Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1267 E. 2019/587 K. 27.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO : 2019/52 Esas
KARAR NO : 2019/573
DAVA : Tazminat (Rücuen Tazminat)
DAVA TARİHİ: 05/03/2019
KARAR TARİHİ: 22/05/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Rücuen Tazminat) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının sağlık sigorta poliçesi ile sigortalısı ———- tarihinde—– plakalı araç içerisinde yolcu olarak bulunurken bu araçla ———– ait —–plakalı aracın çarpışması sonucu ağır yaralandığını, daval——– plakalı aracın sigortacısı olduğunu, kazada — plakalı araç sürücüsünün %75, davalı —– sigorta şirketinin sigortacısı olduğu ——–araç sürücüsünün %25 oranında kusurlu olduğunu, tüm tedavi masraflarının davacı şirket tarafından karşılandığını, masrafların 64.959,46 Euro tuttuğunu, davacının ———–tedavi olmaya zorlanamayacağını, masrafların ödenmesi için davalılara başvurulduğunu, ancak ödeme yapılmadığını, bu nedenlerle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 64.959,46 Euro maddi tazminatın fiili ödeme tarihindeki kur değeri üzerinden TL karşılığının davalı —- temerrüt tarihi olan 13.2.2015, davalı——— poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla temerrüt tarihi olan 22.2.2019 tarihinden, davalı ——– poliçe limiti ile sınırlı olmak kaydıyla temerrüt tarihi olan 26.1.2015 tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte müştereken ve müteselsilen alınmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı——– vekili cevap dilekçesinde özetle, 6552 sayılı Kanun’un 64. Maddesi ile 5521 sayılı Kanun’un 7. Maddesine eklenen ilk fıkra ile dava açılmadan önce Kuruma müracaat zorunluluğu getirildiğini, tedavilerle ilgili oluşan alacakların halefiyet yoluyla 3. Kişilere geçmesinin mümkün olmadığını, zira 5510 s.k.’nun 93/1. Maddesinin halefiyeti yasakladığını, bu nedenlerle davanın dava şartı yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesini, işbu davada iş mahkemelerinin görevli olması nedeniyle davanın görev yönünden reddini, iki yıllık zamanaşımı süresi geçtiğinden davanın zamanaşımı nedeniyle reddini, esasa ilişkin olarak da sağlık uygulama tebliği kapsamında trafik kazası nedeniyle sunulan sağlık hizmet bedellerinin —– tarafından karşılandığını, iş göremezlik, maddi-manevi tazminat ve bakıcı giderlerinin sigorta şirketlerinin sorumluluğunda olduğunu, yurtdışın verilen sağlık hizmet bedellerinin davalı ——tarafından karşılanmayacağını, zararın yabancı para olarak istenemeyeceğini, bu nedenle davanın usulden ve esastan reddini talep etmiştir.
Davalı ———– vekili cevap dilekçesinde özetle, dava zamanaşımı süresinin dolduğunu, 2918 sayılı KTK’nin 97. Maddesi uyarınca davadan önce davalı sigorta şirketine başvurma zorunluluğu bulunduğunu, davacının başvuruda bulunduğunu, ancak gerekli evrakları iletmediğini, iletilen evraklardan hangi kısımdan SGK’nin sorumlu olduğunun anlaşılamadığını, davalı şirket aleyhine Kadirli 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin —-esas sayılı dosyasında davacıya 49.955 TL ana para ödemesi yapıldığını, poliçe dahilinde davalının tedavi giderlerinden sorumlu olmadığını, davanın reddi gerektiğini, davalının faizden sorumluluğunun sınırlı olduğunu talep etmiştir.
Dava dilekçesi davalı ———- tarihinde tebliğ edilmiş, ancak davalı ——– davaya cevap vermemiştir.
DAVANIN VE GÖREVLİ MAHKEMENİN TESPİTİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
Dava, sağlık sigorta sözleşmesinden kaynaklanan rücuan tazminat istemine ilişkindir.
Davacı———— şirketi, sigortalısının özel araç içerisinde yolcu iken başka araçla çarpışma sonucu gerçekleşen trafik kazası nedeniyle sigortalısına ödediği tedavi giderlerini davalı —–ve kaza yapan araçların ZMSS ile sigortalayan davalı sigorta şirketlerinden tahsilini talep etmektedir.
Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 22.3.01944 tarih ve 37 E. – 9 K. Resmi Gazetede 3.7.1944 sayılı kararında bu husus “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 6111 sayılı Kanunla değişik 98. maddesi, “Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın——— tarafından karşılanır.” hükmünü içermektedir. Madde bu konuda açıklık içermese de, “sosyal güvencesi olmayan” kazazedelerin tedavi giderlerinin ——–tarafından, “Kendi mevzuatına uygun” olarak karşılanacağı açıktır. Nitekim, daha sonra, sözkonusu maddeye 6645 sayılı Kanun ile ilave yapılarak, bu husus daha açık vurgulanmış ve sağlık hizmet bedellerinin, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın “genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde”———- tarafından karşılanacağı belirtilmiştir. Bu nedenlerle, trafik kazası sonucu yapılan sağlık harcamalarının karşılanması prosedürü, doğrudan 5510 sayılı Kanunun ve buna göre çıkarılan yönetmeliklerin uygulanması ile ilgilidir.
Diğer taraftan, 6102 sayılı TTK’nın “Halefiyet” başlıklı 1481. maddesi uyarınca sigortacı, sigorta tazminatını ödedikten sonra hukuken sigortalısının yerine geçer. Bu bir kanuni halefiyettir. Sigortalının, gerçekleşen zararın tazmininden sorumlu olanlara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel tutarında sigortacıya ait olur. 22.03.1944 tarih 37/9 sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararında, burada ilişkinin “Halefiyet” ilişkisi olduğu ve sigortacının, açacağı davanın, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibi olduğu açıklanmıştır.
Buna göre, işbu davada Mahkememizin görevli olmadığı ve davalılar arasında ———— olmasa idi, görevli mahkemenin genel yetkili Asliye Hukuk Mahkemesi olduğu tartışmasızdır. ———
Ancak, davalılardan biri ———-olduğundan, işbu davada görevli Mahkemenin genel görevli Asliye Hukuk Mahkemesi mi, yoksa———-davalarına bakan İş Mahkemesi mi olduğunun tartışılması gerekmektedir.
Aynı davada, bir kısım davalılar hakkında genel mahkemenin, diğer davalılar hakkında ise uzman olan özel mahkemenin görevli bulunması halinde, uyuşmazlık aynı olaydan kaynaklanıyor ve zarar tek ise ya da taleplerden birisi yönünden verilecek karar diğerini doğrudan ilgilendirecek nitelikte bulunuyorsa; sözkonusu özel mahkeme ile genel mahkeme arasında “yargılama usulüne” ilişkin esaslı farklılıklar bulunmaması kaydıyla, bütün taraflar ve talepler yönünden uzman olan özel yetkili mahkemece yargılama yaparak uyuşmazlığın çözülmesi gerekir. Bu husus, hukukun öngörülebilir olmasının, usul ekonomisinin ve davaların makul süre içinde bitirilmesi yükümlülüğünün de gereğidir.
Yukarıda belirtildiği üzere, yüksek Yargıtay İçtihadı Birleştirme Genel Kurulunun 22.3.01944 tarih ve 37 E. – 9 K. Resmi Gazetede 3.7.1944 sayılı kararında bu husus “Sigortacının sorumlu kişi aleyhine açacağı dava sigorta poliçesinden doğan bir dava değildir. Bu nedenle, halefiyet davası bir ticari dava sayılamaz. Bu dava, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibidir. Sigortalının muhtelif mahkemelerde dava açma hakkı varsa aynı hak sigortacının halefiyet hakkına dayanan rücu davası için de söz konusudur” şeklinde vurgulanmaktadır.
Dava tarihinde yürürlükte bulunan, 2918 sayılı Karayolları Trafik Kanununun 6111 sayılı Kanunla değişik 98. maddesi, “Trafik kazaları sebebiyle üniversitelere bağlı hastaneler ve diğer bütün resmî ve özel sağlık kurum ve kuruluşlarının sundukları sağlık hizmet bedelleri, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın ——— tarafından karşılanır.” hükmünü içermektedir. Madde bu konuda açıklık içermese de, “sosyal güvencesi olmayan” kazazedelerin tedavi giderlerinin ——–tarafından, “Kendi mevzuatına uygun” olarak karşılanacağı açıktır. Nitekim, daha sonra, sözkonusu maddeye 6645 sayılı Kanun ile ilave yapılarak, bu husus daha açık vurgulanmış ve sağlık hizmet bedellerinin, kazazedenin sosyal güvencesi olup olmadığına bakılmaksızın “genel sağlık sigortalısı sayılanlar için belirlenen sağlık hizmeti geri ödeme usul ve esasları çerçevesinde”——-tarafından karşılanacağı belirtilmiştir. Bu nedenlerle, trafik kazası sonucu yapılan sağlık harcamalarının karşılanması prosedürü, doğrudan 5510 sayılı Kanunun ve buna göre çıkarılan yönetmeliklerin uygulanması ile ilgilidir.
Diğer taraftan, 6102 sayılı TTK’nın “Halefiyet” başlıklı 1481. maddesi uyarınca sigortacı, sigorta tazminatını ödedikten sonra hukuken sigortalısının yerine geçer. Bu bir kanuni halefiyettir. Sigortalının, gerçekleşen zararın tazmininden sorumlu olanlara karşı dava hakkı varsa bu hak, tazmin ettiği bedel tutarında sigortacıya ait olur. 22.03.1944 tarih 37/9 sayılı Yargıtay içtihadı birleştirme kararında, burada ilişkinin “Halefiyet” ilişkisi olduğu ve sigortacının, açacağı davanın, sigorta poliçesinden doğan bir dava olmayıp, aynen sigortalı kimsenin sorumlu kişiye karşı açmış olduğu bir dava gibi olduğu açıklanmıştır.
Somut olaya gelince, davacı sigorta şirketi, davalı ————– karşı, kazazedenin yerine geçerek, bu kişinin maruz kaldığı trafik kazası sonucu, sigorta poliçesi nedeniyle sağlık kurumuna ödediği, ancak 2918 sayılı Kanunun 98. maddesi karşısında——— sorumlu olduğu sağlık giderlerinin ———- ve diğer ZMSS poliçesini düzenleyen sigorta şirketlerinden tahsili istemiyle dava açmıştır. Ne davacı şirket ile davalı ——–rasında, ne de davalı — ile kazazede arasında bir haksız fiil ilişkisi bulunmamaktadır. Başka bir ifadeyle, davalı——– sorumluluğu, kurum tarafından gerçekleştirilen bir haksız fiile dayalı bulunmayıp, 2918 sayılı Kanunun 98. madesi atfıyla, kazazedeye 5510 sayılı Kanun çerçevesinde yapılacak tedavi yardımı kapsamı ile ilgilidir.
Bu haliyle dava, kapsamını 5510 sayılı Kanunun belirlediği ———– ilgilendirmekte olup; uyuşmazlığın, 5521 sayılı İş Mahkemeleri Kanununun 1 ve 7/3. maddeleri ile 5510 sayılı Kanunun 101. maddesi uyarınca, ——- davalarına bakmakla görevli İş Mahkemesinde çözümlenmesi gerekmektedir.
İstanbul BAM 37. Hukuk Dairesi’nin 15/03/2018 tarih, 2018/97 esas, 2018/298 karar sayılı ilâmı, davamıza konu olaylar birebir örtüşmektedir. Bu emsal karar da gözönüne alınarak davaya bakma görevinin ——davalarına bakmakla yetkili İş Mahkemesi olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmıştır.
Ancak, İstanbul BAM 17. Hukuk Dairesi’nin 04/04/2017 tarih, 2017/342 esas, 2017/353 karar sayılı ilâmında davacı sigorta şirketinin davalılar———-ve gerçek kişilere karşı açtığı davada Asliye Hukuk Mahkemesinin görevli olduğuna karar vermiş olup, değerlendirme yapılırken bu kararın da gözönüne alınmasının uygun olacağı değerlendirilmektedir.
HMK 114/1-c maddesi uyarınca görev dava şartıdır.
HMK.nun 115. maddesine göre Mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmak zorundadır.
Tüm bu nedenlerle mahkememizin görevsizliğine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:
1-Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 114/1-c ve 115/2 maddeleri gereğince görev dava şartı noksanlığından DAVANIN USULDEN REDDİNE,
2-HMK’nin 20. Maddesi uyarınca MAHKEMEMİZİN GÖREVSİZLİĞİNE, görevli Mahkemenin (——davalarına bakmakla görevli) İŞ MAHKEMESİ OLDUĞUNA, HMK’nun 20. Maddesindeki yasal şartlar yerine getirildiğinde dosyanın görevli İstanbul Anadolu İş Mahkemesi Tevzi Bürosuna GÖNDERİLMESİNE,
3-HMK 20.maddesi uyarınca süresi içerisinde kanun yoluna başvurulmayarak karar kesinleşmişse kararın kesinleştiği tarihten, kanun yoluna başvurulmuşsa bu başvurunun reddi kararının tebliğ tarihinden itibaren 2 haftalık kesin süre içerisinde taraflardan birinin Mahkememize başvurarak dosyanın görevli Mahkemeye gönderilmesini talep etmesi aksi takdirde Mahkememizce davanın açılmamış sayılmasına karar verileceğinin İHTARINA,
4-HMK 323/1-a, ğ madde ve bentleri uyarınca yargılama giderinden olan karar ve ilam harcı, vekalet ücreti ve diğer yargılama giderlerinin HMK 331/2 maddesi uyarınca görevsizlik kararından sonra davaya devam edecek olan İstanbul Anadolu İş Mahkemesince hükmedilmesine, görevsizlik kararından sonra davaya bir başka mahkemede devam edilmez ise talep halinde yargılama giderleri hakkında Mahkememizce karar verilmesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda, kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar okundu, ana hatlarıyla anlatıldı.22/05/2019