi çürümüş olacak bunun sonucu olarak iddiasının ispat yükünü üstlenecektir. Buna senedin ta’lili denir. Bu anlamda ta’lil senet metninde açıklanan düzenleme (ihdas) nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelir.
Somut olaya uygulanması gereken 6762 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (6762 sayılı TTK) 557. maddesinde kıymetli evrak “Kıymetli evrak öyle senetlerdir ki, bunlarda mündemiç olan hak senetten ayrı olarak dermeyan edilemediği gibi başkalarına da devredilemez.” şeklinde tanımlanmıştır. Kıymetli evrak olmasının yanında kambiyo senedi olan çek; Kanun’da öngörülen sıkı şekil şartlarına bağlı olarak düzenlenen, para borçlarını ödeme amacına özgülenmiş, yazılı ve soyut bir havaledir.
Çek kanunen emre yazılıdır (nama veya hamiline de yazılabilir). Çek açıkça emre kaydını içermese bile ciro ve zilyetliğin geçirilmesi yoluyla devredilir. Çek düzenleyen muhataba belirli bir bedeli lehtara ödeme, lehtara da tahsil yetkisi veren bir kambiyo senedidir. Çek bir ödeme aracıdır. Ancak poliçe ve bonodaki gibi kredi işlevine haiz değildir. Çek bir ödeme aracı olduğundan çekte vade olmaz, ibraz süreleri kanunda olabildiğince kısa tutulmuştur. Çek muhatap bankaca görüldüğünde ödenir———–
Her senedin düzenlenmesinin altında yatan bir neden/ilişki vardır. İlletten mücerret olan kambiyo senetleri “ifa amacıyla” ya da “ifa yerine” düzenlenebilir. İfa amacıyla düzenlendiğinde, taraflarca aksi kararlaştırılmadığı sürece asıl borç ilişkisi ortadan kalkmaz. Kambiyo senedinin bu iki nedenden hangisi için düzenlendiğinin açıkça belirtilmediği durumlarda, kambiyo senedinin ifa amacıyla düzenlendiği kabul edilir. Bir başka anlatımla, kambiyo senedinin mevcut asıl borç ilişkisinden doğan alacağın ifasını teminen, bu alacağın ifasının gerçekleştirilmesi uğruna düzenlenmesi esastır——–
Kambiyo senetleri mücerret kıymetli evrak niteliğine sahip olduklarından bu senetlerde yer alan hak, temel borç ilişkisinden bağımsızdır. Ancak kambiyo taahhüdünde bulunmanın temelinde -şart olmamakla birlikte- genellikle satım, bağışlama, kira, taşıma gibi bir borçlandırıcı işlem vardır. Böyle bir borçlandırıcı işlem yoksa senedin hatır için verildiği varsayılır. Temel borç ilişkisinin taraflarından birinin bir kambiyo senedi düzenleyip lehtara vermesiyle kambiyo ilişkisi diye adlandırılan ve temel borç ilişkisinden bağımsız olan ikinci bir borç ilişkisi doğar. Zira bir borç ilişkisi için kambiyo taahhüdünde bulunulması tarafların açık yenileme iradeleri olmadıkça borcun yenilenmesi sonucunu doğurmaz; kambiyo senedinin ifa yerine değil ifa uğruna verilmiş olduğu kabul edilir. Dolayısıyla bir borç hakkında kambiyo senedi düzenlendiği takdirde, taraflar arasında biri temel borç ilişkisi, diğeri kambiyo ilişkisi olmak üzere iki çeşit ilişki bulunur.
Aynı durum, kambiyo senedinin tedavülü hâlinde de karşımıza çıkar. Bir kambiyo senedi ciro edildiği zaman ciranta ile ciro edilen kişi arasında kural olarak bir temel ilişki (asıl borç ilişkisi) bulunmaktadır. Ayrıca, bu iki kişi arasında kambiyo hukukundan doğan bir kambiyo ilişkisi de mevcuttur. Bu sebeple taraflar arasındaki temel borç ilişkisindeki bozukluklar kambiyo ilişkisini etkilemez. Temel borç ilişkisinden doğan def’îler, temel borç ilişkisi ile kambiyo ilişkisinin taraflarının aynı olması ve bile bile borçlu zararına hareket edilmesi hâlleri dışında, kambiyo ilişkisinde ileri sürülemez. Zira temel borç ilişkisi kendi hukukuna, kambiyo ilişkisi de kendi hukukuna tabidir.
Borçlu, kambiyo senedi nedeniyle alacaklıya karşı, genel olarak, ya kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ya da temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek menfi tespit talebinde bulunabilir. Başka bir deyişle borçlunun kambiyo senedi borcundan dolayı sorumlu olmaması, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan doğan nedenlerden kaynaklanabileceği gibi, temel borç ilişkisine yönelik nedenlere de dayanabilir. Bununla birlikte borçlunun takas def’îni kullanması hâlinde ise, ne temel borç ilişkisine, ne de kambiyo senedi borcuna dayanılmakta, borçlu, kambiyo senedinden doğan borcu ile hamildeki alacağını takas etmektedir.
Borçlunun, kambiyo taahhüdünün hükümsüz olduğunu ileri sürerek açtığı menfi tespit davası esasında maddi hukuk anlamında bir itiraz sebebine dayanılarak açılmaktadır. Bu kapsamda hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit davalarında, uyuşmazlık temel ilişkiden değil, doğrudan doğruya kambiyo senetleri hukukundan kaynaklanmaktadır. Bu davalarda, kural olarak, davacının iddiası çoğu kez tüm senet ilgililerine karşı öne sürülebilen mutlak def’îlere dayanmaktadır. Örneğin; kambiyo senedinin zorunlu şekil şartları içermemesi, kambiyo alacağının zamanaşımına uğraması, vadeyi beklemeden istemde bulunulması, ciro zincirindeki kopukluk, başvuru hakkının yitirilmiş olması, senette yazılı kısmî ödeme açıklaması, sorumsuzluk kayıtları ya da bir kambiyo taahhüdünün senet yapma iradesindeki bozukluk nedeniyle sahibini bağlamayacağı yönündeki iddialar hükümsüzlük nedenine dayalı menfi tespit talebine konu oluşturur.
Borçlunun, temel borç ilişkisinden dolayı herhangi bir nedenle sorumlu tutulamayacağını ileri sürerek açtığı menfi tespit davası, öğreti ve uygulamada bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası olarak adlandırılmaktadır. Bedelsizlik ise, bir kambiyo senedinin ihdasına neden olan temel alacağın herhangi bir nedenle mevcut olmamasıdır ——— Başka bir deyişle bir kambiyo taahhüdünün temel alacağı geçersizse ya da sona ermişse, o kambiyo taahhüdü bedelsiz demektir. Bu anlamda senedin bedelsiz sayılmasında esas alınan husus, temel borç ilişkisinin kendisi değil, bu temel borç ilişkisinden doğan temel alacaktır. Bu itibarla bedelsizliğe dayalı menfi tespit davası ile maddi hukuk bakımından borcun mevcut olup olmadığının tespiti amaçlanmakta; borçlu olmadığını iddia eden borçluya, genel hükümlere göre bu durumu tespit imkânı verilmektedir. Dava neticesinde borçlu olunmadığının tespiti hâlinde ise davacı (borçlu) hakkında bir icra takibi başlatılması engellenmiş olacak veya başlatılan ve devam eden icra takibi iptal edilerek, davacının mevcut olmayan bir borcu ödemesi engellenmiş olacaktır.
Bedelsizlik iddiası, 6762 sayılı TTK’nın 599. (6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu (6102 sayılı TTK) m.687) maddesi anlamında bir kişisel def’îdir. Bedelsizlik bir kişisel def’î olduğundan düzenleyen tarafından kural olarak ancak senet lehtarına karşı ileri sürülebilir. Ancak borçlu, hamilin senedi bilerek kendi zararına devraldığını kanıtlamak şartıyla hamile karşı da bedelsizlik def’îni ileri sürebilir.
Bedelsizliğe dayalı menfi tespit davasının yasal dayanağı 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 61 vd. (6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) 77 vd.) maddelerinde düzenlenen sebepsiz zenginleşmedir. Zira kambiyo senetlerinde geçerli olan mücerretlik (soyutluk) ilkesi gereğince, temel alacağın mevcut olmaması veya geçersiz olması, kambiyo senedinin hükümsüzlüğü sonucunu doğurmamakta; buna karşılık temel ilişkideki sakatlık, kambiyo borçlusuna, borçlu olmadığının tespitiyle birlikte, alacaklıya karşı sebepsiz zenginleşme def’ini dermeyan etme hakkını vermektedir.
Mahkememizce yapılan değerlendirmede, davanın senedin zorla kendisine zorla imzalatıldığı (irade fesadına uğratıldığı) ve taraflar arasında herhangi bir hukuki ilişki bulunmadığı iddiası ile açılan menfi tespit davası olduğu, davacının irade fesadı iddialarının senet metninden anlaşılmayan ve herkese karşı ileri sürülebilen kambiyo hukukundan kaynaklanan mutlak def’i ve hukuki ilişkinin bulunmadığı iddiasından kaynaklanan senedin altındaki temel borç ilişkisine ilişkin şahsi def’i ileri sürdüğü, dosya kapsamında senedin davacıya zorla imzalatıldığına dair herhangi bir ceza kovuşturmasının bulunmadığı, ceza soruşturmasının ise bozma önce mahkeme ilamında tespit edildiği üzere kovuşturmaya yer olmadığı kararı ile kapandığı, yine mahkememizce dinlenen tanık beyanları dikkate alındığında senedin davacıya zorla imzalatıldığına dair delil bulunmadığı, bu sebeple davacının takip ve dava konusu senedi serbest iradesi ile imzaladığının kabulünün gerektiği, yine her ne kadar davacı bu hususta yemin deliline dayanmış ise de yemin konusu vakıanın davalıyı ceza soruşturması ve kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak nitelikte vakıa olması nedeniyle HMK 226/1-c maddesi uyarınca davacının yemin deliline dayanmasının mümkün olmadığı, yine yukarıda açıklandığı üzere temel ilişki bakımından alacaklı olduğunu ispat külfetinin kural olarak davalı alacaklı üzerinde olduğu ancak eğer taraflardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyor ise lehine olan senet karinesi çürümüş olacağı ve iddiasını ispatlamakla yükümlü olduğu, bu kapsamda her ne kadar davacı tarafça taraflar arasında hiçbir hukuki ilişki bulunmadığı yönünde bir iddia ileri sürülmüş ise de, davacının serbest iradesi ile imzaladığı mahkememizce tespit olunan dava konusu senet üzerinde nakten kaydının bulunduğu, bu sebeple taraflar arasında hukuki ilişki bulunduğunun (hukuki ilişkinin davalı tarafça ispatlandığının) kabulünün gerektiği, bu sebeple davacının taraflar arasındaki hukuki ilişkinin bulunmadığını veya sona erdiğini ispatlamakla mükellef olduğu, bu yönde herhangi bir delil bulunmadığı, bu sebeple davacının —– sayılı takibine konu borcun bulunmadığını ispat edemediği kanaatine varılmış, davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcının dava açılırken peşin olarak alınan 828,26 TL harçtan mahsubu ile bakiye 648,36 TL’nin hükmün kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan vekalet harcından ibaret 11,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Artan gider avansının HMK’nun 333. maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra resen ilgilisine iadesine,
6-Davalı yapılan yargılamada kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri (48.500,00 TL) üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine sunulacak dilekçe ile —– Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi. 30/03/2023