Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1545 E. 2019/245 K. 06.03.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO: 2018/1545 Esas
KARAR NO: 2019/245
DAVA : Tespit
DAVA TARİHİ: 13/12/2018
KARAR TARİHİ: 06/03/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tespit davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacı ile davalı arasında bayilik anlaşmaları imzalandığı, sonrasında bu bayilik anlaşmasının devamı niteliğinde yapılandırma anlaşmaları, protokoller ve bu anlaşma ve protokollerin eki ve devamı niteliğindeki anlaşmalar ve teminat senetlerinde ödeme meblağlarının döviz olarak yazıldığını, ancak ——— tarihli——- yayınlanan 85 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı gereğince mevcut sözleşmelerin ve sözleşmeden kaynaklanan diğer yükümlülüklerin 30 gün içerisinde taraflarca TL olarak yeniden belirlenmesi gerektiğinin hükme bağlandığını, bu nedenle davalı şirkete noterden ihbarname gönderildiğini, ihbarnameye cevap verilmediğini, bu nedenle bayilik anlaşmasının devamı niteliğinde yapılandırma anlaşmaları, protokoller ve bu anlaşma ve protokollerin eki ve devamı niteliğindeki anlaşmalar ve teminat senetlerinde ile sözleşmeden kaynaklanan diğer döviz olarak ifade edilen tüm ödeme yükümlülüklerinin TL’ye çevrilmesinin gerektiğinin tespiti için işbu davanın açıldığını, bu nedenlerle 85 sayılı Cumhurbaşkanı Kararı gereğince, davacı ile davalı şirket arasında imzalanmış bulunan tüm sözleşmelerin ve bu sözleşmelerin eki ve devamı niteliğindeki yapılandırma anlaşmalarının ve anlaşma gereğince imzalanan teminat senetleri ile sözleşmeden kaynaklanan diğer döviz olarak ifade edilen tüm ödeme yükümlülüklerinin Türk Lirasına çevrilmesinin gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, taraflar arasında yapılan bayilik sözleşmesi ve eki niteliğindeki protokolde yetkili mahkemenin Ankara Mahkemeleri ve İcra Daireleri olarak belirlendiğini, daha sonrasında davalı şirket ve bayi arasında bayinin borçlarının yapılandırılmasına ilişkin olarak akdedilmiş olan ek protokolde yetkili mahkemelerin İstanbul Mahkemeleri ve İcra Daireleri olarak belirlendiğini, bu nedenle yetkisizlik nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, esasa ilişkin olarak da bayilik sözleşmesi atipik bir sözleşme olduğundan döviz yasağı kapsamına girmeyeceğini ve davacı ile 12.7.2018 tarihinde yapılmış olan protokol kapsamında yapılandırılan borçların USD olarak devam etmesi gerektiğini, bu nedenle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN TESPİTİ VE GEREKÇE:
Dava, taraflar arasında yapılan sözleşme, teminat senetleri ve tüm ödeme yükümlülüklerinin 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı uyarınca Türk Lirasına çevrilmesinin gerektiğinin tespitine karar verilmesi istemine ilişkindir.
Davacı taraf, taraflar arasındaki bayilik anlaşmasına bağlı olarak yapılan tüm sözleşmeler, protokoller ve tüm döviz olarak ifade edilen ödeme yükümlülüklerinin Türk Lirasına çevrilmesi gerektiğinin tespitini talep etmektedir.
Dava açılırken dava değeri sıfır olarak gösterilmiş ve maktu harç yatırılmıştır.
Yani davacının istemi taraflar arasındaki sözleşmelerdeki döviz olarak belirlenen yükümlülüklerin tek tek saptanarak bu döviz olarak belirlenen ödemelerin 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı uyarınca Türk Lirasına çevrilmesini ve bu şekilde ödenmesine karar verilmesini, yani sözleşmelerin 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı uyarınca uyarlanmasını talep etmemekte, sadece yükümlülüklerinin Türk Lirasına çevrilmesi gerektiğinin tespitine karar verilmesini talep etmektedir.
Yani dava, eda davasında ele alınabilecek maddi bir vakıanın tespiti talep edilmiştir.
HMK’nun 107.maddesi uyarınca;
(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.
Anılan maddenin gerekçesi ise şöyledir: “Bu çerçevede, bir hakkın yahut hukukî ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut da bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesini hedefleyen davalara, tespit davası denir. Tespit davaları, uygulamada sıkça müracaat edilen bir dava türüdür. Çoğu kere de bir geçici hukuksal korunma türü olan delil tespiti kurumuyla karıştırılmaktadır. Bu genel tanımlama ile tespit davasının hukukumuzda caiz olduğu ve delil tespitinden tümüyle farklı bir kurum olduğu hususuna, uygulamada duyulan tereddüt giderilmek suretiyle açıklık kazandırılmıştır.
İkinci fıkrada, kanunla belirtilen durumlar dışında tespit davası açan davacının, eda davası ile inşaî davalardan farklı olarak dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğu hususunu açıkça ortaya koyması, bir şart olarak öngörülmüştür.
Üçüncü fıkrada ise maddî vakıaların tek başlarına tespit davasına konuı yapılamayacağı; ancak bir hakkın yahut hukukî ilişkinin varlığının ya da yoklmğunun belirlenmesi bağlamında tespit davasına konu yapılabileceği hususu hüküm altına alınmıştır.
Bu çerçevede, maddî vakıaların tek başlarına tespiti isteniyor ise tespit davasına değil; delil tespiti kurumuna başvurulması gerekecektir.”
Yukarıdaki yasal açıklamalardan yola çıkılarak, tespit davasının iki özel dava şartı olduğundan sözedilebilir: 1-Tespit davasının konusu sadece bir hukuki ilişki olabilir. 2-Davacının bu hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının hemen tespitinde hukuki bir yararının bulunması gerekir.
Hukuki ilişkiden maksat; bir kimse ile diğer bir kimse veya eşya arasında mevcut olan ve somut bir olaydan doğan hukuki ilişkidir. Her çeşit hukuki ilişki tespit davasının konusunu teşkil edebilir…. Buna karşılık, bir hukuki ilişki niteliğinde olmayıp maddi vakıadan ibaret olan ilişkilerin tespiti için açılan tespit davası dinlenmez… Maddi vakıalar ancak bir hukuki ilişki ile birlikte tespit davasına konu teşkil edebilirler ——–
Hukuki yarar koşulu, tespit davasını hükme bağlayan tüm yasalarda öğretide ve uygulamada kararlılıkla aranmaktadır. Öte yandan, bir hukuki ilişkinin, hemen tespitinde, hukuki yararın varlığının kabul edilebilmesi için, üç koşulun birlikte olması zorunludur. Sözü edilen üç koşulu hemen açıklamak gerekirse; A) Davacının bir hakkı veya hukuki durumunun halihazır bir tehlike ile ciddi biçimde tehdit edilmiş olması ve sözü edilen tehlikenin yakın ve tehdidin ciddi olması gerekir. B) Bu ciddi tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun tereddüt ya da belirsizlik içinde olması, bu hususun davacı için bir zararı meydana getirebilecek nitelikte bulunması gerekir. Tehdit, objektif olarak değerlendirildiğinde, bir zarar doğurabilecek nitelikte olmalıdır. C) Yalnızca kesin hükmün sonuçlarını meydana getiren, cebrî-icraya yetki vermeyen, bir başka deyişle icra ve infaz kabiliyeti bulunmayan tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olması zorunlu olduğu gibi, davacının, hukuken korunma ihtiyacı da hali hazırda bulunmalıdır. Özellikle hukuki yarar koşulunun tespit davasının açıldığı günde mevcut olması ve hüküm verilene değin varlığını sürdürmesi de zorunludur.
Saptanan bu olguların ışığında somut olaya bakıldığında, davacının, hukuki korunma (himaye) ihtiyacını, başka bir vasıta ile tamamen tatmin edebilmesinin mümkün olduğu hallerde, hukuki ilişkinin mücerret tespitinde, hukuki yararının bulunmadığı, bu nedenle tespit davası açamayacağı kuşkusuzdur. Kural olarak, öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmiştir. Tespitten sonra bir eda davasının açılacağı durumlarda da tespit davasının açılmasında hukuki yararın bulunmadığı sonucuna varılmalıdır. Eldeki davada davacının istediği kararın infaz edilme imkânı da yoktur. Kararın infazı için davacının ayrıca eda davası açarak davalı şirketle olan tüm sözleşmelerde, protokollerde, teminat senetlerinde ve tüm ödeme yükümlülüklerini içerir belgelerde döviz olarak belirlenen miktarların 85 sayılı Cumhurbaşkanlığı Kararı uyarınca Türk Lirası karşılığının belirlenmesini ve bu şekilde sözleşmelerin uyarlanmasını istemesi gerekecektir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114’üncü maddesinin (h) bendi uyarınca “Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” dava şartları arasında düzenlenmiş olup, aynı Kanunun 115’inci maddesi gereği bu durum kamu düzeni ile ilgilidir ve davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır.
HMK.nun 30. Maddesine göre Hakim lüzumsuz masraf yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.
Tüm bu nedenlerle HMK’nin 114/1-h ve 115/2. Maddeleri uyarınca davacının tespit davası açmakta hukuki yararı olmadığından davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının işbu davayı açmakta güncel hukuki yararı bulunmadığından HMK’nin 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2-Alınması gerekli 44,40 TL harcın davacı tarafından dava açılırken peşin olarak yatırılan 35,90 TL harçtan mahsubu ile bakiye 8,50 TL harcın davacıdan alınarak Hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi’nin 7/2. Maddesi uyarınca hesaplanan 1.362,50 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5-Dosyada mevcut gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgili tarafa iadesine,
Dair, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, davalıların yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı.06/03/2019