Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2019/423 E. 2019/1062 K. 13.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO : 2019/423 Esas
KARAR NO: 2019/1062
DAVA : Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat)
DAVA TARİHİ: 09/07/2019
KARAR TARİHİ: 13/11/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Ölüm Ve Cismani Zarar Sebebiyle Açılan Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili, dava dilekçesinde özetle, davacının eşi —tarihinde— plakalı otomobil ile —- kasabası istikametine doğru seyir halinde iken -. Kilometrede meydana gelen kazada davalı şirketin işleteni olduğu —- plakalı aracın çarpması sonucu vefat ettiğini, kazanın oluşunda muris İbrahim Koçer’in kusursuz olduğunu, davanın İst. Anadolu 5. ATM’nin —- esas sayılı dosyasında derdest olduğunu, bu dosyada alınan bilirkişi raporuna göre davacının tazminat alacağının — TL olarak hesaplandığını, ancak dosyada daha önce ıslah yapıldığından ve ikinci kez ıslah yapılamayacağından işbu davanın açıldığını, bilirkişi raporu ile sabit hale gelen —- Tl destekten yoksun kalma tazminatının kaza tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, dosyanın İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin — Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, zamanaşımı süresinin geçtiğini, aynı davanın daha önce İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin —- Esas sayılı dosyasında açıldığını, bu nedenle derdestlik nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın reddine karar verilmesi gerektiğini, davanın ikinci ıslah yapılamaz hükmünün dolanılması maçlanarak açıldığını, bu nedenle bu davanın reddi gerektiğini, davacının bu davayı açmakta hukuki yararı bulunmadığını, esasa ilişkin olarak da desteğin gelirinin ispatlanamadığını, bu nedenlerle davanın esastan da reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN VE GÖREVLİ MAHKEMENİN TESPİTİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
Dava, trafik kazasından kaynaklanan destekten yoksun kalmaya ilişkin maddi tazminat istemine ilişkindir.
Davacı vekili, davacının desteği İbrahim Koçer’in özel otomobiliyle seyir halinde iken davalının işleteni olduğu aracın çarpması sonucu desteğin ölümü nedeniyle işbu destekten yoksun kalma tazminatı istemli davayı açmıştır.
Uyuşmazlığa konu dava, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği —- tarihinden sonra açılmıştır.
6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 4. maddesine göre; bir davanın ticari dava sayılması için, uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olması ya da tarafların tacir olup olmadıklarına veya işin tarafların ticari işletmesiyle ilgili olup olmamasına bakılmaksızın Türk Ticaret Kanunu veya diğer kanunlarda o davaya Asliye Ticaret Mahkemesi’nin bakacağı yönünde düzenleme olmalıdır.
6335 Sayılı Kanun’un 2. maddesi ile değişik 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5. maddesi uyarınca, ticari davalar Asliye Ticaret Mahkemelerince görülerek karara bağlanır. Diğer taraftan aynı düzenleme gereğince, Asliye Ticaret Mahkemeleri ile diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki, 6762 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’ndan ve 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 6335 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki halinden farklı olarak iş bölümü ilişkisi değil, görev ilişkisidir. Göreve ilişkin düzenlemeler, 6100 Sayılı Hukuk Muhakemesi Kanununun 1. maddesi uyarınca kamu düzenine ilişkindir. Bu bakımdan işbu davaya bakma görevinin Asliye Ticaret Mahkemesine ait olup olmadığının incelenmesi gereklidir.
Taraf vekillerinin gerek dilekçelerinde, gerekse duruşmada belirttikleri şekilde davacı veya davacının desteği İbrahim Koçer gerçek kişi tacir değildir. Bu nedenle uyuşmazlık konusu iş tarafların her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili olmadığından Mahkememizin görevli olmadığı, davaya bakma görevinin Asliye Hukuk Mahkemesi’ne ait olduğu açıktır.
Ancak, davacı taraf, davanın İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin —–Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesini talep etmekte olup, işbu dava dosyasının İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin —- Esas sayılı dosyası dosyası ile birleştirilmesinin hukuka uygun olup olmadığının tartışılması gerekmektedir.
Yukarıda belirtildiği gibi, dava, 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun yürürlüğe girdiği —- tarihinden sonra açılmıştır ve davacının veya desteğinin tacir olmaması, uyuşmazlık konusu işin taraflarının her ikisinin birden ticari işletmesiyle ilgili yoktur. Yine davalı tarafta sigorta şirketi olmadığı için dava mutlak ticari dava niteliğinde değildir ve bu nedenle yine yukarıda belirtildiği gibi davaya bakma görevi Asliye Hukuk Mahkemesine aittir.
Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğu davanın, Asliye Ticaret mahkemesi ile birleştirilip birleştirilemeyeceğine ilişkin olarak; yüksek Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun— halen yayınlanmayan – tarih, – esas, — karar sayılı ilâmındaki “Bireyler arasındaki uyuşmazlıkların yargıya intikalinden sonra başlayan yargılama faaliyetinin ilkelerini usul kuralları (yargılama hukuku ilkeleri) belirler. Yargılama hukukunun temel ilkelerinden birisi de her davanın ayrı yargılamayı gerektirmesidir. Davaların birleştirilmesi bu kuralın en önemli istisnasını oluşturur. Bu istisnanın kabul edilmesinin temelinde de yine yargılama hukuku ilkeleri yatmaktadır. Gerçekten de mahkemeler aracılığı ile maddi hakları korumayı amaçlayan devlet, uyuşmazlığı kısa sürede, basit ve hızlı yöntemlerle çözüme ulaştırmalıdır. Uyuşmazlıkların çözümü yöntemlerini düzenleyen yargılama hukukunun amacı sadece çözüme ulaşmak değil, bu çözümün adalete ve gerçeğe de uygun olmasını sağlamaktır.
Bu kapsamda davaların birleştirilmesi, hukuk yargılamasının yukarıda belirtilen amaçlarına hizmet eden araçlardandır. Benzer ya da aynı doğrultuda karar vermeyi gerektiren durumlarda davalar birleştirilerek ortak yargılama sürecine girildiğinde, deliller birlikte toplanarak gereksiz zaman kaybı ve masraf yapılmasının önüne geçilmekte, böylece basit, ucuz ve hızlı yargılama ile usul ekonomisi amacı gerçekleşmiş olmaktadır. Diğer yandan, tarafların yargılamayı uzatmaya yönelik ve farklı karar alma yönündeki çabaları engellenmekte, dürüstlük kuralına uygun davranmaları sağlanmaktadır. Bu yöntemle ayrıca hukuki sorunun parçasını oluşturan ya da benzer sorunlar nedeniyle aynı doğrultuda karar vermeyi gerektiren davalarda çelişkili karar verilmesi önlenmekte ve hukuki istikrar sağlanmaktadır. Bu nedenledir ki 1086 sayılı Hukuk Usulü Muhakemeleri Kanunu nun (HUMK) 45 inci ve 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu nun (HMK) 166 ncı maddesinde davaların birleştirilebileceği hükmü düzenlenmiştir. Fakat davanın diğer bir mahkemede derdest olan bir dava ile irtibatının bulunduğu iddiası HUMK nın 187 nci maddesinde ilk itiraz olarak düzenlenmiş iken, 6100 sayılı HMK da davaların birleştirilmesi ilk itiraz olmaktan çıkartılarak, davanın her aşamasında ileri sürülebileceği kabul edilmiştir. Bu nedenle somut olayın çözümlenmesi için öncelikle 1086 sayılı HUMK hükümlerinin mi yoksa 6100 sayılı HMK hükümlerinin mi olaya uygulanması gerektiği öncelikle belirlenmelidir. Bu noktada, kanunların yürürlüğüne ilişkin temel ilke ve bu kapsamda usule ilişkin kanun hükümlerinin yürürlüğü konusunda genel bir açıklama yapılmasında fayda bulunmaktadır: İlke olarak herhangi bir kanun veya düzenleyici kural, hukuksal sonuçlarını yürürlüğe girdiği tarihten sonrası için doğurmaya başlar. Bunun doğal sonucu da kanunların yürürlüğe girmelerinden önceki olayları etkilememeleri, yani geçmişe etkili olmamalarıdır. Kanun koyucu tarafından bu kuralın aksine düzenleme yapmadığı takdirde hukuk güvenliğini sağlamak için kanunlar geriye yürüyecek şekilde yorumlanamaz. Bir usul hükmünün yürürlüğe girmesinden sonra bir dava açılırsa bu davaya yeni usul kurallarının uygulanması esastır. Çünkü genel olarak kanunlar hemen etkili olur ve uygulanırlar. Nitekim HMK nın 448 nci maddesinde Bu kanun hükümleri tamamlanmamış olmak kaydıyla derhal uygulanır. şeklinde düzenleme bulunmaktadır. Bu nedenle somut olaya 6100 sayılı HMK hükümlerinin uygulanması gerektiği kabul edilmelidir. Gelinen bu aşamada HMK hükümlerine göre davaların birleştirilme usulünün de açıklanması gereklidir. HMK nın konu ile ilgili 166 ncı maddesi; (1) Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar. (2) Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır. (3) Birleştirme kararı, derhal ilk davanın açıldığı mahkemeye bildirilir. (4) Davaların aynı veya birbirine benzer sebeplerden doğması ya da biri hakkında verilecek hükmün diğerini etkileyecek nitelikte bulunması durumunda, bağlantı var sayılır. (5) İstinaf incelemesi ayrı dairelerde yapılması gereken davaların da bu madde hükmüne göre birleştirilmesine karar verilebilir. Bu hâlde istinaf incelemesi, birleştirilen davalarda uyuşmazlığı doğuran asıl hukuki ilişkiye ait kararı inceleyen bölge adliye mahkemesi dairesinde yapılır. düzenlemesini içermektedir. HMK nın 166 ncı maddesindeki düzenlemeye göre aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış davalar, aralarında bağlantı bulunması durumunda, davanın her aşamasında, talep üzerine veya kendiliğinden ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirilebilir. Birleştirme kararı, ikinci davanın açıldığı mahkemece verilir ve bu karar, diğer mahkemeyi bağlar (HMK. m. 166/1).
Davalar, ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış ise, bağlantı sebebiyle birleştirme ikinci davanın açıldığı mahkemeden talep edilebilir. Birinci davanın açıldığı mahkeme, talebin kabulü ile davaların birleştirilmesine ilişkin kararın kesinleşmesinden itibaren, bununla bağlıdır (HMK. m.l66/2). Bu itibarla, aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılmış olan davalarda, talep üzerine veya kendiliğinden davanın her aşamasında ilk davanın açıldığı mahkemede birleştirme kararı verilebilecektir. Fakat vurgulamakta yarar vardır ki ayrı yargı çevrelerinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde açılan davalarda resen birleştirme kararı verilemez. HMK nın 166/1 inci maddesinde “aynı düzey ve sıfattaki mahkemeler”den kasıt, her iki davanın görüldüğü mahkemenin, kendi aralarında, asliye hukuk mahkemeleri veya sulh hukuk mahkemeleri yahut iş mahkemeleri veyahut aile mahkemeleri olmalarıdır. Aynı düzey ve aynı sıfatta olmayan mahkemelerde görülen davaların birleştirilebilmesi mümkün değildir. Bu nedenle örneğin asliye hukuk mahkemesinde görülen dava ile sulh hukuk mahkemesinde görülen dava birleştirilemez. Çünkü anılan mahkemelerde uygulanan yargılama usulleri birbirinden farklıdır. Yukarıda ifade edildiği gibi, davaların başka mahkemelerde açılmış olması halinde, ikinci davada davaların birleştirilmesini istenmezse artık bu iki davanın birleştirilmesi mümkün değildir. Yani bu hâlde, aralarında bağlantı bulunan davaların ayrı ayrı mahkemelerde görülmesine devam edilir. Bu açıklamalar ışığında aynı mahkemede görülmekte olan davalar, aralarında bağlantı bulunması hâlinde, davanın her safhasında, istek üzerine veya kendiliğinden mahkemece birleştirilebilir. O hâlde davaların birleştirilmesi usulü davanın aynı mahkemede ya da ayrı mahkemede açılmış olmasına göre farklılık gösterdiği için HMK nın 16 ncı maddesinde öngörülen “aynı mahkeme” ve “ayrı mahkeme” kavramlarına ilişkin de açıklama yapılmalıdır.
Adli Yargı İlk Derece Mahkemeleri İle Bölge Adliye Mahkemelerinin Kuruluş, Görev ve Yetkileri Hakkında Kanun un Hukuk Mahkemeleri başlıklı 4 üncü maddesi ile de hukuk mahkemelerinin, sulh hukuk ve asliye hukuk mahkemeleri ile özel kanunlarla kurulan diğer hukuk mahkemeleri olduğu belirtilmiştir. Bilindiği üzere, HMK nın yürürlüğe girdiği tarihinden sonra tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 5 inci maddesinde 6335 sayılı Kanun ile değişiklik yapılmış ve ticaret mahkemeleri ile asliye hukuk mahkemesi ve diğer hukuk mahkemeleri arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkarılıp görev ilişkisine dönüştürülmüştür. Somut olay incelendiğinde; eldeki davada kararı veren mahkeme Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi olup, birleştirmeye konu eser sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili için yapmış olduğu icra takibine vaki itirazın iptali davası Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesinin —– Esas sayılı dosyasında derdesttir. Bu itibarla, Antalya 1. Asliye Ticaret Mahkemesi ile Antalya 6. Asliye Hukuk Mahkemesi aynı yargı çevresinde bulunmalarına rağmen 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu nun 5 inci maddesinde tarihinde 6335 sayılı Kanun ile yapılan değişiklik sonrası bu mahkemeler arasındaki ilişki iş bölümü ilişkisi olmaktan çıkartılıp görev ilişkisine dönüştürüldüğünden, bu mahkemelerin aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemeleri olarak kabulü mümkün değildir. Bu nedenle birisinde açılan davanın diğerindeki dava ile resen birleştirilmesine yasal olarak imkân bulunmamaktadır. Hukuk Genel Kurulundaki görüşmeler sırasındaeldeki davanın HUMK döneminde açıldığı, bu nedenle HUMK nın 45 inci maddesinin uygulanmasının gerektiği, anılan yasa hükmü uyarınca birleştirme kararı verilebilmesi için mahkemelerin aynı düzey ve sıfatta olmalarının gerekmediği belirtilmiş ise de bu görüş Kurul çoğunluğu tarafından kabul edilmemiştir. Hâl böyle olunca asliye hukuk mahkemesi ile asliye ticaret mahkemesi aynı düzey ve sıfatta hukuk mahkemesi olmadığından ilgili davaların birleştirilemeyeceğine ilişkin Yerel Mahkemece verilen direnme kararı yerindedir.” şeklindeki gerekçe ile Ticaret Mahkemesi’nin “Asliye Hukuk Mahkemesi’nin dosyasının Asliye Ticaret Mahkemesi ile birleştirilmesi gerektiği” kararına karşı direnme hükmünü onanmasına karar verilmiştir.
Bu karardan açıkça anlaşılacağı üzere, HMK’nin 166. Maddesi uyarınca Asliye Ticaret Mahkemesi ile Asliye Hukuk Mahkemesi aynı düzey ve sıfatta olmadığından bu Mahkemelerin görevine giren davaların birleştirilmesi mümkün değildir.
Bu nedenle, davacı vekilinin, işbu dosyanın İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin —- Esas sayılı dosyası ile birleştirilmesi talebinin kabulü mümkün değildir.
HMK 114/1-c maddesi uyarınca görev dava şartıdır.
HMK.nun 115. maddesine göre Mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmak zorundadır.
Tüm bu nedenlerle mahkememizin görevsizliğine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince görev dava şartı noksanlığından DAVANIN USULDEN REDDİNE,
2-HMK’nın 20. Maddesi uyarınca MAHKEMEMİZİN GÖREVSİZLİĞİNE, görevli Mahkemenin ASLİYE HUKUK MAHKEMESİ OLDUĞUNA, HMK’nun 20. Maddesindeki yasal şartlar yerine getirildiğinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu Asliye Hukuk Mahkemesi Tevzi Bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK 20.maddesi uyarınca süresi içerisinde kanun yoluna başvurulmayarak karar kesinleşmişse kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde taraflardan birinin Mahkememize başvurarak dosyanın görevli Mahkemeye gönderilmesini talep etmesi aksi takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARINA,
4-HMK 323/1-a, ğ madde ve bentleri uyarınca yargılama giderinden olan karar ve ilam harcı, vekalet ücreti ve diğer yargılama giderlerinin HMK 331/2 maddesi uyarınca görevsizlik kararından sonra davaya devam edecek olan İstanbul Anadolu Nöbetçi Asliye Hukuk Mahkemesince hükmedilmesine, görevsizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmez ise talep halinde yargılama giderleri hakkında Mahkememizce karar verilmesine,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar okundu, ana hatlarıyla anlatıldı.13/11/2019