Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/283 E. 2018/1338 K. 28.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/283 Esas
KARAR NO : 2018/1338

DAVA : Genel Kurul Kararının İptali (Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali)
DAVA TARİHİ : 14/06/2013
KARAR TARİHİ : 28/12/2018

Mahkememizde görülmekte olan Genel Kurul Kararının İptali (Kooperatif Genel Kurul Kararının İptali) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı ———— Şirketi’nin 26/04/2013 tarihinde yapılan 2012 yılı olağan genel kurul toplantısından önce çağrı usullerine uyulmadığını, toplantıda şirket yönetim kurulu üyelerinin oy kullanmak suretiyle kendilerini ibra ettiklerini, yine bilanço ve kâr-zarar hesaplarının onaylanmasında oy hakları olmadığı halde oy kullandıklarını, şirketin faaliyetlerine son verilmesine ve kâr elde edilmemesine rağmen yönetim kurulu başkanı ve üyeleri lehine huzur hakkına karar verildiğini, alınan kararların kanuna, esas sözleşmeye ve iyiniyet kurallarına aykırı olduğunu ileri sürerek, davalı şirketin 26/04/2013 tarihinde yapılan 2012 yılı olağan genel kurul toplantısında alınan kararların iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davalı şirketin 28.03.2013 tarihinde olağan genel kurul toplantısı için karar aldığını, bunu usulünce ilan ettiğini, toplantıda tüm pay sahiplerinin asaleten hazır bulunduğunu, o tarihlerde aynı zamanda müvekkili şirketin murakıbı olan davacı …’nin ticari defterler üzerinde yeterli inceleme yapamadığı gerekçesi ile rapor hazırlayamadığını beyan etmesi üzerine genel kurulun 26.04.2013 tarihine ertelendiğini, bu durumda davacının genel kuruldan haricen haberi olduğu beyanlarının doğru olmadığını, Genel kurul toplantısında tüm hisselerin ve davacının hazır bulunduğunu, toplantıya çağrının usulünce yapıldığını, genel kurulun TTK 416. maddeye uygun olduğunu, davanın reddinin gerektiğini, davacının, genel kuruldan sonra müvekkili şirketin denetçiliğinden istifa ettiğine dair 06.05.2013 tarihli ihtarname gelince, davadan önce 07.06.2013 tarihinde bir genel kurul daha yapıldığını, davacının gönderdiği ihtarnamede müvekkili şirketin denetçiliğinden 31.03.2013 tarihi itibariyle istifa ettiğini ifade ettiğini ancak 26.04.2013 tarihli Genel Kurul’a denetçi sıfatıyla katılıp rapor sunduğunu, davacının bütün amacının müvekkili şirketi tahrip etmek olduğunu, davacı tarafın müvekkili şirketin ticari defterlerinin her daim iş yerinde bulunması yönündeki beyan ve iddialarının yersiz olduğunu, yıllardır şirketin muhasebe işlemlerinin————- tarafından tutulduğunu, defterlerin de da vacının rahmetli babası ————— zamanından beri onun ofisinde bulunduğunu, şirketin ön muhasebesinin şirket merkezinde——- tarafından yapıldığın! da vacının bildiğini, davacı tarafın Anadolu —— Asliye Ticaret Mahkemesine açtıkları müvekkili şirkete özel denetçi a tanmasına ve yöneticinin azline dair davanın reddedildiğini, mahkeme tarafından tayin edilen özel denetçinin azledildiğini, özel denetçinin davacı vekilleri ile irtibatım koparmadığıra ve tarafsızlığın! koruyamadığını, bu sebeple özel denetçinin raporundaki mütalaanın hukuki, değerinin bulunmadığını, Davacının müvekkili şirketin ortağı olduktan sonra birçok kez şirketin ortaklık durumu ve pay yapısı ile genel kurul yapıldığını, bu şekilde karar alındığını, arada hiçbir fark yokken işbu davanın açılmasının iyi niyetle bağdaşmadığını, Davacıya yönetim kurulu başkanlığı İle denetim kurulu üyeliğinin teklif edildiğini ancak kabul edilmediğini, denetçi seçildikten sonra bu görevden istifa ettiğini, dışarıdan seçilen denetçiye de davacının itiraz ettiğini, bu ha! karşısında davacının bir çözüm önermesi veya müvekkili şirketin feshini talep ve dava etmesi gerektiğini., davacının bu uyumsuzluğu sebebiyle şirketin ana üretim faaliyetini durdurduğunu, davacının şirket ortaklarına haksız zarar verdiğini, sonuç olarak; yargılama safhasında ortaya çıkacak durumlar karşısında haksız ve yersiz davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN AŞAMALARI:
İLK KARAR: Mahkememizce 03/12/2014 tarih,——- Esas —–Karar sayılı ilamındaki “İddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre; davacının iptalini istediği 26.04.2013 tarihli genel kurul toplantısından haberi olduğu, kaldı ki usulsuz çağrının tek başına iptal sebebi de olmadığı, ayrıca genel kurulda alınan huzur hakkı kararının esas sözleşmeye ve yasaya uygun olduğu, yine ibra konusunda toplantıda bütün ortakların kendi paylarına ilişkin oy kullandıkları, ancak yönetim kurulu üyelerinin kendi paylarından doğan haklarını kendi ibralarında kullanmadıkları gibi temsilen de oy kullanmadığı, böylece genel kurul kararının iptali şartları oluşmadığı, genel kurulda alınan kararların yasaya, ana sözleşmeye ve iyi niyet kurallarına aykırı olmadığı” şeklindeki gerekçeyle ispatlanamayan davanın reddine karar verilmiştir.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yüksek Yargıtay ——-. Hukuk Dairesi’nin 11/01/2018 tarih, —– Esas, —- karar sayılı ilamındaki “Dava, davalı anonim şirketin 26/04/2013 tarihli genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkindir. Davaya konu genel kurul toplantısının 6. maddesinde alınan karar ile şirket yönetim kurulu üyelerinin ibrasına karar verilmiştir. Davaya konu genel kurul ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nin 436. maddesinde pay sahiplerinin kendisi, eşi, alt ve üst soyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamayacağı, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişilerin, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamayacağı düzenlenmiştir. Bu hükmün emredici nitelikte olması nedeniyle bu madde hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde kullanılan oylar geçersiz olup, bu oylar ile alınan genel kurul kararları da geçersizlikle malul olacaktır. Davaya konu genel kurul toplantısına tüm ortaklar asaleten katılmış olup, genel kurul toplantısının 6. maddesinde yönetim kurulunun ibrasına ilişkin olarak yapılan oylamada yönetim kurulu üyelerinin hiçbirisinin oylamaya katılmaması, ibralarına ilişkin olarak yapılan oylamada oy kullanmamaları gerekirken yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında sahibi oldukları paylardan doğan oy hakkını kullanmayarak her bir yönetim kurulu üyesinin ibrasına karar verildiği görülmüştür. Yapılan oylama ile aslında şirket yönetiminden birlikte sorumlu olan yöneticilerin her birinin diğerinin ibrasına ilişkin karara katılmaları sonucu verdikleri oylar ile birbirlerinin ibrasına karar verdikleri, bu şekilde ibralarını sağladıkları anlaşılmakla oylamada izlenen bu yöntem ile anılan 6102 sayılı TTK’nin 436. maddesinde düzenlenen oy kullanma yasağına aykırı davranılmış olup, bu şekilde yöneticilerin ibrasına ilişkin olarak alınan karar, karar nisabı bulunmadığından yoklukla maluldür. Bu itibarla, yok hükmünde olan yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin kararlara karşı ortaklar muhalefet şerhi koymamış olsalar bile bu kararlara karşı dava açabilirler. Bu nedenle yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olarak alınan karar yok hükmünde olduğundan yokluğunun tespitine karar verilmesi gerekirken yazılı gerekçe ile dava konusu genel kurulda 6 numaralı madde ile alınan karara yönelik talebin de reddine karar verilmesi doğru görülmemiştir. Bu itibarla, yerel mahkeme hükmünün bu yönden bozulması gerektiğinden davacı vekilinin karar düzeltme itirazlarının kabulüyle Dairemizin———– Esas —– Karar sayılı onama ilamındaki gerekçenin sadece dava konusu genel kurulda 6 numaralı madde ile alınan yönetim kurulunun ibrasına ilişkin karar yönünden kaldırılarak, mahkeme kararının bu madde bakımından bozulmasına karar vermek gerekmiştir.” şeklindeki gerekçe ile mahkememiz kararı bozulmuş, bozma ilamına uyularak bozma ilamı doğrultusunda yargılamaya devam olunmuştur.
DAVANIN VE UYUŞMAZLIK KONULARININ TESPİTİ, DELİLLER, DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
1-Davanın ve uyuşmazlık konularının tespiti: Dava, davalı anonim şirketin 26/04/2013 tarihli genel kurulunda alınan kararların iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık “davalı şirketin 26/04/2013 tarihli genel kurul toplantısında alınan kararların geçerli olup olmadığı, iptalinin gerekip gerekmediği” noktalarında toplanmaktadır.
2-Deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hukuki nedenler ve sonuç: Mahkememizce davacı tarafın delilleri toplandıktan sonra uzman bilirkişi kurulu vasıtasıyla yukarıdaki uyuşmazlık konularında gerekli incelemeler yaptırılarak uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmiştir.
Davalı şirket İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünde —— sicil no ile kayıtlıdır. Ortakları ——-(%56,40), … (%25), ——— (%8,60), —– (%5) ve ———(%5)’tir.
TTK m. 414 maddesi Genel Kurul’a çağrıyı düzenlemektedir. Madde gereğince çağrı “esas sözleşmede gösterilen şekilde, şirketin internet sitesinde ve Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan ilanla çağrılır. Bu çağrı, ilan ve toplantı günleri hariç olmak üzere, toplantı tarihinden en az iki hafta önce yapılır. Pay defterinde yazılı pay sahipleriyle önceden şirkete pay senedi veya pay sahipliğini ispatlayıcı belge vererek adreslerini bildiren pay sahiplerine, toplantı günü ile gündem ve ilanın çıktığı veya çıkacağı gazeteler, iadeli taahhütlü mektupla bildirilir.” şeklindedir.
Davacı … 8500 hisseye ve şirketin %25’ine sahip pay sahibidir. Davacı toplantıya çağrının usulüne uygun şekilde yapılmadığını, ancak haricen öğrenerek katıldığını iddia etmektedir.
Davalı şirket ise iptali için dava açılan 26.04.2013 tarihli toplantının 28.03.2013 tarihli toplantının bilanço görüşmelerinin 1 ay ertelenmesi nedeniyle yapıldığını, 28.03.2013 tarihli toplantıda davacının bulunduğunu, ertelenmesi talebinin davacıya ait olduğunu, dolayısıyla da 26.04.2013 tarihli toplantıdan haberdar olduğunu, zaten de 26.04.2013 tarihli toplantıya ilişkin çağrının usulüne uygun olarak yapıldığım, ayrıca tüm ortakların katılımı ile çağrısız toplantı olarak da değerlendirilebileceğini İddia etmiştir.
İptale konu 26.04.2013 tarihli —— toplantı tutanağı incelendiğinde; “—- göre çağrısız toplantı yapılacaktır. Toplantıya ait duyuru kanun ve esas sözleşmede öngörüldüğü gibi ve gündemi de ihtiva edecek şekilde, 11.04.2013 tarihinde ——den taahhütlü mektupla, toplantı gün ve gündeminin bildirilmesi suretiyle süresi İçinde yapılmıştır.” İfadelerinin yer aldığı görülmektedir.
Dosyaya mübrez belgeler arasında çağrı için gönderildiği bahsedilen taahhütlü mektup dönüş belgelerine rastlanılmamıştır. Ancak davacı tarafın da kabulü ile, davacı toplantıya katılmıştır ve tutanakta yazan yukarıdaki cümleye muhalefet etmemiş, toplantı başlamıştır. Ayrıca önceki 28.03.2013 tarihli genel kurul tutanağı incelendiğinde, davalının da beyan ettiği gibi davacının toplantıda olduğu, imzası olduğu anlaşılmaktadır. Yine davacının toplantının ertelenmesini talep ettiği, talebi doğrultusunda toplantının 26.04.2013 tarihine ertelenmesine karar verildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla davacı tarafından toplantının 26.04.2013 tarihinde yapılacağı bilinmektedir, hatta davacı o tarihe denetim raporunu sunacağını beyan etmiştir. Bu nedenle davacı vekilinin davacının toplantı tarihinden haberdar edilmediğine ilişkin iddiası Mahkememizce kabul edilmemiştir.
İptali istenen, davacı şirket yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin 6. Madde ile ilgili olarak yapılan incelemede; davaya konu genel kurul toplantısının 6. maddesinde alınan karar ile şirket yönetim kurulu üyelerinin ibrasına karar verildiği anlaşılmaktadır. Davaya konu genel kurul ve dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nin 436. maddesinde pay sahiplerinin kendisi, eşi, alt ve üst soyu veya bunların ortağı oldukları şahıs şirketleri ya da hâkimiyetleri altındaki sermaye şirketleri ile şirket arasındaki kişisel nitelikte bir işe veya işleme veya herhangi bir yargı kurumu ya da hakemdeki davaya ilişkin olan müzakerelerde oy kullanamayacağı, şirket yönetim kurulu üyeleriyle yönetimde görevli imza yetkisini haiz kişilerin, yönetim kurulu üyelerinin ibra edilmelerine ilişkin kararlarda kendilerine ait paylardan doğan oy haklarını kullanamayacağı düzenlenmiştir. Bu hükmün emredici nitelikte olması nedeniyle bu madde hükmüne aykırı hareket edilmesi halinde kullanılan oylar geçersiz olup, bu oylar ile alınan genel kurul kararları da geçersizlikle malul olacaktır. Davaya konu genel kurul toplantısına tüm ortaklar asaleten katılmış olup, genel kurul toplantısının 6. maddesinde yönetim kurulunun ibrasına ilişkin olarak yapılan oylamada yönetim kurulu üyelerinin hiçbirisinin oylamaya katılmaması, ibralarına ilişkin olarak yapılan oylamada oy kullanmamaları gerekirken yönetim kurulu üyelerinin kendi ibralarında sahibi oldukları paylardan doğan oy hakkını kullanmayarak her bir yönetim kurulu üyesinin ibrasına karar verildiği görülmüştür. Yapılan oylama ile aslında şirket yönetiminden birlikte sorumlu olan yöneticilerin her birinin diğerinin ibrasına ilişkin karara katılmaları sonucu verdikleri oylar ile birbirlerinin ibrasına karar verdikleri, bu şekilde ibralarını sağladıkları anlaşılmakla oylamada izlenen bu yöntem ile anılan 6102 sayılı TTK’nin 436. maddesinde düzenlenen oy kullanma yasağına aykırı davranılmış olup, bu şekilde yöneticilerin ibrasına ilişkin olarak alınan karar, karar nisabı bulunmadığından yoklukla maluldür. Bu itibarla, yok hükmünde olan yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin kararlara karşı ortaklar muhalefet şerhi koymamış olsalar bile bu kararlara karşı dava açabilirler. Bu nedenle yönetim kurulu üyelerinin ibrasına ilişkin olarak alınan karar yok hükmünde olduğundan yokluğunun tespitine karar vermek gerekmiştir.
Ancak, davacının diğer iptal istemleri ile ilgili olarak, 6102 sayılı TTK’nın 446/1. Maddesinde toplantıda hazır bulunup da karara olumsuz oy veren pay sahiplerinin iptal davası açabilmesi için muhalefetini açıkça tutanağa geçirtmesi gerektiği yazılıdır. Buna göre davacı her ne kadar bir kısım genel kurul kararlarına olumsuz oy vermiş ise de, muhalefetini açıkça tutanağa geçirtmediğinden, davacının diğer kararlarla ilgili ikame eylediği iptal davasının dinlenilme imkanı bulunmamakta eş söyleyişle iptal davası açmaya hakkı bulunmamaktadır.Nitekim Yüksek Yargıtay ——. Hukuk Dairesi’nin bu dosyayla ilgili 2015/6493 esas, 2016/1470 karar sayılı ilamı da bu yöndedir. Bu nedenle davacının 6. Madde dışında alınan diğer kararlara ilişkin iptal taleplerinin reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile,
a)Davalı————.’nin 26/04/2013 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısının 6. Maddesi ile alınan “Yönetim Kurulu üyelerinin ibrası”na ilişkin kararın Yok Hükmünde Olduğunun Tespitine,
b)Davalı ————A.Ş.’nin 26/04/2013 tarihinde yapılan Olağan Genel Kurul Toplantısında alınan diğer kararların iptali talebinin REDDİNE,
2-Harçlar yasasına göre alınması gereken 35,90 TL harcın, peşin alınan 24,30 TL harçtan mahsubu ile bakiye 11,60 TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından yatırılan 17,95 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Davacı tarafından sarfedilen 772,35 TL yargılama giderinin haklılık oranına göre 386,20 TL’sinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan ————- uyarınca hesaplanan 2.180,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan ———— uyarınca hesaplanan 2.180,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
7-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı HMK geçici 3/2. maddesi uyarınca Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı HUMK’un 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğinden HUMK 432/1. Maddesine göre kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal sürede Yargıtay temyiz kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.-