Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/411 E. 2018/345 K. 10.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL ANADOLU
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2017/411
KARAR NO : 2018/345

DAVA : ALACAK
DAVA TARİHİ : 04/04/2017
KARAR TARİHİ : 10/04/2018

Mahkememizde görülmekte olan davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesi ile; müvekkil bankanın davalı —- Ltd. Şti. İle genel kredi sözleşmesi imzaladıklarını, diğer davalıların ise müşterek borçlu ve müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını, borcun ödenmediğini, bu nedenle İstanbul Anadolu — İcra Müdürlüğünün — esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını, borçluların itirazı üzerine davanın açıldığını, bu nedenlerle davalılar — Ltd. Şti. İle …ndan 27/12/20111 temerrüt tarihinde 46.464,61 TL asıl alacağın tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; alacağın zamanaşımına uğradığını, öncelikle davanın zamanaşımı süresinin dolduğunu, ayrıca davacı bankaya olan borçlarının ödendiğini ileri sürerek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
Bilirkişiler —- ve —29/01/2018 tarihli raporunda; “Dava dosyasında 2 adet genel kredi sözleşmesi bulunmaktadır. 50.000 TL limitli ve 25.000 TL limitli bu sözleşmelerin 31. sayfaları borçlu olarak —Ltd. Şti, müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak … ve —-‘nun imzalarını içermektedir. Genel Kredi Sözleşmelerinin 1. sayfasında kredi limiti tutarı yer almaktadır. Kefalete ilişkin olan 31. sayfanın en üst kısmında kefil olunan tutarın yazılması amacıyla bir yerin bulunduğu ve fakat bu bölümün boş bırakıldığı görülmüştür. 818 yılı EBK m. 484’e göre, kefalet akdinin yazılı olması ve içerdiği miktarın muayyen olması geçerlilik şartıdır. TBK uyarınca da aynı durum söz konusudur. Genel kredi sözleşmesinin 31. sayfası kefalete ayrılmış olduğundan kanaatimizce 1. sayfada kredi limiti tutarının yazılı olması yeterli olmayıp, 31. sayfada kefalet tutarına yer verilmesi gerekmektedir. Dolayısıyla, kefalet tutarının kefalet sözleşmesinde ver almadığı gerekçesiyle somut olayda kefaletlerin geçerli olmadığı sonucuna varılabilecektir. Ancak bu konudaki nihai takdir yetkisi mahkemenizindir. Nitekim davacı tarafından aksi yönde iddia ileri sürülmüştür. Bu iddiaya göre, kefillerin genel kredi sözleşmesinin kredi limitini belirten 1. sayfasını imzalamış olmaları yeterlidir. İcra takibine konu edilen alacağın kredili mevduat hesabından (açık hesap-ek hesap) kaynaklandığı sonucuna varılmıştır. Davacı banka, çek-senetlerin borçlu cari hesap için teminat alındığını, kredili mevduat hesabı için teminata çek-senet alınmadığını iddia etmiştir. Kredili mevduat hesabı limitinin 50.000 TL, borçlu cari hesap limitinin 25.000 TL olduğu sonucuna varılmıştır. Davacının iddia ettiği üzere, kredili mevduat hesaplarının işleyişinde borçlu cari hesapların aksine, teminat olarak çek-senet alınması uygulamasına sık rastlanmamaktadır. Buna mukabil bu şekilde teminat alınması teknik açıdan mümkündür. Üstelik genel kredi sözleşmelerinde, temlik alınan çek-senet bedellerinin tüm kredilerin geri ödemelerinde kullanılabileceği yönünde hükümler bulunduğu da unutulmamak gerekir. Dolayısıyla, davacı bankanın teminata aldığı çek-senet bedellerini kredili mevduat hesabı borcunun ödenmesi amacıyla kullanmasına engel bir durum söz konusu değildir. İhtilaf konusu 30.000 TL tutarındaki protesto edilen senetlerin kredili mevduat hesabının (Dost Hesap) teminatını oluşturmak amacıyla devralınmadığının ileri sürülmesi davalıların iddiası yönünden farklı bir sonuca yol açmamak gerekir. Zira bu durumda söz konusu çek-senetlerin tahsil amacıyla bankaya tevdi edildiğinin kabul edilmesi gerekmektedir. Diğer bir ifadeyle, bu halde taraflar arasında bir iş görme akdi (vekalet) kurulduğu kabul edilebilecektir. Vekil durumundaki bankanın müvekkilinin menfaatini düşünerek; çek-senetlerin bedelini tahsil ettiğinde vadesiz hesaba alacak kaydetmesi, tahsil edilemeyen çek-senetler için müşterisini bilgilendirmesi ve yapılacak işlemler için talimat beklemesi gerektiği düşünülmektedir. Bankacılık uygulamasında çek-senetlerin gerek temlik cirosuyla teminata alınması gerekse tahsil amacıyla alınması halinde; tahsil edilemeyen çek-senetler hakkında müşteriye bilgi verilmesi uygun görülmektedir. Bu durumda tahsil edilemeyen çek-senetlerin yasal yollarla tahsil edilmesi için bankanın işlem yapma yükümlülüğünde olmadığı düşünülmekle birlikte, müşterisinden eksik kalan teminatı tamamlamasını talep etmesi bankacılık uygulamasında yapılması beklenen bir eylem olarak görülmelidir. Öte yandan, borçlu şirketin davacı bankaya çek-senetleri tahsil amacıyla vermesi durumunda dahi müşterisi ile yoğun bir güven ilişkisi içerisinde çalışan ve basiretli bir tacir olması beklenen bankanın müşterisinin gayesini bilmesi beklenmelidir. Diğer bir ifadeyle, müşteri çek-senetleri bankaya tahsil amacıyla vermekle söz konusu çeklerin tahsil edilmesi suretiyle krediye ödeme yapmayı amaçladığını bankanın bilmesi gerekmektedir. Zira müşteri çek-senetlerin ödenip ödenmediğini bilebilecek durumda olmayacağı gibi ödenmemesi durumunda bankanın kendisini haberdar edeceğine artık güvenmektedir. Gerek borçlu cari hesap gerekse kredili mevduat hesabı hareketlerinin incelenmesi neticesinde; bankanın elindeki çek-senetler ile borçlu cari hesap alacağını 2007 yılı Nisan ayında tamamen kapattığı, bu nedenle ödenmeyen senetler için davalılardan ek senet talep etmediği anlaşılmaktadır. Dolayısıyla davacı bankanın, çek-senet teminatı olmaksızın kullandırdığını iddia ettiği kredili mevduat hesabı yönünden, ödenmeyen ve protesto edilen 30.000 TL tutarındaki senetler hakkında davalı kredi müşterisini bilgilendirme ihtiyacı duymadığı kanısı edinilmiştir. Müşterisine bu konuda bilgi vermeyen bankanın tahsil edilemeyen senetler ile ilgili olarak tazminat sorumluluğunun doğacağı yönünde hemen bir kanaate varmak uygun görülmemektedir. Zira senetlerin keşidecilerinin mali durumlarının bilinmediği bir ortamda örneğin icra takibi başlatılsa idi kısa zamanda senet bedellerinin tahsil edilebileceği şeklinde bir sonuca ulaşabilmek için yeterli bilgi bulunmamaktadır. Diğer yandan, somut olayda senetler için zamanaşımı hususu alacak hakkında olmayıp kambiyo senetlerine mahsus takip olanağı yönünden söz konusudur. Bu konular hakkındaki detaylı bir incelemenin gerek bu davanın (itirazın iptali) gerekse heyetimizin görev kapsamının ötesine geçtiği ve ayrı bir dava konusu yapılmasının uygun olacağı düşünülmektedir. Ancak davacı bankanın ihmalinin işbu dava kapsamındaki etkisinin değerlendirilmesi yapılmak gerekmektedir. Kredili mevduat hesabının faiz borcu her ay sonunda belli olmaktadır. Bankacılık uygulamasında bankaların bu borcu müşterisine sms, e-mail veya posta kanalıyla iletmesi olağandır. Dolayısıyla, bankanın bu imkana 2007 yılında, kredinin faiz tutarı henüz yüksek meblağa ulaşmadan sahip olması beklenebilecektir. Diğer yandan, Kredilerin Sınıflandırılması ve Bankalarca Ayrılacak Karşılıklara Dair Yönetmelik uyarınca bankaların, müşterilerin anapara veya faiz ödemelerini üst üste 3 dönem geciktirmesi halinde ilgili kredileri Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabına aktarması gerekmektedir. Bu gereği yerine getiren bankanın kredi kat ihtarnamesini çekmesi ve akabinde icra takibine başlaması beklenmektedir. Bu durumda ise kredi müşterisi herhalde icra takibinden haberdar olmakla temerrüde düşmüş olacaktır. Somut olayda bankanın kredili mevduat hesabını en geç 2007 yılının Ağustos ayında Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabına aktarması gerekirken 2011 yılının Aralık ayına kadar bu işlemi yapmadığı görülmüştür. Bu itibarla işbu davada değerlendirilmesi gereken hususun, tahsil edilemeyen senet bilgilerini müşterisi ile paylaşmayan ve müşterisini mevzuata uygun şekilde zamanında Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabına aktarmayan bankanın müşterisinden talep edeceği faiz oranına yönelik olduğu düşünülmektedir. Kanaatimizce, müşterisine bilgi vermeyi ihmal eden bankanın krediden kaynaklanan asıl alacağını talep etmekte yine de hakkı bulunmaktadır. Ancak davacı bankanın kredi borçlusu şirket ve özellikle kefillerden talep edebileceği faiz hususunda bir değerlendirme yapılması uygun olacaktır. —- no.lu hesap kredili mevduat hesabında 31.05.2007 tarihinden itibaren sadece “açık hep faizi” açıklaması ile borç kaydı bulunmaktadır. 17.12.2011 tarihine kadar sadece “açık hesap faizi” ve “BSMV” açıklaması ile her ay sonunda işlem gören hesap 29.12.2011 tarihinde 41.103,06 TL üzerinden Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabına aktarılmıştır. 31.05.2007 itibariyle 350,23 TL faiz işletildiği görülen kredili mevduat hesabının aynı dönemdeki aylık faiz oranının %3,5 olduğu dikkate alındığında, 30.04.2007 tarihli borç bakiyesinin 9.683,78 TL olması gerektiği kanısı edinilmiştir. Bu tarihten itibaren 2011 yılının Aralık ayına değin kredi kullanımı olmadığına göre hesabın 41.103,06 TL üzerinden Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabına aktarılmasının nedeninin bileşik akdi kapital faizi uygulanmasından kaynaklandığı kanısına varılmıştır. Mevcut belgeler ışığında, davacı bankanın kredi müşterisi şirketi ve kefillerini kredili mevduat hesabının borcundan haberdar etmediği kanısı edinilmiştir. Tevdi ettiği çek-senetlerin ödenme durumu hakkında bilgisi olmayan ve banka tarafından haberdar edilmeyen müşterinin kredi bakiyesinin bulunup bulunmadığını bilmesi mümkün görülmemektedir. Zira ilgili dönemde müşterinin tevdi ettiği çek-senet bedelleri toplamı müşterinin kullandığı krediden fazla olup, müşterinin kredi bakiyesinin çek-senet bedelleri ile kapandığını düşünmesi olağandır. Davacı banka anapara ve faiz borcu toplamı 50.000 TL’lik limitin altında kalmasına rağmen 2011 yılının Aralık ayında krediyi Tasfiye Olunacak Alacaklar Hesabına aktarmıştır. Dolayısıyla, davacı bankanın bu imkana 2007 yılının Mayıs ayında kredi asıl borcu henüz 9.683,78 TL düzeyinde iken de sahip olması beklenmektedir. Bu itibarla, davacı bankanın 2007 Mayıs-2011 Aralık döneminde müşterisini haberdar etmemek suretiyle kredi anapara borcuna bileşik akdi kapital faizi işlemesine izin vermesi müşteri ile banka arasındaki yoğun güven ilişkisine, Karşılık Yönetmeliği’ne ve bankacılık uygulamasına uygun bulunmamıştır. Bu durumda, bankanın kredi borcunu müşterisine zamanında ihtar etmemesi şeklinde gerçekleşen ihmali dikkate alınarak talep edebileceği alacak tutarını hesaplamak veya bu hususun ayrı bir dava konusu olacağına yönelik değerlendirme yapmak mahkemenizin takdirindedir. Mahkemenizce bankanın ihmali dolayısıyla talep etmesi gereken alacak tutarının hesaplanması hususunda göz önüne alınabilecek ihtimaller; Kredi müşterisine en geç 31.08.2007 tarihli kredi bakiyesini öz kaynağı ile kapatma imkanı tanınmış olsa idi, denkleştirici adalet ilkesine göre ilgili tutarın icra takip tarihi itibariyle ulaşacağı tutarın icra takibine konu edilmesi a2. Kredi müşterisine en geç 31.08.2007 tarihli kredi bakiyesini taksit ödemeli ticari nakit kredi ile kapatma imkanı tanınmış olsa idi, ilgili tutarın icra takibine konu edilmesi, Kredili mevduat hesabına uygulanan akdi kapital faizinin bileşik değil, basit surette hesaplanması, şeklinde düşünülebilecektir. Ancak, söz konusu ihtimallere göre hesaplama yapılması hususunun ayrı bir inceleme ve bilirkişi raporuna veya ek rapora konu edilebileceği düşünülmektedir. Buna mukabil, mahkemenizce bankanın ihmalinin bulunmadığı veya ihmal konusunun ayrı bir davada tartışılması gerektiği yönünde bir kanaate ulaşılması halinde, icra takip tarihi itibariyle olması gereken alacak tutarı aşağıda hesaplanmıştır. Alacağın her iki taraf için de ticari mahiyetteki para ödüncü sözleşmesinden kaynaklandığı dikkate alınarak, akdi kapital faizi bileşik olarak hesaplanmıştır. Borçluların noter ihtarnamesini tebliğ aldığı tarihi izleyen 5. günün sonuna kadar hesaplanan alacak tutarı toplamı (anapara+bileşik akdi faiz+BSMV) 46.412,64 TL’dir. Anapara alacağına yıllık %72 oranında temerrüt faizi isletilmesi neticesinde icra takip tarihi itibariyle olması gereken alacak toplamı ise 47.616,08 TL olarak hesaplanmıştır.” demişlerdir.
Dava, genel kredi sözleşmesinden kaynaklanan alacağın tahsili istemine ilişkindir.
Davalılar tarafından, sözleşmeden kaynaklanan 10 yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu ileri sürülerek davanın reddine karar verilmesi talep edilmiştir. Taraflar arasında genel kredi sözleşmesi imzalanmış olup, zamanaşımının başlangıç tarihinin belirlenmesinde sözleşmenin imzalandığı tarih değil, kredinin kullandırılıp, hesap kat edilmiş ise, hesabın kat edildiği tarihin esas alınması gerekir (Yarg. 19. H.D. 11/02/2016 T. 2015/10324 E. 2016/2144 K.). Taraflar arasındaki genel kredi sözleşmesi daha önce olsa da hesabın 15/12/2011 tarihinde kat ettiği, bu tarihten, davanın açıldığı tarih arasında 10 yıllık zamanaşımı süresinin henüz dolmadığı anlaşıldığından davalıların zamanaşımı defi yerinde görülmemiştir.
Davacı banka ile davalı şirket arasında 07/09/2005 tarihinde 50000,00 TL limitli, 31/05/2006 tarihinde 25000,00 TL limitli genel kredi sözleşmesi imzalandığı, diğer davalıların ise sözleşmeyi kefil sıfatı ile imzaladığı, davalı …’nun kefalet limitinin 75000,00 TL, …’nun ise 25000,00 TL olduğu;
Kefalet sözleşmelerinin yazılı olarak yapıldığı ve sözleşmelerin üst limitinin ve tarihin sözleşmede yer aldığı, sözleşmedeki üst limitin ve tarihin kefiller bakımından da geçerli olduğu, 818 sayılı Borçlar Kanunu hükümleri uyarınca kefalet ilişkisinin geçerli olduğu (Yarg.İç.Bir. Kararı 12.04.1944 tarih 14/13 S.lı; Yarg. 19. H.D. 2016/3336 E. 2016/14793 K.);
Davacı banka tarafından Üsküdar —-noterliği’nin 15/12/2011 tarihli — numaralı ihtarnamesi ile hesabın 15/12/2011 tarihinde ana para bakiyesi 43750,00 TL, faiz 2216,65 TL, BSMV 110,83 TL olmak üzere 46077,56 TL üzerinden kat ettiği;
Davalı şirket tarafından davacı bankaya tevdi edilen çek ve senetlerden 138911,00 TL.lik kısmının tahsil edildiği, toplam 21500,00 TL bedelli çeklerin tahsil edilemeyip de davalı şirkete iade edildiği, davalı bankaya teminat olarak verilip de protesto edilen, davalı şirkete iade edilmediği halde takibe de konulmayan senetlerin bedelinin ise 30000,00 TL olduğu;
Bilirkişi heyeti tarafından mahkememize ibraz edilen raporda, davalı şirket tarafından davacı bankaya tevdi edilen çek ve senetlerden tahsil edilen bedellerin “kredi hesabına ödeme” açıklamasıyla kredi hesaplarına aktarıldığının tespit edildiği ve bilirkişi heyetince, çek ve senetlerin kredinin teminatı amacıyla tevdi edildiği yönünde kanaate varıldığı (sf.3-4);
5 adet senet toplam bedeli 30000,00 TL olan senetlerin davacı banka tarafından takibe konulmadığı gibi, temlik eden borçlu şirkete de iade edilmemek suretiyle zamanaşımına uğratıldığı, davacıya da bu konu bilgilendirme yapılmadan, senetlerden doğan haklar zamanaşımına uğrayıp, aradan uzun bir süre geçtikten sonra hesabın kat edilerek alacak talebinde bulunulmasının dikkate ve özen yükümlülüğü ile bağdaşmayacağı;
Bu suretle davalı şirketin zararına sebebiyet verildiği, davacı bankanın mesleki faaliyetinde üzerine düşen dikkat ve özen yükümünü yerine getirmekle yükümlü olduğu, davacı bankanın özel ihtisas kurumu olarak en hafif kusurunun neticelerinde dahi sorumlu olduğu, (818 S.lı BK.m.99/2), bu nedenle davalı şirkete verilen zarar miktarının güncelleştirilerek borç miktarından mahsubunun gerektiği, tevdi edilen çek ve senetlerden tahsil edilen bedellerin kredi hesabına aktarıldığı da göz önüne alındığında, davacı banka tarafından davalı şirkete verilen zararın, davacı bankanın alacağından mahsup edilmesinin bankanın önceki uygulamasına aykırı olmayacağı, dosyamız arasında bulunan İstanbul Anadolu— Asliye Ticaret Mahkemesi’nin — Esas — Karar sayılı dosyasında bu ilkeler doğrultusunda inceleme yapan bilirkişi — ve — tarafından hazırlanan asıl rapora ve Ek raporlara göre mahsup neticesinde davalı şirketin davacı bankaya borcunun bulunmadığı, dolayısıyla kefillerin de sorumlu tutulamayacağı anlaşıldığından davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 35,90 TL peşin harcın davacıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA,
3-Taraflarca yapılan yargılama giderlerinin davacı taraf üzerinde BIRAKILMASINA,
4-Davalı taraf kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden AAÜT uyarınca 5461,11 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak DAVALIYA VERİLMESİNE,
5-Taraflar tarafından dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana İADESİNE,
Dair tebliğden itibaren 2 hafta içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin huzurunda davalının yokluğunda verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 10/04/2018