Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/586 E. 2020/45 K. 22.01.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2019/586 Esas
KARAR NO: 2020/45
DAVA : Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 21/04/2014
KARAR TARİHİ: 17/01/2020
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkil şirket ile davalı şirket arasında ——tarihli bayilik sözleşmesi akdedıldiğini, davalının değişik sebeplerle bayilik sözleşmesi hükümlerini ihlal ettiğini, ihlallerin giderilmesi için —— tarihli ihtarnamenin keşide edildiğini ve araçların derhal iadesinin ya da tahsil edilmiş bedellerinin iadesinin istenildiğini, davalı tarafça bu yükümlülüğün yerine getirilmediğini, bu sebeple bayilik sözleşmesinin müvekkili tarafından —- tarihinde feshedildiğini iddia ederek davalı şirketin eksik araç çekmesi sebebiyle maruz kaldığı zarardan şimdilik ———TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
ISLAH: Davacı vekili —— tarihli ıslah dilekçesiyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla ——-TL maddi ve ———TL manevi tazminatın alacağın tahakkuk ettiği tarihlerinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini istemiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, sözleşmede çalışma teminat miktarının belli olmadığını, bu miktarın davacı tarafından belirlendiğini, müvekkil şirketçe verilmesi gereken çalışma teminatının, müvekkil şirketin mali durumunun kötüye gitmesi ve ——— faizinin çok yüksek olması nedeniyle kapatıldığını, taraflar arasındaki sözleşmenin temelinde asıl olan, siparişlerin gecikmeksizin ödenmesi, araçların zamanında müşterilerine teslim edilmesi ve müşterilerine yeterli derecede yedek parça ve kaporta hizmetinin verilmesi olup tüm bu yükümlülüklerin müvekkil şirket tarafından yerine getirildiğini, davacının, orijinal ——– yedek parçalarının stokta bulundurulmadığını öne sürmüş ise de müvekkil şirketin, orijinal ——- yedek parça ve aksesuarlarını stoklarında bulundurduğunu, davacı tarafından——— kapatılmasının ardından müvekkil şirketin——- yedek parçalarını,——– faaliyet gösteren——— bayisinden almaya devam ettiğini, müvekkilinin ——— yılı satış hedeflerine ulaşmak için azami gayreti sarfettiğini,bu durumun, sözleşmenin haklı feshine neden teşkil etmeyeceğini, ayrıca müvekkil şirketin araç satışına karşılık parasını alıp davacıya ödemediği iddiasının da gerçeği yansıtmadığını, tüm araç bedellerinin davacıya ödendiğini, davacı iddialarının dayanağının olmadığını savunarak davanın reddini talep etmiştir.
DAVANIN AŞAMALARI:
Mahkememizin —— esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılama sonucunda ——- tarih ve ——- karar sayılı ilâmıyla “maddi tazminat davası yönünden, davacının asıl ve ıslah yoluyle yaptığı talebinin kabulüne, ——-.TL tazminatın dava tarihinden itibaren değişen ve değişecek olan ticari faiz oranları uygulanmak suretiyle hesaplanacak faiziyle birlikte davalıdan tahsiline, manevi tazminat davasının reddine,” karar verilmiş olup, davalı vekilinin bu kararı temyiz etmesi sonucunda, Yargıtay —–. Hukuk Dairesinin —– tarih, ——– esas, ——- karar sayılı ilamındaki “(1) Davacı vekili, davalı vekilinin temyiz dilekçesine karşı düzenlediği temyize cevap dilekçesinde hükme ilişkin temyiz itirazlarını ileri sürmüşse de söz konusu dilekçenin HUMK’un 433. maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre içinde verilmediği anlaşıldığından davacı vekilinin temyiz isteminin süre yönünden reddi gerekmiştir.
(2) Davacı taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin haklı nedenle feshine dayalı olarak gerçekleşen zararını istemektedir. Bu şekilde isteyebileceği zarar TBK. m. 125/son ve 126 uyarınca olumsuz zarardır. Halbuki davacının zarar olarak ileri sürdüğü husus, sözleşmenin feshinden önce ———- yılında eksik alınan araç nedeniyle oluşan kar mahrumiyeti, başka bir deyişle olumlu zarardır. Sözleşmenin feshi halinde böyle bir zararın istenilmesi söz konusu değildir. Kaldı ki bu zararını sözleşmeyi feshetmeden istemiş olsa bile, araç satışı ile ilgili sözleşmenin 3(1). maddesi içeriğinde yeterli araç satışı olmaması durumunda taraflar arasında gerçekleştirilecek işlemler gösterilmekte olup, doğrudan zarara yönelik hesabın nasıl yapılacağına ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır. Mahkemece açıklanan bu yönler gözetilmeden yazılı şekilde hüküm tesisi isabetsizdir.” şeklindeki gerekçe ile Mahkememizin kararının bozulmasına karar verilmiş, dosya işbu esasa kaydedilerek bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ve yargılamaya devam edilerek sonuçlandırılmıştır.
DAVANIN TESPİTİ, İNCELEME, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
Dava, sözleşmenin haklı nedenle feshinden doğan maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir.
Dava dilekçesinde, bayilik sözleşmesinin ———-Noterliğinin ——- tarihli ihtarnamesiyle feshedildiği belirtilmiş olup, dava dilekçesinde de fesihten önce davalıdan maddi tazminat istendiğine dair bir ibare olmadığı anlaşılmaktadır. Yani, davacının maddi tazminat istemi sadece sözleşme uyarınca—— araç yerine ——- araç çekerek satış hedeflerinin %50’sine ulaşamaması nedeniyle oluşan zarar olup, davacı TBK’nin 112. Maddesindeki borçlu, borcunu gereği gibi ifa etmezse, alacaklının bundan doğan zararını gidermekle yükümlüdür.” hükmüne dayanmaktadır.
Bu durumda zararın olağan hesap yöntemi ile belirlenmesi gerekmekte olup, davacı taraf fesihten önce zararı talep ettiklerine dair herhangi bir delil sunmamıştır.
Buna göre, yüksek Yargıtay bozma ilâmında işaret edildiği üzere, davacı taraflar arasındaki bayilik sözleşmesinin haklı nedenle feshine dayalı olarak gerçekleşen zararını istemektedir. Bu şekilde isteyebileceği zarar TBK. m. 125/son ve 126 uyarınca olumsuz zarardır. Halbuki davacının zarar olarak ileri sürdüğü husus, sözleşmenin feshinden önce ———yılında eksik alınan araç nedeniyle oluşan kar mahrumiyeti, başka bir deyişle olumlu zarardır. Sözleşmenin feshi halinde böyle bir zararın istenilmesi söz konusu değildir.
Kaldı ki bu zararını sözleşmeyi feshetmeden istemiş olsa bile, araç satışı ile ilgili sözleşmenin 3(1). maddesi içeriğinde yeterli araç satışı olmaması durumunda taraflar arasında gerçekleştirilecek işlemler gösterilmekte olup, taraflar arasındaki sözleşmede doğrudan zarara yönelik hesabın nasıl yapılacağına ilişkin bir düzenleme yer almamaktadır.
Tüm bu nedenlerle, davacının maddi tazminat isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
Davacının, manevi tazminat talebiyle ilgili olarak da, Mahkememiz, bozma öncesi manevi tazminat davasının reddine karar vermiş olup, bozma davalı yararına yapılmıştır. Buna göre, manevi tazminatın TBK’de haksız fiilden dolayı ölüm ve cismani zarar ile kişilik haklarına saldırı hallerinde talep edilebileceği, davacının “davalının sözleşmeyi ihlal etmesi, ——– müşterilerine araç satış-teslim vaadinde bulunarak tahsil ettiği araç bedellerini, araçları tedarik etmek amacıyla davacı şirkete transfer etmeyerek, ——- müşterilerinin ağır mağduruyetine yol açması” nedeniyle ticari itibarının zedelendiği iddiasıyla manevi zarar talep ettiği, davalının bu eylemlerinin davacı tüzel kişiliğin kişilik haklarına saldırı olarak kabul edilmesinin mümkün olmadığı anlaşıldığından manevi tazminat davasının da reddine karar vermek gerekmiştir.
Ancak, manevi tazminat davası yönünden davalı lehine verilecek vekalet ücretinin ilk karar tarihine göre mi, yoksa işbu karar tarihine göre mi hesaplanması gerektiğinin tartışılması gerekmektedir. Buna göre, Mahkememizin bozma öncesi——– esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılama sonucunda —– tarih ve ——– karar sayılı ilâmıyla manevi tazminatın reddine karar verilmiş, bu karar davalı vekilince temyiz(yanlış olarak istinaf dilekçesi ile) edilmiş, davacı tarafça da katılma yoluyla temyiz edilmiş, yüksek Yargıtay —–Hukuk Dairesi’nin —— tarihli ilâmında katılma yoluyla temyiz dilekçesinin HUMK’nin 433. Maddesinde öngörülen 10 günlük yasal süre içinde verilmemesi nedeniyle reddine karar verilmiş, ancak her ne kadar karar davalı yararına bozulmuşsa da, manevi tazminat davası yönünden kararın onandığına dair bir hüküm kurulmamış, bu nedenle de Mahkememizce manevi tazminat davası yönünden uyulan bozma ilâmına göre manevi tazminat davasının da reddine karar vermek gerekmiştir. Ancak davacı vekilinin temyiz itirazı kabul olmadığına göre, manevi tazminat davası yönünden hakkaniyet gereği vekalet ücretinin ilk karar tarihine göre hesaplanması gerektiği kanaatine varılmış ve 2016 yılında yürürlükte olan AAÜT uyarınca 1.800 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine karar vermek gerekmiş, sonuç olarak da her iki davanın reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM : Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Maddi tazminat davasının REDDİNE,
2-Manevi tazminat davasının REDDİNE,
Maddi tazminat davası yönünden;
3-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40 TL harcın, davacı tarafından yatırılan 8.709,55 TL peşin harç ve 2.028 TL ıslah harcı olmak üzere toplam 10.737,55 TL harçtan mahsubu ile fazla yatan 10.683,15 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine,
4-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
5-Davalı tarafından sarf edilen 38,50 TL yargılama giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6- Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/4.maddesi uyarınca 3.400 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Dosyada mevcut gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Manevi tazminat davası yönünden;
8-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gereken 54,40 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
9-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden ilk karar tarihi olan 06/04/2016 tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT uyarınca 1.800 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
10-Dosyada mevcut gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı HMK geçici 3/2. maddesi uyarınca Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı HUMK’nun 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454’üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğinden HUMK’nin 432/1. Maddesine göre kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal sürede Yargıtay temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.17/01/2020