Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1122 E. 2018/37 K. 24.01.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL ANADOLU
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2017/1122
KARAR NO : 2018/37

DAVA : TAZMİNAT
DAVA TARİHİ : 09/10/2017
KARAR TARİHİ : 24/01/2018

Mahkememize açılan davanın yapılan açık yargılaması sonucunda;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ :
Davacı -karşı davalı vekili AV…. dava dilekçesinde; Beyoğlu—-Noterliğinin 08.08.2017 tarih — yevmiye no’lu ihtarnamesi gereği, taraflarca imzalanan— numaralı İş Ortaklığı Çalışma Formu Sözleşmesi ve 09.06.2016 tarihli “Organizasyon Liderliği Sözleşmesinin haksız fesh edildiğinin tesbiti ile, haksız fesih sebebi ile müvekkilimin uğradığı manevi zararlara karşılık 100.000-TL manevi, şimdilik fazlaya ilişkin haklanmızı saklı tutmak koşulu ile maddi zararlanmız için 100.000-TL maddi tazminat ile birlikte davalı şirketten 4.000-TL müvekkil prim alacağının yasal faizleri ile birlikte tahsili ile davacı müvekkilime ödenmesi konusunda karar oluşturulmasını, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı şirket tarafından ödenmesine, kötüniyetle davanın açılmasına sebep olması sebebi ile ayrıca müvekkil ile imzalanan yazılı sözleşme gereği, dava değerinin kazanılan miktar üzerinden %25 + KDV oranında avukatlık ücretinin davalı şirket tarafından aynca Ödenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı – karşı davacı vekili AV…. vs. cevap dilekçesi ile ; Gerek asıl gerekse karşı dava yönünden mahkemenin yetkisizliğine, dosyanın yetkili İstanbul Asliye Ticaret Mahkemesine gönderilmesine karar verilmesini, davacı, müvekkilimizin çalıştığı diğer iş ortaklan ve organizasyon liderlerini adeta küçük düşürücü, onlara hakaret eder içerikte beyanlarda bulunmuş, bu şekilde müvekkilimiz şirketin ticari itibarının, ürünlerinin itibarının zedelenmesine yol açmıştır. Davacının ticari iş etiğine aykırı tüm bu açıklamaları sebebi ile, Türkiye pazarında ticari itibarı ve ürünlerinin itibarı zedelenen müvekkilim davacının sözleşmesini haklı nedenle fesh etmek zorunda kalmıştır.Davacının, sözleşmeleri haklı nedenle fesh edildiğinden, Yargıtayımızın Yerleşik İçtihatları ve kıyasen uygulanabilecek yasal düzenlemeler uyarınca, iddia ettiği zararlardan dolayı maddi -manevi tazminat talep etme hakkı hiçbir şekilde yoktur, mahrum kaldığını iddia ettiği kazancı talep etme hakkı hiçbir şekilde yoktur. Sözleşmeleri haklı nedenle fesih eden müvekkilimizin davacıya feshi ihbar süresi verme yükümlülüğü de hiçbir şekilde yoktur. Bu sebeple davacının feshi ihbar süresi verilmeden sözleşmesinin fesih edildiği yolundaki iddiasının da hukuken haklı ve tutarlı bir yanı yoktur. Müvekkilimiz davacıya kendisi ile 5 yıl daha çalışma sözü ve taahhüdü hiçbir zaman vermemiştir. Bu sebeple 5 yıllık iddia edilen muhtemel kazancın hiçbir şekilde esas alınamayacağı açıktır. Davacı müvekkilimizin ürünlerini 2 yıl civarında satmış, bunun son 1 yılında organizasyon liderliği yapmıştır. Davacının bu dönemde, müvekkilimden satın aldığı ve 3. Kişilere sattığı ürünlerle ilgili aylık ortalama 5.000.-TL ile 6.000.-TL arası bir kazancının olduğu iddiası da mesnetsiz olduğundan davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
Davalı- karşı davacı vekili AV…. karşı dava dilekçesinde özelte; müvekkil şirket kayıtları ile ispat edileceği gibi, davacı/ karşı davalı, sözleşmelerin feshinden önceki dönemde kendisi için öngörülen en düşük satış rakamlarını tutturamadığı aylara ilişkin olarak, kullandığı araç kira bedellerinden dolayı müvekkilimize toplam:2.500.-TL borçludur. Davacı/karşı davalı, gene yukarıda ayrıntılı olarak izah ettiğimiz gibi, kullanımına verilen aracı, sözleşmelerin feshine rağmen müvekkilime veya kiralama şirketine teslim etmediğinden , haksız olarak uhdesinde tuttuğundan ve haksız olarak kullanmaya devam ettiğinden , müvekkilimiz fesih tarihi olan 10.08.2017 tarihinden sonra da kiralama şirketine aylık araç kira bedellerini ödemeye devam etmektedir. Sözleşmelerin feshinden sonra, davacının aracı teslim etmemesi sebebi ile, müvekkilimizin kiralama şirketine ödemek zorunda kaldığı kiralardan dolayı( yukarıda delil olarak belirttiğimiz kiralama şirketine yapılan ödemelerin belgeleri ve faturalar ile ispat edilecektir), davacı/karşı davalıdan rücuan tazminini talep edeceği doğan zararı, Kasım 2017 ayı itibari ile toplam: 9.226,97-TL dir. Bu sebeplerle davacı/karşı davalının Kasım 2017 itibari ile müvekkilimize ödemesi ve tazmin etmesi gereken borçları toplam: 2.500.-TL+ 9.226,97-TL =11.726,97’dir. Davacı/karşı davalının toplam: ll.726,97’yi müvekkilimizin kiralama şirketine ödemeler yaptığı tarihlerden itibaren işlemiş-işleyecek ticari temerrüt faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davacı – karşı davalı vekili AV…. karşı dava cevap dilekçesinde özetle; Tacirler veya kamu tüzel kişileri aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında yetki sözleşmesi yapılabileceğini, davalı kamu tüzel kişisi olduğunu, ancak müvekkilinin tacir olmadığını, müvekkilin vergi mükellefi olmadığını, bu sebeple, davalının yetki itirazının reddine karar verilmesini, karşı dava ile talep edilen 2.500-TL’nin yasal dayanağı bulunmadığını, aynı kapanmasına 13 gün kala müvekkilin sözleşmesi haksız bir şekilde fesh edildiği, fesihten önceki dönem olarak söz edilen dönem tamamlanmadan haksız fesih gerçekleştiği ay tamamlanmış, haksız fesih yapılmamış olsaydı, en düşük satış rakamının çok çok üzerinde satış yapılmış olacaktı. Karşı davacı şirket kötüniyetle hareket etmektedir. Karşı davacı taraf, haksız bir şekilde müvekkilimin sözleşmesini fesh etmiştir. Bu sebeple müvekkilimin maddi ve manevi zararları doğmuştur. Bu sebeple sayın mahkemede dava açılmış, feshin haksız olduğunun tesbiti ile maddi ve manevi müvekkil zararlarının tazmini talep edilmiştir. Feshin haksız olarak yapılmış olduğunun tesbiti halinde, aracın müvekkilim tarafından haksız kullanımı söz konusu olamayacağından, mahkeme kararma kadar kullanımın haksızlığından bahsetmek çok mümkün görünmemektedir. Araç kullanma hakkı, sözleşme gereği müvekkilime tanılan bir olanaktır. Sözleşme haksız fesh edilmişse; bu hakta sözleşme gereği bir hak olduğundan, ya araç kullanma hakkı devam edecek yada bu hak karşılığı bir bedel belirlenerek müvekkilime bu bedel verilecektir. Bu nedenle araç ile ilgili, kira bedeli talebi yerinde olmadığından bahisle karşı davanında reddine karar verilmesini istemiştir.
Asıl dava ve birleşen dava, sözleşmenin feshinden kaynaklanan maddi ve manevi zararın tazmin edilmesi istemlerine ilişkindir.
01.10.2011 tarihinde yürürlüğe giren 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun uyuşmazlıkla ilgili “Sözleşmeden doğan davalarda yetki “ başlıklı 10. maddesi “Sözleşmeden doğan davalar, sözleşmenin ifa edileceği yer mahkemesinde de açılabilir” hükmünü, “yetki sözleşmesi” başlıklı 17. maddesi ise “Tacirler veya kamu tüzel kişileri, aralarında doğmuş veya doğabilecek bir uyuşmazlık hakkında, bir veya birden fazla mahkemeyi sözleşmeyle yetkili kılabilirler. Taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır.”hükmünü ihtiva etmektedir.
HMK m. 17’nin ikinci cümlesine göre, “taraflarca aksi kararlaştırılmadıkça dava sadece sözleşmeyle belirlenen bu mahkemelerde açılır”. Bu hükme göre, yetki sözleşmesi (veya yetki şartı) yapan taraflar, aksine bir düzenleme yapmamışlarsa, dava sadece yetki sözleşmesinde kararlaştırılmış olan mahkemede açılabilir. Diğer bir deyişle, aksi belirtilmediği sürece, HMK, yetki sözleşmesinde gösterilen mahkemenin münhasır yetkili mahkeme olacağını kabul etmiştir. Bu şekilde yapılmış olan, yetki sözleşmesinin münhasır yetkili olacağı madde gerekçesinde de açıkça belirtilmiştir. Görüldüğü üzere, taraflar, salt bir münhasır yetki sözleşmesiyle, kanunun öngörmüş olduğu genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisini kaldırmış olmaktadırlar. Taraflar, bu sonucun ortaya çıkmasını istemiyorsa, yani genel ve özel yetkili mahkemelerin yetkisinin devam etmesini istiyorlarsa yetki sözleşmesinde bunu ayrıca belirtmek zorundadırlar. Buna göre, münhasır yetki sözleşmesinden kasıt, tarafların yetki sözleşmesi ile kararlaştırılan mahkemeden başka bir mahkemede dava açılamaması üzerinde anlaşmalarıdır.
Her ne kadar davacı tarafça mahkememizde dava açılmışsada davalının süresinde yapmış olduğu yetki itirazı çerçevesinde davaya konu 09/06/2016 tarihli Organizasyon Liderliği Sözleşmesi incelendiğinde bu sözleşmenin 13. maddesinde yetkili mahkemenin İstanbul Mahkemeleri olduğu hüküm altına alınmış olduğundan, tarafların tacir sıfatına sahip olduğundan ve 6100 Sayılı HMK’nın 17/1. maddesine göre usulüne uygun yetki sözleşmesi düzenlenmesi durumunda davanın sadece sözleşmede öngörülen mahkemede açılabileceği hüküm altına alındığından mahkememizin yetkisizliğine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesisi yoluna gidilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davanın YETKİ YÖNÜNDEN REDDİNE,
2-HMK’nun 20. Maddesine göre dosyanın karar kesinleştiğinde iki haftalık süre içinde başvuru olduğunda görevli ve yetkili İSTANBUL ASLİYE TİCARET MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE
3-HMK 331 maddesine göre Harç, masraf ve vekalet ücreti konusunda yetkili mahkemece karar verilmesine,
Kararın taraflara tebliğinden itibaren iki hafta içinde istinaf yolu açık olmak üzere,dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda tensiben karar verildi. 24/01/2018