Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/496 E. 2022/912 K. 08.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2019/496 Esas
KARAR NO : 2022/912

DAVA : Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 31/07/2019
KARAR TARİHİ : 08/12/2022
Mahkememizde görülmekte olan Alacak (Eser Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle: müvekkilinin ——ve satışı işleri ile iştigal ettiğini, davalı şirket ile 2016 yılında sözlü anlaşma yapıldığını, müvekkilinin inşaası planlanan —–Santralinin tüm projelerini masraflarını ödeyerek ve imkanlarını kullanarak tamamladığını, gerekli tüm idari izinleri ve kendi personel ve kaynaklarını kullanarak temin ettiğini, hazırlanan projeler——-onaylandıktan sonra davalı şirketin santralin inşa edilmesi için araziyi müvekkil şirkete teslim etmek yerine kötü niyetli davranarak inşaatı kendi imkanları ile tamamlattığını, emek ve para harcanarak tüm projeleri tamamlanan, kabul ve onay belgeleri temin edilen——inşası müvekkil şirket tarafından yapı arazisi teslim edilmediği için tamamlanamadığını, müvekkilinin yapımı planlanan santralin davalı şirket tarafından 3.kişiye bitirildiğini, davalı şirket tarafından yapılan işlerin karşılığında hiçbir ödeme yapılmadığını, davacı müvekkil şirket tarafından yapılması planlanan——projeleri tümüyle tamamlandığını, söz konusu projelerin hazırlanması ve tamamlanması için müvekkili şirket tarafından oldukça fazla iş gücü, para harcandığını, ——— kullanılarak projeler yaratıldığını, hazırlanması oldukça güç olan benzer —– projeleri piyasada yaklaşık 180.000 EURO fiyat ile satıldığını, davalı şirket tarafından önce sözleşmesel yükümlülükleri ihlal edilerek sözleşmenin hayata geçirilmesini engellendiğini, ardından müvekkil şirket tarafından hazırlanan projeler ve ——-geçici kabul belgesi kullanılarak santral başka bir firmaya inşa ettirilerek tamamlattırıldığını, davalı şirketin bedelini ve masraflarını ödemediği söz konusu santralden her yıl oldukça fazla gelir elde ettiğini, davalının yapı arazisini müvekkili şirkete teslim etmediğini, işin bitirilmesinin imkansız hale geldiğini, müvekkilinin üzerine düşen yükümlülükleri yerine getirdiğini, hazırlanan projelerin ve temin edilen idari izin ve kabul belgelerinin müvekkili tarafından başka bir yerde kullanılmasına imkan bulunmadığını iddia ederek; dava konusu alacakların miktarının tam ve kesin olarak belirlenmesi mümkün olduğu anda arttırmak kaydı ile şimdilik müvekkil şirkete ödenmesi gereken yapılan işler için harcanan masraflar ve ortaya çıkarılan, bedeli ödenmeyen işlerin piyasa rayiç değeri için 10.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek en yüksek mevduat faizi ile birlikte tahsilini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalıya yükletilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:Davalı vekilinin cevap dilekçesinde, özetle, dava şartı olan arabuluculuk faaliyetinin usulünce yerine getirilmediğinden dolayı davanın dava şartı yokluğundan reddi gerektiğini, müvekkiline usulüne uygun tebligat yapılmadığını, dava dilekçesindeki taleplerin dayanaksız olduğunu, müvekkilinin davacı ile aralarında sözlü ya da yazılı hiçbir hukuki ilişkisinin olmadığını, müvekkilinin sahibi olduğu 1 adet —— santrali olduğunu, bu santralin de davacı ile ilgisi olmayan mühendislik şirketleri ve taşeronlar eliyle inşa edildiğini, davacının davasını ispata yarar hiçbir delil sunmadığını, hiçbir tacirin bu denli kapsamlı ve bedeli yüksek bir işe arada yazılı anlaşma olmadan girmeyeceğini, sözleşme ilişkisinin varlığının inkarı halinde yazılı delille ispata ilişkin HMK kurallarının uygulama alanı bulunduğunu, dava dilekçesinde 10.000,00 TL bedel gösterilerek belirsiz alacak davasının açıldığını, davacının talebinin HMK 200’de öngörülen senetle ispat şartının üzerinde bulunduğunu savunarak; davanın dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddini, davacının haksız ve hukuki mesnetten yoksun davasının esastan reddini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasını talep ve beyan etmiştir.
İNCELEME ve GEREKÇE :
——- yazılan müzekkerelere cevap verildiği görüldü.
Mahkememizce aldırılan 24/02/2021 tarihli bilirkişi ek raporunda özetle;
“7.1Dava konusu —– projesinde taraflar arasında anlaşmaya dayalı olarak bir sözleşme olmadığı ve böylece dava konusu iş için davalı ve davacının teknik yükümlülüklerinin kapsamını ne olduğu belirlenemediği,
7.2Bununla birlikte—– projesi için gerekli olan tüm projelerin——(bu kişiyi, davacının bu iş için görevlendirilmiş olduğu ispatlanması gerekir) tarafından hazırlanmış ve——- tarafından onaylanmış olduğu tespit edildiğinden, projelendirme bedeli olarak Heyetimizce o tarih için belirlenen 20.000,00 TL olarak ödenmesi gerektiği görüşüne varıldığı,
7.3Yüce Mahkemenin Heyetimizi görevlendirmesinde”’sözleşme kurulmamış olsa dahi davacının sözleşmenin kurulacağına duyduğu güven nedeniyle herhangi bir zararının doğup doğmadığı söz konusu zarar tutarının fespitinin mümkün olup olmadığı, davacının uğramış ——- olduğu zarar tutarının ne kadar olduğu *değerlendirmesi aşağıda yapılmıştır.Davacı, dava konusu —— projesinin proje hazırlama ve onay kısmını yerine getirmiş, sistemin kurulum aşmasını gerçekleştirmemiştir. Eğer bu projenin kurulum imalat kısmını gerçekleştirmiş olsaydı ne kadar kazanç elde edebilirdi sorusuna teknik yönden şu şekilde değerlendirme yapılır, Dava konusu—–Adına —– kurulu gücündeki ——projenin maliyetinin ortalama rayiç değerleri ile 4.000.000,00 TL olarak olacağı belirlenmiştir. (Yukarıda 5.5 maddesinde detaylı açıklanmıştır). Genelde bu maliyetler içinden 420 kar miktarı ile hesaplarıma yapıldığında (4.000.000,00-(4.000.000,00/1,2) ——- 666,667.00TL kar bedeli belirlenmiştir. Dolayısıyla Yüce Mahkeme, dava konusu ——-projesinin davacı tarafından kurulumu gerektiğine karar verir ise davacının bu kurulum işi yapmamış olmamasından dolayı teknik yönden kazanç kaybının 666,667,00TL olacağı
Davacının davalı ile santral işinin yapımı konusunda sözleşme yapıldığı ve davalı tarafından sözleşmenin haksız olarak feshettiğinin kabulü halinde davacının hesaplanan yukarıda belirtilen kardan kesinti yöntemine göre yapılmayan işin sözleşmesinin feshi tarihindeki bedeli saptandıktan sonra, bu bedelden yüklenicinin işi tamamlamaması nedeniyle tasarruf ettiği malzeme ve işçilik bedelleri ile genel giderleri, bu süre içinde başka bir iş bulup çalışmışsa elde ettiği kâr, başka bir iş bulmaktan kasten kaçımmışsa elde etmekten kaçındığı kar tespit ettirilip yapılmayan iş bedelinden çıkarmak suretiyle bulunan miktarın kar kaybı olduğunun kabulüyle davalıdan talep edilebileceğinin kabulü gerekeceği,Heyetimizce davacının tasarruf edebileceği tutarın %80 olacaı ve hesaplanan kardan 666.6667,00 x %20= 133.333,40 TL talep edebileceğinin kabulü gerekeceği” hususları tespit edilmiştir.
HUKUKİ DEĞERLENDİRME VE GEREKÇE:
I)Davanın hukuki dayanağı hakkında;
Genel kabul gören görüşe ve Türk Borçlar Kanunu sistemine göre borcun kaynakları sözleşmeler, haksız fiil, sebepsiz zenginleşme, kanun ve mahkememizin kanaatine göre vekaletsiz işgörmedir. Yine doktrinde dürüstlük kuralına dayandırılan bir takım teorilere göre, fiilî sözleşme ilişkisi teorisi de borç kaynağı olarak kabul edilmektedir. Bu teoriye göre sözleşme yapmak ve böylece bir karşı edim borçlanmak şartıyla kamuya sunulan hizmetlerden yararlanan kişi, gerçekte böyle bir sözleşme yapmak istemeksizin karşılıksız olarak bu hizmetten yararlanmış olsa bile, dürüstlük kuralı uyarınca fiilen kurulmuş olan bir borç ilişkisi ile bunun bedelini borçlanmış sayılacaktır. Fiilî sözleşme ilişkilerinde edimden yararlanma iradesi bulunma dışında hiçbir işlem iradesi ve beyan aranmadığından, bu sayede bazı batıl sözleşmelerde de ifa borcu doğması sağlanmaktadır. Bir takım yazarlara göre ortada şeklen bile bir irade beyanı bulunmaksızın sözleşme kurulması, dürüstlük kuralına dayanılarak da savunulamaz. Türk hukuk sisteminde fiili sözleşme ilişkilerine dayanak bulunamaz ——Mahkememizce öncelikle davanın hukuki dayanağı üzerinde durulmuştur. Bu kapsamda davacının alacak talebinin taraflar arasında akdedilmiş bir eser sözleşmesine mi, fiilî işlem teorisine göre akdedilmiş sayılabilecek bir eser sözleşmesine mi, sebepsiz zenginleşmeye mi yoksa vekaletsiz işgörme hükümlerine mi dayandığı düşünülmüş ve aşağıda tartışılacaktır.
a)Davanın hukuki dayanağının eser sözleşmesi olup olamayacağı hakkında;
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 1. Maddesine göre “(1)Sözleşme, tarafların iradelerini karşılıklı ve birbirine uygun olarak açıklamalarıyla kurulur. (2)İrade açıklaması, açık veya örtülü olabilir.” Yasa maddesinden de anlaşılacağı sözleşme tarafların karşılıklı ve birbirine uygun açıklamaları ile kurulur. Sözleşmenin kurulabilmesi için her iki tarafın iradi bir davranışı, yani beyanı ve bu beyanların birbirine uygun olması gerekir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 470. Maddesi uyarınca “Eser sözleşmesi, yüklenicinin bir eser meydana getirmeyi, işsahibinin de bunun karşılığında bir bedel ödemeyi üstlendiği sözleşmedir.” Bu kapsamda, somut olayda, taraflar arasında eser sözleşmesinin kurulduğunu kabul edebilmek için davacı yüklenicinin bir eser meydana getirmek, bunun karşılığında davalı iş sahibinin de bir bedel ödemek hususunda birbiri ile uygun irade beyanlarının bulunması gerekmektedir. Bu irade beyanı açık ve örtülü olabilir.Yine yukarıda açıklandığı üzere dürüstlük kuralına dayanan fiilî işlem teorisine göre de taraflar arasında borç ilişkisi doğuran bir eser sözleşmesinin kurulup kurulmadığı tartırışılmalıdır. Bu teori de yukarıda açıklandığı üzere yasada dayanağı olmayan ve dürüstlük kuralına dayandırılan ve henüz -doktrinde dahi- yasa haline gelmemiş bir teori olup, genel olarak sınırlı bir alanda yani kamu ve şahıs ilişkilerinde kabul edilmiştir. Teorinin özel şahıslar arasındaki sözleşme özel teknik bilgi ve teknoloji ile ilgili ayrıntı içeren sözleşme tiplerine uygulanması hukuk güvenliği ilkesine aykırı görünmektedir.Bu kapsamda somut olay değerlendirildiğinde, davanın taraflarının belli bir eserin meydana getirilmesi ve karşılığında belli bir bedelin ödenmesi hususunda açık ve örtülü birbirine uygun herhangi bir irade beyanının olduğunu gösteren herhangi bir delil bulunmaktadır ve taraflarca da böyle bir vakıa ileri sürülmemiştir. Yine yukarıda açıklandığı gibi somut olayda fiilî işlem teorisine göre belli bir tipte ve belli şartlarda bir sözleşmenin kurulduğunu kabul etmek de mümkün değildir. Bu anlamda mahkememizce şeklen bile bir irade beyanı bulunmaksızın (icap ve kabul beyanları) sözleşme kurulması kabul edilebilir bulunmamıştır. Aksini kabul tarafların gerçekte bulunmayan varsayımsal bir iradelerine dayalı uyuşmazlık çözmek (daha doğrusu olmayan bir uyuşmazlığı yaratmak) anlamına gelecektir. Tüm bu sebeplerle mahkememizce davanın (davacının alacak talebinin) dayanağının eser sözleşmesi (yani sözleşme) olamayacağı kanaatine varılmıştır.
b)Davanın hukuki dayanağının sebepsiz zenginleşme olup olamayacağı hakkında;
Yukarıda belirtildiği gibi sebepsiz zenginleşmeler de borç kaynaklarındandır. Sebepsiz zenginleşmeden doğan borçlar belli bir iradeye dayanmayan borçlardandır. Buna göre, bir şahsın malvarlığının diğer bir şahsın malvarlığı aleyhine haklı bir sebep olmaksızın zenginleşmesinden borç doğar ve bu sebepsiz zenginleşmenin bertaraf edilmesi gayesi güder. Sebepsiz zenginleşme hükümleri ile göre haklı bir sebep olmaksızın (Bu, özellikle zenginleşmenin geçerli olmayan veya gerçekleşmemiş ya da sona ermiş bir sebebe dayanması durumunda doğmuş olur) fakirleşenin mal, hak veya parasının mülkiyetini elde eden kişinin (zenginleşenin) aldığını ve belli şartlarda sağladığı faydaları geri vermesi amaçlanmaktadır. Bununla, her iki tarafın malvarlığının sebepsiz zenginleşmeden önceki hale gelmesi amaçlanmaktadır. Sebepsiz zenginleşme kurumunun işlevleri, denkleştirici adaleti sağlamak, iadeyi sağlamak ve tamamlama/düzeltme işlevleridir.Bu açıklamalar kapsamında somut olay değerlendirildiğinde, davacının eldeki davada iddiası davalı için belli bir eserin meydana getirilmiş olmasıdır ve dava ile bunun karşılığında yapılan eser bedeli istenmektedir. Davacının dava açmaktaki amacı (varsa) davalı lehine gerçekleştirdiği zenginleşmeyi geri istemek değil, gerçekleştirdiği edimin bedeli tahsil etmektedir. Bu sebeple davanın niteliği itibariyle sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre çözülmesi mahkememizce mümkün görülmemiştir.
c)Davanın hukuki dayanağının vekaletsiz işgörme olup olamayacağı ve davacının somut olayda talep ettiği alacağın değerlendirilmesi hakkında;
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 25. Maddesi uyarınca “Kanunda öngörülen istisnalar dışında, hâkim, iki taraftan birinin söylemediği şeyi veya vakıaları kendiliğinden dikkate alamaz ve onları hatırlatabilecek davranışlarda dahi bulunamaz.” Yine aynı Yasa’nın 33. Maddesi uyarınca “(1) Hâkim, Türk hukukunu resen uygular.” Buna göre dava konusu vakıaların getirilmesi taraflara, vakıaların hukuki nitelendirilmesinin yapılması ve Türk hukukunun uygulanması hâkime aittir. Bu kapsamda her ne kadar davacı vekilinin dava dilekçesinde tarafların 2016 yılında sözlü olarak davalı için güneş enerjisi santrali inşası için anlaştığı ile şeklinde beyan bulunmakta ise de, dilekçenin bütünü, toplanan deliller ve cevap dilekçesi de dikkate alındığında ileri sürülen vakıaların vekaletsiz işgörme olarak nitelendirilip nitelendirilmeyeceği üzerinde de durulmuştur.Yukarıda taraflar arasındaki borç ilişkisinin bir sözleşmeden veya sebepsiz zenginleşmeden kaynaklanamayacağı ayrıntısı ile açıklanmıştır. Somut olay ve dosyada bulunan deliller değerlendirildiğinde,—– kurulu gücünde —–adına tesis edilecek olan —— santral elektrik uygulama projesinin ——- tarafından onaylandığı, anılan parselde bulunan santrale ilişkin iş sahibinin (projeyi yaptıranın) davalı ——- olduğu, davalıya ait santralin projelendirilmesi hususunda çalışan, projeye ruhsat alınması ve onayı hususunda idari birimler nezdinde işlem yapan şahısların——(bağımsız ancak davacıya iş kapsamında fatura kesmiş), —– (davacı çalışanı), —— (davacı çalışanı), —–(davacı çalışanı), —— (bağımsız ancak davacıya iş kapsamında fatura kesmiş) ve —– (davacı çalışanı) olduğu, davacının anılan işlemler için bu şahıslara vekaletname verdiği, yine dava dışı —— şirketine yazılan müzekkere cevabından anlaşıldığı üzere, dava dışı şirketin davalı şirkete ait —–adına tesis edilecek olan ——uygulama projesi kapsamında iş yaptığı ve bu işin faturasının (05/05/2016 tarihli —–sıra numaralı, 55.460,00 TL bedelli fatura) yarısını davacıya kestiği tespit edilmiştir.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 526. maddesi uyarınca “Vekâleti olmaksızın başkasının hesabına işgören, o işi sahibinin menfaatine ve varsayılan iradesine uygun olarak görmekle yükümlüdür.”
6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 529. maddesi uyarınca “(1)İşsahibi, işin kendi menfaatine yapılması hâlinde, işgörenin, durumun gereğine göre zorunlu ve yararlı bulunan bütün masrafları faiziyle ödemek ve gördüğü iş dolayısıyla üstlendiği edimleri ifa etmek ve hâkimin takdir edeceği zararı gidermekle yükümlüdür. Bu hüküm, umulan sonuç gerçekleşmemiş olsa bile, işi yaparken gereken özeni göstermiş olan işgören hakkında da uygulanır. (“
6098 sayılı TBK 526-531 maddelerinde vekaletsiz iş görme, düzenlenmiş olup, bir kimsenin hukuken yetkili veya yükümlü olmaksızın bir başkası veya kendi yararına bir başkasının işini görmesinden doğan hukuki ilişki olarak tanımlanabilir. Başkasının işini görene iş gören, işi görülen kimseye de iş sahibi adı verilir. İş görenin bu işi iş sahibi hesabına görmesi ile aralarında sözleşme benzeri kanuni bir borç ilişkisi oluşur. Bura da iş gören iş sahibinin menfaatine olacak şekilde onun yükümlülüğünü yerine getirerek işini görmektedir. Bu iş görmenin başkasının yararına başkasının işini görme şeklinde olması halinde gerçek vekaletsiz iş görme olup TBK m. 529 da düzenlenmiştir. Buna göre iş sahibi işin kendi menfaatine yapılması halinde iş görenin yaptığı zorunlu ve faydalı masrafları ödemek, üstlendiği borçlardan onu kurtarmak ve uğradığı zararları da gidermek zorundadır. Bu kapsamda işi görülen iş sahibinin zorunlu ve yararlı masrafları faiziyle birlikte ödemek zorunda olup masrafların değer ve miktarı yapıldıkları zamana göre belirlenmeli daha sonraki fiyat değişiklikleri göz önüne alınmamalıdır. Zira iş görenin masraf alacağı yapıldığı anda muaccel hale gelir. İşi görülen iş sahibi kendisinin yapmakla yükümlülüğü olan işin işi gören tarafından yapılması ile bu işin yapım yükümünden kurtulmakla aynı zamanda sebepsiz zenginleşmiştir (TBKm.77). İş sahibinin iş göreni, gördüğü iş nedeniyle üstlendiği borçlardan da kurtarması kanuni düzenleme gereğidir. Görülen işin teamüle göre ücret karşılığında görülecek bir iş olduğunda, işi görülenin iş görene ayrıca uygun bir ücret (kâr) vermesi uygun olacaktır. Görülen işin meslek gereği olması hali ücret talebi için yeterlidir. Bu alacaklar 10 yıllık zamanaşımına tabidir. Kaldı ki TBK m. 531 uyarınca “İş sahibi yapılan işi uygun bulmuşsa, vekâlet hükümleri uygulanır.” hükmü bulunmakta olup vekil edenin vekile karşıda yapılan işin masraf ve giderlerini karşılama yükümlülüğü bulunmaktadır ——–Mahkememizce yapılan değerlendirmede, yukarıdaki tüm açıklamalar ve somut olay bazında yapılan tespitler (davalıya ait ——kurulu gücünde —– adına tesis edilecek olan——- santral elektrik uygulama projesi kapsamında davacının yetkilendirdiği bağlı ve bağımsız çalışanların projelendirme, ruhsatlandırma ve onay aşamasında görev yapması ve yapılan işlerin faturasının davacı tarafa kesilmesi) dikkate alındığında taraflar arasında bir borç ilişkisi bulunduğunun kabulünün gerektiği, bu borç ilişkisinin de vekaletsiz işgörme hükümlerinden kaynaklandığı, zira taraflar arasında sözleşme veya sebepsiz zenginleşme türünden bir borç ilişkisi oluşmamış olsa da, belirtilen deliller dikkate alındığında davacı —–kendi hesabından davalı ——- menfaatine iş görüldüğünün sabit olduğu, bu sebeple taraflar arasında gerçek vekaletsiz işgörme ilişkisi bulunduğu, buna göre davalının davacının zorunlu ve yararlı bulunan bütün masraflarını faiziyle ödemek ve davacının gördüğü iş dolayısıyla üstlendiği edimleri ifa etmek ve hâkimin takdir edeceği zararı ödemekle mükellef olduğu, yine tarafların faaliyet (uzmanlık) alanları ve yapılan işin ücrete bağlı olmasının tartışmasız olması dikkate alındığında da, davalının bu borcu yerine getirmekle yükümlü olduğu, bu kapsamda somut olay ve davacının talebi değerlendirildiğinde davalının gerçek vekaletsiz işgörme nedeniyle davacı tarafça gerçekleştirilen eser bedelini ödemekle yükümlü olduğu, eser bedelinin ise sözleşme akdedilmiş ve ifa edilmiş olsa idi davacının elde edeceğiz kâr olarak kabul edilmesi gerektiği, diğer bir anlatımla eserin gerçek değerinden masrafların çıkartılması ile davacının eser bedeli talebinin karşılanması gerektiği, aynı zamanda bedelin tam olarak hesaplanmasının mümkün olmaması karşısında, bu kriterin somut olayda hakkaniyet gereği kabul edilmesi gerektiği, bu kapsamda mahkememizce alınan tüm bilirkişi raporları da dikkate alındığında davacının yaptığı iş karşılığında elde edeceği bedelin (kârın) 133.333,40 TL olarak tespit edildiği, bilirkişi raporunun yukarıda açıklanan kritere ve hakkaniyete uygun olarak düzenlendiği, davanın belirsiz alacak davası olduğu, bu sebeple alacağın tümüne dava tarihinden itibaren ticari faiz işleyeceği, ancak mahkememizce davacının bedel artırım dilekçesi ve dava dilekçesindeki taleplerini aşar miktarda hüküm kurulamayacağı, bu sebeple 133.333,40 TL alacağın 10.000,00 TL’sinin dava tarihi olan 31/07/2019 gününden, 123.333,40 TL’sinin bedel artırım tarihi olan 20/10/2022 gününden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesi gerektiği kanaatine varılmış, tüm bu gerekçelerle aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Gerekçesi açıklandığı üzere,
1-Davanın KABULÜ ile, 133.333,40 TL alacağın 10.000,00 TL’sinin dava tarihi olan 31/07/2019 gününden, 123.333,40 TL’sinin bedel artırım tarihi olan 20/10/2022 gününden itibaren işleyecek ticari faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
2-Harçlar Kanunu uyarınca kabul edilen dava değeri (133.333,40 TL) üzerinden hesaplanan ve alınması gereken 9.108,00 TL karar ve ilam harcından dava açılırken peşin olarak alınan 170,78 TL peşin harç ve 2.106,23 TL ıslah harcının mahsubu ile bakiye 6.830,99 TL harcın davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafça yapılan 221,58 TL dava açma masrafı, 2.106,23 ıslah harcı ve 4.644,70 TL bilirkişi/posta masrafından ibaret 6.972,51 TL yargılama giderinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davalı tarafça yapılan 200,00 TL yargılama giderinin kendisi üzerinde bırakılmasına,
5-Artan gider avansının HMK’nun 333. Maddesi uyarınca hükmün kesinleşmesinden sonra resen ilgilisine iadesine,
6-Davacı yapılan yargılamada kendisini vekille temsil ettirdiğinden kabul edilen dava değeri —— üzerinden karar tarihinde yürürlükte bulunan——- davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-6325 sayılı Yasa uyarınca genel bütçeden sarf edilen 1.320,00 TL arabuluculuk ücretinin davalıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
Dair, davacı vekilinin ve davalı vekilinin yüzüne karşı kararın tebliğinden itibaren iki hafta içinde mahkememize verilecek veya mahkememize gönderilmek üzere başka yer mahkemesine sunulacak dilekçe ile—— Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde istinaf yolu açık olmak üzere karar verildi.