Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/114 E. 2018/758 K. 05.09.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İstanbul Anadolu
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

GEREKÇELİ KARAR

ESAS NO : 2018/114 Esas
KARAR NO : 2018/758

DAVA : Ticari Şirketin İhyası
DAVA TARİHİ : 26/01/2018
KARAR TARİHİ : 05/09/2018

Mahkememizde görülmekte olan Ticari Şirket (Tasfiyeye İlişkin) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde, davalı şirkete karşı Gebze —- İş Mahkemesinin—-esas sayılı rücuen alacak davasında verilen ara karar nedeniyle davalı şirketin sicilden terkin kaydının kaldırılmasına ve ihyasına karar verilmesi için işbu davayı açmaları gerektiğini, davanın niteliği gereği, şayet davalı şirketin tasfiye süreci ve terkin tasfiye memurları tarafından yapılmış ise husumetin aynı zamanda tasfiye memurlarına da yöneltilmesi gerektiğinden tasfiye memurlarının isim ve adreslerinin tespiti için İstanbul Ticaret Sicil Memurluğuna müzekkere yazılmasını, sonuç olarak şirketin sicilden terkin kaydının kaldırılması ve ihyasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.

SAVUNMA: Davalı Ticaret Sicil Müdürlüğü vekili cevap dilekçesinde özetle, davalı şirketle ilgili TTK m.32 ve Ticaret sicili Yönetmeliği m.34 hükmü çerçevesinde işlem yapıldığını, — ticaret sicil numaralı şirketin ilgili yasalar kapsamında adresinin tespit edilemediğinin belirlenmesinin ardından TTK’nin geçici 7. Maddesi ile Münfesih olmasına veya sayılmasına rağmen tasfiye edilmemiş Anonim ve Limited Şirketleri ile Kooperatiflerin Tasfiyelerine ve Ticaret sicili Kayıtlarının Silinmesine İlişkin Tebliğin 5. Maddesi uyarınca resen terkin kapsamına alındığını, sonrasında tebligat ve ilan prosedürlerinin yerine getirilmesinin ardından —- tarihinde sicil kaydının resen terkin edildiğini, tesis edilen işlemde hukuka aykırılık bulunmadığını, işlemin hukuka uygun olduğunu, bu nedenlerle davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Her ne kadar dava, tasfiyesi istenen şirketin tasfiye memurlarına karşı da açılmış ise de, tasfiye memurlarının isimleri bildirilmediğinden ve TTK’nin geçici 7. maddesine göre açılan şirket ihyası davalarında husumetin sadece terkine karar veren Ticaret Sicil Memurluğuna yöneltilmesi gerektiği, şirket ortaklarına, şirkete veya tasfiye memurlarına husumet yöneltilemeyeceği anlaşıldığından tasfiye memurlarının isim ve adreslerinin tespit edilmeyip, dava dilekçesi tasfiye memur veya memurlarına tebliğ edilmemiştir.
DAVANIN VE UYUŞMAZLIK KONULARININ TESPİTİ, DELİLLER, DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
1-Davanın ve uyuşmazlık konularının tespiti: Dava, 6102 sayılı TTK’nin geçici 7.maddesi uyarınca ticaret sicilinden terkin edilerek tüzel kişiliği ortadan kalkmış bulunan şirketin ihyası istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın “davalı şirketin davalı İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünce Ticaret Sicilinden terkin edilmemesi gerektiği halde usule aykırı olarak terkin edilip edilmediği, davacının açtığı dava nedeniyle davalı şirketin ihyasının gerekip gerekmediği” noktalarında toplandığı tespit olunmuştur.
2-Deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hukuki nedenler ve sonuç:
Toplanan delillere göre, davacı SGK, ihyası istenen şirkete karşı olan Gebze —- İş Mahkemesindeki —- esas sayılı davayı 31/08/2016 tarihinde açmış olup, Mahkemece davalı şirketin sicilden terkin edilmesi nedeniyle 20.12.2017 tarihli duruşmada şirketin ihyası için dava açmak üzere davacı SGK’ya süre verildiği, davacı SGK’nin de 22/01/2018 tarihinde işbu davayı açtığı anlaşılmıştır.
TTK’nin geçici 7.maddesinin 15.fıkrasının son cümlesi uyarınca, ticaret sicilinden kaydı silinen şirketin alacaklıları veya hukuki menfaati bulunanlar, haklı sebeplere dayanarak, silinme tarihinden itibaren 5 yıl içinde mahkemeye başvurarak şirket veya kooperatifin ihyasını isteyebilir.
Davaya konu şirketin sicil kaydı —tarihinde resen terkin edildiğinden, dava bu kapsamda süresi içinde açılmıştır.
TTK’nın geçici 7. maddesinde belirtilen şartların gerçekleşmesi halinde ticaret sicil memurluğu tarafından şirketin sicil kaydı terkin edilir. Terkin edilmeden önce, TTK’nın geçici 7/4-a maddesi uyarınca, kapsam dâhilindeki şirket ve kooperatiflerin ticaret sicilindeki kayıtlı son adreslerine ve sicil kayıtlarına göre şirket veya kooperatifi temsil ve ilzama yetkilendirilmiş kişilere bir ihtar yollanır. Yapılacak ihtar, ilan edilmek üzere Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi Müdürlüğüne aynı gün gönderilir. TTK’nın geçici 7/2. maddesine göre, davacı veya davalı sıfatıyla devam eden davaları bulunan şirket veya kooperatiflere bu madde hükümleri uygulanmaz. TTK’nın geçici 7. maddesine göre açılan şirket ihyası davalarında husumet sadece ticaret sicil memurluğuna yöneltilir. Tasfiye memurları veya yöneticilerine husumet yöneltilmez, davaya dahil edilmeleri gerekmez. Eğer, şirket ihyası davasını ihyası istenen şirket ortak veya yöneticileri açmış ise, bu davanın bir nevi iptal davası gibi düşünülüp, terkin iptal edildiğine ve şirket tekrar faaliyetlerine devam edeceğine göre TTK’nın 547/2. maddesine göre ek tasfiye memuru atanmasına gerek yoktur. Ancak, şirket alacaklıları ihya davası açmış ise, alacaklıların işbu davaya açmaktaki amaçları, alacak davasında husumet yöneltilecek bir hasım bulunması olup, alacak davası sonuçlandıktan sonra şirketin sicilde kaydının bulunmasında veya faaliyetine devam etmesinde, gerek alacaklı, gerekse şirket için herhangi bir yarar bulunmadığından bu tip davalarda TTK’nin 547/2. maddesine göre ek tasfiye memuru atanması gerekir.
Yapılan yargılama sonucunda, ticaret sicil memurluğunun TTK’nin geçici 7. maddesine aykırı olarak bir şirketi terkin ettirdiği tespit edilir ise bu durumda yasal hasım olmadığından, kendi hatalı eylemi ile şirket terkin edildiğinden oluşacak yargılama gideri ve vekalet ücretinden sorumludur.
Fakat, şirketin TTK hükümleri uyarınca genel kurulunun tasfiye kararı alması, atanan tasfiye memurları tarafından yapılan işlemler sonucu tasfiye sonu bilançosu açıklanarak sicilden şirketin terkin edilmesine yönelik davalarda ise, husumet ticaret sicil memurluğu ile son tasfiye memurlarına yöneltilir. Bu tip davalarda ticaret sicil memurluğu yasal hasım olup, aleyhine yargılama giderine hükmedilemez.
Her halükarda TTK’nın 547/2. maddesine göre şirketin ihyasına karar verilirse ek tasfiye memuru atanır.
İhyası istenilen şirketle ilgili yapılan işlem dosyası ticaret sicilinden celp edilmiştir. Celp edilen belgelere göre, şirketin TTK geçici 7.maddesi kapsamında kaldığının belirlenmesi üzerine 2 aylık süre içinde menfesih olması sebebinin ortadan kaldırılmasının, ihtaren bildirildiği ve ihtarın Ticaret Sicil Gazetesinde yayınlandığı anlaşılmıştır.
Buna göre, davalı Ticaret Sicil Müdürlüğünün yasaya ve yukarıda anılan tebliğ hükümlerine uygun işlem yaptığı, ihyası istenen şirketin sicilden terkin edildiği tarihte, davacı şirketin ihya istemine konu İş Mahkemesindeki davayı açmadığı, ancak davacının terkin işleminden sonra haklı olarak ihyası istenen şirkete karşı İş Mahkemesindeki davayı açtığı, sonrasında da haklı bir neden ileri sürerek işbu şirketin ihyasını Mahkememizden talep ettiği anlaşılmakla İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün—-sicil numarasında kayıtlı iken TTK’nin geçici 7.maddesi uyarınca sicilden terkin edilmiş olan —- SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ’nin, Gebze —. İş Mahkemesi’nin —esas sayılı dosyası ile sınırlı olmak üzere ihyasına karar vermek gerekmiştir.
Şirket ihyası davasını ihyası istenen şirket ortak veya yöneticileri açmış ise, bu davanın bir nevi iptal davası gibi düşünülüp, terkin iptal edildiğine ve şirket tekrar faaliyetlerine devam edeceğine göre TTK’nın 547/2. maddesine göre ek tasfiye memuru atanmasına gerek yoktur. Ancak, şirket alacaklıları ihya davası açmış ise alacaklıların işbu davaya açmaktaki amaçları, alacak davasında husumet yöneltilecek bir hasım bulunması olup, alacak davası sonuçlandıktan sonra şirketin sicilde kaydının bulunmasında veya faaliyetine devam etmesinde, gerek alacaklı gerekse şirket için herhangi bir yarar bulunmadığından bu tip davalarda TTK’nın 547/2. maddesine göre ek tasfiye memuru atanması gerekir. (Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 22/02/2018 tarih ve 2018/83 esas, 2018/298 karar sayılı ilamı). Bu nedenle TTK’nin 547/2. maddesine göre — tarihli Türkiye Ticaret Sicili Gazetesi’nde yayınlanan ihyası istenen şirketin—-tarihli kararına göre şirketin büyük hissedarı ve müdürü seçilen —-‘nin ek tasfiye memuru olarak atanmasına karar vermek gerekmiştir.
Dava her ne kadar ihyası istenen —Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi Tasfiye Memurlarına da yöneltilmiş ise de, TTK’nın geçici 7. maddesine göre açılan şirket ihyası davalarında husumetin sadece terkine karar veren Ticaret Sicil Memurluğuna yöneltilmesi gerektiği, şirket ortaklarına, şirkete veya tasfiye memurlarına husumet yöneltilemeyeceği(Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 22/02/2018 tarih ve 2018/83 esas, 2018/298 karar sayılı ilamı) anlaşılmakla, tasfiye memurları hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar vermek gerekmiştir.
Bu kapsamda tasfiye memurları hakkındaki davanın emsal alınan Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 22/02/2018 tarih ve 2018/83 esas, 2018/298 karar sayılı ilamında tasfiye memurları hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu değil de, HMK’nin 114/1-d maddesindeki husumet ehliyeti yokluğu nedeniyle dava şartı yokluğundan davanın usulden reddine karar verilmiş ise de, Mahkememizce bu görüşe katılmak mümkün değildir.
Şöyle ki; dava şartları HMK m. 114’te düzenlenmiştir. Buna göre tarafların dava ve taraf ehliyetinin bulunması HMK’nin 114/1-d maddesinde dava şartı olarak düzenlendiği halde, taraf sıfatının bulunması dava şartı olarak düzenlenmemiştir.
HMK. m. 50 uyarınca, medeni haklardan yararlanma ehliyetine sahip olan, davada taraf ehliyetine sahiptir. Buna göre, taraf ehliyeti, bir davada taraf olarak bulunabilme ehliyeti olup, maddi hukuktaki hak ehliyeti kavramının medeni usul hukukundaki yansımasıdır. Bu nedenle, yaşayan her insanın (gerçek kişinin) taraf ehliyeti vardır (Prof Dr. Ejder Yılmaz, Hukuk Muhakemeleri Kanunu Şerhi, Ankara 2013, s. 508). Tüm gerçek kişiler hak ehliyetine sahip olduğuna göre, davacı gerçek kişinin taraf ehliyetine sahip olduğu açıktır.
HMK. m. 51’de dava ehliyeti düzenlenmiştir. Buna göre, dava ehliyeti, medeni hakları kullanma ehliyetine göre belirlenir. Yani dava ehliyeti, bir davada davacı veya davalı olarak işlem yapabilme ehliyeti olup, maddi hukuktaki fiil ehliyetinin medeni usul hukukundaki yansımasıdır. TMK. m. 10 uyarınca, ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan her ergin kişinin fiil ehliyeti ve bunun sonucu olarak dava ehliyeti vardır (Ejder Yılmaz, a.g.e., s.540; Prof. Dr. Ali Cem Budak/ Doç. Dr. Varol Karaaslan, Medeni Usul Hukuku, Ankara 2017, s. 91). Somut olayda davacının ergin, mümeyyiz ve kısıtlanmamış bir gerçek kişi olmasına göre, dava ehliyetine sahip olduğu açıktır.
Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 22/02/2018 tarih ve 2018/83 esas, 2018/298 karar sayılı ilamında davalı tasfiye memurlarının davalı sıfatının bulunmadığı, bunun dava şartı olduğu belirtilmiş ise de, taraf sıfatının bulunması dava şartı değildir. Taraf sıfatı husumetle ilgili bur konudur. Yüksek Yargıtay’ın kararlarında davacı sıfatı yerine “aktif husumet ehliyeti”, davalı sıfatı yerine “pasif husumet ehliyeti” kavramlarının kullanılması nedeniyle uygulamada istisnai de olsa, bu kavramlar, dava şartı niteliğindeki dava ve taraf ehliyeti kavramlarıyla karıştırılmaktadır. Bu kavramların birbirinden nasıl ayrılacağı konusunda Kuru, şu tanımlamayı yapmıştır:
“Sıfat, dava konusu sübjektif hak (dava hakkı) ile taraflar arasındaki ilişkidir. Taraf ehliyeti, dava ehliyeti ve dava takip yetkisi, davanın taraflarının kişilikleriyle ilgili olduğu halde, taraf sıfatı dava konusu sübjektif hakka ilişkindir… . Yukarıdaki kısa açıklamanın gösterdiği gibi, bir sübjektif hakkın sahibinin ve o hakka uymakla yükümlü olan kişinin kimler olduğu (yani bir davada davacı ve davalı sıfatlarının kime ait olduğu) tamamen maddi hukuka göre belirlenir. Bu nedenle, bir kişinin belli bir davada gerçekten davacı veya davalı sıfatına sahip olup olmadığı hususu, usul hukuku sorunu olmayıp dava konusu (sübjektif) hakkın özüne ilişkin bir maddi hukuk sorunudur” ( Prof. Dr. Baki Kuru, İstinaf Sistemine Göre Yazılmış Medeni Usul Hukuku, İstanbul 2016, s. 173).
Bu hukuki açıklama ışığında; Mahkememizce davanın esası hakkında emsal alınan Gaziantep Bölge Adliye Mahkemesi 11. Hukuk Dairesi’nin 22/02/2018 tarih ve 2018/83 esas, 2018/298 karar sayılı ilamındaki dava şartı kavramının yanlış değerlendirildiği ve davalı tasfiye memurları hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle reddine karar verilmesi gerektiği kanaatine varılmıştır.
Davalı Ticaret Sicil Müdürlüğü aleyhine yargılama masrafı ve vekalet ücretine hükmedilmesi gerekip gerekmediği hususuyla ilgili yapılan inceleme de, Ticaret Sicil Müdürlüğünün yasaya ve yukarıda anılan tebliğ hükümlerine uygun işlem yaptığı, sicilden terkin işleminin davacının İş Mahkemesindeki davayı açmadan önce yapıldığı, her ne kadar şirket temsilcilerine ihtar gönderilmemiş ise de, şirkete tebligat yapılmaya çalışıldığı, bu durumda mahkeme masrafları ve davacı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin hakkaniyete aykırı olacağı, Yargıtay uygulamasına göre de davalı İstanbul Ticaret Sicil Memurluğunun yasal hasım konumunda olduğu anlaşıldığından davalı Ticaret Sicil Müdürlüğü harç, yargılama giderleri ve karşı yan vekalet ücretinden sorumlu tutulmamış ve davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.
3-Karar temyize tabi olduğu halde hüküm eteğine sevhen istinaf kanun yolunun açık olduğu yazılmıştır.
Mahkeme hükümlerinin tashihi ve tavzihine ilişkin yasal düzenlemeler 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 304., 305. ve 306. maddelerinde yer almaktadır.
“Hükmün tashihi” başlıklı 6100 sayılı 304. maddesine göre “(1) Hükümdeki yazı ve hesap hataları ile diğer benzeri açık hatalar, mahkemece resen veya taraflardan birinin talebi üzerine düzeltilebilir. Hüküm tebliğ edilmişse hâkim, tarafları dinlemeden hatayı düzeltemez. Davet üzerine taraflar gelmezse, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verilebilir.
(2) Tashih kararı verildiği takdirde, düzeltilen hususlarla ilgili karar, mahkemede bulunan nüshalar ile verilmiş olan suretlerin altına veya bunlara eklenecek ayrı bir kâğıda yazılır, imzalanır ve mühürlenir.”
“Hükmün tavzihi” başlıklı 6100 sayılı 305. maddesine göre “ (1) Hüküm yeterince açık değilse veya icrasında tereddüt uyandırıyor yahut birbirine aykırı fıkralar içeriyorsa, icrası tamamlanıncaya kadar taraflardan her biri hükmün açıklanmasını veya tereddüt ya da aykırılığın giderilmesini isteyebilir.
(2) Hüküm fıkrasında taraflara tanınan haklar ve yüklenen borçlar, tavzih yolu ile sınırlandırılamaz, genişletilemez ve değiştirilemez.”
Aynı Kanunun 306. maddesinde tavzih talebi ve usulü konusunda hüküm bulunmaktadır. Anılan düzenlemede tavzih talep dilekçesinin bir örneğinin cevap süresi mahkemece belirlenmek suretiyle karşı tarafa tebliğ edileceği, cevap verilmesi durumunda bu cevabın da tavzih talebinde bulunan tarafa tebliğ edileceği, dosya üzerinde inceleme yapılarak karar verileceği ancak gerekli görüldüğü takdire tarafların sözlü açıklamalarını yapabilmeleri için duruşma yapılacağı, tavzih talebi yerinde görülürse 304. maddesi uyarınca işlem yapılacağı belirtilmektedir.
Bu nedenle her ne kadar hüküm eteğinde “karara karşı istinaf kanun yolunun açık olduğu” yazılı ise de, karar temyize tabi olduğundan HMK.’nin 304. Maddesi uyarınca karar taraflara tebliğ edilmediğinden, duruşma açılmaksızın hüküm eteğinin tashihi ile “6100 sayılı HMK geçici 3/2. maddesi uyarınca Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı HUMK’un 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğinden HUMK 432/1. Maddesine göre kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal sürede Yargıtay temyiz kanun yolu açık olduğu” kararın altına şerh verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-TTK geçici 7.maddesinin 15.fıkrası uyarınca davanın KABULÜ ile,
a)İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğünün —- sicil numarasında kayıtlı iken TTK’nin geçici 7.maddesi uyarınca sicilden terkin edilmiş olan — SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ’nin, Gebze — İş Mahkemesi’nin — esas sayılı dosyası ile sınırlı olmak üzere İHYASINA,
b)TTK’nın 547/2. maddesine göre Yalçın Deniz Efe’nin ek tasfiye memuru olarak atanmasına,
c)Kararın İstanbul Ticaret Siciline tescil ve ilanına,
2-Davalı — Sanayi Ve Ticaret Limited Şirketi Tasfiye Memurları hakkındaki davanın pasif husumet yokluğu nedeniyle REDDİNE,
KARAR HARCI
3-Harç alındığından yeniden alınmasına yer olmadığına,
DİĞER YARGILAMA GİDERLERİ
4-Davacı tarafça yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
5-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatırana iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı, kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar okundu, ana hatlarıyla anlatıldı. 05/09/2018

Başkan 33505
e-imza
Üye 107505
e-imza
Üye 124703
e-imza
Katip 158173
e-imza

HÜKÜM ETEĞİNİN TASHİHİ: Her ne kadar 05/09/2018 tarihli sözlü yargılama duruşması sonunda verilen kısa kararın hüküm eteğinde “karara karşı istinaf kanun yolunun açık olduğu” yazılmış ise de, karar temyize tabi olduğundan HMK.’nin 304. Maddesi uyarınca karar taraflara tebliğ edilmediğinden, duruşma açılmaksızın hüküm eteğinin tashihi ile “6100 sayılı HMK geçici 3/2. maddesi uyarınca Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı HUMK’un 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğinden HUMK 432/1. Maddesine göre kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal sürede Yargıtay temyiz kanun yolu açık olduğu”na karar verilmiştir.24/09/2018