Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1126 E. 2018/1259 K. 19.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO : 2018/1126 Esas
KARAR NO: 2018/1259
DAVA: Hakem kararının iptali
DAVA TARİHİ: 18/01/2012
KARŞI DAVA TARİHİ : 09/03/2012
KARAR TARİHİ: 19/12/2018
Mahkememizde görülmekte olan hakem kararının iptali davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili kapatılan Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ——– esas sayılı dosyasına tevzi edilen dava dilekçesinde özetle; Müvekkili ile müteahhit firma arasında imzalanan 23/09/2003 tarihli kat karşılığı inşaat sözleşmesi ile müteahhit firmanın müvekkiline ait arsa üzerinde inşaat yapmayı kabul ettiğini, inşaatın site şeklinde yapılmasının planlanarak müvekkilinin kardeşine ait bitişik arsa içinde aynı şekilde sözleşme imzalandığını, buna göre düzenlenen projenin arsa sahiplerince onaylandığını, inşaatın site şeklinde yapılabilmesi için 2 parsel arasında bulunan belediyeye ait imar yolunun satın alınmasının gerektiğini, müteahhit firmanın satın alma işini gerçekleştirdiğini, sözleşmenin 8.10,21.maddeleri ile yapılacak bütün harcamaların müteahhit firma tarafından karşılanacağı ve arsa sahibinden herhangi bir talepte bulunulmayacağının kabul edildiğini, sözleşmenin 4.maddesi ile müvekkiline ait parselde yapılacak dairelerin %40’ının müvekkiline verileceği kararlaştırılarak dairelerin inşaat tamamlandıktan sonra karşılıklı anlaşma ile bölüşülebileceği, müvekkiline istediği dairelerin verileceğinin kabul edildiğini, sözleşmenin 11.maddesi ile de müvekkiline ait dairelerin inşaat temel ruhsatından itibaren en geç 5 yıl içinde teslim edilmesinin kararlaştırıldığını, inşaat alanında bulunan eski iki binadan bir tanesinin boşaltılarak davalı firmaya verildiğini, onun da bu binayı yıktığını, eski diğer binanın zemin katını da ofis ve şantiye olarak kullanmak üzere taşındığını, buraya elektrik ve telefon bağlattığını, müvekkiline ait parseldeki – bloktan – ve – blokları tamamlayıp- blok inşaatın yapılmasına sıra geldiğinde söz konusu eski binanın da yıkılarak 2008 yılı Eylül ayında tahliye edildiğini ve buraya – blok inşaatının yapıldığını, -blokta 110 metrekare alanlı 24 adet, – ve- blokta 130 metre kare büyüklüğünde toplam 68 daire yapıldığını, sözleşmenin 4.maddesi uyarınca müvekkiline 25.6 adet daire verilmesi gerektiğini, müteahhitin -ve- blokta bulunan 130 metre kare büyüklüğündeki değerli daireleri kendisine alıp bir kısmını sattığını, işin teslimi sırasında müvekkiline – blokta bulunan 110 metrekare alanlı 24 küçük daireyi önerdiğini, bu şekilde sözleşmedeki düzenlemeyi ihlal ettiğini, müteahhitin ayrıca –blok zemin katta bulunan 1 nolu küçük daireyi de müvekkilinin hakkı olan 1 normal daire karşılığı olarak önerdiğini, kalan 0,6 daire hakkını ise yaptığı harcamalar nedeniyle vermek istemediğini, bu nedenlerle davalının müvekkilinin seçim hakkını ortadan kaldırarak küçük daireleri ihtirazi kayıt ile almak zorunda kalmasından dolayı müvekkilinin 24 dairede 240 metrekarelik alan kaybına uğradığını, bu kaybı karşılığında davalıdan adına kayıtlı – blokta bulunan 3ve 4 nolu dairelerin tapularının iptali ile müvekkili adına tescilini talep ettiklerini, yine 1 normal daire karşılığı olarak müvekkiline önerilen – blok 1 nolu daireyi almayı kabul etmeyerek müvekkiline 1 normal daire verilmesi talebi ile davalı adına kayıtlı – blok 5 nolu dairenin tapu kaydının iptali ile müvekkili adına tescilini, bu iki talep yönünden söz konusu dairelerin yargılama sırasında satılması halinde bedellerinin davalıdan tahsilini talep ettiklerini, yine müvekkiline önerilen -blok 1 nolu dairenin normal dairelere göre küçük ve bodrum kat olması nedeniyle müvekkilinin 0,6 payına karşılık olarak verilmesini, kabul edilmemesi halinde normal daire bedelinin %60 ‘ının müvekkiline ödenmesi veya bu değerin %40 ‘ının müvekkili tarafından ödenmesi suretiyle müvekkiline normal bir daire verilmesini talep ettiklerini, inşaat yapı ruhsatının 31/01/2006 tarihinde alınıp dairelerin 31/01/2011 tarihinde teslimi gerektiği halde gecikmeden dolayı uğranılan 138.000,00 TL nin de davalıdan tahsili talebi ile tahkim heyetine başvurduklarını, hakem heyetinin 31/10/2011 tarihli kararı çoğunlukla verdiğini, müvekkilinin 240 metrekarelik alan kaybına karşılık – blok 3 ve 4 nolu dairelerin tesciline yönelik talebinin sözleşmede bağımsız bölüm üzerinden paylaşım söz konusu olduğu gerekçesi ile reddedildiğini, yine davalı firmanın 1 normal daire yerine – blok 1 nolu daireyi önermesi karşılığında müvekkilinin hakkı olan 1 normal daire karşılığı — blok 5 nolu dairenin müvekkili adına tescili yönündeki talebinin de müvekkilinin – blok 1 nolu daireyi teslim almış olduğu gerekçesi ile reddedildiğini, kararda dairenin hatalı olarak – blok 3 nolu daire olarak gösterildiğini, oysa —-blok 1 nolu dairenin müvekkili tarafından teslim alınmadığını, bu dairenin aidatını da davalının ödediğini, sözleşmede öngörülen şekilde bir teslim yapılmadığını, bu hususta ispat külfetinin müvekkiline yüklenerek hakem heyeti başkanının tarafsızlık ilkesini ihlal ettiğini, — blok 1 nolu zemin dairenin normal bir daire olarak kabul edilerek ve müvekkilinin 0,6 daire payının değerinin 177.000,00 TL olarak kabulü ile bu bedelin davalının yaptığını iddia ettiği ek masraflardan müvekkiline isabet ettiği kabul edilen 170.539,00 TL nin mahsubu yapılmış olmasına rağmen müvekkilinin alacaklı iken borçlu çıkarıldığını, bu şekilde verilen karar ile 6100 sayılı Kanunun 408.maddesi hükmünün ihlal edildiğini, —- blok 3,4,5 nolu dairelerin tapu iptali ve tescili talebine ilişkin olarak hakem heyetinin karar vermesinin mümkün olmadığını, yine hakem heyeti başkanı tarafından HMK.nun 439/f maddesi uyarınca tarafların eşitliği ilkesinin de ihlal edildiğini, hakem heyeti başkanının müteahhit firma ile yaptığı görüşme ve ilişkilerin etkisi altında kaldığını, sözleşme hükmüne rağmen masrafların bölüştürülmesi yoluna giderek talebin kısmen kabul ve reddine dair karar verdiğini ancak bunun için herhangi bir gerekçe göstermediğini, yapılan hesaba göre müvekkili alacaklı durumda iken kararda müvekkilinin borçlu duruma getirildiğini,– blokta bulunan 24 daire 01/08/2011 de ihtirazi kayıtla teslim alındığından buna dair 27/07/2011 tarihli tutanağı dosyaya sunmalarına rağmen inceleme esnasında dosyada bulunmadığı görülmekle tekrar ibraz edilmek istendiğinde bu belgenin hakem heyeti başkanı tarafından kabul edilmediğini, aynı şekilde karşı tarafın sunduğu ihtarnamenin ise dosyaya kabulü ile deliller arasında değerlendirilerek taraflı davranıldığını, müteahhit firmanın 21/06/2011 tarihli dilekçe ile karşı dava açtığını, daha sonra verdiği 06/07/2011 tarihli dilekçe ile inşaat alanının geç teslim edildiğini belirterek 1.266.270,73 TL zararın tahsilini talep ettiğini, 06/10/2011 tarihli dilekçe ile tutarı 422.090,24 TL’ye indirdiğini, haksız talebin reddine karar verilirken yine tarafsızlık ilkesi ihlal edilerek davalı firmanın vekalet ücreti ödememesi için red ve kabul yönünden bir karar verilmediğini, hakem heyetindeki üye Dr. ——–hukuki görüşlerinin nazara alınmadığını, bu hali ile hakem heyetinin yetkili olmadığı konularda karar verdiği gibi hakem heyeti başkanının tarafların eşitliği ilkesini ihlal edici tutum ve davranış sergilediğini belirterek kararın iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA-KARŞI DAVA: Davalı vekili 09/03/2012 tarihli cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle: Davacı tarafın hakem heyetine müracaat ile tapu kaydının iptali ve tescil talebinde bulunduğunu, karar sonrasında hakem heyetinin bu konuda yetkisiz olduğunu ileri sürdüğünü, taşınmazın aynına ilişkin bir konuda dava açılmasına müvekkilinin sebebiyet vermediğini, zira tahkim sürecini işletmeye başlayanın davacı taraf olduğunu, davacının 2009 yılında tapu devri yapılan ve fiilen kullanmaya başladıkları – bloktaki 24 adet daire ile – blok 1 nolu daire yönünden herhangi bir talep ve ihbarda bulunmadığını, kendilerine verilmesi gereken 0,6 lık dairenin ise müvekkilince sözleşme dışı yapılan işlerin bulunması ve davacı tarafça vekaletname ile müvekkiline satın aldırılan arsa bedelinden davacının payına isabet eden kısmın bulunması nedeniyle müvekkilinden talep edilmediğini, hakem kurulu kararının sonuç itibariyle doğru olduğunu, ancak gerekçeleri itibariyle hatalı olduğunu, davacının taşınmazın aynına yönelik talepleri hakkında yetkisine girmemesi nedeniyle karar vermemesi gerekirken bu taleplerin reddine karar verildiğini, geç teslim sebepli tazminat talebine ilişkin kararın doğru olduğunu, davacının – blok 1 nolu daireyi sözleşmeye ve projeye göre uygun ifa olarak kabul etmek suretiyle 2010 yılı Mayıs ayından itibaren bu daireyi benimseyip site yönetimine aidatlarını yatırdığını, dolayısıyla dairenin 25.daire olarak kabul edilmesi gerektiğini, bu yöndeki kararın doğru olduğunu, 0,6 lık daire yönünden hakem heyetinin benimsediği hesap yönteminin hatalı olduğunu, bu nedenle haksız olarak açılan iptal davasının reddi gerektiğini belirtmiş, karşı davasında ise taşınmazlara yönelik tapu kaydı iptali ve tescil taleplerine ilişkin olarak hakem heyetinin yetkisiz olduğu bir konuda karar vermesi nedeniyle bu hükümlerin iptali gerektiğini, davacıya isabet eden bağımsız bölümlerin süresinden önce davacıya teslim edilmekle 31 ay karşılığı 775.000,00 TL sebepsiz zenginleştiği halde bu yöndeki taleplerinin hakem heyetince gerekçe gösterilmeksizin reddedilmesinin tahkim sözleşmesine ve Borç Kanununa aykırı olması nedeniyle iptali gerektiğini, müvekkilinin sözleşme dışı işleri yapma ve belediyeden imar yolunu satın almakla davacıya isabet eden dairelerin her birine büyük değer artışı sağladığını, bu yöndeki taleplerinin hakem kararında değerlendirmeye alınmadığını, yine 0,6 lık daire hesaplanırken 1 dairenin yapım tarihindeki değeri değil dava tarihindeki değerinin baz alındığını, bu nedenle de kararın iptali gerektiğini, avukatlık ücretinin taraflar adına hükmedilmesi gerekirken böyle yapılmayıp avukatlar adına vekalet ücretine hükmedilmesinin de doğru olmadığını, kararda mahsuplaşma yapılırken maddi hata yapıldığını, karşı davalı taraf müvekkilinden alacaklı iken kararda müvekkilinin alacaklı gösterildiğini, bu yönlerden de hakem kararının iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN AŞAMALARI: Yapılan yargılama sonucunda kapatılan Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin —– tarih, —- esas, —- karar sayılı ilamı ile asıl davanın kısmen kabulüne, karşı davanın reddine karar verildiği, verilen kararın temyiz edilmesi üzerine yüksek Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 07/03/2014 tarih, 2013/4664 esas, 2014/1720 karar sayılı ilamı ile hükmün bozulmasına karar verildiği, dosyanın kapatılan İstanbul Anadolu 11. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin —— esas sırasına kaydolunduğu, yapılan yargılama sonunda Mahkeme’nin —— tarih, —— karar sayılı ilamı ile dava ve karşı davanın reddine karar verildiği, kararın temyizi üzerine gönderildiği yüksek Yargıtay 15. Hukuk Dairesi’nin 11.06.2018 tarih, 2018/2823 esas, 2018/2455 karar sayılı ilamı ile “iptal davasının bölge adliye mahkemesinde görülmesmesinin zorunlu hale gelmesi” gerekçesiyle bozulduğu anlaşılmış, Mahkememizce bozma ilamına uyularak yargılamaya devam olunmuştur.
DAVANIN VE GÖREVLİ MAHKEMENİN TESPİTİ, İNCELEME ve GEREKÇE:
Dava 6100 sayılı HMK’nın 439. maddesinde düzenlenen hakem kararının iptâli istemine ilişkindir.
6100 sayılı HMK’da tahkim yargılamasında görevli mahkeme konusunda 410 ve 439. maddelerde düzenlemeler yer almakta iken 15.03.2018 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 7101 sayılı Kanun 57. maddesiyle HMK 410. madde, 60. maddesiyle de HMK 439. madde değiştirilmiştir. Ayrıca 53. madde ile 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu’nun 15. maddesinde yapılan değişiklik ve 54. madde ile bu Kanun’a eklenen ek 1. madde ile de görevli mahkeme konusunda ihtiyari tahkim ve milletlerarası tahkim arasında paralellik sağlanmıştır. Kanun’un 55. maddesiyle de 5235 sayılı Kanun’un 5. maddesinde değişiklik yapılmış ve iptâl davaları ticaret mahkemesinin heyet halince göreceği davalar arasından çıkarılmıştır.
Yapılan değişiklikler sonucu HMK’daki son düzenlemelerde; tahkim yargılamasında, mahkeme tarafından yapılacağı belirtilen işlerde görevli ve yetkili mahkemenin, konusuna göre tahkim yeri asliye hukuk veya asliye ticaret mahkemesi olduğu, tahkim yeri belirlenmemiş ise görevli mahkemenin, konusuna göre asliye hukuk veya asliye ticaret mahkemesi, yetkili mahkemenin ise davalının Türkiye’deki yerleşim yeri, oturduğu yer veya işyeri mahkemesi olduğu (HMK 410/1), hakem kararına karşı yalnızca iptâl davası açılabileceği, iptâl davasının, tahkim yeri bölge adliye mahkemesinde açılacağı, öncelikle ve ivedilikle görüleceği (HMK 439/1) belirtilmiştir.
4686 sayılı MTK’daki son düzenleme ise hakem kararına karşı yalnızca iptâl davası açılabileceği, iptâl davasının, 3 üncü madde uyarınca yetkili asliye hukuk mahkemesinin bulunduğu yer yönünden yetkili bölge adliye mahkemesinde açılacağı, öncelikle ve ivedilikle görüleceği (15/1), bu Kanun’da asliye hukuk mahkemesine verilen görev ve yetkilerin, uyuşmazlığın konusuna göre asliye hukuk veya asliye ticaret mahkemesi tarafından kullanılacağı (ek 1) şeklindedir.
Yapılan değişiklikler ile 4686 sayılı Milletlerarası Tahkim Kanunu ve 6100 sayılı HMK’daki tahkim konusundaki görev kuralları benzer hale getirilmiştir.
Yapılan bu düzenlemeler mahkemelerin görevine ilişkindir. Görev düzenlemesi yapılan 7101 sayılı Kanunda görev kuralına ilişkin yapılan değişikliklerin eldeki davalara uygulanıp uygulanmayacağı konusunda bir hükme yer verilmemiştir. Sonuç olarak uygulanması gereken geçiş hükmü bulunmamaktadır. Usul kuralları ve bu kapsamda yer alan görev kuralları kamu düzenine ilişkin olup, aksine düzenleme yoksa derhal uygulanacağından, yapılan görev kuralı değişikliklerinin kanunda istisna niteliğinde geçiş hükümlerine yer verilmediği için eldeki davalara da uygulanması gerekir.
Davanın 6100 sayılı HMK’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce ya da bölge adliye mahkemelerinin faaliyete geçtiği tarihten önce açılıp açılmadığının da bir önemi bulunmamaktadır. Aynı şekilde sözleşme tarihi itibarıyla hakem kararlarına karşı iptâl davası mı açılacağı ya da temyiz yoluna mı başvurulması gerektiği konusundaki görüş ayrılığı da 13.04.2018 tarih, ve 20162 Esas, 2018/4 Karar sayılı İçtihadı Birleştirme Kararı ile giderilip sözleşme tarihine bakılmaksızın iptâl davası olarak belirlenmiştir. 6100 sayılı HMK geçici 1/1. maddede bu kanunun yargı yolu ve göreve ilişkin hükümlerinin Kanunun yürürlüğe girmesinden önceki tarihte açılmış davalarda uygulanmayacağı düzenlemesi, geçici 3/3. maddede ise, bu Kanunda bölge adliye mahkemelerine görev verilen hallerde bu mahkemelerin göreve başlama tarihine kadar 1086 sayılı Kanun’un bu Kanun’a aykırı olmayan hükümlerinin uygulanacağı düzenlemeleri bulunmakta ise de bu maddeler 6100 sayılı Kanun ile yapılan düzenlemelere ilişkin olup 6100 sayılı Kanun’da değişiklik yapan 7101 sayılı Kanun hükümlerini kapsadığından söz edilemez.
Yukarıda yapılan açıklama ve sözü edilen kurallarla birlikte somut olay değerlendirildiğinde hüküm verildikten sonra yapılan kanun değişikliği ile 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun 15. maddesine göre açılmış olan iptâl davasının bölge adliye mahkemesinde görülmesi zorunlu hale gelmiştir.
HMK 114/1-c maddesi uyarınca görev dava şartıdır.
HMK.nun 115. maddesine göre Mahkeme dava şartlarının mevcut olup olmadığını davanın her aşamasında kendiliğinden araştırmak zorundadır.
Tüm bu nedenlerle mahkememizin görevsizliğine karar verilmesi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1- Göreve ilişkin dava şartı noksanlığı bulunduğundan HMKnın 114/1-c ve 115/2. maddesi uyarınca davanın usulden REDDİNE,
2- HMK’nin 20/1. maddesi uyarınca karar kesinleştiğinde ve yasal süre içinde istem halinde dosyanın görevli İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesi’ne GÖNDERİLMESİNE,
3- HMK’nin 331/2. maddesi uyarınca yargılama giderlerinin görevli mahkeme tarafından değerlendirilmesine,
4- HMK’nin 20/1. maddesi uyarınca kararın kesinleşmesinden sonra yasal süre içinde gönderme başvurusunun yapılmaması halinde davanın açılmamış sayılmasına karar verilmek üzere dosyanın ele alınmasına,
Dair, davacı-karşı davalı vekili ve davalı-karşı davacı vekilinin yüzlerine karşı, 6100 sayılı HMK geçici 3/2. maddesi uyarınca Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı HUMK’un 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğinden HUMK 432/1. Maddesine göre kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal sürede Yargıtay temyiz kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.19/12/2018