Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/571 E. 2019/1175 K. 11.12.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2019/571 Esas
KARAR NO: 2019/1175
DAVA : Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli)
DAVA TARİHİ: 19/09/2014
KARAR TARİHİ: 11/12/2019
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Genel Kurul Kararının İptali İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkillerinin davalı şirkette % 33 oranında pay sahibi olduklarını, geri kalan hisseye sahip olan davalıların uzun yıllardır müdür olarak görev yaptıklarını, — yıldır kâr payı dağıtılmadığını, müvekkillerinin inceleme, bilgi alma ve genel kurula katılarak oy kullanma haklarının engellendiğini, davalı şahısların kendilerini alacaklı gösterdiklerini, müvekkillerinin genel kurulun toplantıya çağrılması ve özel denetim yapılmasını talep ettiğini, davalılar tarafından gönderilen cevabi ihtarnamede genel kurulun -tarihinde toplandığının, mali tabloların kabul edilerek müdürlerin ibra edildiğinin ve geçmiş yıl kârlarının ne şekilde tasarruf edileceğinin karara bağlandığının bildirildiğini oysa, çağrının usulüne uygun yapılmadığını, genel kurulda alınan kararların da kanuna, ana sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu ileri sürerek, genel kurul kararlarının yokluğunun tespiti ile iptaline ve şirkete özel denetçi atanmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; çağrı merasimine aykırılığın ancak bir iptal sebebi olabileceğini, iptal davalarının da üç ay içinde açılması gerektiğini, çağrının yasaya ve ana sözleşmeye uygun şekilde yapıldığını, kararların iptali gerektirir bur durumun bulunmadığını savunarak, davanın reddini istemiştir.
DAVANIN AŞAMALARI:
Mahkememizin — esas sayılı dosyası üzerinden yürütülen yargılama sonucunda — tarih ve — karar sayılı ilâmıyla davanın reddine karar verilmiş olup, davacılar vekilinin bu kararı temyiz etmesi sonucunda, Yargıtay – Hukuk Dairesi’nin — tarih, – esas, – karar sayılı ilamındaki “1- Davacı tarafça, dava konusu genel kurul kararının yokluğunun tespiti ile iptali ve davalı şirkete özel denetçi atanmasına karar verilmesi istenilmiştir. 6102 sayılı TTK’nın 440. maddesinde özel denetçi atanmasına ilişkin kararların kesin olduğu düzenlendiğinden davacılar vekilinin davalı şirkete özel denetçi atanmasına ilişkin talebin reddine dair karara yönelik temyiz isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
2- Davacılar vekilinin diğer temyiz itirazlarının incelenmesine gelince, dava dosyası içerisindeki bilgi ve belgelere, mahkeme kararının gerekçesinde dayanılan delillerin tartışılıp, değerlendirilmesinde usul ve yasaya aykırı bir yön bulunmamasına göre, aşağıdaki bendin kapsamı dışında kalan sair temyiz itirazlarının reddine karar verilmiştir.
3- Ancak, 6102 sayılı TTK’nın 619/1 maddesinde ”Herhangi bir şekilde şirket yönetimine katılmış bulunanlar, müdürlerin ibralarına ilişkin kararlarda oy kullanamazlar.” düzenlenmiştir. Somut uyuşmazlıkta, şirket müdürü olan davalıların katılımı ile yapılan genel kurul toplantısının 5. maddesinde müdürler kurulu üyelerinin ibrasına karar verilmiştir. Oysa, TTK’nın 619/1 madde hükmü emredici nitelikte olduğundan oy kullanma yasağına aykırı davranılarak alınan müdürlerin ibrasına ilişkin kararın yoklukla malul olması nedeniyle yokluğunun tespitine karar vermek gerekirken anılan husus nazara alınmaksızın yanılgılı değerlendirmeye dayalı, yazılı şekilde hüküm tesisi doğru olmamış, bozmayı gerektirmiştir.” şeklindeki gerekçe ile Mahkememizin kararının bozulmasına karar verilmiş, dosya işbu esasa kaydedilerek bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş ve şirkete özel denetçi atanması istemine ilişkin dava Mahkememizce verilen önceki ilâmla kesinleştiğinden, limited şirket genel kurul kararının yokluğunun tespiti istemi yönünden yargılamaya devam edilerek sonuçlandırılmıştır.
DAVANIN VE UYUŞMAZLIK KONULARININ TESPİTİ, DELİLLER, DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
Bozma sonrasında görülen dava, limited şirket genel kurul kararının yokluğunun tespiti istemine ilişkindir.
Davalı ——-7 sicil numarasıyla kayıtlıdır. Şirketin sermayesi—- T.L. olup, sermayenin ortaklar arasındaki dağılımı aşağıdaki şekildedir:
Ortağın Adı ve Soyadı: Sermaye Tutarı (T.L.):




Toplam–
Davacılar … ve …, davalı şirketin sermayesinde 1/3 oranında hisseye sahiptirler.
Davalı şirketin —- tarihinde yapılan ortaklar kurulu toplantısında; “On yıl süreyle görev yapmak üzeri; … ve …’nın şirket müdürü olarak seçilmelerine, şirketi münferit imzalan ile temsil vö ilzam etmelerine” karar verilmiştir. Bu husus — tarihinde tescil edilmiş,— tarihli ve 6899 sayılı—-yayımlanmıştır.
Davalı şirketin davaya konu olan ortaklar kurulu (genel kurul) toplantısı —- tarihinde yapılmıştır. Davacılar toplantıya katılmamışlardır. Şirketin sermayesinde 2/3 oranında hisseye sahip olan … ve limit —– toplantıya asaleten katılmışlardır.
Davalı şirketin müdürleri – tarihli toplantısında, genel kurulun — tarihinde toplantıya çağrılması için karar almışlardır.
Toplantıya ilişkin çağrı ilânı; toplantı yerini, saatini ve gündemini de ihtiva edecek şekilde – tarihli ve—- yayımlanmıştır. Aynı ilân ayrıca —- tarihli nüshasında da ilân edilmiştir.
Davacı—- tarihinde, diğer davacı …’e, yine —–tarihinde taahhütlü olarak toplantıya davet yazısı gönderilmiştir.
Davalı şirketin ana sözleşmesinin “İlânlar” başlıklı 7 inci maddesinde: ”Şirkete ait ilânlar Türk Ticaret Kanunu nun 37. Maddesi hükümleri saklı kalmak şartıyla, şirket merkezinin bulunduğu yerde yayınlanan en az bir gazete ile asgari yedi gün önceden yapılır.” denmektedir. Bilindiği üzere Eski Türk Ticaret Kanunu’nun 37 inci maddesi de;—– ilana ilişkindir.
Davalı şirket Yasa’da ve ana sözleşmesinde öngörülen çağrı merasimine uymuştur.
Davalı şirketin — tarihli genel kurulunda alınan kararlar,—tarihinde tescil edilmiş, — tarihli ve – sayılı —- yayımlanmıştır.
Buna karşın, dava konusu genel kurulun bir an için çağrı prosedürüne aykırı bir şekilde toplantıya çağırıldığı kabul edilse dahi, çağrı prosedürüne aykırılık ancak iptal davası açma hakkı bahşedip, başlıbaşına bir yokluk sebebi değildir. Zira, TTK m. 622’nin “Bu kanunun anonim şirket genel kurul kararlarının butlanına ve iptaline ilişkin hükümleri, kıyas yoluyla limited şirketlere de uygulanır” hükmü gereğince ümited şirketler hakkında da uygulanacak olan ve “İptal davası açabilecek kişiler” başlığını taşıyan TTK m. 446/1-b’ye göre toplantıya katılsın veya katılmasın çağrının usulsüz olduğunu iddia eden pay sahipleri iptal davası açabilir. Görüldüğü üzere, çağrı prosedürüne aykırılık bir yokluk sebebi olmayıp, ancak iptal davası açına hakkı vermektedir. Çağrı prosedürüne aykırılıktan dolayı iptal davası açan pay sahipleri genel kurul toplantısında alman kararların TTK m. 445 uyarınca kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırı olduklarını ayrıca ispat etmelidirler.
Bunun yanı sıra, işbu dava — talihinde açılmıştır. Oysa ki, iptal davasının karar tarihinden itibaren üç aylık hak düşürücü süre içerisinde açılması gerekmektedir (TTK m. 445). Bu husus dava şartıdır. Dava konusu karar ise — tarihli olup, huzurdaki dava hak düşürücü nitelikte olan üç aylık sürenin dolmasından sonra açılmıştır. Yani, dava konusu genel kurula çağrı, usulüne uygun şekilde yapılmış olmasına rağmen davacılar genel kurul toplantısına katılmamışlardır. Kaldı ki, çağrı prosedürüne aykırılık söz konusu olsa dahi bu husus bir iptal sebebi olup, huzurdaki dava da dava şartı olan üç aylık hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığından dava şartı gerçekleşmemiştir.
Ancak, çağrı prosedürüne aykırılık olduğu ve dava şartının gerçekleştiği kanaatine varılsa dahi, bu durumda genel kurul toplantısında alınan kararların kanuna, ana sözleşmeye veya dürüstlük kuralına aykırı olması gerekmektedir. Genel kurulda mali tablolar görüşülmüş, hesaplar kabul edilmiş, şirket müdürleri ibra edilmiş, ana sözleşmenin 6102 Sayılı Kanun’a uyumlu hale getirilmesi için değişikler yapılmış, sermaye artırımı için de ana sözleşmenin ilgili maddesi tadil edilmiş, – yıllarında biriken – T.L. kârın gelir vergisi stopajı ödendikten sonra ortaklara hisseleri oranında – tarihine kadar dağıtılmasına karar verilmiştir.
Genel kurulda davalı şirketin “Şirketin Sermayesi”‘ başlıklı 6’inci maddesi değiştirilerek; — T.L. olan sermayesi,– T.L. artırılarak — T.L.’ye yükseltilmiştir. Artırılan — T.L. sermayenin; -1 T.L.’siı geçmiş yıl kârlarından, – T.L.’si kâr yedeklerinden, geri kalan -T.L.’sinin -.- T.L.’lik kısmı ortak …’ün,- T.L.’lik kısmı da ortak …’nın şirketteki alacaklarından karşılanmıştır. Ortakların alacakları — tarihlî Yeminli Mali Müşavir raporu ile tespit edilmiştir. Sermaye artırımı kararının TTK m. 621 ‘de düzenlenen yetersayılara uygun olarak alındığı görülmüştür.
Davalı şirketin – tarihi itibarıyla – TL. dönen varlık, – TL. de duran varlık olmak üzere, toplam – T.L. varlığı bulunmaktadır. Buna karşılık — T.L. kısa vadeli borcu vardır. Bu bilgilere göre davalı şirketin cari oranı 1,23 dür. Bilindiği üzere cari oran (rasyo); dönen varlık toplamının, kısa vadeli borçlar toplamına bölünmesiyle bulunur ve bir birimlik kısa vadeli borcun, kaç birimlik dönen varlıkla karşılandığını göstermesi açısından büyük bir öneme sahiptir. Bu orantının “2” ve üzeri olması yeterli kabul edilmiştir. Ne var ki, bu çok genel bir kural olup, analiz edilen işletmenin faaliyet gösterdiği endüstriye göre farklı oranlar da yeterli kabul edilebilir. Olayımızda davalı şirketin cari oranı 2’nin, hatta 1,5’un altındadır. Bu da; alacaklarının tahsil hızı yavaşladığında, nakit sıkışıklığına düşme ihtimalinin olduğunu göstermektedir.
Davalı şirketin — senesi toplam borçlar/ toplam aktifler rasyosu 0,64 dür. Toplam borçlar/ toplam aktifler rasyosu, bir kaldıraç rasyosudur. İşletmenin yatırımlarının finansmanında, ne ölçüde borç kullanıldığını gösterir. Söz konusu oranın yüksek olması, işletmenin spekülatif (vurgunsal) tarzda finanse edildiğini, emniyet marjının dar olduğunu, işletmenin faiz ve ana para taksitlerini ödeyememe nedeniyle mali yönden güç duruma düşme olasılığının oldukça fazla olduğunu gösterir. Toplam borçlar/toplam aktifler rasyosuna göre; davalı şirket her –T.L.’lik varlığın, – T.L.’lik kısmını borçlanarak karşılamıştır. Bu da oldukça yüksektir. Herhangi bir ekonomik kriz ortamında, fınansal sıkıntı yaşanacağı ihtimalini gündeme getirmektedir. Bilirkişi heyetince tespit edildiği ve yukarıda anlatıldığı üzere rasyolar sermaye artırımı gereksinimini ortaya koymaktadır. Her ne kadar sermaye artırımında nakit bir giriş olmasa da, davalı iki ortağın toplam -.- T.L. alacaklarının sermayeye ilâve edilmesi, davalı şirketin bu kadarlık borçlarının azalmasına ve özvarlığının güçlenmesine yol açmıştır. Nitekim, sermaye artırımından sonra — tarihli bilançoda cari oran -yükselmiş, toplam borçlar / toplam aktifler rasyosu da — düşmüştür. Bu şekilde rasyolar makul seviyeye yaklaşmıştır.
Tüm bu nedenlerle, uyulan Yargıtay ilâmında belirtildiği üzere genel kurul toplantısının 5. Madde ile alınan karar dışında kalan diğer kararların ana sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı olduğunun ispat edilemediği, davanın (3) aylık hak düşürücü sürede de açılmadığı anlaşıldığından alınan kararların yokluğunun tespiti ile iptalin istemlerinin reddine karar verilmiştir.
Ancak, uyulan yüksek Yargıtay -. Hukuk Dairesinin – tarih, – esas, — karar sayılı bozma ilamında da belirtildiği üzere, 6102 sayılı TTK’nın 619/1 maddesi “Herhangi bir şekilde şirket yönetimine katılmış bulunanlar, müdürlerin ibralarına ilişkin kararlarda oy kullanamazlar.” hükmünü havidir. Somut uyuşmazlıkta, şirket müdürü olan davalıların katılımı ile yapılan genel kurul toplantısının 5. maddesinde müdürler kurulu üyelerinin ibrasına karar verilmiştir. Oysa, TTK’nın 619/1 madde hükmü emredici nitelikte olduğundan oy kullanma yasağına aykırı davranılarak alınan müdürlerin ibrasına ilişkin kararı yoklukla maluldur. Bu nedenle genel kurul toplantısının 5. maddesindeki — yılı faaliyetlerinden dolayı Müdürler Kurulu Üyeleri katılanların oy birliği ile ayrı ayrı ibra edilmişlerdir.” şeklindeki kararın yok hükmünde olduğunun tespitine karar vermek gerekmiştir.
Tüm bu nedenlerle, davalı —- tarihinde yapılan genel kurul toplantısının 5. maddesindeki —-ılı faaliyetlerinden dolayı Müdürler Kurulu Üyeleri katılanların oy birliği ile ayrı ayrı ibra edilmişlerdir.” şeklindeki kararın yok hükmünde olduğunun tespitine, —- tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan diğer kararların yokluğunun tespiti ile iptali isteminin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan gerekçelerle;
1-Davanın KABULÜ ile;
a)Davalı —- tarihinde yapılan genel kurul toplantısının 5. maddesindeki — yılı faaliyetlerinden dolayı Müdürler Kurulu Üyeleri katılanların oy birliği ile ayrı ayrı ibra edilmişlerdir.” şeklindeki kararın Yok Hükmünde Olduğunun Tespitine,
b)Davalı —- tarihinde yapılan genel kurul toplantısında alınan diğer kararların yokluğunun tespiti ile iptali isteminin reddine,
2-Harçlar Kanununa göre alınması gerekli 44,40 TL maktu harcın, davacı tarafından yatırılan 25,20 harçtan mahsubu ile bakiye 19,20 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacılar tarafından sarf edilen 2.227,70 TL yargılama giderinin 1.113,85 TL’sinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine, geriye kalan 1.113,85 TL’nin davacılar üzerinde bırakılmasına,
4-Davalılar tarafından sarf edilen 51 TL nin 25,50 TL’sinin davacılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davalılara verilmesine, geriye kalan 25,50 TL’nin davalılar üzerinde bırakılmasına,
5-Kabul olunan dava yönünden davacılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1.maddesi uyarınca 2.725,00 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacılara verilmesine,
6-Ret olunan dava yönünden davalılar kendilerini vekille temsil ettirdiklerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/2.maddesi uyarınca 2.725,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalılara verilmesine,
7-Dosyada mevcut gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacılar vekili ve davalılar vekilinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı HMK geçici 3/2. maddesi uyarınca Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı HUMK’un 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğinden HUMK 432/1. Maddesine göre kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal sürede Yargıtay temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.11/12/2019