Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/166 E. 2018/552 K. 31.05.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL ANADOLU
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2018/166
KARAR NO : 2018/552

DAVA : ALACAK
DAVA TARİHİ : 16/12/2014
KARAR TARİHİ : 31/05/2018

Mahkememiz —- Esas, —- Karar sayılı 07/05/2015 tarihli kararı Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 20/11/2017 tarih 2016/3999 Esas 2017/16212 karar sayılı kararı ile bozularak gelmekle mahkememizin yukarıdaki esas sırasın akaydı yapılmış ve mahkememizce yapılan duruşma sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dilekçesinde; Müvekkilinin —- abone no ile davalı —-Şirketi abonesi olduğunu, müvekkilinin 2011/01-2012/12 tarihleri arasında farklı dönemlerde davalı şirketten elektrik aldığını, belirtilen fatura dönemlerinde müvekkili şirket faturalarında kayıp/kaçak kullanım bedeli dağıtım bedeli, iletim bedeli, sayaç okuma bedeli ve perakende satış hizmet bedeli adı altında haksız tahsilatlar yapıldığını belirterek fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydı ile müvekkilinin elektrik faturalarına yansıyan haksız, hukuksuz olarak alındığı emsal kararlar ile sabit olan kayıp/kaçak kullanım bedeli, dağıtım bedeli, iletim bedeli, sayaç okuma bedeli ve perakende satış hizmet bedellerinin davalıdan alınmaya başladığı tarihten itibaren tüm ticari faizi ile birlikte davalıdan alınmasını, yargılama gideri ve vekalet ücretinin de davalıya yükletilmesine karar verilmesi talep ve dava edilmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde; Öncelikle husumet yokluğundan davanın reddini, EPDK tarafından düzenlenen ve 27/09/2012 tarih 28424 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan 4019 sayılı kurul kararı ile; “Dağıtım ve Perakende Satış Faaliyetlerinin Hukuki Ayrıştırılmasına İlişkin Usul ve Esaslar” adı altında 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu uyarınca dağıtım lisansı sahibi tüzel kişiler tarafından dağıtım ve perakende satış faaliyetlerinin 01/01/2013 tarihinden itibaren ayrı tüzel kişilikler altında yürütülmesine ilişkin düzenleme yapıldığını, bu düzenleme çerçevesinde 6102 sayılı TTK da yer alan” Kısmi Bölünmeye” ilişkin esaslara göre külli halefiyet ilkesi kapsamında bölünme işlemi gerçekleştirildiğini ve perakende satış ile ilgili faaliyetler ayrı bir tüzel kişilik altında yürütülmeye başladığını, dolayısıyla elektriğin toptan veya perakende satışı müvekkil şirket faaliyetleri arasında yer almadığını, ayrışmaya ilişkin esaslar çerçevesinde kurulan — Satış A.Ş. (—) tarafından bu hizmetlerin yürütüldüğünü, TTK uyarınca yürütülen kısmi bölünmenin 03/07/2013 tarih ve 8355 sayılı Türkiye Ticaret Sicil Gazetesinde yayımlandığını, davacının talep ettiği bedellerin müvekkilinden tahsilini talep etmesinin hukuken mümkün olmadığından EPDK kararlarının iptali hususunda mahkemenin görevli olmadığını, EPDK kararlarının iptalinin İLk Derece Mahkemesi sıfatıyla Danıştay’ca gerçekleştirilebileceğinden görevsizlik kararı verilmesini, esas yönünden de 4628 sayılı kanunun 6352 sayılı kanunun 64 maddesiyle değiştirilen 12 maddesinde kurulun yaptırım kararlarına karşı yetkili idare mahkemesinde dava açabileceği, kurul kararlarına karşı açılan her türlü davanın öncelikli işlerden sayılacağının hükme bağlandığını, bu hüküm çerçevesinde kurul kararlarının iptali için yarı yoluna başvurmasının her zaman mümkün olduğunu ancak tarifeye dair kurul kararının iptal edilmediği sürece geçerliliğini koruduğu anlaşıldığından yerel mahkemece davanın reddine karar verilmesi gerektiğini belirterek davanın reddini, yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
Mahkememiz—-Esas, —- Karar sayılı 07/05/2015 tarihli kararı Yargıtay 3. Hukuk Dairesinin 20/11/2017 tarih 2016/3999 Esas 2017/16212 karar sayılı kararı ile”…Dava, elektrik abonelerinden tahsil edilen kayıp/kaçak bedelinin iadesi istemine ilişkindir.Uyuşmazlık; davada görevli yargı yerinin İdari mi yoksa Adli yargı yeri mi olduğu noktasında toplanmaktadır. Somut olayda; davacının, davalı dağıtım şirketinin (—) elektrik abonesi olduğu ve davalının kayıp-kaçak bedeli adı altında davacıdan tahsilatlar yaptığı hususlarında ihtilaf bulunmamaktadır. Davacı fatura yoluyla tahsil edilen 41.763,28 TL kayıp-kaçak bedelinin haksız olduğu iddiasıyla istirdat isteminde bulunmuştur. 4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 4.maddesinin 1.fıkrasında, bu Kanun ile verilen görevleri yerine getirmek üzere Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’nun kurulduğu belirtilmiş, aynı maddenin 2.fıkrasında ise; “Kurum, tüzel kişilerin yetkili oldukları faaliyetleri ve bu faaliyetlerden kaynaklanan hak ve yükümlülüklerini tanımlayan Kurul onaylı lisansların verilmesinden, işletme hakkı devri kapsamındaki mevcut sözleşmelerin bu Kanun hükümlerine göre düzenlenmesinden, piyasa performansının izlenmesinden, performans standartlarının ve dağıtım ve müşteri hizmetleri yönetmeliklerinin oluşturulmasından, tadilinden ve uygulattırılmasından, denetlenmesinden, bu Kanunda yer alan fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten, piyasa ihtiyaçlarını dikkate alarak serbest olmayan tüketicilere yapılan elektrik satışında uygulanacak fiyatlandırma esaslarını tespit etmekten ve bu fiyatlarda enflasyon nedeniyle ihtiyaç duyulacak ayarlamalara ilişkin formülleri uygulamaktan ve bunların denetlenmesinden ve piyasada bu Kanuna uygun şekilde davranılmasını sağlamaktan sorumludur…” hükmü ile Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu’na tüketicilere yapılacak elektrik satışlarında uygulanacak fiyatlandırmaya esas unsurları tespit etme görevi verilmiştir.Enerji Piyasası Düzenleme Kurumu bu maddeye dayanarak 11.08.2002 gün ve 24843 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan “Perakende Satış Hizmet Geliri ile Perakende Enerji Satış Fiyatlarının Düzenlenmesi Hakkında Tebliğ”i yayımlamış ve lisans sahibi şirketlerde bu tebliğe dayalı olarak tüketiciden kayıp-kaçak bedeli adı altında bedel tahsil etmişlerdir.Elektrik Piyasası Kanunu’nun “Dava Hakkı” başlıklı 12. maddesinde “İdarî para cezaları dâhil, Kurul tarafından alınan bütün kararlara karşı açılan iptal davaları ilk derece mahkemesi olarak Danıştay’da görülür” hükmüne yer verilmiş olup, buna göre Kurul kararlarının iptali için açılacak davaların Danıştay’da görülmesi gerekir. Her ne kadar davalı, dava konusu bedellerin EPDK’nın belirtilen ikincil nitelikteki mevzuat hükümlerinin uygulanma zorunluluğu nedeniyle hizmet yararlanıcılarından alındığını savunmuş ise de; temyize konu davada EPDK kararları dava konusu yapılmamıştır.Tarafların hukuki statüleri açısından da davanın idari yargıda görülmesi gerekmemektedir. Zira davalı şirket başlangıçta “İktisadi Kamu Teşekkülü Bağlı Ortaklığı” statüsünde iken, dava konusu faturalar döneminde özelleştirme kapsamında yer alan ve dava tarihi itibariyle hisselerinin tamamı Enerjisa’ya devredilen bir ticaret şirket olup, 6762 sayılı TTK’nın 18. maddesinde kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümleri dairesinde idare edilmek ve ticari şekilde işletilmek üzere devlet, vilayet, belediye gibi kamu tüzel kişileri tarafından kurulan teşekkül ve müesseselerin dahi tacir sayılacakları belirtilmiş, aynı Yasa’nın l2/11’inci maddesinde su, gaz, elektrik dağıtım, telefon, radyo ile haberleşme ve yayın yapma gibi işlerle uğraşan müesseselerin ticarethane sayılacakları hükme bağlanmıştır. Dava konusu bir kısım fatura dönemi ve dava tarihinde yürürlükte bulunan 6102 sayılı TTK’nın 16/1’inci maddesi uyarınca da ticaret şirketleriyle, amacına varmak için ticari bir işletme işleten vakıflar, dernekler ve kendi kuruluş kanunları gereğince özel hukuk hükümlerine göre yönetilmek veya ticari şekilde işletilmek üzere Devlet, il özel idaresi, belediye ve köy ile diğer kamu tüzel kişileri tarafından kurulan kurum ve kuruluşlar da tacir sayılacakları ifade edilmiştir. Davalı şirketin 1.7.2004 tarih ve 6083 sayılı Türkiye Ticaret Sicili Gazetesinde yayımlanan Ana Sözleşmenin 3. maddesinin 1. bendinde Şirketin amacının,  “… elektrik enerjisinin dağıtımı, perakende satışı ve perakende satış hizmeti faaliyetlerini “kârlılık ve verimlilik” ilkesi çerçevesinde, ticari, ekonomik ve sosyal gerekçelere uygun biçimde yürütmek…” olduğu belirtilmiştir. Dava konusu faturalar döneminde bütünüyle özelleştirilmemiş olsa da davalının faaliyetlerini o dönemde de özel hukuk kurallarına göre sürdürdüğü açıktır. Uyuşmazlık Mahkemesi’nin 17.11.2014 tarih, —-E, — K sayılı ilamında da açıklandığı üzere; ” elektrik bedeli, ekonominin kurallarına uygun olarak serbestçe tespit edilen bir tarifeye ve abonman sözleşmesine göre alınmakta, başka bir deyişle, sözleşmeyle alacak- borç ilişkisi doğmakta, ödenecek miktar — ile kişi arasında abonman sözleşmesiyle özel hukuk ilişkisi kurulmasından sonra verilen hizmet karşılığında maliyet-kâr esasına göre belirlenmektedir. Ödemenin hukuksal dayanağı, kamu gücüne değil, tarifeye ve iki taraf arasında yapılan abonman sözleşmesine dayanmaktadır. Nitekim, ödemelerin yapılmaması durumunda—- alacağını, 6183 sayılı Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkındaki Kanun hükümlerine göre değil, sözleşme ilişkisine dayalı olarak özel hukuk hükümlerine göre tahsil etmektedir. Abone ile —- arasında yapılan abonman sözleşmesi, daha çok “tip” sözleşme görünümünde olup, hizmetten yararlanan kişinin, sözleşmeyi idare ile birlikte düzenlemesi yerine katılımı söz konusudur. Ancak, bu durum, idare ile kişi arasında kurulan özel hukuk ilişkisini, idare hukuku ilişkisine dönüştürmez. Çünkü birçok durumda hizmetin tekel niteliği ve çok kişiye götürülme zorunluluğu, işin çoğunlukla tip sözleşmelerle ve hizmetten yararlanacakların katılımı yoluyla gerçekleşebilmesini olanaklı kılmaktadır. Belirtilen durum karşısında, Müessesenin abonesi adına tahakkuk ettirdiği kayıp kacak bedelinin ödenmesine ilişkin davanın, taraflar arasındaki abonman sözleşmesine dayanan özel hukuk hükümlerine tabi bir alacak- borç ilişkisinden doğduğunun kabulü gerekir. “Temyize konu eldeki davada da; davacının kayıp kaçak bedellerinin tahsiline dayanak teşkil eden Kurul kararlarının iptali isteminde bulunmadığı, sadece iddiaya göre haksız ödenen bedellerin istirdat istemiyle yetindiği ve bu nedenle davasını elektrik hizmetini veren sözleşme tarafı — İstanbul Anadolu Yakası Elektrik Dağıtım A.Ş.’ye yönelttiği anlaşılmaktadır.Taraflar arasındaki uyuşmazlığın özel hukuk ilişkisinden (abonelik sözleşmesinden) kaynaklandığından davaya bakma görevi Adlî Yargıya aittir. Bu itibarla; mahkemece görevli yargı yerinin Adli Yargı olduğu gözetilerek işin esası hakkında bir karar vermek gerekirken, görevli yargı yerinin İdarî Yargı yeri olduğu gerekçesiyle davanın usulden reddi doğru olmamış, kararın bozulması gerekmiştir…” şeklinde karar verilerek mahkememize dava dosyası iade edilmiştir.
Dava, 6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’na, 4.6.2016 tarihli ve 6719 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanunun yürürlük tarihinden önce açılmış ve geçmişten gelen alınmaması gerektiği halde haksız tahsil edilen bedellerin iadesi istenmiştir. Davacı, davalı şirket tarafından kendisinden kayıp kaçak ve dava dilekçesinde belirtilen diğer ad altında kesintisi yapılan bedellerin hukuka aykırı olarak alındığını belirterek iadesini talep etmiş olup, kesintisi yapılan bedellerin miktarına yönelik herhangi bir itiraz ileri sürmemiştir.
Her ne kadar yeni yasanın Anayasaya aykırı olduğundan Anayasa Mahkemesine iptal davası açıldığı bildirilmiş ise de; Anayasanın 153/5 maddesine göre iptal kararları geriye yürümeyeceğinden davamıza etkisi olmayacağı kanaatiyle sonucunun beklenilmesine gerek görülmemiştir. Aynı konuda iptal başvurusu yapan İstanbul —Asliye Ticaret Mahkemesinin başvurusu yasal süre geçtiği halde halen sonuçlandırılmamıştır. Böyle olunca, aynı konuda mevcut bir başvuru varken bu dava dosyası içinde ayrıca iptal başvurusu yapmanın dosyaya bir katkısı olmayacağı gibi, açıklanan gerekçelerle Anayasa Mahkemesinin vereceği karar beklenmeksizin, uyuşmazlığın mevcut mevzuat kapsamında çözümlenmesi gerekir.
17/06/2016 tarihinde yürürlüğe giren 6446 Sayılı Kanunun 17. Maddesini değiştiren 6719 Sayılı Kanunun 21 ve geçici 19-20 maddesi ile tarifelerdeki bir kısım bedeller yasal tanıma kavuşturularak tahsilinin zorunlu olduğu ve tüketicilerden tahsil edileceği ve bu hükümlerin geçmişe etkili olarak yürürlükteki uyuşmazlıklarda da uygulanacağı belirtilmiştir. Davacı bu istemin geriye etkili yasal düzenleme ile elinden alınmasının kabul edilemeyeceğini ileri sürse de; davayı gören mahkemeler tarafından geçici 20. maddeyi “yok” sayabilmek, yani geriye dönük aleyhe uygulama olamayacağından bahisle, yalnızca ileri etkili uygulamaları kabul edilebileceğini söylemek mümkün değildir. Yürürlüğe giren düzenleme hukuka aykırı olsa bile, yürürlükte kaldığı müddetçe geriye veya ileriye uygulanacaktır. Somut olayda, Kanunun 21. maddesi, 17.06.2016 tarihinden sonrasını ve geçici 20. maddeyi öngören 26. maddesi de, 17.06.2016 tarihine kadar açılan takip ve davalar ile başvuruları kapsamaktadır. Bahsettiğimiz bu iki yasal düzenleme, iptal edilmedikleri veya yürürlükten kaldırılmadıkları sürece uygulanacaktır. O halde, davalı dağıtıcı şirket, mevcut yasal düzenleme ile kaçak-kayıp bedelini abonelerine yansıtabilecektir.
Davacının düzenlenen faturaların EPDK düzenlenmelerine uygun olup olmadığının denetlenmesi talebi de yoktur. HMK’ ın 24 uncu maddesi gereğince, taleple bağlılık ilkesi gözetildiğinde yerindelik denetiminin de yapılamayacağı kabul edilmelidir.
Süresinde faturalara itiraz etmeyip bedellerini de ödeyen ve kurum tarafından onaylı tarifelerce düzenlenen faturaların kurumun düzenleyici işlemlerine aykırı olduğunu belirtmeyen davacının, Yargıtay kararlarına dayanarak alacak kalemlerinin tahsilinin hukuka aykırı olduğu iddiasıyla açtığı davada, sonradan ve geçmişe etkili olarak yürürlüğe giren geçerli ve bağlayıcı olan yeni yasadan dolayı, EPDK kararlarına dayanılarak düzenlenen yasal zemine kavuşan dava konusu faturaların yasal olarak tahsil edildiği ve böylece; 6719 sayılı yeni yasadan önce yasanın kurula verdiği yetkiye dayanılarak EPDK tarafından yürürlükteki tebliğ ve yönetmeliklerle mevzuat hükümlerine uygun olarak tahakkuk ettirilip tahsil edilen dava konusu fatura bedellerinin iadesi yönündeki talebin yasal dayanağı olmadığı kanaatine varılmıştır.
Dava açmakta Yargıtay içtihatlarına göre haklı olduğu kuvvetle muhtemel olan ancak kesin olarak haklılığı belirlenmeyen davacının uygulanması zorunlu olan yeni yasadan dolayı esasa girilmeden davanın zorunlu olarak usulden reddedilmesinden dolayı davanın açıldığı tarihte haklı olan davacı lehine vekalet ücreti ve yargılama giderlerine hükmedilmesi gerektiği kanaatine varılmış, aşağıdaki hüküm kurulmuştur. (İST. B.A.M. 19/10/2017 T. 3.HD. 2017/1640 E. 2017/1169 K.).
H Ü K Ü M : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 35,90 TL harçtan peşin yatırılan 713,25 TL nin mahsubu ile bakiye 677,35 TL nin davacıya İADESİNE,
3-Davacı tarafça sarf edilmiş,25,20 TL, 3,80 TL vekalet pulu, 193,00 TL posta gideri olmak üzere toplam: 222,00 TL nin davalıdan alınarak DAVACIYA ÖDENMESİNE,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 2180,00 TL vekalet ücretinin davalıdan alınrak DAVACIYA ÖDENMESİNE,
5-Taraflar tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana İADESİNE,
Dair tebliğden itibaren 2 hafta içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin ve davalı vekilinin huzurunda verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 31/05/2018