Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/508 E. 2018/1038 K. 26.10.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO : 2017/508 Esas
KARAR NO : 2018/1038
DAVA : İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA DEĞERİ : 75.767,46 TL
DAVA TARİHİ : 28/04/2017
KARAR TARİHİ : 26/10/2018
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkil şirketin davalı şirketle cari hesap şeklinde yürütülen ticari bir ilişkisi olduğunu, bundan dolayı davalıdan 75.767.46 TL alacaklı bulunduğunu, davalının bu borcunu ödememesi üzerine davalı aleyhine Anadolu 12. İcra Müdürlüğü’nün ……. E sayılı dosya üzerinden takibe geçildiğini, itiraz üzerine takibin durduğunu öne sürerek, itirazın iptaline ve % 20 inkar tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Dava dilekçesi davalıya 08.05.2017 tarihinde tebliğ edilmiş, ancak davalı davaya cevap vermemiştir.
DAVANIN VE ÇEKİŞME KONULARININ TESPİTİ, DELİLLER, DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
1-Davanın ve çekişme konularının tespiti: Dava, taraflar arasındaki ticari ilişkiden kaynaklanan alacağın tahsili için yapılan icra takibine vaki itirazın iptali istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlığın,
a-Davalının davacıya borcu bulunup bulunmadığı, varsa miktarının ne kadar olduğu,
b-Davanın tam veya kısmen kabulü halinde alacağın likid olup olmadığı, yani davacının icra inkar tazminatına hak kazanıp kazanmadığı noktalarında toplandığı tespit olunmuştur.
2-Davaya konu icra dosyası: Dosyamız içine alınan davaya konu İstanbul Anadolu 12. İcra Müdürlüğü’nün …… Esas sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı şirket vekilinin, 03/03/2017 tarihinde, davalı borçlu aleyhine takibe geçerek 75.767,46 TL alacağın yıllık %9,75 ticari faiziyle birlikte tahsilini talep ettiği, borçlunun 14/03/2017 tarihli dilekçesinde borcun tamamına itiraz etmesi üzerine takibin durduğu anlaşılmaktadır.
3-İcra Dairesinin yetkisine yapılan itirazın incelenmesi: 6100 Sayılı Hukuk Mahkemeleri Kanunu’nun 114/1. maddesinde dava şartları sırasıyla sayılmıştır.
HMK.’nun 114/1-ç maddesi gereğince kesin yetki kuralı dava şartıdır. HMK.’nun 115. maddesi gereğince dava şartlarının mahkemece re’sen dikkate alınması gerekir. İtirazın iptali davaları, icra takibine sıkı sıkıya bağlı olup, İtirazın iptali davasında yetkili icra dairesinde yapılmış bir icra takibi, dava şartıdır.
İcra takibinde yetki kurallarının düzenlendiği 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun 50. maddesinin birinci fıkrasına göre ……………………………….
Somut olayda, davacı şirket tarafından, satış sözleşmesinden kaynaklı alacaklarının tahsili için icra takibi başlatılmış olup takip borçlusu vekili tarafından kanuni süresi içerisinde yetkiye ve borca itiraz edilmesi sebebiyle takip durdurulmuştur.
İtirazın iptali davalarında, yetkiye itiraz olması durumunda mahkemece ilk önce bu hususun değerlendirilmesi gerekmektedir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uyuşmazlıkla ilgili “Sözleşmeden doğan davalarda yetki “ başlıklı 10. maddesi “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” hükmünü ,“yetki sözleşmesi” başlıklı 17. maddesi ise “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler.
Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.” hükmünü ihtiva etmektedir.
HMK m. 17’nin ikinci cümlesine göre, “taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır”. Bu hükme göre, yetki sözleşmesi (veya yetki şartı) yapan taraflar, aksine bir düzenleme yapmamışlarsa, dava sadece yetki sözleşmesinde kararlaştırılmış olan mahkemede açılabilir. Diğer bir deyişle, aksi belirtilmediği sürece, HMK, yetki sözleşmesinde gösterilen mahkemenin münhasır yetkili mahkeme olacağını kabul etmiştir. Bu şekilde yapılmış olan, yetki sözleşmesinin münhasır yetkili olacağı madde gerekçesinde de açıkça belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, taraflar, salt bir münhasır yetki sözleşmesiyle, kanunun öngörmüş olduğu genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisini kaldırmış olmaktadırlar. Taraflar, bu sonucun ortaya çıkmasını istemiyorsa, yani genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa yetki sözleşmesinde bunu ayrıca belirtmek zorundadırlar. Buna göre, münhasır yetki sözleşmesinden kasıt, tarafların yetki sözleşmesi ile kararlaştırılan mahkemeden başka bir mahkemede dava açılamaması üzerinde anlaşmalarıdır.
Somut uyuşmazlıkta, davacı ile davalı arasında yetki sözleşmesi düzenlendiğine ilişkin bir iddia olmadığı anlaşılmaktadır.
Buna göre dava konusu alacak bir miktar para borcudur. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 89/1-1 bendi gereğince para borçları, alacaklının ödeme zamanındaki yerleşim yerinde ifa edilir. Şu durumda davacının yerleşim yeri Kartal ilçesi olduğundan davalı vekilinin icra dairesinin yetkisine itirazının reddine karar verilmiş ve 04/09/2018 tarihli duruşma açıklanmıştır.
4-Deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hukuki nedenler ve sonuç:
Faturaya dayalı alacak davalarında davalı akdi ilişkiyi açıkça kabul etmemiş ise taraflar arasında akdi bir ilişkinin bulunduğunu ispat külfeti faturayı düzenleyen alacaklı tarafa düşmektedir.
Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, bir ticari ilişki ve bu ilişkiden kaynaklı alacağının olduğunu iddia eden taraf bunu yazılı belgeler ile ispat etmesi gerekir.
İspatın konusu, ispat yükünün kimde olduğu ve ispat vasıtalarının neler olduğu HMK 187,190 ve 200. Maddelerinde açıkça belirtilmiştir. Alacaklı düzenlediği faturadaki malların ya da hizmetin karşı tarafa teslim edildiğini HMK 200. Maddesinde belirtilen deliller ile ispat etmesi gerekir. Fatura tek başına taraflar arasındaki akdi ilişkinin belgesi sayılamaz. Domaniç’e göre de “bir akdin icra safhasına taalluk eden fatura, mutlaka mevcut ve evvelce tamamlanmış bir anlaşmaya dayalı olması gerektiğinden, bir icap bile değildir. Kaldı ki icabı reddetmemek kabul niteliğinde de değildir. (BK.m3-5). Fatura sözleşmenin kurulması safhasıyla ilgili olmayıp ifasına ilişkin olduğundan öncelikle temel bir borç ilişkisinin bulunması gerekir. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu E:2001/l, K:2003/l, T:27.06.2003. Normal şartlarda alacaklı faturaya konu mal ve hizmeti davalı borçluya teslim ettiğine dair borçlunun imzasını kabul ettiği irsaliye veya teslime dair yazılı belge ile ispat edebilir.
Davacının, davalı borçlu ile aralarında akdi bir ilişki olduğunu, bir başka anlatımla takibe konu faturadaki fatura konusu hizmet ifası ile ilgili ticari ilişkiyi ispat etmeden iddia ettiği alacağın tahsilini sağlaması mümkün değildir. Akdi ilişki ise, taraflar arasında düzenlenen imzası davalı tarafından kabul edilmiş bir sözleşme, faturaya konu malların borçluya teslim edildiğine dair bir irsaliye ve teslim fişi ile vb. somut yazılı belgelerle ispat edilebilir.
Akdi ilişki ispat edilemediği sürece davacının davalı adına fatura düzenlemesi ve ticari defterlerine göre bu faturalar nedeniyle alacaklı gözükmesinin davalıyı bağlayıcı bir yanı yoktur.
Satışın yapılıp malın/hizmetin teslim edildiğini ve satışın veresiye yapıldığını davacının ispatlaması gerekir. Bir başka anlatımla bir alacak davasında mal sattığını iddia eden taraf karşı tarafın kabulünde değilse ispat külfeti öncelikle bu iddiayı öne sürendedir. İspatın konusu ise malın teslim edilmesidir. Malın teslim edildiği ispat edilememiş ise davalı borçlunun herhangi bir ispat külfeti altında olduğu söylenemez. Eğer alacaklı davacı malın teslimini sevk irsaliyesi ya da başkaca borçlunun imzasının içerir bir belge ile ispat ettiğinde bu kez teslim edilen malların bedelinin ödendiğini ispat külfeti davalı borçluya geçecektir.
Yukarıdaki hukuki açıklama uyarınca taraflar arasındaki uyuşmazlığın çözümü için gerekli deliller toplanıp, alanında uzman bilirkişiden rapor ve ek rapor alınarak uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmiştir.
Alanında uzman bilirkişi tarafından düzenlenen rapor dosya kapsamına uygun, gerekçeli, denetime elverişli ve yeterli bulunduğundan mahkememizce de hükme esas alınarak aynen benimsenmiştir.
Buna göre bilirkişi tarafından tacir olan davacının defter kayıtları incelenmiş olup, bu kayıtlara göre; “davacının 75.767,46 TL alacağını cari hesap bakiyesine dayandırdığı, davacının ……… tarafından 2015 yılında başlattığı E-Defter uygulamasına geçtiği, Yevmiye ve Kebir beratlarının açılış ve kapanışlarının ….. tarafından süresinde onaylandığı, davacının 2015 yılından bakiye 5.050.29 TL alacağı, 2016 yılına devrettiği, davacının, 2016-2017 yılında davalıya, 161.717,17 TL tutarlı (19) adet fatura kestiği, devir bakiyesi ile birlikte toplam alacağının 166.767,46 TL olduğu, davacının, davalıdan 24.02.2016 tarihinde aldığı 40.000 TL’lik çeki, karşılığı olmadığı nedeniyle 06.01.2017 tarihinde iade düştüğü, davacının toplam 166.717,17 TL alacağına karşılık davalıdan 91.000 TL tahsil ettiği, davacının, davalıdan (166.767.46 – 91.000.00) = 75.767.46 TL alacağın bulunduğu” tespit edilmiştir.
Davalı şirkete 27.11.2017 tarihinde tebliğ edilen defter muhtırasında, ticari defterlerin inceleme gün ve saatinde mahkeme kaleminde hazır bulundurulması bildirilmiş olup, davalı bu muhtıraya icabet etmemiş, ticari defterlerini sunmamış olup, davalı taraf ticari defterlerini ibraz etmediğinden bilirkişi tarafından davalının defter ve kayıtları üzerinde inceleme yapılamamıştır.
Bu durumda davacının, 75.767.46 TL bakiye alacağını meydana getiren fatura ve içeriği malları sevk irsaliyeleri ile davalıya teslim ettiğini, Sevk İrsaliyeleri ile kanıtlaması gerekecektir.
Davacı delil listesinde; ticari defter ve yasal belgeleri, delil olarak göstermiştir.Yasal belgeleri kapsamında bulunan fatura ve sevk irsaliyeleri davacıdan alınarak dosyaya konulmuştur.
Davacının ticari defterlerinde kayıtlı olan 161.717.17 TL tutarlı fatura, davacı tarafından davalıya kesilmiş olup, içeriğinin çeşitli emtia (fitil koltuk döşeme, japon mekanizması vb) olduğu görülmüştür.
Davacı, toplam 161.717,17 TL tutarlı 19 adet faturaya ait (8) adet toplam 54.854,77 TL tutarlı faturaların sevk irsaliyelerini sunmuştur.
Hesabın seyrine bakıldığında; davalının, 10.08.2016 tarihinde, mevcut 24.809.39 TL tutarlı borcuna karşılık 19.09.2016 tarihinde 25.000 TL tutarlı çek verdiği ve verilen bu çekin, mevcut bir borcun tasfiyesi amacıyla verildiği hususunun kabulü halinde davacının, yukarıda sunduğu sevk irsaliyelerin, kanıtlanması halinde bakiye borcun istenilmesinde davacının haklı olacağı düşünülmüştür. İzleneceği gibi sevk irsaliyelerinde, fatura içeriği mallardan, 01.09.2016 tarih 800,39 TL tutarlı fatura içeriği malın ……… Kargo firmasına teslimen gönderildiği, diğer (54.854.77 – 800.39) = 54.054.38 TL tutarlı malın ise, sevk irsaliyelerinde yazılı ….. plakalı araç sürücüleri ….. teslim edildiği görülmüştür.
…. firması, bir kargo firması olması nedeniyle aldığı malı, davalıya teslim etmesi gerekir. Ancak bu teslime ilişkin bir belge dosyaya sunulmamıştır. Bu nedenle 800,39 TL tutarlı mal tesliminin kanıtlanamadığının bu alacak yönünden davanın reddine karar vermek gerekmiştir.
Diğer fatura içeriği mallar, aynı araçla, aynı soyadı taşıyan ….. isimli şahıslara teslim edildiği anlaşılmıştır. Bu teslimlerin geçerli olabilmesi için, adı geçen kişilerin, davalı şirket çalışanı veya temsilcisi olması gerekmektedir. Dosyada, bu kişilerin davalı çalışanı olduğuna yönelik bir belge bulunmamaktadır. Ne var ki davalı, …. teslim aldığı,…… tarihli …..TL,… tarihli …. TL tutarlı faturalara karşılık …. tarihinde … TL çek verdiğine göre, … davalı şirketin yetkili temsilcisi/çalışanı olduğu ve…., … kullandığı nakliye araçlarıyla malı teslim aldığı hususu benimsenmiş bulunmaktadır. O halde …. imzalı diğer fatura içeriği malların da davalı şirkete teslim edildiğinin kabulü gerekmiştir.
Burada, sevk irsaliyesi sunulmayan 19.10.2016 tarihli 1.103,30 TL ve yukarıda incelenen 02.09.2016 tarih 800,39 TL olmak üzere toplam 1.903,69 TL tutarlı fatura içeriği malların tesliminin kanıtlanamaması nedeniyle davacının, talep edebileceği alacak miktarının (75.767.46 -1.903.69) = 73.863,77 TL olduğu sonuç ve kanaatine ulaşılmış ve davanın kısmen kabulü ile; davalı borçlunun İstanbul Anadolu 12. İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı İcra takip dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile, takibin 73.863,77 TL. asıl alacak yönünden kabulüne, fazlaya ilişkin 1.903,69 TL’lik asıl alacak isteminin reddine karar vermek gerekmiştir.
5-İşleyecek faiz yönünden inceleme ve gerekçe: Kural olarak TBK 117/gereği; “muaccel bir borcun borçlusu alacaklının ihtarıyla temerrüde düşer. Borcun ifa edileceği gün, birlikte belirlenmiş veya sözleşmede saklı tutulan bir hakka dayanarak taraflardan biri usulüne uygun bir bildirimde bulunmak suretiyle belirlemişse bugünün geçmesiyle…” temerrüdün başlayacağı kabul edilir.
Somut olayda, davacı alacaklı takip öncesinde faiz talebinde bulunmadığı için taleple bağlılık kuralı gereği bu konuda değerlendirme yapılmamıştır.
Ancak, davacı vekili takip tarihinden sonrası için avans faizi talebinde bulunmuştur. Buna göre, tarafların tacir olması, işin ticari iş olması, temerrüt faiz oranının önceden kararlaştırılmamış olması münasebetiyle, tarafların tacir olmaları nedeniyle takip sonrasında 73.863,77 TL için davacının 3095 s.k m.2/2 kapsamında iskonto avans faize hak kazanması gerekir ise de, icra takibinde alacaklı vekili “yıllık %9,75 (Ticari) değişen oranlarda faiz talep etmiştir.
5335 sayılı Yasa ile değişik 3095 sayılı Yasa hükümlerinde, 01.05.2005 tarihinden itibaren yasal faizin (ticari olmayan işlerde uygulanan temerrüt faizi) reeskont oranına göre belirlenmesi düzenlemesinden vazgeçilip, reeskont oranı tabiri madde metninden çıkartılmış, bunun yerine artırılma-indirilme yetkisi Bakanlar Kurulu’na bırakılan ve belli bir oranı ifade etmekte olan (önce %12 iken 01.01.2006 tarihinden itibaren %9) faiz uygulamasına geçilmiş, diğer bir deyişle 01.01.2000 tarihinden önceki dönemde ticari işlerde, 01.01.2000-01.05.2005 tarihleri arasında ise ticari olmayan işlerde temerrüt faizine esas olarak uygulanan reeskont oranına yasa metninde yer verilmemiştir.
Dolayısıyla davacı vekilinin istemi açık değil ise de, % 9,75 oranında ticari faizin tahsilini talep ettiğinden, tarafların tacir olması da göz önüne alınarak, taleple bağlı kalınmak suretiyle takibin % 9,75’i geçmeyecek şekilde değişen oranlarda avans faizi üzerinden devamına karar vermek gerekmiştir.
6-İcra-inkar tazminatı ile ilgili inceleme ve gerekçe: Davacı taraf, davalıdan icra-inkar tazminatı istemiştir.
İcra ve İflas Kanunu’nun 67.maddesinin 2. Fıkrası hükmünce, icra inkar tazminatına hükmedilebilmesi için, borçlunun takip sırasında ödeme emrine itiraz etmesi ve alacaklının alacağını mahkemede dava ederek haklı çıkması yasal koşullardandır. Borçlunun itirazının kötüniyetli olması ise yasal koşul değildir. İcra inkar tazminatı, aleyhindeki icra takibine itiraz eden ve işin çabuk bitirilmesine engel olan borçluya karşı konulmuş bir yaptırımdır. Bunlardan başka, alacağın likit ve belli olması da gerekir. Alacağın gerçek miktarı belli, sabit veya borçlu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurlar bilinmekte ya da bilinmesi gerekmekte, böylece borçlu tarafından borcun tutarının tahkik ve tayini mümkün ise; başka bir ifadeyle borçlu yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda ise alacağın likit ve muayyen olduğunun kabulü zorunludur. Öte yandan, alacağın muhakkak bir belgeye bağlı olması da şart değildir.
Açıklanan yasal kuralların ışığında takip konusu alacak değerlendirildiğinde, davacının alacaklı olduğu miktar davacının ticari defter kayıtlarına göre likid olduğundan, daha fazla takdir edilmesine ilişkin neden bulunmadığından likit ve muayyen nitelikte bulunan asıl alacağın % 20’si oranındaki 14.772,75 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın KISMEN KABULÜ ile; davalı borçlunun İstanbul Anadolu 12. İcra Müdürlüğünün …. E. Sayılı İcra takip dosyasına yaptığı itirazın kısmen iptali ile, takibin 73.863,77 TL. asıl alacak ve taleple bağlı kalınarak işleyecek %9,75’i geçmeyecek şekilde değişen oranlarda avans faizi üzerinden devamına,
2-Davacının fazlaya ilişkin 1.903,69 TL’lik asıl alacak isteminin REDDİNE,
3-Likit ve muayyen nitelikte bulunan kabul edilen asıl alacağın % 20’si oranındaki 14.772,75 TL icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
4-Harçlar yasasına göre alınması gerekli 5.045,65 TL harcın, davacı tarafından mahkememiz dava dosyasına yatırılan 915,08 TL peşin harç ile icra müdürlüğü dosyasına yatırılan 378,84 TL peşin harç olmak üzere toplam 1.293,92 TL harçtan mahsubu ile bakiye 3.760,73 TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye gelir kaydına,
5-Davacı tarafından mahkememiz dosyası ile icra müdürlüğü dosyasına yatırılan toplam 1.293,92 TL harcın davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
6-Davacı tarafından sarf edilen 139,00 TL tebligat gideri ile 800,00 TL bilirkişi gideri olmak üzere toplam 939,00 TL yargılama giderinin davanın kısmen kabul kısmen red oranına göre hesaplanan 915,40 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
7-Davacı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1. maddesi uyarınca hesaplanan 8.475,01 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1-2. Maddesi uyarınca hesaplanan 1.903,69 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-Bakiye gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Davacı vekilinin yüzüne karşı, davalı vekilinin yokluğunda, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkca okunup usulen anlatıldı.26/10/2018