Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2018/1060 E. 2018/1238 K. 12.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO : 2018/1060 Esas
KARAR NO : 2018/1238
İDAVA : Ticari Ünvanın Korunması
DAVA TARİHİ : 10/09/2018
KARAR TARİHİ : 12/12/2018
Mahkememizde görülmekte olan Ticari Ünvanın Korunması davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, davacının kardeşleri ile birlikte 2003 yılında ortağı olduğu ————- Ticaret Odasına kayıtlı —————.şirketini kurduklarını, bu şirketle davalı ———–arasında —————— tarihleri arasında demir alım satımı yapıldığını, karşılığında davalı ————— firmasına keşide edilen iki adet toplam 100.000 TL bedelli çek alındığını, çeklerin karşılıksız çıktığını, bu şirket ile diğer davalı şirketlerin ortak noktasının —————– olduğunu, şirket hisselerinin ——– ailesi arasında devredildiğinin, amacın alacaklılardan mal kaçırmak olduğunu, icra takiplerinde ———– firmasının malvarlığı üzerinde birçok haciz bulunduğunun tespit olunduğunu, tüm bu nedenlerle dava dışı———— mümkünse yeni şirket kurmalarına engel olunmasını, her 3 davalı firma nezdindeki hisselerini devretmelerine ve şirket üzerindeki ve kendi malvarlıklarında tasrruf etmelerinin engellenmesine karar verilmesini, işbu dava kesinleşinceye kadar mahkememizden HMK 289 ve devamı maddeleri uyarınca herhangi bir teminat ödenmesine gerek olmaksızın ihtiyati tedbir konulmasını, davalı firmalar arasında organik bağ ilişkisi olduğunun kabul edilmesine ve tüzel kişilik perdesinin aralanmasını,——————firmasının tüm borçlarından davalıların müşterek ve müteselsilen sorumlu tutulmasını, yargılama gideri ve ücreti vekaletin davalılara müştereken ve müteselsilen tahmil edilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Dava dilekçesi davalı—————–, davalı —–, davalı—— davalı————— davalı ————tarihinde usulünce tebliğ edilmiş, ancak davalılar davaya cevap vermemiştir.
DAVANIN VE DAVACININ DAVA AÇMAKTA HUKUKİ YARARININ BULUNUP BULUNMADIĞININ TESPİTİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
1-Davanın ve davacının istemlerinin tespiti: Dava, davalı şirketler arasında organik bağ olduğunun kabul edilmesi istemine ilişkindir.
Dava dilekçesine göre, davacı vekili “davalı şirketler arasında organik bağ ilişkisi olduğunun kabul edilmesine ve tüzel kişilik perdesinin aralanmasına,————– firmasının tüm borçlarından davalıların müştereken ve müteselsilen sorumlu tutulmasına, öncelikli olarak da————- mümkünse yeni şirket kurmalarına engel olunmasına, her 3 davalı firma nezdindeki hisselerini devretmelerine ve şirket üzerindeki ve kendi malvarlıklarında tasarruf etmelerinin engellenmesine karar verilmesini” talep etmektedir.
Dava açılırken dava değeri sıfır olarak gösterildiğinden, ön inceleme duruşmasında davacı vekilinden HMK’nin 31. Maddesi kapsamında davasını açıklaması istenmiş, davacı vekili önce talebinin “dava dilekçesinde yazdığı toplam 100.000 TL bedelli iki adet çekin ödenmesi için diğer davalıların sorumlu tutulması” olduğunu söylemiş, bunun üzerine “dava dilekçesinde esasa ilişkin olarak davalı ———– firmasının tüm borçlarından davalıların müşterek ve müteselsilen sorumlu tutulmasının talep edildiği, dava değerinin 0 TL olarak gösterildiği, bu haliyle dava dilekçesinin tespit istemine ilişkin olduğu” sorulmuş, bunun üzerine davacı vekili “davasının tespit davası olduğunu, Mahkememiz tarafından davalı şirketler arasındaki organik bağın tespitine karar verildikten sonra alacakları için eda davası açacaklarını” beyan etmiştir.
Dava dilekçesi ve davacı vekilinin beyan dilekçesinden de anlaşıldığı üzere, dava davalı şirketler arasında organik bağ olduğunun tespiti istemine yöneliktir.
2-Davacının dava açmakta hukuki yararının bulunup bulunmadığının tespiti: Somut olayda; bir eda davası olan 4721 sayılı TMK’nin 2. maddesi ve tüzel kişilik perdesinin kaldırılması kapsamında davalı ———– davacıya olan borcunun davalı diğer şirketlerden tahsili istemi şeklinde açılması gerektiği halde, dava dilekçesi ve davacı vekilinin ön inceleme duruşmasındaki beyanlarından anlaşıldığı üzere dava sadece davalı şirketler arasındaki organik bağın tespitine istemli olarak açılmış, diğer bir anlatımla eda davasında ele alınabilecek maddi bir vakıanın tespiti talep edilmiştir.
HMK’nun 107.maddesi uyarınca;
(1) Tespit davası yoluyla, mahkemeden, bir hakkın veya hukuki ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesi talep edilir.
(2) Tespit davası açanın, kanunlarda belirtilen istisnai durumlar dışında, bu davayı açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararı bulunmalıdır.
(3) Maddi vakıalar, tek başlarına tespit davasının konusunu oluşturamaz.
Anılan maddenin gerekçesi ise şöyledir: “Bu çerçevede, bir hakkın yahut hukukî ilişkinin varlığının ya da yokluğunun yahut da bir belgenin sahte olup olmadığının belirlenmesini hedefleyen davalara, tespit davası denir. Tespit davaları, uygulamada sıkça müracaat edilen bir dava türüdür. Çoğu kere de bir geçici hukuksal korunma türü olan delil tespiti kurumuyla karıştırılmaktadır. Bu genel tanımlama ile tespit davasının hukukumuzda caiz olduğu ve delil tespitinden tümüyle farklı bir kurum olduğu hususuna, uygulamada duyulan tereddüt giderilmek suretiyle açıklık kazandırılmıştır.
İkinci fıkrada, kanunla belirtilen durumlar dışında tespit davası açan davacının, eda davası ile inşaî davalardan farklı olarak dava açmakta hukuken korunmaya değer güncel bir yararının bulunduğu hususunu açıkça ortaya koyması, bir şart olarak öngörülmüştür.
Üçüncü fıkrada ise maddî vakıaların tek başlarına tespit davasına konuı yapılamayacağı; ancak bir hakkın yahut hukukî ilişkinin varlığının ya da yoklmğunun belirlenmesi bağlamında tespit davasına konu yapılabileceği hususu hüküm altına alınmıştır.
-Bu çerçevede, maddî vakıaların tek başlarına tespiti isteniyor ise tespit davasına değil; delil tespiti kurumuna başvurulması gerekecektir. “
Yukarıdaki yasal açıklamalardan yola çıkılarak, tespit davasının iki özel dava şartı olduğundan sözedilebilir: 1-Tespit davasının konusu sadece bir hukuki ilişki olabilir. 2-Davacının bu hukuki ilişkinin mevcut olup olmadığının hemen tespitinde hukuki bir yararının bulunması gerekir.
-Hukuki ilişkiden maksat; bir kimse ile diğer bir kimse veya eşya arasında mevcut olan ve somut bir olaydan doğan hukuki ilişkidir. Her çeşit hukuki ilişki tespit davasının konusunu teşkil edebilir…. Buna karşılık, bir hukuki ilişki niteliğinde olmayıp maddi vakıadan ibaret olan ilişkilerin tespiti için açılan tespit davası dinlenmez… Maddi vakıalar ancak bir hukuki ilişki ile birlikte tespit davasına konu teşkil edebilirler –
-Hukuki yarar koşulu, tespit davasını hükme bağlayan tüm yasalarda öğretide ve uygulamada kararlılıkla aranmaktadır. Öte yandan, bir hukuki ilişkinin, hemen tespitinde, hukuki yararın varlığının kabul edilebilmesi için, üç koşulun birlikte olması zorunludur. Sözü edilen üç koşulu hemen açıklamak gerekirse; A) Davacının bir hakkı veya hukuki durumunun halihazır bir tehlike ile ciddi biçimde tehdit edilmiş olması ve sözü edilen tehlikenin yakın ve tehdidin ciddi olması gerekir. B) Bu ciddi tehdit sebebiyle davacının hukuki durumunun tereddüt ya da belirsizlik içinde olması, bu hususun davacı için bir zararı meydana getirebilecek nitelikte bulunması gerekir. Tehdit, objektif olarak değerlendirildiğinde, bir zarar doğurabilecek nitelikte olmalıdır. C) Yalnızca kesin hükmün sonuçlarını meydana getiren, cebrî-icraya yetki vermeyen, bir başka deyişle icra ve infaz kabiliyeti bulunmayan tespit hükmünün bu tehlikeyi ortadan kaldıracak nitelikte olması zorunlu olduğu gibi, davacının, hukuken korunma ihtiyacı da hali hazırda bulunmalıdır. Özellikle hukuki yarar koşulunun tespit davasının açıldığı günde mevcut olması ve hüküm verilene değin varlığını sürdürmesi de zorunludur.
Saptanan bu olguların ışığında somut olaya bakıldığında, davacının, hukuki korunma (himaye) ihtiyacını, başka bir vasıta ile tamamen tatmin edebilmesinin mümkün olduğu hallerde, hukuki ilişkinin mücerret tespitinde, hukuki yararının bulunmadığı, bu nedenle tespit davası açamayacağı kuşkusuzdur. Kural olarak, öğretide ve yerleşik Yargıtay uygulamasında eda davası açılmasının mümkün olduğu hallerde tespit davası açılmasında hukuki yararın bulunmadığı kabul edilmiştir. Tespitten sonra bir eda davasının açılacağı durumlarda da tespit davasının açılmasında hukuki yararın bulunmadığı sonucuna varılmalıdır. Eldeki davada davacının istediği kararın infaz edilme imkânı da yoktur. Kararın infazı için davacının ayrıca eda davası açarak davalı————-olan alacağını diğer şirketlerden istemesi gerekecektir.
6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanununun 114’üncü maddesinin (h) bendi uyarınca “Davacının, dava açmakta hukuki yararının bulunması” dava şartları arasında düzenlenmiş olup, aynı Kanunun 115’inci maddesi gereği bu durum kamu düzeni ile ilgilidir ve davanın her aşamasında kendiliğinden araştırılır.
HMK.nun 30. Maddesine göre Hakim lüzumsuz masraf yapılmamasını sağlamakla yükümlüdür.
Tüm bu nedenlerle HMK’nin 114/1-h ve 115/2. Maddeleri uyarınca işbu davanın açıldığı tarihte davacının tespit davası açmakta hukuki yararı olmadığından davanın usulden reddine dair aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davacının işbu davayı açmakta güncel hukuki yararı bulunmadığından HMK’nin 114/1-h ve 115/2. maddeleri uyarınca davanın USULDEN REDDİNE,
2-Harçlar yasasına göre alınması gerekli harç peşin olarak alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,
3- Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4- Bakiye gider avansının talep halinde davacı tarafa iadesine,
Davacı vekilinin yüzüne karşı, davalıların yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere oy birliğiyle verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı.12/12/2018