Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1216 E. 2020/468 K. 30.09.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO : 2018/1216 Esas
KARAR NO : 2020/468
DAVA : Ticari Şirket (Fesih İstemli)
DAVA TARİHİ : 12/10/2018
KARAR TARİHİ : 30/09/2020
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Fesih İstemli) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının, —– sicil numarası ile tescil edilen —– birlikte ortak olduğunu, söz konusu şirketin kuruluş aşamasından itibaren bugüne kadar gayrı faal bir şirket olduğunu, herhangi bir ticari faaliyet içerisinde bulunmadığını ve bulunmamakta olduğunu, müvekkilinin aynı zamanda davalı —–tarihinden itibaren iş akdi gereği çalışmakta iken söz konusu iş akdinin müvekkili tarafından haklı sebeple feshedildiğini, müvekkilinin yasal haklarının kendisine ifa edilmemesi sebebiyle—– sayılı dosyasında derdest görülen alacak davasını açtıklarını, müvekkilinin davalı——–olan işbu yasal ihtilafları aynı zamanda davalı —–olan tüm ilişkilerine de etki ettiği gibi zaten gayri faal olan bir şirket ile ilgili ilişkinin devamını da imkansız hale getirdiğini, güven unsurunun da tamamen ortadan kalktığının hayatın maddi bir gerçeği olduğunu, müvekkilinin söz konusu şirketteki hisselerini devralması konusunda yapmış olduğu tekliflerin davalı —– olumlu bir yanıt verilmediği gibi bu duruma müvekkilinin sulh yoluyla uygun bir çözüm bulma çabalarını sekteye uğrattığını, şirketin akıbetini de sürüncemeye bıraktığını, müvekkilinin —- yevmiye no.lu ihtarnamesine davalı — herhangi bir olumlu yanıt vermediği gibi müvekkili ile hiçbir şekilde iletişim de kurmadığını, davalı —- bir takım haksız iddia ve ithamlarla ilgili olarak müvekkili aleyhine yasal bir sürçe başvurduğunu, — arasındaki bir kredi ilişkisine istinaden, müvekkilinin ve eşi —- mesken üzerinden —– lehine ipotek tesis edildiğini, buna rağmen — tarafından müvekkili ve eşi —— olmadan başka kredilerinde kullanıldığını, söz konusu taşınmazın ipotek teminatı kapsamına alınmaya çalışıldığı ve işbu ipotek tesisi amacının da aşıldığı müvekkili tarafından öğrenilmiş olduğunu, buna ilişkin ayrıca yasal yollara başvurulacağını, davalı —– müvekkili arasındaki tüm güven ilişkisi ve iletişimin geri dönülmez bir biçimde ortadan kalktığını, taraflar arasında mevcut ihtilaflar sebebiyle şirket kurulurken belirlenen amaç ve konu imkansız hale geldiğini, yine şirket organlarının işlevsiz ve çalışamaz olduğundan hedeflenen menfaatin gerçekleşmesinin imkansız bir hal aldığını, bu bağlamda TTK 531.maddesinde düzenlenen şirketin feshi bunun mümkün olmaması halinde ise şirket payına karşılık gelen gerçek pay değerinin ödenmesi suretiyle müvekkilinin davalı şirketten çıkarılmasını talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili —— tarihli cevap dilekçesinde özetle; Davacının şirket esas sözleşmesi ve ticaret sicil kayıtlarından da anlaşılacağı üzere davaya konu şirketin kurucu ortağı, %50 hisse sahibi, şirketi temsil etmek üzere 3 yıllığına yönetim kurulu başkanlığına seçilmiş olduğunu ve halen bu sıfatı taşıdığını, davacının davaya konu şirkette azınlık olmadığının açıkça ortada olduğunu, anonim şirketlerde haklı nedenle fesih davasında, yönetim kurulu üyelerinin dava ehliyetinin bulunmadığını, hali hazırda anonim şirketlerde haklı nedenle fesih davasının yalnızca azınlığa tanınmış bir hak olduğunu, anonim şirketlerde haklı sebebin, ortaklığın devamlılığı ve ortaklık menfaati bakımından hareket eden, objektif, pay sahibinin kişiliğinden bağımsız bir sebep olduğunu, azınlığı hayati menfaatlerinin ihlali niteliği taşımayan bir yada birden çok ortağın şahsından kaynaklanan fikir ayrılıkları, kişisel husumetler gibi sebeplerin kural olarak anonim şirketlerde haklı sebep sayılamayacağını, davacının ——– yaptığı şirketin haklı nedenle feshini istemesinin, üstelik haklı nedenle fesih sebebi olarak dava dışı olan ortağı ile aralarında sonlanmış olan iş ilişkisinin gösterilmesinin medeni kanunun 2.maddesi ile teminat altına alınan dürüstlük ilkesi ile bağdaşmadığı gibi söz konusu iddialarının bir sermaye şirketi türü olan anonim şirketlerde haklı nedenle fesih davasında haklı neden olarak kabul edilmesinin de mümkün olmadığını, iyi niyetin varlığını esas alan yasal mevzuatımızın ve hukuk düzenimizin bu denli kötü niyeti himaye etmesinin kabul görmeyeceğini, kesinlikle kabul anlamına gelmemekle birlikte bir an için davacının davacı sıfatına haiz olabilmek için gereken şartları taşıdığının kabul edilmesi halinde dahi, davacı tarafça feshe gerekçe olarak gösterilen nedenlerin kişisel sebepler olması sebebiyle huzurdaki dava bakımından haklı nedenlerin bulunmaması sebebiyle davanın reddine karar verilmesi gerekeceğini, sermaye şirketi türü olan anonim şirketlerde şahıs unsurundan ziyade sermaye unsurunun ağır bastığını, ileri sürülen kişisel nedenlerin kökeninin davaya konu şirketlerin ortakları arasındaki ilişkiden kaynaklanmadığını, davada taraf sıfatı dahi bulunmayan müvekkilinin eşi ile davacı arasındaki geçmiş iş ilişkisinden kaynaklandığını, bu hususlar gözetildiğinde feshe gerekçe gösterilen nedenlerin haklı neden olarak kabul edilemeyeceği gerçeğinin gün gibi ortada olduğunu belirterek öncelikle davacının davaya konu şirkette azınlık konumunda olmaması ve TTK m.531 bağlamında anonim şirketlerde haklı nedenle fesih davası azınlığa tanınmış bir hak olması sebebiyle davanın usulden reddine karar verilmesini, bu talepleri kabul görmez ise esasa ilişkin olarak, davacı tarafın haklı neden olarak ileri sürmüş olduğu kişisel sebeplerin bir sermaye şirketi olan anonim şirketlerinin özelinde haklı nedenle fesih davasında dikkate alınamayacağından mütevellit davanın esastan reddine, TTK m.531 bağlamında anonim şirketlerde haklı nedenle fesih davasında feshin son çare olması ve davacının ihlal edildiğini iddia ettiği haklarını korumak için diğer hukuki yollara başvurmamış olduğu gözetilerek davanın esastan reddine, vekalet ücreti ile yargılama giderlerinin karşı tarafa tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN VE UYUŞMAZLIK KONULARININ TESPİTİ, DELİLLER, DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
1-Davanın ve uyuşmazlık konularının tespiti: Dava, davalı şirketin haklı nedenle feshi istemine, terditli talep davacı pay sahibinin şirketten çıkarılması istemine ilişkindir.
Davacı, davacı ile davalı —– ortağı olduklarını, davalı şirketin kuruluşundan itibaren gayri faal olduğunu, davacının davalı —– işyerinde çalışırken iş akdinin davacı tarafından feshedildiğini ve iş mahkemesinde alacak davası açtığını, taraflar arasındaki güven ilişkisinin ortadan kalktığını, bu nedenlerle çalışmayan şirketin feshine aksi halde davacının payına karşılık gelen pay değerinin ödenmesi ile davacının davalı şirketten çıkarılmasına karar verilmesini talep etmektedir.
Davalı—–TTK’nin 531. Maddesindeki davayı azınlık pay sahiplerinin açabileceğini, ancak davacının %50 pay sahibi olduğunu ve aynı zamanda 3 yıllığına yönetim kurulu başkanı olarak seçildiğini, davacı yönetim kurulu üyesi olduğundan dava ehliyetinin bulunmadığını, bu nedenle davanın dava şartı yokluğundan usulden reddine karar verilmesi gerektiğini, esasa ilişkin olarak da davacının sunduğu sebeplerin haklı fesih nedeni olmadığını, davacının payı nedeniyle bu şekilde bir davanın kabul edilemeyceğini, bu nedenle davanın esastan reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Davanın dayanağı TTK’nin 531. Maddesidir.
Taraflar arasında, “davacının davalı şirketin %50 ortağı, yönetim kurulu üyesi ve münferiden yetkilisi olduğu” hususunda uyuşmazlık bulunmadığı,
Ön inceleme duruşmasında, taraflar arasındaki uyuşmazlığın,
a-Davacının aktif husumet ehliyeti olup olmadığı, şirketin feshi davası açma hakkı olup olmadığı,
b-Davalı —– pasif husumet ehliyeti olup olmadığı,
c-Davalı şirketin feshi için haklı sebeplerin bulunup bulunmadığı noktalarında toplandığı tespit olunmuştur.
2-Davacının aktif husumet ehliyeti olup olmadığına ilişkin inceleme ve gerekçe: Davalı —-, TTK’nin 531. Maddesi uyarınca davayı sadece azınlık pay sahiplerinin açabileceğini, davacının payının %50 olduğunu ve aynı zamanda üç yılığına —- olarak seçildiğini, bu nedenle davacının dava ehliyetinin olmadığını savunmuştur.
Dava şartları HMK m. 114’te düzenlenmiştir. Buna göre tarafların dava ve taraf ehliyetinin bulunması dava şartı olarak düzenlendiği halde, taraf sıfatının bulunması dava şartı olarak düzenlenmemiştir. Bu nedenle davalı —– taraf ve dava ehliyeti ile taraf sıfatı kavramlarını karıştırdığı anlaşılmaktadır.
HMK. m. 50 uyarınca, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine sahiptir. Buna göre, taraf ehliyeti, bir davada taraf olarak bulunabilme ehliyeti olup, maddi hukuktaki hak ehliyeti kavramının medeni usul hukukundaki yansımasıdır. Bu nedenle, yaşayan her insanın (gerçek kişinin) taraf ehliyeti vardır —– Tüm gerçek kişiler hak ehliyetine sahip olduğuna göre, davacı gerçek kişinin taraf ehliyetine sahip olduğu açıktır.
HMK. m. 51’de dava ehliyeti düzenlenmiştir. Buna göre, dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. Yani dava ehliyeti, bir davada davacı veya davalı olarak işlem yapabilme ehliyeti olup, maddi hukuktaki fiil ehliyetinin medeni usul hukukundaki yansımasıdır. TMK. m. 10 uyarınca, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti ve bunun sonucu olarak dava ehliyeti vardır—— Somut olayda davacının ergin, mümeyyiz ve kısıtlanmamış bir gerçek kişi olmasına göre, dava ehliyetine sahip olduğu açıktır.
Bu nedenle, davalı —– talebinin “davacının, davacı sıfatının bulunmadığına” yönelik olduğu düşünülmektedir. Bu durumda “taraf sıfatının bulunması” dava şartı değildir. Taraf sıfatı husumetle ilgili bir konudur. —- kararlarında davacı sıfatı yerine “aktif husumet ehliyeti”, davalı sıfatı yerine “pasif husumet ehliyeti” kavramlarının kullanılması nedeniyle uygulamada istisnai de olsa, bu kavramlar, dava şartı niteliğindeki dava ve taraf ehliyeti kavramlarıyla karıştırılmaktadır. Bu kavramların birbirinden nasıl ayrılacağı konusunda Kuru, şu tanımlamayı yapmıştır:
“Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir.—– kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatlarının kime ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur” —–
Bu hukuki açıklama ışığında; 6102 sayılı TTK’nin “Haklı sebeplerle fesih” başlıklı 531. Maddesinin birinci fıkrası “(1) Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler.” hükmünü haiz olup, davalı vekilinin dediği gibi haklı sebeplerle fesih davası açmak için azınlık olmak gerekmediğinden davacının ilgili şirkete karşı açtığı davada aktif husumet ehliyeti var olduğundan davalı —- “davacının aktif husumetinin bulunmadığı” iddiasına yönelik kabul edilen “davacının dava ehliyeti bulunmadığı”na ilişkin talebinin reddi gerekmiştir.
3-Davalı—- pasif husumet ehliyeti olup olmadığına ilişkin inceleme ve gerekçe: İşbu davada, davacı vekili davayı feshini istediği şirket dışında, şirketin diğer ortağı — de yöneltmiştir. Bu durumda davalı —- husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığının tespiti gerekli görülmüştür.
6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun 529. Maddesi; “(1) Anonim şirket;
a) Sürenin sona ermesine rağmen işlere fiilen devam etmek suretiyle belirsiz süreli hâle gelmemişse, esas sözleşmede öngörülen sürenin sona ermesiyle,
b) İşletme konusunun gerçekleşmesiyle veya gerçekleşmesinin imkânsız hâle gelmesiyle,
c) Esas sözleşmede öngörülmüş herhangi bir sona erme sebebinin gerçekleşmesiyle,
d) 421 inci maddenin üçüncü ve dördüncü fıkralarına uygun olarak alınan genel kurul kararıyla,
e) İflasına karar verilmesiyle,
f) Kanunlarda öngörülen diğer hâllerde, sona erer.” hükmünü,
“A) ORGANLARIN EKSİKLİĞİ” başlıklı 530. Maddesi; “(1) Uzun süreden beri şirketin kanunen gerekli olan organlarından biri mevcut değilse veya —–, pay sahipleri, şirket alacaklıları veya ——— istemi üzerine, şirket merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesi, yönetim kurulunu da dinleyerek şirketin durumunu kanuna uygun hâle getirmesi için bir süre belirler. Bu süre içinde durum düzeltilmezse, mahkeme şirketin feshine karar verir.
(2) Dava açıldığında mahkeme, taraflardan birinin istemi üzerine gerekli önlemleri alabilir.” hükmünü,
“B) HAKLI SEBEPLERLE FESİH” başlıklı 531. Maddesi; “(1) Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.” hükmünü,
“IV – ŞİRKET ORGANLARININ DURUMU” başlıklı 535’inci maddesi; “(1) Şirket tasfiye hâline girince, organların görev ve yetkileri, tasfiyenin yapılabilmesi için zorunlu olan, ancak nitelikleri gereği tasfiye memurlarınca yapılamayan işlemlere özgülenir.
(2) Tasfiye işlerinin gereklerinden olan hususlar hakkında karar vermek üzere genel kurul tasfiye memurları tarafından toplantıya çağrılır.” hükmünü,
“GÖREVDEN ALMA” başlıklı 537. Maddesi “(1) Esas sözleşme veya genel kurul kararıyla atanmış tasfiye memurları ve bu görevi yerine getiren yönetim kurulu üyeleri, genel kurul tarafından her zaman görevden alınabilir ve yerlerine yenileri atanabilir.
(2) Pay sahiplerinden birinin istemiyle ve haklı sebeplerin varlığında, mahkeme de tasfiyeye memur kişileri görevden alabilir ve yerlerine yenilerini atayabilir. Bu yolla atanan tasfiye memurları, mahkeme kararına dayanılarak tescil ve ilan olunurlar.
(3) Şirketi temsile yetkili tasfiye memurlarından hiçbiri —- değilse ve hiçbirinin —- yerleşim yeri bulunmuyorsa, mahkeme pay sahiplerinden veya alacaklılardan birinin veya —- istemiyle, söz konusu şarta uygun birini tasfiye memuru olarak atar.” hükmünü haizdir.
Bu hükümlerden de anlaşılacağı üzere, şirketin feshi davasında davanın sadece fesih ve tasfiyesi istenen şirkete yöneltilmesi gerekir. Davacı, işbu davada davayı şirketin diğer iki ortağından biri olan davalı —- yöneltmiştir.
Bilindiği üzere, kural olarak bir hakkı dava etme yetkisi o hakkın sahibine ait olup, buna aktif husumet denilir. Bir hakkın kendisinden istenebilecek durumunda olan yani hakka uymakla yükümlü kişi ise borçlu kişi olup, buna da pasif husumet denilir. Bir davada gerek aktif ve gerekse pasif husumet ehliyetinin bulunup bulunmadığı mahkemece öncelikle ve resen gözetilecek hususlardandır ve şayet husumet ehliyeti yok ise, dava bu sebep ile reddedilir.
Bu nedenlerle, işbu davada davalı —– pasif husumet ehliyeti bulunmadığından şirketin feshi davasının davalı —- yönünden pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
4-Şirketin feshi talebi ile ilgili delillerin incelenmesi: İşbu anonim şirketin feshi talebine yönelik davada, taraf delilleri toplanarak konusunda uzman bilirkişi kurulundan feshi istenen davalı şirketin mali durumunun tespitine yönelik rapor alınmak suretiyle uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmiştir.
4-a)Davalı şirketin ticari defter ve hesaplarının incelenmesi: Mali müşavir bilirkişi tarafından, davalı —- yasal ticari defterleri usul yönünden incelendiğinde; —- yıllarına ilişkin ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin zamanında yapıldığı, —- yılına ilişkin açılış tasdiklerinin zamanında yapıldığı, kapanış tasdiklerinin süresi gelmediği, defterlerin TTK ve VUK hükümlerine göre zamanında yapıldığı tespit edilmiştir.
—- sayılı cevabi yazısının incelemesinde davalı şirketin;
“—-
—-
—-
—-
—-
—–
—-

—-
—tarihinde yaptırdığı anlaşılmıştır…” şeklinde belirtildiği görülmüştür.
Şirketin iki ortaklı olduğu, davacı —- yönetim kurulu başkanı olup, münferiden yetkili olduğu, hisse oranının %50 olduğu, davalı —- diğer ortak olduğu ve hisse oranının %50 olduğu tespit edilmiştir.
Davalı şirketin incelenen defterlerinde, —- hesabının incelenmesinde, şirketin — borçlu gözüktüğü tespit edilmiştir.
Davalı şirketin —– zarar ettiği görülmüştür.
Davalı şirketin öz kaynaklarının —– olduğu tespit edilmiştir.
4-b)İhtarnamelerin İncelenmesi:
4-b-1)——- Yevmiye No.lu ihtarnamesi İncelemesi:
—-
—-
—-
Açıklamalar : — dahilinde olduğu üzere şahsım aynı zamanda eşiniz — ait işyerinde sigortalı olarak—- çalışmakta iken söz konusu iş akdi tarafımca haklı sebeple feshedilmiş olup, yasal haklarımın tarafıma ifa edilmemesi sebebiyle, eşiniz aleyhine yasal sürece de başlamış bulunmaktayım.
Eşinizle olan işbu yasal ihtilafımın aynı zamanda tarafınızla olan ilişkimize de olumsuz yansıdığı gibi ticari herhangi bir faaliyeti bulunmayan söz konusu şirketteki ortaklık ilişkisinin devamını da imkânsız hale getirdiğini, güven unsurunun da ortadan kalktığı maddi bir gerçekliktir. Bu bağlamda söz konusu şirketteki hisselerimi devralmanız konusunda yapmış olduğum tekliflere olumlu bir yanıt vermemekte ve bu durumu sulh yoluyla çözme çabalarımı da sekteye uğratmakta olduğunuz gibi sürüncemeye de bırakmaktasınız.
İşbu sebeplerle —–hisselerimin gerçek değerinin tarafıma ödenerek şirket hisselerimi devralmanızı, aksi taktirde şirketin feshi dahil her türlü yasal haklarımı kullanacağımı, söz konusu şirket ile ilgili her ne nam adı altında olursa olsun hiçbir iş ve işleminden dolayı sorumluluğumun bulunmadığını ve bu aşamadan sonra bulunmayacağını ihtaren bildiririm…” şeklinde belirtildiği, ihtarnamenin tebliğine ilişkin herhangi bir evrak bulunmadığı görülmüştür.
4-b-2)—- Yevmiye No.lu İhtarnamesi İncelemesi:
—-
—-
—-
—-
—-
Açıklamalar:—- olan kredi ilişkinize istinaden, mülkiyetinizde bulunan —- mesken üzerinde lehinize —-ipotek tesis edilmiştir. Fakat —ile Bankanız arasındaki kredi ilişkisinin niteliği, —- borcu bulunmakta ise bakiye borç miktarı vs. hususlarında tarafımıza hiçbir bilgi verilmemektedir.
Söz konusu taşınmaz kaydı üzerindeki ipotek şerhini fek etmek istediğimizden öncelikle —- söz konusu ipotek teminatı kapsamında kullanmış olduğu krediler ve buna ilişkin bakiye borç durumunu—–hakkında tarafımıza ayrıntılı bilgi vermenizi,
—- ilgili yukarıda belirtilen gerekli bilgiler tarafımıza verildiğinde buna ilişkin her türlü yasal haklarımız saklı kalmak kaydı ile; şahsi hiçbir sorumluluğumuzun ve teminatımızın olmadığı —- herhangi bir borcundan ötürü bu aşamadan sonra şahsi herhangi bir sorumluluğumuz ve teminatımızın olmayacağı gibi söz konusu taşınmaz (ipotek) teminatının da artık geçerli olmadığ3ını ve olmayacağını ve kaldı ki—–Bankanızca bu tarihten sonra verilecek herhangi bir kredi, borç vs. her ne nam altında olursa olun hiçbir ödemeye muvafakat etmediğimiz gibi yukarıda belirtilen taşınmazında artık teminat niteliğinin bulunmayacağını ve kesinlikle herhangi şahsi ve ayni bir sorumluluk kabul etmediğimiz ve etmeyeceğimizi
Bugüne kadar olan kredi vs. ilişkisinden kaynaklı olarak —- borcu sona ermiş ise derhal, sona ermemiş ise borç ödenir ödenme yukarıda belirtilen taşınmazımız üzerindeki ipotek kaydının fekki hususunda gereğinin yapılmasını ihtaren bildiririz…” şeklinde belirtildiği, ihtarnamenin tebliğine ilişkin herhangi bir evrak bulunmadığı görülmüştür.
4-b-3)—- Yevmiye No.lu İhtarnamesi İncelemesi:




Açıklamalar :—-no.lu şubemize göndermiş olduğunuz ihtarnamede bahsi geçen ipoteğin, fekki bankamız tarafından bildirilinceye kadar —- doğmuş ve/veya doğacak borçlarının/risklerinin teminatı olarak tesis edildiği, bankamız lehine tesis edilen ipoteğin süresiz olarak ve herhangi bir krediye/borca özgülenmeksizin tesis edildiği, ipotek resmi senedinde ipoteğin, lehine ipotek tesis edilenin doğmuş ve doğacak tüm borçlarının (ipotek miktarı kadarının) teminatını teşkil edeceğinin belirtildiği, bu kapsamda fekki bankamızca bildirilinceye kadar adı geçen borçlunun bankamız nezdinde doğmuş ve/veya doğacak her türlü borcunun (ipotek miktarı kadarının) teminatını teşkil ettiği/edeceği, ipotek maliki olarak tek taraflı irade beyanları ile ipoteğin fek edilemeyeceği, müşteriye ne miktarda kredi kullandırılacağının bankamız ile müşteri arasındaki bir husus olduğu, müşterimize kredi kullandırmak için ipotekli taşınmaz malikinin onayının/rızasının alınmasına gerek olmadığı, söz konusu ipoteğin adı geçen borçlunun doğmuş/doğacak kullandığı/kullanacağı kredisinin/borcunun teminatını teşkil ettiği/edeceği, ihtar kapsamında bankamızca herhangi bir işlem yapılmadığı/yapılmayacağı işbu yazıyla tarafınıza bildiririz…” şeklinde belirtildiği, ihtarnamenin tebliğine ilişkin herhangi bir evrak bulunmadığı görülmüştür.
4-c)İpotek Belgesi İncelemesi: Dosyaya celbedilen —- —– sayılı cevap yazısı ve ekinde gönderilen ipotek belgelerinin yapılan incelemesinde özetle,—- tapuda —- kayıtlı mesken vasfındaki taşınmazın Bankanıza devrine/veya —— şubelerine karşı doğmuş ve doğacak borçlarına teminat olmak üzere Bankanın dilediği şartlarla ve bedelle ipotek edilmesine muvafakat ettiğimi gayri kabili rücu kabul ve beyan ederim…” şeklinde belirtildiği,—— tarafından imzalandığı görülmüştür.
4-ç)Tapu Kaydı İncelemesi: Dosyaya celbedilen—- sayılı yazısının incelenmesinde;—- taşınmazın —-olduğu, taşınmaz üzerinde Alacaklı —- bedelli, — değişken oranlı faizli, —tarihli —- yevmiye no.lu ipotek kaydının bulunduğu görülmüştür.
4-d)– yazı cevabının incelenmesi: Dosyaya celbedilen—- sayılı yazısında; —vergi numarasında kayıtlı—-hakkında kayıtlarımızın tetkikinde —– sistem kayıtlarımızda kanuni temsilci olarak kayıtlı olduğu görülmüştür.
Yazınızda bahsi geçen —- sorgulamasında —-üyesi olduğu anlaşılmıştır. Şirket—- yılında faaliyete başlamış olup, —– iştigal etmektedir. Mükellefin ayrıca başka —- bulunmamaktadır…” şeklinde bildirildiği görülmüştür.
4-e)Kayyım Raporu İncelemesi: Dava dosya kapsamın— tarafından düzenlenen —– yapılan incelemesinde özetle; “…Huzurdaki davada, Davacı —– şirketi münferiden temsile yetkili —- şirket bünyesinde %50 pay sahibi olduğu, davayı temsilcisi bulunduğu şirkete ve şirketin diğer ortağına karşı açtığı, ayrıca pay sahiplerinin aralarındaki husumetten dolayı güven ilişkisinin sona erdiği tespitine varılmıştır.
Davanın TTK madde 531’e göre Anonim ortaklık tüzel kişiliğine karşı açılmasına, 6102 sayılı TTK’ nın 531.maddesinin “Haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahiplerinin, ancak haklı sebeplerin varlığını kanıtlamaları halinde, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki Asliye Ticaret Mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebileceğine, Mahkemenin fesih yerine, pay sahiplerine, paylarının karar tarihine kadar en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirkette çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebileceğine, TTK m.531 kapsamında haklı sebep sayılacak hususların şirketin yönetimi ile ilgili olmadığına, pay sahipleri arasındaki kişisel çatışmaların haklı sebep teşkil etmediğine, haklı sebep oluşturabilecek olaylara örnek olarak, azınlık pay sahiplerine ekonomik olarak zarar verilmesinin, şirketin kâr ettiği halde uzun süredir kar dağıtımı yapılmamasının, çoğunluk pay sahiplerinin oluşturduğu yönetim kurulu üyelerinin ücret ve diğer haklarının sürekli olarak arttırılmasının, genel kurul toplantısının sürekli ve devamlı bir şekilde yapılamamasının, azınlığa bilgi alma ve inceleme haklarının kullandırılmamasının ve eşit işlem ilkesinin ihlal edilmesinin sayılabileceğine kayyım olarak kanaat getirilmiş…” şeklinde kanaat bildirildiği görülmüştür.
Davacı vekilinin —- tarihli beyan dilekçesinde özetle; kayyım raporundaki aleyhe hususları kabul etmediklerini, 6102 sayılı TTK’nun 531.maddesinin kanun koyucu tarafından kabul ediliş ve yürürlüğe konma amacının belirli olduğunu, söz konusu amacın uygulanmasının dava konusu olayla örtüştüğünü, kanun maddesi içeriği ve gerekçesinin haklı sebep kavramını tanımlamadığını ve örnek vermediğini, bu kavramın tanımlanmasını yargıya bıraktığını, kayyım raporunda örnek olarak belirtilen sebepler tahdidi —–sebepler olabileceğini, kanun koyucu yargılama yapan hakimin dava konusu olaydaki gibi durumlarda somut olaya uygun adil bir sonuca varması için kendisine gerekli inisiyatifi ve takdir hakkını verdiğini, bu bağlamda ortaklar arasındaki kişisel sebeplerin şirketin fesih sebebi olamayacağına yönelik beyanların kabulünün mümkün olmadığını, hukuken var olan, fakat ticari ve fiili hiçbir varlığı bulunmayan ve bulunması da mümkün olmayan bir şirketin feshi için bu olguların yeterli sebep olduğunu belirtmiş olup, davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
Temsil Kayyımı —tarihli beyanında; —- yer alan —- tarihinde tescil edildiği ilan olunan —- kurulan şirketin merkez adresi:——Kuruluş Esas Sözleşmesi’nin 4.maddesinde yer aldığı üzere, adresinden ayrılmasına rağmen, yeni adresini süresi içinde tescil ettirmemiş şirket için bu durumun fesih sebebi sayılır yazmaktadır. Öndeki davada davacı—- yerleşim yeri adresi ile şirket merkez adresinin aynı yer olduğu, ——— tarihinde yerinde inceleme ile ailesi ile yapılan görüşme neticesinde adreslerin aynı olduğu tespit edilmiştir. Yapılan tespitler neticesinde yukarıdaki kuruluş maddesine göre adres değişikliği yapılmadığı ve bildirimde bulunulması gereken bir durumda söz konusu olmadığından kuruluş Madde-4 e göre ilan ettirilecek bir durum söz konusu olmadığından bu yönüyle ele alınacak olursa, fesih sebebi sayılacak bir durumda söz konusu olmamaktadır…” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
4-f)—-Davalı şirket ile ilgili olarak—- no.lu ilanının yapılan incelemesinde;
“Kuruluş




—.


—- çerçevesinde seçilecek en az — üyeden oluşan bir yönetim kurulu tarafından yürütülür.
—–
—– aşağıdakiler seçilmiştir.
—-
—-

—–
Şirketin yönetimi ve dışarıya karşı temsili yönetim kurulana aittir. Şirket tarafından verilecek bütün belgelerin ve yapılacak sözleşmelerin geçerli olabilmesi için bunların şirketin Unvanı altına konmuş ve şirketi ilzama yetkili bir (1) kişinin imzasını taşıması gereklidir.
Üç yıl için seçilen—- şirket Unvanı altına atacağı imza ile şirketi her konuda ve her alanda ahzu kabza, yetkilisiyle temsil ve ilzama yetkili kılınmıştır.



İlk ——-temsil ve ilzama yetkilidir…” şeklinde olduğu görülmüştür.
5-Delillerin değerlendirilmesi, hukuki nedenler ve sonuç: Davacı tarafından davalı şirkete karşı açılan davanın konusu, TTK’nin 531.maddesi gereğince davalı şirketin feshine, mümkün olmaması halinde şirket payına karşılık gelen gerçek pay değerinin ödenmesi talebine ilişkindir.
Davalı şirketin, davacı dışındaki tek ortağı —– davacının şirket esas sözleşmesi ve —– da anlaşılacağı üzere davaya konu şirketin kurucu ortağı, %50 hisse sahibi, şirketi temsil etmek üzere 3 yıllığına yönetim kurulu başkanlığına seçilmiş olduğunu ve halen bu sıfatı taşıdığını, davacının davaya konu şirkette azınlık olmadığının açıkça ortada olduğunu, anonim şirketlerde haklı nedenle fesih davasında, yönetim kurulu üyelerinin dava ehliyetinin bulunmadığını, hali hazırda anonim şirketlerde haklı nedenle fesih davasının yalnızca azınlığa tanınmış bir hak olduğunu, anonim şirketlerde haklı sebebin, ortaklığın devamlılığı ve ortaklık menfaati bakımından hareket eden, objektif, pay sahibinin kişiliğinden bağımsız bir sebep olduğunu, azınlığı hayati menfaatlerinin ihlali niteliği taşımayan bir yada birden çok ortağın şahsından kaynaklanan fikir ayrılıkları, kişisel husumetler gibi sebeplerin kural olarak anonim şirketlerde haklı sebep sayılamayacağını, davacının yönetim kurulu başkanlığını yaptığı şirketin haklı nedenle feshini istemesinin, üstelik halkı nedenle fesih sebebi olarak dava dışı olan ortağı ile aralarında sonlanmış olan iş ilişkisinin gösterilmesinin medeni kanunun 2.maddesi ile teminat altına alınan dürüstlük ilkesi ile bağdaşmadığı gibi söz konusu iddialarının bir sermaye şirketi türü olan anonim şirketlerde haklı nedenle fesih davasında haklı neden olarak kabul edilmesinin de mümkün olmadığını belirtmiş olup, davanın reddi gerektiğini savunmuştur.
Bilirkişi heyetince davalı şirketin ticari defterleri incelenmiş olup, ———-yılları ticari defterlerinin açılış ve kapanış tasdiklerinin TTK hükümlerine göre süresinde yapıldığı, —-yılına ilişkin ticari defterlerinin açılış tasdiklerinin zamanında yapıldığı, kapanış tasdik süresinin henüz gelmediği tespit edilmiştir.
Davalı şirketin- —–kâr ettiği, —- ettiği tespit edilmiştir.
—- yılında elde edilen—–yılında elde edilen ——- — kâr dağıtımının yapılmadığı tespit edilmiştir.
Davalı ——zarar ettiği, —- yılında — yılında — zarar ettiği görülmüştür.
Davalı — yılında —– yılında —- olduğu tespit edilmiştir.
Davacı ile davalı—- davalı şirketin ortakları olduğu uyuşmazlık dışı olup, uyuşmazlık, şirketin feshi, olmaz ise ortaklıktan çıkmak için haklı bir nedenin gerçekleşip gerçekleşmediği noktasında toplanmaktadır.
TTK m.531 uyarınca haklı sebeplerin varlığında, sermayenin en az onda birini ve halka açık şirketlerde yirmide birini temsil eden payların sahipleri, şirketin merkezinin bulunduğu yerdeki asliye ticaret mahkemesinden şirketin feshine karar verilmesini isteyebilirler. Mahkeme, fesih yerine, davacı pay sahiplerine, paylarının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerlerinin ödenip davacı pay sahiplerinin şirketten çıkarılmalarına veya duruma uygun düşen ve kabul edilebilir diğer bir çözüme karar verebilir.
TTK m.531 çerçevesinde azınlığın açacağı fesih davasında ancak “haklı sebebin” veya “haklı sebeplerin” bulunması durumunda mahkeme tarafından feshe karar verilebilecektir. Dolayısıyla anonim ortaklığın bu maddede düzenlenmiş olan özel fesih nedeni “haklı sebep”tir. Esasen maddenin uygulanması bakımından tespiti gereken en önemli husus da, anonim ortaklığın feshini gerektirecek derecede öneme sahip sebep veya sebeplerin neler olabileceğidir. TTK m.531’de anonim ortaklık bakımından fesih gerekçesi olabilecek “haklı sebep” konusunda herhangi bir tanım veya örnek gösterilmemiştir.
TBK m.629/III uyarınca haklı sebepler, özellikle yönetici ortağın görevini aşırı ölçüde ihmal etmesi veya iyi yönetim için gerekli olan yeteneği kaybetmesi durumlarında vardır.
TTK m.219 uyarınca yönetim işleri şirket sözleşmesiyle bir ortağa verilmiş ise, onun yönetim hak ve görevi diğer ortaklar tarafından sınırlandırılamayacağı gibi kendisi görevden de alınamaz. Ancak, haklı sebeplerin varlığında, ortaklardan birinin istemi üzerine, mahkeme kararı ile yönetim hak ve görevi sınırlandırılabilir veya geri alınabilir. Görevin yerine getirilmesinde basiretsizlik, ağır ihmal veya yönetimde iktidarsızlık gibi hâller, haklı sebep sayılır.
TTK m.245/I uyarınca haklı sebep, şirketin kuruluşuna yol açan fiili veya kişisel sebeplerin şirketin işletme konusunun elde edilmesini imkânsız kılacak veya güçleştirecek şekilde ortadan kalkmış olmasıdır; özellikle;
a) Bir ortağın, şirketin yönetim işlerinde veya hesaplarının çıkarılmasında şirkete ihanet etmiş olması,
b) Bir ortağın kendisine düşen asli görevleri ve borçları yerine getirmemesi,
c) Bir ortağın kişisel menfaatleri uğruna şirketin ticaret unvanını veya mallarını kötüye kullanması,
d) Bir ortağın, uğradığı sürekli bir hastalık veya diğer bir sebepten dolayı, üstüne aldığı şirketin işlerini yapmak için gerekli olan yeteneği ve ehliyetini kaybetmesi, gibi hâller haklı sebeplerdendir.
Haklı sebep, ortaklık işlerinden doğmuş olabileceği gibi, ortaklık ilişkisi dışında kişisel ilişkiden de doğmuş olabilir. Önemli olan husus; böyle bir olayın ortaya çıkması durumunda ortaklık ilişkisinin devamının objektif olarak çekilmez bir hal almasıdır. Şirketten çıkacak ortağın haklı sebebin meydana gelmesinde kusurlu olup olmamasının bir önemi bulunmamaktadır.
Davacı pay sahiplerinden şirketin devamı –objektif olarak- beklenemez bir hal aldığı bir durumda haklı sebeplerin mevcut olduğu kabul edilebilir. Ayrıca haklı sebebin gerçekleştiği hususunun kabulünde davacı pay sahipleri dışında kalan diğer menfaat sahiplerinin (şirket, diğer pay sahipleri, çalışanlar) haklarının da dikkate alınması gerekmektedir. Dolayısıyla haklı sebep ve bunun devamında fesih, ancak bu kimselerin menfaatlerinin haleldar edilmemesi kaydı ile ve son çare —– olarak kabul edilebilir.
Doktrinde anonim ortaklığın feshine ilişkin haklı sebep olarak nitelendirilen bazı örneklere bakacak olursak:
– Şirketin, çoğunluk pay sahibi tarafından kötü yönetilmesi sebebiyle, mali sıkıntı içinde bulunması,
– Şirket kasasının sistematik bir şekilde boşaltılması,
– Mali açıdan hiçbir geçerli sebep bulunmamasına rağmen, en az—– boyunca kâr payı dağıtılmaması,
– Azınlık pay sahiplerinin haklarının sistematik bir şekilde ve sürekli olarak kısıtlanması. Bunlar dışında, genel kurulun sürekli olarak toplantıya davet edilmemesi, şirket amacı ile bağdaşmayan faaliyetler, şirket organlarının çalışamayacak şekilde bloke edilmesi —— de diğer örnekler olarak sayılmaktadır.
Yargıtay, şirketin “uzun yıllar ciddi bir faaliyetinin olmamasının” haklı sebep olduğu görüşündedir. Konuya ilişkin karar örnekleri şu şekildedir:
—- uzun yıllar ciddi bir faaliyeti olmamışsa, fesih için yasal haklı nedenler oluşmuştur—-
“—- faaliyete geçemeyip atıl durumda kaldığı, şirket giderlerini ortaklardan aldığı borçlarla kapatmaya çalıştığı, bu borçlara ilişkin icra takiplerine uğradığı —-için kanuni haklı nedenlerin oluştuğu kabul edilmelidir————–çerçevesinde, anonim şirketin haklı nedenle feshi için ileri sürülen sebepler birkaç başlık altında toplanabilir:
—– yönetilmesi,
—- yapılmaması, toplantıya katılım olmamasına rağmen imzaların şüpheli şekilde tamamlanması, şirket fiilen iflas etmiş ve borca batık bir durumda olmasına rağmen, Kanunun ilgili maddeleri ısrarla tatbik edilmeyerek bu konuda genel kurulun olağanüstü toplantıya çağırılmaması şeklinde gerçekleşen genel kurul toplantılarındaki usulsüzlükler,
Şirketin bireysel çıkarlara yönelmesi suretiyle ortaklık amacından uzaklaşması, şirket yönetim kurulu üyelerinin şirketin amacını gerçekleştirme doğrultusunda faaliyetlerde bulunmaması, şirketin amacını gerçekleştirmede kullanılan tüm tesis ve teçhizatların satılması nedenleriyle artık amacın gerçekleştirilmesinin mümkün olmaması,
Paydaşlara ihtara rağmen şirketin mali durumu hakkında bilgi verilmemesi, şirketin gelir ve giderlerinin incelenmesine izin verilmemesi, ortakların şirketin yönetimi, malvarlığı ve kâr-zarar durumu hakkında bilgilendirilmemesi, ortakların denetim ve bilgi edinme haklarının engellenmesi suretiyle bilgi alma ve inceleme haklarının kısıtlanması,
Uzun süre pay sahiplerine kâr payının dağıtılmaması, paydaşların kâr payı alma hakkının engellenmesi, şirketin yüksek kârlılığa rağmen paydaşlara kâr payı dağıtılmaması,
Ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmaması, ortağın bakiye borcunu ödemede temerrüdü, ortaklar arasında ciddi anlaşmazlıkların olması ve bunların yargıya intikal etmesi, davacı ile şirketin diğer ortakları olan kardeşleri arasındaki ilişkilerin tamamen bozulmasının aile şirketi niteliğindeki şirketin işleyişine de yansıması suretiyle ortaklar arasında giderilemeyecek ölçüde güvensizlik ve anlaşmazlığın ortaya çıkması başlıca haklı nedenlerdir.
Somut olayda taraflar arasında yaşanan anlaşmazlıklardan sonra ortaklar arasında güven ilişkisinin kalmadığı, iki ortağın birlikte çalışmasının mümkün olmadığı, bu nedenle haklı sebeplerin varlığının somut olayda bulunduğu kanaatine varılmıştır.
Her ne kadar TTK’nin m.531. Maddesi anlamında şirketin feshi nedenlerinin somut olayda bulunduğu anlaşılmış, davacıdan bu ortaklık ilişkisinin sürdürülmesinin beklenemeyeceği kanaatine varılmış ise de, şirketin diğer ortağı olan davalının şirketin feshini istememesi ve davalı şirketin —-kâr ettiği, —-dönemde —- düşünüldüğünde, davacının ortaklık payı miktarı ödenebilir bir miktar olduğu taktirde, şirketin feshi yerine davacının ortaklıktan çıkarılarak davalı şirketin yaşatılmasının daha iyi bir çözüm olacağı kanaatine varılmıştır.
Bu durumda davacının hissesinin rayiç değerinin hesaplanması gerekeceğinden, bilirkişi heyetinden davacı pay sahibinin %50 payının karar tarihine en yakın tarihteki gerçek değerinin hesaplanması istenmiştir. Davacının hissesinin rayiç değerinin hesaplanmasında payın karar tarihine en yakın gerçek değerinin belirlenmesi gerekir. Gerçek pay değerinin belirlenmesinde davalı şirketin aktiflerinin yanında pasiflerinin de dikkate alınması suretiyle mali bilançonun ve bu kapsamda gerçek pay bedelinin bulunması ve bu bedele hükmedilmesi gerekir. Bilirkişi heyetince bu kapsamda yapılan hesaplamada, davalı şirketin kaydi öz varlık değeri — şirketin davacıya olan borcu ise —olarak hesaplanmıştır. Davalı şirketin —- tarihli kaydi tutarlar üzerinden özvarlık değeri —Davacı, davalı şirketin — oranında ortağı bulup, hissesine tekabül eden ayrılık akçesi ——– olarak hesaplanmıştır. Bilirkişi heyetince yapılan hesaplama dosya kapsamına uygun, denetime elverişli ve yeterli bulunmakla hükme esas alınmıştır.
Buna göre, mahkememizce şirket ortaklarının birlikte çalışmasının mümkün olmadığı kanaatine varıldığından şirketin davacı dışındaki diğer ortağı olan davalı —- tarafından şirketin feshine karar verilmesine muhalefet edildiğinden ve davacının hissesinin rayiç değeri ödenebilir bir rakam olarak kabul edildiğinden, davacının “şirketin feshi ve tasfiyesi talebinin TTK’nin 531. Maddesinin 2. Cümlesi uyarınca reddine, davacının terditli şirket ortaklığından çıkarılması talebinin TTK’nin 531. Maddesinin 2. Cümlesi uyarınca Kabulü ile davacının—– numarası ile kayıtlı davalı —ortaklığından çıkarılmasına, davacının şirketteki hisselerinin rayiç değeri olan —– alınarak davacıya verilmesine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı —– hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine,
2-a) Şirketin feshi ve tasfiyesi talebinin TTK’nin 531. Maddesinin 2. Cümlesi uyarınca REDDİNE,
B) Davacının terditli şirket ortaklığından çıkarılması talebinin TTK’nin 531. Maddesinin 2. Cümlesi uyarınca KABULÜ ile davacının—–numarası ile kayıtlı davalı —- ORTAKLIĞINDAN ÇIKARILMASINA, davacının şirketteki hisselerinin rayiç değeri olan ——- alınarak davacıya verilmesine,
3-Harçlar yasasına göre alınması gerekli 54,40 TL harcın peşin yatırılan 35,90 TL harçtan mahsubu ile bakiye 18,50 TL harcın davalı —- alınarak Hazineye gelir kaydına,
4-Davacı tarafından peşin yatırılan 35,90 TL harcın davalı —-alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından sarf edilen 4.288,95 TL yargılama giderinin davalı —-alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1.maddesi uyarınca 3.400,00 TL vekalet ücretinin davalı —- alınarak davacıya verilmesine,
7-Davalı — kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/2.maddesi uyarınca 3.400,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalı —- verilmesine,
8-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine
Dair, davacı vekili, davalı —- yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde —- Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı. 30/09/2020