Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/83 E. 2021/839 K. 29.12.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2020/83
KARAR NO: 2021/839
ASIL DAVA DOSYASINDA:
BİRLEŞEN—-DAVA DOSYASINDA:
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 07/09/2020
KARAR TARİHİ: 29/12/2021
Mahkememizde görülmekte olan Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ GÖRÜŞÜLDÜ, DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVADA:
1-İddia: Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle, davacının acz içine düştüğü için güvendiği davalı şirkete mallarını haczettirerek —– altına almak için her biri — bedelli iki adet bono düzenlediğini, anlaşmaya uygun olarak—–dosyası ile takip yapıldığını, haciz yapıldığını, davacının teminatın iadesine muvafakat ettiğini, sonrasında davacı şirket için —- dosyasında iflas erteleme davası açıldığını, bu kararın icra dosyasına sunulduğunu ve takibin durdurulmasına karar verildiğini, ancak davalı şirketin —- dosyayı canlandırdığını, sonuç olarak davacının davalı şirkete borcu olmadığını, senetlerin baştan beri bedelsiz olduğunu, senetlerde —- kaydı olduğundan ispat yükünün davalıya ait olduğunu, davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, senetlerin davacıya iadesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
2-Savunma: Davalı vekili, cevap dilekçesinde, öncelikle davacının dava açma süresinin— yıl olduğunu, icra takibinin davacıya —tarihinde tebliğ olunduğunu, dava açma süresinin geçtiğini, bu nedenle zamanaşımı defiinde bulunduklarını, davacının iddiasının basiretli tacir gibi davranma yükümlülüğüne aykırı olduğunu, tanık dinletilmesinin mümkün olmadığını, bedelsizlik iddiasının ise daha önce —- iflasın ertelenmesi davasında alınan bilirkişi raporu ile sabit olduğunu, bonoların davacı şirketin kanuni defterlerine borç olarak işlendiğini, davalı şirketin ticari defterlerinde de senetlerin alacak olarak işlendiğini, davacının amacının alacaklarını sürüncemede bırakmak olduğunu, nitekim senetlerin zamanaşımına uğradığı iddiasının— ilamı ile reddedildiğini, davacı şirketin kurucusu —- adına —- altında bağış topladığını, davalı şirketin de bu hususta ihbarda bulunduğunu, bunun anayasal hakkı olduğunu, bu nedenlerle davanın zamanaşımından reddine, aksi halde esastan reddi ile davacı kötü niyetli olduğundan kötü niyet tazminatına hükmedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN———DOSYASINDA:
3-İddia: Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle, müvekkili ile davalı arasında ticari ilişkinin mevcut olduğunu, ticari ilişkiden kaynaklı olarak takibe konu cari hesap ilişkisi ve faturalar içeriği malın davalı borçluya teslim edildiğini ancak davalının fatura bedellerini ödemediğini, davalının müvekkiline borçlu olmadrığını aksine alacaklı olduğunu beyan ettiği ancak bu iddiaların gerçeği yansıtmadığını, —– dosyası üzerinden menfi tespit davalarının devam ettiğini, davanın kabulü durumunda davalının iddialarının mesnetsiz kalacağını, davalının müvekkiline ödemesi gereken fatura bedellerinin müvekkilinin tahsil edememsi üzerine—- sayılı dosyası ile icra takibie geçildğini, davalının itirazı üzerine takibin durduğunu bildirmekle, davanın kabulüne, itirazın iptali ile takibin devamına, davalı tarafa %20’en az olmamak kaydı ile icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama gideri ve vkalet ücretinin davalı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
4-Savunma: Davalı vekili, cevap dilekçesinde özetle, davacının iddia etmiş olduğu alacağın gerçeği yansıtmadığını, daha önce yapılan yargılamada alınan bilirkişi raporunda bu durumun ispat edildiğini, davaya konu icra takiinde talep edilen ticari faizin hukuka aykırı olduğğunu, davacı tarafn delil listesinde sunmuş olduğu tanık deliline itirazlarının bulunduğun, dava konusu alacağın —-olduğu dikkate alındığında tanıkla ispat edilemeyceğini bildirmekle davanın reddine, davacı aleyhine %20’den az olmamak kaydı ile kötü niyet tazminnatıa hükedilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN AŞAMALARI:
5-Birleştirme kararı:— tarihli kararla mahkememiz dosyası ile birleştirilmiş, birleşen dosya Mahkememize —- tarihindeki duruşmadan önce Mahkememize ulaştığı anlaşılmış, yargılamaya mahkememizin— sayılı dosyası üzerinden devam olunmuştur.
DAVANIN VE UYUŞMAZLIK NOKTALARININ TESPİTİ, DELİLLER, DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
6-Asıl davanın ve uyuşmazlık noktalarının tespiti: Asıl dava, İcra İflas Kanununun 72/3. maddesi uyarınca icra takibine konu kambiyo senedinden dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir.
Davacı, davaya konu —dosyasında takibe konu iki adet toplam — bedelli bonoların bedelsiz olduğunu iddia etmektedir.
Buna göre, asıl davanın — tarihli ön inceleme duruşmasında; taraflar arasında ——–hususunda taraflar arasında uyuşmazlık bulunmadığı,
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın,
a-Dava zamanaşımı süresinin geçip geçmediği,
b-Davadaki ispat yükünün davacıya mı yoksa davalıya mı ait olduğu,
c-Davaya konu bonoların bedelsiz olup olmadığı,
ç-Davacının, bonolar nedeniyle davalıya borçlu olup olmadığı, borçluysa borç miktarının ne kadar olduğu,
d-Davanın tam veya kısmen kabulü halinde, davalının icra takibi yapmakta kötü niyetli olup olmadığı, buna bağlı olarak davacının kötü niyet tazminatına hak kazanıp kazanmadığı,
e-Davanın tam veya kısmen reddi halinde, davalının, inkâr tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktalarında toplandığı tespit olunmuştur.
7-Birleşen davanın ve uyuşmazlık noktalarının tespiti: Birleşen dava, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan cari hesap alacağının tahsili için başlatılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Birleşen davada, davacı — davaya konu — dosyasında davalı-borçludan olan cari alacağa dayalı alacağının tahsili için başlattığı icra takibine borçlu-davalının yaptığı itirazın iptalini talep etmektedir.
Buna göre, davanın başlangıcında; taraflar arasında “taraflar arasında ticari ilişki yani mal alım satımı olduğu” hususunda uyuşmazlık bulunmadığı,
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın,
a-Davacının, davalıdan alacağı olup olmadığı, varsa miktarının ne kadar olduğu,
b-İşlemiş faiz yönünden davacı-alacaklının davalı-borçluyu temerrüde düşürüp düşürmediği, düşürmüşse temerrüt tarihinin ne zaman olduğu,
c-Davalı-borçlu temerrüde düşmüşse işlemiş faiz miktarının ne kadar olması gerektiği,
ç-Davanın tam veya kısmen kabulü halinde alacağın likid olup olmadığı, yani davacının icra inkar tazminatına hak kazanıp kazanmadığı,
d-Davanın tam veya kısmen reddi halinde kötü niyet tazminatı açısından, alacaklı-davacının, icra takibini yaparken haksız olup olmadığı, ayrıca kötüniyetli olup olmadığı noktalarında toplandığı tespit olunmuştur.
8-Asıl davaya konu icra takibi: —- dosyasının incelenmesinde, alacaklı — tarafından borçlu ——-avans faizi ile birlikte tahsili talebiyle —tarihinde kambiyo senetlerine özgü haciz yoluyla icra takibine başladığı, — iflasın ertelenmesi davasında verilen ihtiyati tedbir kararı uyarınca icra takibinin durdurulduğu, takibin — tarihinde yenilendiği, dosyanın halen derdest olduğu anlaşılmıştır.
9-Birleşen davaya konu icra dosyası— incelenmesinde; alacaklı —Tarafından borçlu — nedenine dayalı olarak —- değişen oranlarla işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsili talebiyle ilamsız icra takibi başlatıldığı, borçlu —-dilekçe ile borca, işlemiş faize ve diğer ferilerine itirazı üzerine takibin durduğ anlaşılmıştır.
10-Asıl davadaki zamanaşımı defi ile ilgili inceleme ve değerlendirme: Davalı vekili, cevap dilekçesi ile davacının dava açma süresinin — yıl olduğunu, icra takibinin davacıya— tarihinde tebliğ olunduğunu, dava açma süresinin geçtiğini, bu nedenle zamanaşımı defiinde bulunduklarını beyan etmiştir.
—-maddesi uyarınca icra takibine konu kambiyo senedinden dolayı borçlu olmadığının tespiti istemine ilişkindir. Asıl davada, davacı, davaya konu — dosyasında takibe konu iki adet toplam — bedelli bonoların bedelsiz olduğunu iddia etmekte olup, icra takibi ayakta kaldığı sürece menfi tespit davası açılabilecektir.
Müsnet davada, icra takibi derdest olduğundan davalı vekilinin zamanaşımı definin reddine karar vermek gerekmiş ve kanun hükmü gereği asıl davanın tahkikat duruşmasına başlarken açıklanmıştır.
11—- dosyası: Dosyanın incelenmesinde; davacı — tarihinde açtığı iflasın ertelenmesi talepli dava ile ilgili olarak —-davanın kabulü ile iflasın ertelenmesine” karar verildiği, kararın——- onandığı anlaşılmıştır.
12—- tarihli bilirkişi raporu: Bilirkişiler—tarafından asıl dosyayla ilgili düzenlenen — bilirkişi raporunda; “Tarafların;
a)—-yılları itibariyle ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin zamanında yapılmış oldukları,
b) — yılları itibariyle ticari defter kayıtlarının, HMK. 222 maddesine göre delil niteliği taşıdığı görüş ve kanaatine varıldığı,
Davacının, Davalıya ait — olduğu dava konusu senetlerle ilgili —incelendiği; Buna göre, Davacı şirket tarafından —- verilen söz konusu borç senetlerinin iki farklı tarihte kaydedildikleri, davacının davalı şirkete verdiği senetleri hem alacaklı ve hem de borçlu olacak şekilde kaydettiği, bu durumun —— açısından pek rastlanılan bir durum olmadığı, bu şekilde bir muhasebe kaydının kullanılmasının, olayın yapay bir durumdan kaynakladığı düşüncesini çağrıştırdığı,
Davalının, Davacıya ait — olduğu dava konusu senetlerle ilgili — incelendiği; Buna göre, Davalı şirket tarafından, davacı şirketin —- senedinin — olarak alındığı ve alınan alacak bu senetlerinin de yine iki farklı tarihte kaydedildikleri, aynı şekilde davalının da —-davacı şirketten aldığı senetleri, hem alacaklı ve hem de borçlu olacak şekilde kaydettiği, bu durumun muhasebe tekniği açısından pek rastlanılan bir durum olmadığı, bu şekilde bir muhasebe kaydının kullanılmasının, olayın yapay bir durumdan kaynakladığı düşüncesini çağrıştırdığı,
Davacı —- Verilen Senetlerle — incelendiği: Buna göre, davacı şirket tarafından—- senedinin iki farklı tarihte bu kez cari hesabın borcuna, yani şirket alacağı olarak kaydedildikleri, davacının, davalıya vermiş olduğu senetleri ileride geri alacağı düşüncesiyle, cari hesabına borç — kaydettiği, bu durumun bir mal ve hizmet alımı karşılığı olmaksızın senetlerin davalıya verdiği kanaatini uyandırdığı, bu şekilde verilmesi düşünülen senetlerin, bilanço hesapları dışında sıkça kullanılan—- almasının daha uygun olacağının düşünüldüğü,
Davalı Kayıtlarında —- incelendiği: Buna göre, davalı şirketin muhasebesi ile yapılan görüşmeler sonucunda, olayın gerçekleştiği —yılına ait dava konusu senetlerle — Kayıtlarının tarafımıza gönderilmesinin istendiği, ancak davalı şirketin muhasebe yetkilisinin istenen yıla ait muhasebe kayıtlarına ulaşamadığını belirterek, dava konusu senetlerle ilgili olarak tutulması gereken —- gönderememiş olduğu, bundan dolayı davalının, bu durumu nasıl kayıt altına aldığı ve senetleri ne vasıfla elinde bulundurduğu sorularının karşılıksız kaldığı ve bu konuda net bir açıklama yapmanın mümkün olmadığı,
Sonuç olarak tarafların, herhangi bir ticari faaliyet olmaksızın dava konusu senetleri takas amaçlı olarak kayda almış gibi görünmekte olup, senet alış verişi nedeniyle taraflar arasında herhangi bir mal ya da para takası — olmadığı kanaatine varıldığı,— dava konusu ettikleri senetlerle ilgili olarak yapılan incelemelerde, — kayıtlara rastlanılmadığı, — Mahkemenin ara kararı çerçevesinde yapılan hesaplama neticesinde, takip tarihi itibariyle — işlemiş faiz hesaplandığına, Buna göre ödeme emrinde — fazladan faiz — yönünde görüş bildirilmiştir.
— tarihli bilirkişi raporu: Bilirkişiler—tarafından birleşen dosyayla ilgili olarak ve önceki bilirkişi raporuna yapılan itirazlarla ilgili olarak düzenlenen — tarihli bilirkişi raporunda;
“Birleşen — esas sayılı dosya açısından:
Tarafların; a)—- itibariyle ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin zamanında yapılmış oldukları,
b) —- yılları itibariyle ticari defter kayıtlarının, HMK. 222 maddesine göre delil niteliği taşıdığı görüş ve kanaatine varıldığı,
c) Davacının, Davalıya ait —— fatura karşılığı alınan mallar karşılığında, şirketin — davalının, davacı şirkete — borcunun bulunduğu ve davacının da, aynı şekilde— alacağının bulunduğu, davacı kayıtlarında— verilen senetlerle ilgili — arasında tutmuş olduğu ve yıldan yıla devirle gelen— yılındaki — incelendiği, buna göre; davacının — alacaklı olduğunun tespit edildiği, davalının, davacıya ait — yılları arasında tutmuş olduğu dava konusu borçla ilgili yevmiye defteri kayıtlarının incelendiği; buna göre, davalı tarafından — davacıdan fatura karşılığı satın alınan mallar karşılığında, davalı şirketin— borcunun bulunduğu ve davacının da, aynı şekilde — alacağının bulunduğu, davalı kayıtlarında —, davacıya ait —- Kayıtlarında; davalı — cari hesap özeti kayıtları alınamadığı, ancak bu durumun, önemli bir etkisi olmadığı ve muavin defter hesabı sonucuna göre—- fatura karşılığı borcunun olduğu ve davacının da aynı şekilde— alacağının bulunduğu, borcun — dava tarihine kadar devirlerle gelen ve —olduğunun tespit edildiği, TTK.m 1530 çerçevesinde yapılan hesaplama neticesinde takip tarihi itibariyle— işlemiş faiz bedeli tespit edildiğine, buna göre ödeme emrinde — fazladan faiz istenmiş olduğunun anlaşıldığı,
Asıl —-sayılı dosyasına yapılan itirazlar açısından; davacı tarafın, cevaplanmasını istedikleri belirli bir hususun bulunmadığı,
Davalı vekilinin —- tarihli dilekçesindeki itirazları ile ilgili olarak; bilirkişi raporuna itirazlarını üç başlık altında ele aldığı için bu sıra dahilinde itirazlar tarafımızdan cevaplandırılmaya çalışılmıştır. a)——— Davalı söz konusu dilekçesinde; —- gereği delil teşkil edeceği hususunda, mutabık olduklarını, davacının dava konusu bonoları ödediğine ilişkin hiçbir kaydın bulunmadığına dair bilirkişi tespitine katıldıklarını — bedelsizlik def’ine dayanan davacı tarafın defterlerinde buna ilişkin hiçbir kaydın olmaması ve iddia gereği nazım hesaplarda tutulması gereken hesabın cari hesapta tutulması görüşüne katıldıklarını,” beyanında bulunarak, bilirkişi raporunun bu kısmına aynen katılmaları dolayısıyla cevaplanması gereken bir husus bulunmamaktadır. b) —–Taraflar arasında herhangi bir mal alışverişi olmadığın” görüşüne katılmadıklarını beyan ederek, senetler üzerinden yazılı —- ifadesinden hareketle, senedin malen değil, nakden ilişkiye dayanarak alındığı iddiasında bulunarak, zaten bu hususun mahkemece de aydınlatılması gereken hususlardan olmadığı, dolayısıyla bu mesnetsiz tespite katılmadıklarını beyan etmiş ve bu konuyla ilgili —- verdiği örneklerle iddiasını pekiştirmek istemiş ve tüm bu sebeplerle bilirkişi heyetinin, para alışverişi olmadığına ilişkin görüşüne itiraz ettiklerini” ileri sürmüştür. Bu iddiaya cevaben; Her iki tarafın da, ticari amaçlı ve TTK mevzuatına göre kurulan bir şirket oldukları ve aralarında ticari ilişki olduğu, geçmişte de birbirlerinden mal alıp sattıkları, dolayısıyla dışarıdan bakılan bir gözle bakıldığında ve ilgili ticari mevzuat çerçevesi koşullarında taraflar arasındaki ticari alışverişin bir senede bağlanması gerektiği görüşü hakim olmaktadır. Dolayısıyla senetlerin üzerinde —- ibaresinin bu tür ticari alışverişler için uygulamada fazla bir öneminin bulunmadığı, genellikle yapılan ticari işlemler sonucunda alacağın veya borcun senede bağlandığı görülmektedir. Dosya ve şirket kayıtları üzerinden yapılan incelemelerde ise, muhasebe bilimdeki mantık çerçevesinden bakıldığının tersine hareketle, senetlerin şirket muhasebe kayıtlarında ticari işlem karşılığı olarak alınmadığı tarafımızdan tespit edilmiştir.
Ancak bunun dışında da şirketler arasında senet alışverişlerinin olduğu —-, ancak bu durumla ilgili muhasebe kayıtlarının— açısından yerinin, bilanço hesapları dışında yer alan——–olması gerektiğidir.
Davalı itirazına binaen, alınan senetlerin hatır senedi olup olmadığı konusunda —- kayıtlarında açıklayıcı bir ifadeye rastlanılmamıştır. Dolayısıyla, alınan senetler ticari vasıflı birer senet olarak görülse dahi, taraflar arasında ticari bir ilişkinin tarafımızdan tespit edilememesi, heyet olarak bizleri bu kanaate sevk etmiş olup, yine aynı kanaatte olduğumuzu burada tekraren belirtmek isteriz. Bu konuda takdir sayın mahkeme heyetine aittir.
Davalı taraf vekili dilekçesinde, bilirkişi raporunda yer alan; ““Bilirkişi heyeti dava konusu bonoların davacının defterlerinde iki farklı tarihte kaydedildiği davacının davalı şirkete verdiği senetleri hem alacaklı hem de borçlu olacak şekilde kaydettiği bu durumun muhasebe tekniği açısından pek rastlanılan bir durum olmadığı, davalı şirket tarafından davacı şirketin —- tutarında iki adet senedinin bu kez alacak senedi olarak alındığı ve bu alacak senetlerini de iki farklı tarihte kaydedildikleri aynı şekilde davalının da davacı şirketten aldığı senetleri hem alacaklı hem de borçlu olacak şekilde kaydettiği ”bu durumun muhasebe tekniği açısından pek rastlanılan bir durum olmadığı, bu şekilde bir muhasebe kaydı kullanılmasının olayın yapay bir durumdan kaynaklandığı düşüncesini çağrıştırdığı”’ düşüncesine katılmadıklarını beyanla V.U.K. 3/b maddesini örnek vererek, davalı vekilinin konuyu vergisel açıdan değerlendirmeye ve konunun raporda açıklanandan başka bir yöne —çekmeye çalıştığı görülmüştür. Oysa raporda açıklanmak istenenin; —- kaydın bu yönüyle uygun olmadığı görüşüdür ve bunun başka bir yöne çekilmesinin de gereğinin bulunmadığıdır. Netice itibariyle, heyet olarak bu görüşümüzde de her hangi bir değişiklik olmamıştır.
Davalı vekili, davacı taraftan alınan senetlerin alacak senedi mi, yoksa hatır senedi mi olduğu konusunun tarafımızdan araştırılmadığı, dolayıyla eksik inceleme yapıldığı iddiasında bulunmuştur. Bu iddiaya cevaben; Bilirkişi incelemelerinin, dava dosyası üzerinden yapıldığını ve mahkemenin gerek görmesi halinde de, defter incelemesi yetkisinin verilmesiyle yasal defterler ve kayıtlar üzerinden yapıldığını, bunun dışında soruşturma yaparmış gibi, şirket yetkililerinden taraflar arasında işleme konu edilen söz konusu senetlerin hatır senedi mi, yoksa ticari bir senet mi olduğu konusunda soru sorma yetkisinin bulunmadığı, bu durumun ancak özel veya bağımsız denetimler için söz konusu olduğunu hatırlatmakta yarar görmekteyiz. Ancak yine de, yukarıdaki bölümlerde açıkladığımız —– ifadesinden hareketle, alınan senetlerin vasıfları konusunda tam bir netlik sağlanamadığı tarafımızdan tespit edilmiştir.
Dolayısıyla, davalı vekilinin eksik inceleme yapıldığı yönündeki itham ve iddiasını kabul etmediğimizi, asla muğlak ifadelere dayalı —- yorumlarda bulunmadığımızı, heyet olarak görevimiz gereği ve tarafsız bir şekilde bilimsel tespitlerimizi dile getirdiğimizi, sayın mahkemenizin takdirlerine arz ederiz.” şeklinde görüş bildirilmiştir.
14-Asıl davayla ilgili inceleme ve gerekçe: Asıl davada, davacı, davaya konu —— bedelli bonoların davacı şirketin aciz hale düşmesi nedeniyle şirket mal ve alacaklarının başka alacaklılar tarafından haczedilmesini engellemek amacıyla muvazaalı olarak davalı şirket tarafından muvazaalı olarak haczedilmesi için bedelsiz olarak davalıya verildiğini iddia etmektedir.
Davalı ise bu iddiayı kabul etmemektedir.
Bu nedenle mahkememizce öncelikli olarak çözülmesi gereken uyuşmazlık, bedelsizlik iddiasına yönelik ispat yükünün davacıya mı yoksa davalıya mı ait olduğu ve davaya konu bonoların bedelsiz olup olmadığıdır.
Bu bakımdan öncelikle alacağın dayanağını teşkil eden kambiyo senedinin ve bu senette yer alan bedel kaydının hukuksal anlamını irdelemekte yarar vardır.
Bütün mücerret alacaklarda olduğu gibi kambiyo senedi alacağı da kural olarak uygun bir asıl borç ilişkisine, bir illi ilişkiye dayanır. Bir kambiyo senedi düzenleyip veren ve bu senedi alan herkes, bütün hukuki işlemlerin yapılmasına temel teşkil eden bir gayeye ulaşmak istemektedir. İşte bu gaye bir kambiyo senedinde mündemiç hakkın doğumu ve devri açısından hukuki sebebi teşkil eder. Kambiyo senedi düzenlenmesi dolayısıyla ortaya çıkan ilişki —– ismiyle anılmaktadır. Kambiyo senedi vermek suretiyle borç altına giren borçlu— bulunmuş olur. Kambiyo ilişkisinin altında esas itibariyle bir asıl /temel borç ilişkisi vardır. Kambiyo senedinden kaynaklanan talebin geçerliliği, temel ilişkiden kaynaklanan temel talebin ve bununla ilgili olarak taraflar arasında varılmış amaca ilişkin mutabakatın geçerliliğinden tamamen bağımsızdır. Kambiyo senedinden doğan talep hakkına kambiyo hukuku, temel talebe ise bu talebin ait olduğu hukuk kuralları uygulanır.
Bu genel açıklamadan sonra hemen belirtelim ki, bono, ödeme vaadi niteliğinde bir kambiyo senedidir. Bu nedenle bonoyu düzenleyen, asıl borçlu durumundadır —-
Bonoda şekil şartları — maddesinde sayılmıştır. Bunlar; —-kayıtsız şartsız bir bedel ödeme vaadi, vade, ödeme yeri, lehtar, keşide yeri ve tarihi, keşidecinin imzasıdır. —- eksik olduğu takdirde, senedin bono niteliği kaybolur. Bunlardan vade ve ödeme yeri esaslı şekil şartlarından değildir.
Sayılan zorunlu şekil şartlarının yanında seçimlik şartlar da vardır. Bonoya isteğe bağlı olarak, faiz, bedelin nakden yada malen alındığı veya yetkili mahkeme kayıtları da konabilir——kabul edildiği üzere, bonolara özgü seçimlik unsurlardan biri de temel borç ilişkisinden kaynaklanan borcun dayandığı nedenin gösterilmesine yönelik —Yinelemek gerekirse —- kambiyo senedinin ihtiyari kayıtlarındandır. Bu kayıt keşidecinin —- senedin lehdarından —- karşı edayı aldığını ispata yarar. Aslında kambiyo senetleri hukuku yönünden bu kayıtların bir anlamı ve önemi yoktur. Çünkü kambiyo senedinin düzenlenmesiyle, mücerret bir borç ilişkisi yaratılmaktadır. Bu nedenle de karşı edimin elde edilip edilmediğinin önemi de bulunmamaktadır. Temel borç ilişkisinin bir sözcükle senede yansıtılması şeklinde ortaya çıkan bedel kaydının varlığı ya da yokluğu senedin bono niteliğini etkilemez. Bedel kayıtları daha çok keşideci ile lehdar arasındaki iç ilişki yönünden ve ispat konusunda önem taşır. Kişisel defi nedenlerinin varlığının kanıtlanmasını kolaylaştırır.
Sözü edilen kayıtlar özellikle ispat hukuku açısından ilgilileri bağlayıcı niteliktedir. Bedel kaydı içeren bononun lehdarı, artık senedin —- yolundaki soyutluk kuralına dayanamayacaktır.
Borç ikrarını içeren bir belge aleyhine kanıt sunulabilir. Ancak; ikrar borcun nedenini içeriyorsa, sadece bu nedenin gerçekleşmediğinin kanıtlanması gerekir—-
Bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senettir. Bu nedenle bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu ileri süren tarafa aittir. Ancak senette borcun nedeni—— olarak belirtilmişse, davacının yazılı borç sebebine dayanmaya hakkı olacağından, ispat yükü bunun aksini ileri süren tarafa ait olacaktır—– Eğer yanlardan biri senet metninde yazılı kaydın doğru olmadığını söylüyorsa, buna senedin talili denmektedir. Bu anlamda talil senet metninde açıklanan düzenleme —– nedenine aykırı beyanda bulunma anlamına gelmektedir ve bu hâlde ispat yükünün kaydın aksini iddia edene ait olacağında kuşku bulunmamaktadır.
Bonoda yazılı bulunan bedel kaydının hem borçlu hem de alacaklı tarafından talil edilmesi hâlinde ispat yükünün hangi tarafta olduğu hususu da üzerinde durulması gereken önemli bir konudur. Bonodaki bedel kaydının her iki tarafça talil edilmesi hâlinde ispat yükü borçlu üzerindedir. Diğer bir ifade ile bu durumda ispat yükü yer değiştirmez. —- maddeleri uyarınca borçlunun bononun bedelsiz olduğunu ispat etmesi gerekir.
Hemen burada, menfi tespit —– konulu eldeki davada ispat yükünün özellikleri üzerinde de durulmalıdır.
—– gereğince borçlu icra takibinden önce veya takip sırasında borçlu olmadığını ispat için menfî tespit davası açabilir. Kural olarak, bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran/iddia eden taraf, o vakıayı ispat etmeye mecburdur —-
İspat yüküne ilişkin bu genel kural, menfi tespit davaları için de geçerlidir. Yani, menfi tespit davalarında da tarafların sıfatları değişik olmakla beraber, ispat yükü bakımından bir değişiklik olmayıp, bu genel kural uygulanır. Bu davalarda da bir vakıadan kendi lehine haklar çıkaran —– taraf o vakıayı ispat etmelidir.
Menfi tespit davasında borçlu ya borçlanma iradesinin bulunmadığını ya da borçlanma iradesi bulunmakla birlikte daha sonra ödeme gibi bir nedenle ortadan kalktığını ileri sürebilir. Borçlu, borcun varlığını inkâr ediyorsa, bu durumlarda ispat yükü davalı durumunda olmasına karşın alacaklıya düşer. Borçlu varlığını kabul ettiği borcun ödeme gibi bir nedenle sona erdiğini ileri sürüyorsa, bu durumda doğal olarak ispat yükü kendisine düşecektir.
Görülmektedir ki, menfi tespit davasında kural olarak, hukuki ilişkinin varlığını ispat yükü davalı/alacaklıdadır ve alacaklı hukuki ilişkinin (borcun) varlığını kanıtlamak durumundadır. Borçlu bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmiş, ancak bu hukuki ilişkinin senette görülenden farklı bir ilişki olduğunu ileri sürmüşse; bu kez, hukuki ilişkinin kendisinin ileri sürdüğü ilişki olduğunu ispat külfeti davacı borçluya düşmektedir. Zira davacı borçlu, senedin varlığını kabul etmekle birlikte bir hukuki ilişkiye dayanmadığını değil, başka bir hukuki ilişkiye dayandığını ileri sürmekte; temelde bir hukuki ilişkinin varlığını kabul etmektedir——
Somut olaya gelince; dava, kambiyo senedinden dolayı borçlu olunmadığının saptanması istemine ilişkin olduğuna göre, konunun hem kambiyo hem de ispat hukuku açısından ve yukarıdaki açıklamaların ışığında ele alınması gerekir.
Dava konusu bonolarda davacı— olup,—– bulunmaktadır.
Davacı, davaya konu bonolar açısından taraflar arasında herhangi bir ticari ilişki olmadığını, nakden kayıtlı senetlerin bedelsiz olduğunu, dava dilekçesinde açıklandığı üzere diğer alacaklıların davacının mallarına haciz koyulmasını engellemek için muvazaalı olarak davalıya verildiğini ileri sürerek menfi tespit isteminde bulunmuş, davalı ise davacının davaya konu senetleri kendi defterlerine borç olarak kaydettiğini, bonoların hatır senedi olduğu ya da bedelsiz olduğuna ilişkin olarak ticari defterlerinde kayıt olmadığını savunmuştur.
Yukarıda da ifade edildiği üzere bono bağımsız borç ikrarı içeren bir senet olup, senette bedel kaydının mevcut olması hâlinde ispat yükü kaydın aksini savunan tarafa aittir. Bu nedenle somut olayda, —— maddesi uyarınca ispat yükünün davacı senet borçlusunda olduğu yolundaki genel kuralın yer değiştirmeyeceği ve davacının senedin bedelsiz olduğunu ispatlaması gerektiği kabul edilmelidir.
İşbu davada, davacı, bedelsizlik iddiasını tanık deliliyle ispat etmek istemektedir.
Davalı vekili, tanık dinlenmesine muvafakat etmemiştir.
Kambiyo senedi bir adi senettir. Adi senetlerin ise içerdiği hususlar yönünden kesin delil teşkil edeceği açıktır. Durum böyle olunca senet üzerinde yer alan açıklamalar —- senedi elinde bulunduran kimse tarafından kesin delille ispat edilmiş olmaktadır—- Esas olarak bu sonuç, kambiyo senedinin kamu güvenine mazhar olması ilkesi ile de uyum içindedir.
HMK m.200’deki senetle ispat kuralının bir anlam ifade etmesi, anılan hükme göre senetle ispat edilmiş olan bir vakıanın aksinin de yazılı olarak ispat edilmesi gereğini zorunlu kılar. Aksi halde, kesin delille ispat edilen vakıanın aksini ispat için tanık delili de dahil olmak üzere her tür delile müracaat imkanını tanımak senetle ispat kuralının anlamını ortadan kaldırır. Bu nedenle senede karşı senetle ispat kuralı, senetle ispat kuralının tamamlayıcısı niteliğindedir.
Kesin delille ispat edilen bir vakıanın aksinin ispatı ya da bu kesin delilin hüküm ve kuvvetini azaltmaya yönelik her tür iddianın yine kesin delillerle ispat edilmesi gerektiğine ilişkin kural HMK m.201’de yer almaktadır. HMK m.201’e göre, senede bağlı olan her çeşit iddiaya def’i olarak ileri sürülen ve senedin hüküm ve kuvvetini ortadan kaldıracak veya azaltacak mahiyetteki hukuki işlemler ispat sınırından az bir miktara ilişkin olsa bile tanıkla ispat olunamaz——- “Davacı, kambiyo senedinden dolayı borçlu olmadığının tespitini istediğine göre, konunun hem kambiyo hem de ispat  hukuku açısından ele alınıp, değerlendirilmesi gerekir. —— gereğince; yazılı bir belgeye bağlanmış olan her çeşit iddiaya karşı defi olarak ileri sürülen hususların tanıkla ispatlanması mümkün değildir. Senet sebepten mücerret olmakla, davacının ileri sürdüğü iddiaların varlığını yazılı delille ispat yükü altında olduğunun kabulü gereklidir” ifadelerine yer verilmiştir ——-
Bu nedenle, davacının tanık dinlenmesi talebinin reddine karar verilmiştir.
Mali müşavir bilirkişi tarafından her iki tarafın ticari defter ve kayıtları incelenmiş olup, düzenlenen — tarihli bilirkişi raporundan anlaşılacağı üzere —-, gerekse davalının —- yılları itibariyle ticari defter kayıtlarının, — maddesine göre delil niteliği taşıdığı, davacının yevmiye defteri kayıtlarına göre davacı şirket tarafından davalı —-senedi verildiğinin, verilen borç senetlerinin iki farklı tarihte kaydedildiklerinin anlaşıldığı tespit edilmiştir. Davalı şirketin kayıtlarının incelenmesinde ise, davalı şirket tarafından, davacı şirketin——– Senedi olarak kaydedildiği, alınan alacak senetlerinin iki farklı tarihte kaydedildikleri anlaşılmıştır.
Yani mali müşavir bilirkişi tarafından yapılan inceleme sonucunda, her iki tarafın kayıtlarında da davaya konu bonoların kayıtlı olduğu, bonoların bedelsiz olduğu veya teminat senedi olarak verildiğine ya da muvazaalı olarak verildiğine ilişkin herhangi bir kayıt bulunmadığı tespit olunmuştur.
Her ne kadar bilirkişi heyetince “davacı şirketin kayıtlarında, davacı şirket tarafından davalı —– senedinin iki farklı tarihte bu kez cari hesabın borcuna yani şirket alacağı olarak kaydedildikleri, davacının, davalı şirkete verdiği senetleri bu kez hesabın borcuna kaydetmek suretiyle, davalı şirketten ileride alacağı olacak bir şekilde kaydettiği, bu nedenle davacının, davalıya vermiş olduğu senetleri ileride geri alacağı düşüncesiyle, cari hesabına borç —- kaydettiği, kısaca herhangi bir mal ve hizmet alımı karşılığı olmaksızın davalıya verdiği kanaatinin uyandığı, yine davalı şirketin kayıtlarında da aynı şekilde davalının da —-davacı şirketten aldığı senetleri, hem alacaklı ve hem de borçlu olacak şekilde kaydettiği, oysa muhasebe tekniği açısından bakıldığında, —- şirketin satmış olduğu mal veya hizmet karşılığında kullanması ve yine —–, şirketin satın almış olduğu mal veya hizmet karşılığında kullanması gerektiği, aynı şekilde bu muhasebe kaydının kullanılmasının da, olayın yine yapay bir durumdan kaynakladığı kuşkusunu uyandırdığı” yönünde görüş bildirilmiş ise de yukarıda yapılan açıklamalardan anlaşıldığı üzere, müsnet davada ispat yükü davacı borçluda olup, ileri sürülen bedelsizlik iddiasının —-uyarınca yazılı delille ispatlanması gerekir.
Müsnet davada, davacı, bedelsizlik iddiasını geçerli delille ispatlayamadığından asıl davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Asıl davada davacının talebi sadece asıl alacak olan —– yönelik olarak açılmış olup, davacı tarafça davaya konu icra dosyasında davalı-alacaklı tarafından istenmiş olan işlemiş faiz ve diğer ferilerle ilgili menfi tespit talebinde bulunulmamıştır. Bu bakımdan asıl davada işlemiş faizin doğru hesaplanıp hesaplanmadığı hususunda Mahkememizce değerlendirme yapılmamıştır.
15-Asıl davada davalının inkâr tazminatı istemi ile ilgili inceleme ve gerekçe: Davalı taraf, icra inkar tazminatı isteminde bulunmuştur.
İİK’nin 72/4. Maddesi uyarınca menfi tespit davasının reddine karar veren mahkemenin, borçluyu tazminata mahkum edebilmesi için, alacaklının borçluya karşı bir icra takibi yapmış olması ve bu icra takibinin durdurulması — veya icra veznesindeki paranın alacaklıya ödenmemesi— için ihtiyati tedbir kararı almış, bu ihtiyati tedbir kararının uygulanmış-infaz edilmiş olması şarttır——-
Somut olayda, Mahkememizce davacı tarafça icra takibini önler nitelikte tedbir isteminde bulunulmayıp Mahkememizce bu yönde davacı lehine verilmiş bir karar olmadığından ve bu nedenlerle davalı lehine inkâr tazminatı verilmesi koşulları gerçekleşmediğinden, davalı-alacaklı vekilinin inkâr tazminatı isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
16-Birleşen davayla ilgili inceleme ve gerekçe: Birleşen davada, davacı —–, davalı şirketten taraflar arasındaki mal alım satımı nedeniyle cari alacağa dayalı alacağını talep etmektedir.
Davalı taraf, tam tersine kendilerinin davacıdan alacaklı olduğunu ileri sürmekte, gerek davacının, gerekse kendi ticari defterlerinin incelenmesi sonucu davalının, davacıdan alacaklı olduğunun saptanacağını savunmaktadır. Davalı taraf bu hususta da gerek Mahkememizdeki asıl dosyaya, gerekse davacının daha önce açtığı—— sayılı iflasın ertelenmesi davasındaki raporlara dayanmakta ve davacıdan asıl davaya konu bonolardan dolayı alacaklı olduğunu savunmaktadır.
Bu dosyayla ilgili mali müşavir bilirkişi tarafından her iki tarafın ticari defter ve kayıtları incelenmiş olup, öncelikle asıl davayla ilgili düzenlenen — tarihli kök raporda düzenlendiği tespit edildiği üzere, gerek davacının, gerekse davalının —- itibariyle ticari defter kayıtlarının, HMK’nin 222 maddesine göre delil niteliği taşıdığı, davacının yevmiye defteri kayıtlarına göre davacı şirket tarafından davalı —- verildiğinin, verilen borç senetlerinin iki farklı tarihte kaydedildiklerinin anlaşıldığı tespit edilmiştir. Davalı şirketin kayıtlarının incelenmesinde ise, davalı şirket tarafından, davacı şirketin —— senedinin bu kez —-olarak kaydedildiği, alınan alacak senetlerinin iki farklı tarihte kaydedildikleri anlaşılmıştır.
Aynı bilirkişi heyeti tarafından düzenlenen —- tarihli bilirkişi raporunda ise, birleşen davaya konu cari hesap alacağı yönünden yapılan incelemede;
a)Davacı kayıtlarında, davacının — tarihine kadar, davalıya toplam tutarı — adet fatura kesmiş olduğu, kesilen faturaların tamamının muavin defter kayıtlarında eksiksiz olarak yer aldıkları tespit edilmiştir. Davacının, davalıya ait — arasında tutmuş olduğu dava konusu alacakla ilgili—- dosyası ekindeki davacı tarafından sunulan ve –sayfadan oluşan — tarafından, davalı— sonu itibariyle —-fatura karşılığı borçlu olarak gözüktüğünü, ancak, daha sonra taraflar arasında yapılan mutabakat sonucunda —- son alacak rakamının —- olduğu tespit edilmiştir. Davacı kayıtlarında davalıya ait dava konusu alacakla ilgili cari hesap özeti kayıtlarının incelenmesinde; dava tarihine kadar devirlerle gelen ve — sonu itibariyle —cari hesap özeti sonucuna göre —– fatura karşılığı alacağının olduğu tespit edilmiştir.
b)Davalı kayıtlarında, davacıya ait— yıllarında tutmuş olduğu dava konusu alacakla ilgili —-sonu itibariyle davalı —– fatura karşılığı borçlu olduğu tespit edilmiştir.
Buna göre, her iki tarafın kayıtları ve —- özetinden de görüleceği üzere taraflar arasında yapılan mutabakat sonucunda en son alacak rakamının —- olduğu tespit edilmiştir.
Davalı taraf, birleşen davadaki savunmasında, asıl davaya ve davacının iflasın ertelenmesi davasına konu olan iki adet bonodan dolayı davacıdan alacaklı olduğunu, bu nedenle birleşen davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Mali müşavir bilirkişi tarafından yapılan bu tespit dosya kapsamına uygun, denetime elverişli ve yeterli olduğundan hükme esas alınmış ve davacının, birleşen davada davalıdan —- cari hesap alacağı olduğu kanaatine varılmıştır.
Davalının bu isteminin geçerli olabilmesi için, davalının birleşen davadaki borcunu, davacıdan alacağı olan bonolardan mahsup etmesi gerekirdi. Davalı, davacıdan olan alacağından bu mahsup işlemini ticari defter ve kayıtlarında gerçekleştirmemiş ve asıl davaya konu olayda, davacıdan olan alacağına ilişkin—- tutarındaki bonoları mahsup işlemi yapmadan icraya koymuştur. Bu durumda, davalı, davacının cari hesap alacağını kendi alacağından mahsup etmediğinden, bu savunması yerinde görülmemiş ve asıl alacak bakımından davanın tam kabulüne karar vermek gerekmiştir.
17-Birleşen davadaki işlemiş faiz istemiyle ilgili inceleme ve gerekçe: Birleşen davaya konu icra takibinde, davacı alacaklı, davalı borçludan—- işlemiş faiz talebinde bulunmuştur.
Davalı taraf, birleşen davadaki savunmasında, asıl davaya ve davacının iflasın ertelenmesi davasına konu olan iki adet bonodan dolayı davacıdan alacaklı olduğunu savunması ve bonolarla ilgili olarak davacının borçlu olmadığının tespiti isteminin reddedilmesi nedeniyle davacının, davalıdan faiz isteyemeyeceği düşünülebilir ise de, davalının bu isteminin geçerli olabilmesi için, davalının birleşen davadaki borcunu, davacıdan alacağı olan bonolardan mahsup etmesi gerekir. Davalı, davacıdan olan alacağından bu mahsup işlemini ticari defter ve kayıtlarında gerçekleştirmemiş ve asıl davada, bu bonoları mahsup işlemi yapmadan icraya koymuştur. Bu durumda, davalı, davacının cari hesap alacağını kendi hesabından mahsup etmediğinden, davacı alacaklının birleşen davadaki cari hesap alacağı nedeniyle davalıdan işlemiş faiz istemesi haklıdır.
Bu nedenle işlemiş faizle ilgili olarak bilirkişi heyetince yapılan her iki tarafın ticari defter incelemesi neticesinde son faturanın — tarihli olduğu tespit edilmekle—–tarihinde davalı borçlunun temerrüde düştüğü kanaatine varılmıştır.
—- tarihinden itibaren yasal faizin—— oranına göre belirlenmesi düzenlemesinden vazgeçilip, reeskont oranı tabiri madde metninden çıkartılmış, bunun yerine artırılma-indirilme yetkisi — ve belli bir oranı ifade etmekte olan —- uygulamasına geçilmiş, diğer bir deyişle —- tarihleri arasında ise ticari olmayan işlerde temerrüt faizine esas olarak uygulanan —– oranına yasa metninde yer verilmemiştir.
Buna göre, her iki taraf da tacir olup, yapılan iş de ticari olduğundan, davacının ——alacağı için isteyebileceği faiz türü — Maddesinde belirtilen şekilde ticari işlerde uygulanacak temerrüt faizi olan avans faizidir.
Bu arada, belirtmek gerekir ki, her ne kadar bilirkişi —- tarafından; davacının — Maddesi uyarınca avans faizinden daha fazla oranında faiz istenebileceği yazılı ise de, —–emsal nitelikteki ilâmında —-Dava, taraflar arasında mal alım sözleşmesinden kaynaklanan bakiye alacağın tahsiline yönelik icra takibine yapılan itirazın iptali istemine ilişkindir.— —- ilişkin olup olayda uygulama yeri bulunmamaktadır. İcra takip tarihinden önceki dönem için temerrüt faizine hükmedilmesi —-maddesi koşullarına bağlı olup icra takip tarihinden önce davalıya temerrüt ihtarı gönderilmesi gerekir. Taraflar arasında da sözleşme ile ödeme günü kararlaştırılmadığı için davacı alacaklı icra takip tarihinden önceki dönem için temerrüt faizi talebinde bulunamaz. Mahkemece bu husus gözönüne alınarak bilirkişiden alınacak ek rapor ile karar verilmesi gerekmekte olup yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi doğru görülmemiştir.” şeklinde belirtildiği üzere müsnet davada TTK’nin 1530/7. Maddesindeki temerrüt faizinin uygulanma olanağı bulunmamaktadır.
Buna göre; davacının isteyebileceği işlemiş avans faizinin;
Şeklindeki hesap tablosundan görüleceği üzere; takip tarihi itibariyle — olması gerekir. Bu nedenle davacının — işlemiş faiz isteminin kabulüne, fazlaya ilişkin —- işlemiş faiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
18-Birleşen davadaki işleyecek faizin türü ile ilgili inceleme ve gerekçe: Faizin türü ile ilgili olarak; davacı vekili, dava dilekçesinde takibin takip talebindeki koşullarla devamına karar verilmesini talep etmiş, takip talebinde ise asıl alacağa yıllık — oranlarda ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsilini talep etmiştir.
Bu durumda, davacının işleyecek faiz yönünden avans faizi isteyip isteyemeyeceğinin tartışılması gerekmektedir.
—– reeskont oranına göre belirlenmesi düzenlemesinden vazgeçilip, reeskont oranı tabiri madde metninden çıkartılmış, bunun yerine artırılma-indirilme yetkisi— uygulamasına geçilmiş, diğer bir deyişle —– tarihleri arasında ise ticari olmayan işlerde temerrüt faizine esas olarak uygulanan reeskont oranına yasa metninde yer verilmemiştir.
Buna göre, her ne kadar her iki taraf da tacir ve yapılan iş de ticari olduğundan, davacının —alacağı için isteyebileceği faiz türü —-belirtilen şekilde ticari işlerde uygulanacak temerrüt faizi olan avans faizi ise de, davacı vekili dava dilekçesinde uygulanacak faiz türünü kanunda yer verilmeyen şekilde— davalara—— göre—– ticari faizin karşılığı yasal faiz olduğu yönünde uygulama yapıldığından alacağa temerrüt tarihinden itibaren yasal faiz uygulanması gerektiği kanaatine varılmıştır.
Yine davacı alacaklı icra takibinde işleyecek faiz yönünden asıl alacağa yıllık —- oranlarda faiz talebinde bulunmuş olup, taleple bağlılık ilkesi uyarınca işleyecek faiz yönünden daha fazla olduğu taktirde ilk dönem için yıllık —-oranını geçmeyecek şekilde işlemiş faize hükmetmek gerekmiştir.
19-Birleşen davada icra inkâr tazminatı istemi ile ilgili inceleme ve gerekçe: Davacı taraf, davalıdan icra inkâr tazminatı istemiştir.
—– hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.
Açıklanan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, davacının alacaklı olduğu miktar tarafların ticari defter kayıtlarına göre ve —- de görüleceği üzere taraflar arasında yapılan mutabakat sonucunda en son alacak rakamının — olduğu belli olup, belirlenen alacak likit olduğundan ve daha fazla takdir edilmesine ilişkin neden bulunmadığından likit ve muayyen nitelikte bulunan —– icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
ASIL DAVADA;
1-Davanın REDDİNE,
2-Davalının inkâr tazminatı isteminin REDDİNE,
3-Harçlar Kanununa göre alınması gerekli 59,30 TL harcın, davacı tarafından dava açılırken yatırılan 8.538,75 TL peşin harçtan mahsubu ile fazla yatan 8.479,45 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca takdir edilen 42.050,00.-TL. vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde taraflara iadesine,
7-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca —- bütçesinden ödenen 1.320 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
BİRLEŞEN —- DOSYASINDA;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile; davalı borçlunun — sayılı icra dosyası üzerinden yapılan itirazın kısmen iptali ile, takibin, —asıl alacak ve — alacak ile işleyecek faiz yönünden — asıl alacağa takip tarihinden itibaren işleyecek —– geçmeyecek şekilde devam eden dönemlerde değişen oranlarda yasal faiz işletilmek suretiyle DEVAMINA,
2-Davacının fazlaya ilişkin 1.331,38 TL işlemiş faiz isteminin reddine,
3-Likit ve muayyen nitelikte bulunan asıl alacağın % 20’si oranındaki 29.186,32 TL icra inkâr tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Harçlar Kanununa göre alınması gereken 16.473,84 TL harcın, davacı tarafından dava açılırken yatırılan 1.279,68 TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 15.194,16 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 1.279,68 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından sarf edilen 124,75 TL yargılama giderinin davanın kısmen kabul kısmen ret oranına göre hesaplanan 124,06 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, geriye kalan 0,69 TL’nin davacı üzerinde bırakılmasına,
7-Kabul edilen dava yönünden karar tarihinde davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT’nin 13/1.maddesi uyarınca 25.331,41.-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Reddolunan dava yönünden karar tarihinde davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden AAÜT’nin 13/2.maddesi uyarınca 1.331,38.-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Dosyada mevcut gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
10-Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A-(13) maddesi ve Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Yönetmeliğinin 26/2 maddeleri ile Arabuluculuk Asgari Ücret Tarifesi uyarınca—– bütçesinden ödenen 1.320 TL arabuluculuk ücretinin, davanın kabul ret oranına göre hesaplanan 1.312,75 TL’sinin davalıdan, kalan 7,25 TL’sinin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
Dair, davacı-birleşen dava davacısı vekili ve davalı-birleşen dava davalısı vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde ———— Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar okundu, ana hatlarıyla anlatıldı.29/12/2021