Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2020/595 E. 2023/512 K. 01.06.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2020/595 Esas
KARAR NO : 2023/512

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
DAVA TARİHİ : 19/11/2020
KARAR TARİHİ : 01/06/2023

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkili —–, davacı —- 18.03.2013 tarihinde alınan kararı 19.03.2013 tarihinde noter tasdiki yapılmak suretiyle—— satın aldığını, 26.03.2013 tarihinde—–ilan edildiğini, şirketin tek yetkilisi ve sahibi olduğunu, daha önce şirket adına hesap açılan tüm bankalara kimliği, imza sirküleri ile müracaat ederek hesaplarının tek yetkilisi ve sorumlusu olduğunu bildirdiğini, 11.03.2014 tarihinde de şirketin unvanını —— olarak değiştirdiğini, bu hususa ilişkin—– imza sirkülerinin de bankalara teslim edildiğini, müvekkilinin daha önce —–tarafından (şirket unvanı —– iken) açılan hesaplar üzerinden, davalı banka ile çalışmaya başladığını, şirket yetkilisi olarak daha önce açılan hesaplara şirketin tek yetkilisi olarak imza sirkülerini ve —–sunarak taraf teşkilini sağladığını, müvekkilinin hesapları üzerinde işlem yapmak, para alıp vermek üzere hiç kimseye yetki belgesi, vekâletname adı altında bir evrak ile yetki vermediğini, 2013 yılında başlayan bu çalışmaların 2015 yılına kadar devam ettiğini, müvekkilinin banka şubelerinden şirketinin hesap hareketlerini istediğinde verilmemesi, her talepte bulunduğunda “—– ile görüşelim, size öyle bilgi verelim” şeklinde cevaplar verilmesi sureti ile yıllarca hem muhasebesi hem de banka personelleri tarafından kandırıldığını ve oyalandığını, zira —–müvekkilinin hesaplarındaki paraları kendisine, annesi —–, kardeşi —–, karısı —— adına olan şirketlerin ( ——) hesaplarına düzenli olarak ve çeşitli rakamlarda eft ve havaleler yapmak sureti ile aktararak müvekkilinin şirketinin içini boşalttığını, kendisinin 2010 yılında tasfiyeye soktuğu firmasının çalışan muhasebe elemanlarını(özellikle —–, kendi muhasebecisini (—- müvekkilinin firmasında çalıştırmaya başladığını, bu nedenle müvekkilinin şirketinin kazancının yüksekliğini hiç bir zaman öğrenemediğini, müvekkilinin bu şahıslar hakkında dolandırıcılık nedeni ile şikâyette bulunduğunu, —–Cumhuriyet Başsavcılığında —– soruşturma sayılı dosyası ile —– Ağır Ceza Mahkemesinin—— sayılı dosyasından yargılamaya başlandığını, dosyanın halen derdest olduğunu, 2016 yılında savcılığa yapılan suç duyurusundan sonra 02.05.2019 tarihinde savcılık dosyasına gelen bilirkişi raporu ile bankaların da bu dolandırıcılık işine taraf olduğu, banka eli ile şahısların kendisini dolandırdığının öğrenildiğini, Şubeler bazında 5411 sayılı Bankacılık Kanunu 76. Maddesinin son – fıkrasının birinci cümlesine bakıldığında “Bankaların, kimliklerini ve vergi numaralarını belgelemeyen müşterileri adına mevduat, katılım fonu, kredi ve her ne ad altında olursa olsun hesap açmaları, sözleşme düzenlemeleri, havale ve kambiyo hizmetleri ile diğer bankacılık ve mali hizmetleri saktır. …” denildiğini, müvekkili adına faksla gönderilen talimatlarla yaptırılan işlemlerde; müvekkilinden teyit alınmaksızın sadece talimat yazılmak sureti ile havale ve eft işlemleri yapıldığını, kendisinin hiç haberi olmayan birçok vadeli hesap, kredi hesapları açılış kapanışı yapıldığını, döviz hesapları açılıp kapandığını, gönderilen para miktarı yüksek olduğunda Genel Müdürlük teyidi alınarak işlem yapıldığını, Bankanın şubelerinin ve Genel Müdürlüğü’nün birimlerinin gereken özen ve dikkat yükümlülüğünü yerine getirmediğinin öğrenildiğini, bu nedenle—–. Noterliği’nin 10.06.2019 tarih ve ——- yevmiye nolu ihtarnameleri ile usulsüz işlemlere ilişkin bankanın sorumlu olduğunu bildirmek sureti ile parasının iadesinin istendiğini, savcılık makamına gönderilen banka hesap hareketleri incelendiğinde müvekkili tarafından şikâyet edilen diğer dosyanın sanıklarının adına kayıtlı firmalar ile arasında yüzlerce hesap hareketi bulunduğunu, 2013 ila 2015 yılı arasında tüm hesap hareketleri, talimat suretleri ve dekontların bilirkişi incelemesi için savcılık Makamına gönderildiğini, müvekkilinin şirketi devralması ve bankaya gereken bildirimde bulunmasının akabinde bankaya giden talimatlara bakıldığında talimatların üzerindeki faks gönderilen yerin —– olarak görüldüğünü, bankaya imza sirküleri dahi verilmiş olsa bankanın halen satın alınan kişiler adına işlem yapmaya devam ettiğinden müvekkiline karşı işlenen suçta kusurlu ve sorumlu olduğunu, hukuki anlamda Bankalara duyulan güvenin önemli göstergelerinden birinin de ödeme-nakil işlemleri olduğunu, havalenin özellikle ödeme ve tahsil etme yetkilerini içeren iki taraflı bir vekâlet niteliğinde görüldüğünden adi vekâletten ayrılmakta olduğunu, bu nedenle havale işlemlerinde, kimlik tespiti ve formüllerin doldurulmasında dikkatsizlik gibi, basiretli bir tacire yakışmayan hata ve yanlışlıklardan bankanın sorumlu tutulması gerektiğini, ayrıca sahte bir talimat mektubuna dayanarak yaptığı bir havalenin de bankayı borcundan ve sorumluluktan kurtarmayacağını, ayrıca Türkiye Bankalar Birliği “5411 Sayılı Bankacılık Kanunu’nun ilgili hükümleri gereğince, “Kimlik, hesap kapatma talimatı veya formu, hesap cüzdanı ya da hesap cüzdanı kaybedenlerden alınacak ibraname, Çağrı merkezinden başvuru; Çağrı merkezi kullanımı için gerekli olan kimlik doğrulama bilgileri, parola ve şifreler, İnternet şubesi / ATM’lerden başvuru; parola ve şifrelerin yapılmasında Şubeden başvuru zorunluluğu bulunmaktadır.” denildiğini, sonuç ili kişiler tarafından dolandırılmasında sorumluluğu olduğunun aşikâr olduğunu, müvekkilinin banka şubelerindeki personel desteği olmaksızın bu şekilde hesaplarının boşaltılması imkânı olmadığının açık olduğunu, müvekkiline karşı işlenen haksız fiilden bankanın sorumlu olduğunu, müvekkilinin uğradığı zararı bankanın tazmin yükümlülüğü bulunduğunu ileri sürerek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile haksız eylemleri ile 3. şahısların haksız kazanç elde etmesine neden olan davalı tarafından şimdilik 43.680,00 TL bedelin müvekkiline ödenmesine, hükmedilecek bedele son işlem tarihi olan 03.05.2014’den itibaren ticari faiz işletilmesine, zarara sebebiyet verilen alacak miktarı kadar maddi tazminatın ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA :Davalı vekilinin cevap dilekçesinde, özetle, davacı vekilinin dilekçesinde son işlem tarihi olan 03.05.2014 tarihini belirtmiş olup davanın 19.11.2020 tarihinde açıldığını, davacının iddialarına konu ödeme tarihi dikkate alındığında davanın Türk Borçlar Kanunu Md 72 uyarınca 2 yıllık zamanaşımı süresi geçtikten sonra açıldığının görüleceğini, öncelikli olarak davanın zamanaşımı yönünden reddi gerektiğini, dava konusu edilen tutarın, aşağıda detaylı olarak açıklanacağı üzere, davacının müvekkili bankaya iletmiş olduğu talimatlara istinaden ödendiğini, bu nedenle kendisi tarafından verilen talimata istinaden üçüncü bir şahsa ödenen tutarla ilgili müvekkil bankaya husumet yönlendirilemeyeceğini, huzurdaki davanın, paranın transferi yapıldığını iddia ettiği üçüncü kişilere yöneltmesi gerektiğini, bu nedenle davanın öncelikle husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiğini, davacının, dava konusu olaya ilişkin suç duyurusunda bulunduğunu ve İstanbul Anadolu 16. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/334 E no.lu dosya üzerinden yargılamanın devam ettiğini, dava konusu olayın niteliği gereği, öncelikle ceza kovuşturmasının sonuçlanması gerektiğinden ilgili ceza dosyasının bekletici mesele yapılmasına karar verilmesi talepleri bulunduğunu, davacının dava dilekçesinde bilgisi dışında gerçekleşen talimatlarla yapılan havaleler ve ödemeler nedeniyle toplam 43.680,00 TL zarara uğradığını iddia ettiğini, davacı şirket hesabından talimatla yapılan işlemlerden hangilerinin usulsüz olduğunu belirtmediğini, bu nedenle HMK 194. maddesi gereği dava dilekçesinin savunma haklarını kısıtlar niteliktedir olup davanın bu yönden de reddi talepleri bulunduğunu, uygulamada bankaların, müşterilerin finansal ihtiyaçlarını karşılamak üzere, elektronik posta veya faks yolu ile kendilerine iletilen talimatları da işleme alabildiklerini, müvekkili bankaya iletilen talimatlar üzerinde davacı şirketin kaşesi ve şirketi temsile yetkili kişinin imzası bulunduğunu, müvekkili bankanın, kendisine iletilen talimatları, bankada mevcut imza sirkülerinde yer alan imza örnekleri ile karşılaştırarak kontrol ettiğini, bu nedenle kendisine iletilen talimata istinaden işlem yapmasında herhangi bir hukuka aykırılık bulunmadığını, davacı tarafından verilen talimatla işlem yapılması şeklinde gerçekleşen eylemde, müvekkili bankanın, gerekli inceleme ve araştırmayı yapmış olup; müvekkili bankaya kusur atfedilmesinin mümkün olmadığını, dava konusu uyuşmazlıkta önemli olan hususun, davacının hesaplarından gerçekleşen işlemlerden haberdar olmasına rağmen, işlemlere itiraz etmemesi ve işlemlere icazet vermesi olduğunu, davacı şirketin hesaplarından 2013-2014 yıllarında çok sayıda işlem gerçekleştirilmiş olup basiretli tacir gibi davranmak zorunda olan davacı şirketin hesabından gerçekleştirilen işlemleri bilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, dolayısıyla davacı şirketin gerçekleştirilen işlemleri bilmediğini iddia etmesi mümkün olmayıp aksine davacı tarafından bu işlemlere icazet verildiğini, davacı şirket yetkilisinin istediğinde şirket hesaplarından gerçekleştirilen tüm işlemleri görebilecek durumda olduğunu, hal böyle iken, davacı şirket hesaplarından gerçekleşen transfer işlemlerinin bilinmediği iddiasının makul ve kabul edilebilir olmadığını, davacının, hesaplarından gerçekleşen işlemlere uzun süre ses çıkarmamış olmasının, hesapları üzerinde gerçekleşen işlemlere hukuken icazet verdiğini ve bu yönüyle müvekkili bankaya güven verdiğini gösterdiğini, dilekçelerinde yer alan Yargıtay’ın içtihatları kapsamında, bir ticari şirket olan davacının 7 yıl boyunca hesaplarını incelememesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu ve bu şekilde bir iddianın basiretli tacir kavramı ile örtüşmeyeceğinin açık olduğunu, davacının tacir olarak dava konusu işlemlerden haberdar olmamasının hayatın olağan akışına aykırı olduğu ve davacının işlemlere zımnen icazet verdiği düşünüldüğünde, asla kabul anlamına gelmemekle birlikte; davacının zararının artmasına kendi kusurlu davranışı ile neden olduğunu, davacının kendi muhasebesi tarafından kandırıldığını beyan ettiğini, davacı şayet kendi çalışanlarının gerçekleştirdiği eylemler sebebiyle zarara uğramışsa, söz konusu zarar nedeniyle aslen kendisi sorumlu olup, kendi işe aldığı ve istihdam ettiği kişilerce uğramış olduğunu belirttiği zarar nedeniyle müvekkili bankanın sorumluluğuna gidilmesinin mümkün olmayacağını, davacı şirketin adam çalıştıranların kusursuz sorumluluğu (TBK m.66) ve ifa yardımcılarının hareketlerinden kusursuz sorumluluk hükümleri (TBK m.116) gereğince kendisinin sorumlu olduğunu, asla kabul anlamına gelmemek üzere, şayet davacı kendi çalışanı olan diğer davalının gerçekleştirdiği işlemlerden haberdar değil ise bu durumun kendisinin kontrol yükümlülüğünü yerine getirmemesinden kaynaklandığını, şayet davacı üzerine düşen kontrol yükümlülüğünü yerine getirmiş olsa idi zararın ortaya çıkmayacağı ve artmayacağının tartışmasız olduğunu, kusursuz sorumluluğu bulunan davacı şirketin kontrol yükümlülüğünü yerine getirmemesi, basiretli tacir gibi davranmakla yükümlü olan davacının ağır kusurlu olduğu göz önünde bulundurularak müvekkili banka açısından davanın reddi gerektiğini, davacı vekili hükmedilecek bedelin işlem tarihinden itibaren işletilecek ticari faizi ile birlikte tahsilini talep etmişse de bu yöndeki talebin de hukuka aykırı olduğunu, dava konusu ihtilaf sebebi ile müvekkili bankadan faiz talep etmesi mümkün olmadığı gibi, bir faiz talep edebileceği bir an için düşünülse dahi bunun ancak dava tarihinden itibaren yasal faiz olabileceğini savunarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE :
—– Ağır Ceza Mahkemesi, —–Şirketi, —–Asliye Hukuk Mahkemesi, —– Ağır Ceza Mahkemesi’ne müzekkereler yazıldığı anlaşıldı.
Mahkememiz tarafından alınan tarihli bilirkişi ek raporunda özetle;
“Davacı vekilinin itirazlarının değerlendirilmesi neticesinde kök raporda değişiklik gerektirecek bir husus bulunmamakla;
1) Davacı şirket vekili, müvekkilinin daha önce şirket adına hesap açılan tüm bankalara kimliği, imza sirküleri ile müracaat ederek hesaplarının tek yetkilisi ve sorumlusu olduğunu bildirdiğini, 11.03.2014 tarihinde de şirketin unvanının —– olarak değiştirildiğini, bu hususa ilişkin —— imza sirkülerinin de bankalara teslim edildiğini ifade etmekle, müvekkili şirketin ortak ve yetkilisi —-, —– Ağır Ceza Mahkemesi’ni ——. sayılı dosyasının 17.01.2020 tarihli duruşma tutanağındaki müşteki sıfatı ile ven beyanında da noterde imza sirküsü verdiğini ancak bunları bankalara göndermediğini, şirketi kendisinin yönetmediğini ifade ettiği, bu yönüyle dava dilekçesindeki iddialar ile davacı şirket ortak ve yetkilisinin beyanlarının uyumsuz ve birbirleri arasında çelişki arz ettiği,
2) Davacı şirket tarafından, davalı bankaya davacı şirketin pay devri, ortak ve yetkililerinin değiştiği yönünde usulüne uygun bir ihtarda bulunulmadığı, yine davalı banka nezdinde davacı şirketin pay devrinden sonra yenilenen belgeler ile imza altına alınan Bankacılık İşlem Sözleşmesi de bulunmadığı, davalı bankaca kendisine resmi belgeleri teslim edilmeyen şirket devri hususunu bilmesinin kendisinden beklenemeyeceği ve işlem talimatları sırasında kendisinde bulunan belge ve sirküler esas alınarak işlem yapmasının olağan olduğu,
3) Davacı şirket tarafından ödenmesi talep edilen işlemlerin 20.03.2013 pay devrinden itibaren bir yıl içerisinde yapıldığı, davacı şirketin son işlem tarihi olan 05.03.2014’e kadar bir itirazının bulunmadığı, ilgili işlemlere ilişkin olarak davacı bankaya 5 yıl kadar sonra 10.06.2019 tarihinde toplamı 43.680,00 TL olan işlemlerin kendisi tarafından yapılmadığı beyanıyla “Borcun ödenmesi” ihtarında bulunduğu, basiretli bir tacirin 5 yıllık süre içerisinde yapılan işlemlerden haberdar olmamasının kendisinden beklenmeyeceği, diğer taraftan davalı bankaya 2015 yılında hesap hareketlerini almak üzere müracaatta bulunduğu ve davalı banka tarafından kendisine hesap hareketlerinin verilmediği beyanına itibar edilmesi halinde dahi bankaya 2015 yılında yapılan müracaat esnasında da şirket pay devrine ilişkin belgelerin sunulmadığı anlaşılmakla, yine davacı şirketin itiraza konu işlemler üzerinden 2 yıllık bir süre geçtiği ve dava dışı şirket yetkilisi —— kendi beyanlarından anlaşılacağı üzere kendisinin şirkette görev almadığı bu kapsamda geçen süreler içerisinde şirketin eski yetkilileri tarafından işlem yapılmasına icazet ettiği,
4) Dosyada yer alan tüm bilgi, belge ve kayıtlar esas alındığında davacı şirketin pay devri ve ortaklık değişimi sonrasında davacı şirkette yapılan işlemlere müdahalede bulunulmadığının davacı şirket ortak ve yetkilisinin kendi beyanıyla da örtüştüğü, işlemlerin devir öncesindeki gibi süre geldiği şekilde eski ortak ve yetkilisi tarafından yapılmaya devam edildiğinin bilgisi dahilinde olduğu ve hesapları yapılan işlemlere ilişkin icazetinin bulunduğu,
İzah edilen gerekçelerle davacı vekilinin iddia ettiği zararın meydana gelmesinde davalı bankanın sorumluluğunun bulunmadığı, davacının doğan zararını davalı bankadan talep edemeyeceği” hususları tespit edilmiştir.

HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
Dava haksız fiilden kaynaklanan tazminat davasıdır.Davacının iddiası, davacı şirket yetkilisi —– davacı şirket hisselerini18/03/2013 tarihinde alınan kararla —– devraldığı, devir işleminin 26/03/2013 tarihinde ilan edildiği, —— bu tarihten itibaren şirketin tek yetkilisi ve sahibi olduğu, daha önce şirket adına hesap açılan tüm bankalara kimliği, imza sirküleri ile müracaat ederek bildirim yaptığı, şirketin unvanının 11/03/2014 tarihinde değiştirildiği, buna ilişkin ticaret sicil gazetesi ve imza sirkülerlerinin de bankalara teslim edildiği, davalı banka nezdindeki işlerinde hiç kimseye yetki belgesi ve vekaletname vermediği, davalı bankanın müvekkilini muhatap almadığı, ——- talimatlarını takip ettiği, bu sayede şirketin hesabının—– sahibi olduğu dava dışı şirket lehine boşaltıldığı, davalı bankanın dikkat ve özen yükümlülüğünü ihlal ettiği yönünde olduğu anlaşılmıştır.02/08/2021 tarihli bilirkişi raporunda da tespit edildiği üzere davaya konu edilen zarar kalemleri şu şekildedir:

Mahkememizce davalı bankaya müzekkere yazılmış, “İlgide kayıtlı yazınızda yer alan talimat bilgilerine ilişkın Bankamız nezdinde araştırma yapılmış, yapılan araştırma sonucunda 17/05/2013 tarihli 4150,00 TL 21/08/2013 tarihli 5000,00 TL 19/04/2013 tarihli, 13800,00 TL 26/04/2013 tarihli, 9500,00 TL ve 05/03/2014 tarihli 3230,00 TL tutarlı talimat yazı ornekleri yazımız ekinde tarafınıza takdim edilmektedir. 21.08.2013 ve 05.09.2013 tarihli işlemlere ait talimatlar ile ilgili arşiv çalışmamızın devam ettiği hususunu;” şeklinde cevap verildiği görülmüş, yazı ekleri incelendiğinde talimatların —– imzasını taşıdığı görülmüştür. Talimat evrakı altındaki imzalar şu şekildedir:

Mahkememizce davalı bankaya müzekkere yazılmış “İlgide kayıtlı yazınızda yer alan —– Bankamız nezdinde araştırma yapılmış, yapılan araştırma sonucunda yetkilisi olan ——ait Bankamız sistemlerinde yer alan imza sirkülerleri ekte dosyaya ibraz edilmekte olup, söz konusu imza sirkülerlerinin Bankamız sistemine 17.04.2013, 18.07.2013 ve 01.04.2014 tarihlerinde yüklendiği tespit edilmiştir.” şeklinde cevap verildiği görülmüştür. Bankaya sunulan 17/04/2023 tarihli imza sirkülerinin

Şeklinde olduğu görülmüştür.
Bankaya sunulan 18/07/2013 tarihli imza sirkülerinin;
Şeklinde olduğu görülmüştür.
Bankaya sunulan 01/04/2014 tarihli imza sirkülerinin Şeklinde olduğu görülmüştür.
Şirket unvanının 14/03/2014 tarihinde yapıldığı, 20/03/2014 tarihinde ilan edildiği görülmüştür.
Mahkememizce bir kısım bankalara EFT/virman işlemleri ile ilgili olarak emsal uygulamalar sorulmuş, bankalar tarafından cevap verildiği görülmüştür.
Mahkememizce 09/02/2023 tarihli celsede “2- Dosyanın mevcut deliller ışığında (özellikle davalı bankanın 29/11/2022 tarihli yazı cevabı) uyuşmazlık konuları hakkında ek rapor düzenlenmesi için bilirkişiye verilmesine, bilirkişi tarafından şirketin bankanın kusurlu fiili neticede zarara uğrayıp uğramadığı, zararın gerçekleşmesinde davalı bankanın kusurlu olup olmadığı, kusurlu ise zararın gerçekleşmesinde davalı bankaya ve davacı şirkete kusur olarak atfedilebilecek vakıaların neler olduğu hususlarının tespitinin yapılmasının istenmesine, bilirkişiye emek ve mesaisi karşılığında 700,00 TL ek ücret takdirine, masrafın davacı tarafça iki haftalık kesin süre içerisinde Mahkeme veznesine yatırılmasına, aksi takdirde 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 324/2 maddesi uyarınca bilirkişi delilinin ikamesinden vazgeçmiş sayılacağının ve dosyanın mevcut durum itibariyle değerlendirileceğinin davacı vekiline ihtarına, ihtarat yerine geçmek üzere duruşma zaptının davacı tarafa tebliğine,” şeklinde ara karar kurulmuş, ihtar davacı vekiline usulüne uygun tebliğ edilmiş, davacı vekilince herhangi bir avans yatırılmadığı görülmüştür.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 49. Maddesi uyarınca “Kusurlu ve hukuka aykırı bir fiille başkasına zarar veren, bu zararı gidermekle yükümlüdür. (…)”
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 50. Maddesi uyarınca “Zarar gören, zararını ve zarar verenin kusurunu ispat yükü altındadır.”
Mahkememizce yapılan değerlendirmede, davanın bankanın dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlali nedeniyle haksız fiilden kaynaklanan tazminat davası olduğu, davalının sorumlu olabilmesi için kusurlu ve hukuka aykırı fiil sonucunda davacının zarara uğramış olması ve fiil ve zarar arasında nedensellik bağının bulunması gerektiği, bu hususta davalının kusurunu, hukuka aykırı fiilini, zararını ve fiil ve zarar arasında nedensellik bağı bulunduğu hususunu davacının ispatlamakla mükellef olduğu, yukarıda da ortaya konulduğu gibi davacının zarara sebep olduğunu iddia ettiği EFT/virman işlemlerinin 19/04/2013 ilâ 05/03/2014 tarihleri arasında gerçekleştiği, davacı şirketin unvanının 14/03/2014 tarihinde değiştirildiği ve 20/03/2014 tarihinde ilan edildiği, davalı bankaya yeni yönetici —– ilk imza sirkülerinin 17/04/2013 tarihinde yani dava konusu ilk işlemden iki gün önce teslim edildiği, imza sirkülerinde yer alan imzaların yukarıda ortaya konulduğu gibi olduğu, yine sonraki tarihlerde yer alan ——- imzalarının da yukarıda ortaya konulduğu gibi benzer şekilde olduğu, yine yukarıda ortaya konulduğu gibi 19/04/2013 ilâ 05/03/2014 tarihleri arasındaki EFT/virman talimatları altındaki imzalar incelendiğinde imzaların —— imza sirkülerlerinde yer alan imzalara tıpa tıp aynı denebilecek seviye benzerlik gösterdiği, kaldı ki davalının bu konuda herhangi bir imza itirazının bulunmadığı, bu sebeple bankaların imza sirkülerindeki imzalara benzerlik gösteren EFT/virman talimatı altındaki imzalara itibar ederek, bu talimatları işleme koymasında herhangi bir dikkat ve özen yükümlülüğünün ihlali bulunmadığı, yine mahkememizce alınan bilirkişi kök ve ek raporlarında tespit edildiği üzere davalı bankanın kusurunu gösterecek herhangi bir veri bulunmadığı, mahkememizce verilen kesin süreye davacı tarafça riayet edilmemesi nedeniyle davacının ek bilirkişi deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılması gerektiği, tüm bu sebeplerle davacının davalının kusurunu, hukuka aykırı fiilini ve zararını ispatlayamadığı, kaldı ki basiretli tacir olarak hareket etmesi kendisinden beklenen davacının 19/04/2013 ilâ 05/03/2014 tarihleri arasında gerçekleşen (iddia edildiği şekliyle) usulsüz hesap hareketlerini fark etmiş ve önlem almış olması gerektiği, şirketin iç işleyişinden kaynaklanan kusurların üçüncü kişi konumundaki davalıya yüklenemeyeceği kanaatine varılmış, davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.

HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 179,90 TL karar ve ilam harcının dava açılırken peşin olarak alınan 745,95 TL harçtan mahsubu ile bakiye 566,05 TL’nin hükmün kesinleşmesinden sonra resen davacıya iadesine,
3-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından yapılan vekalet harcına ilişkin 33,40TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Artan gider avansının HMK’nun 333. maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra resen ilgilisine iadesine,
6-Davalı yapılan yargılamada kendisini vekille temsil ettirdiğinden reddedilen dava değeri (43.680,00 TL) üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca hesaplanan 9.200,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-6325 sayılı Yasa uyarınca genel bütçeden sarf edilen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine sunulacak dilekçe ile—– Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi.