Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2017/1047 E. 2019/383 K. 03.04.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO: 2017/1047 Esas
KARAR NO: 2019/383
DAVA : Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 20/09/2017
KARAR TARİHİ: 03/04/2019
Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkil Şirket ile Davalı Şirket arasında akdedilen ———– Tarihli Bayilik Sözleşmesiyle, Davalı Şirketin İntifa Hakkı bulunan ——————— Mevkiinde bulunan ve Tapunun————– Numarasında kayıtlı taşınmazın Akaryakıt İstasyonu olarak İşletmeciliği ve Bayiliğinin ———-Yıl süre ile Müvekkil Şirkete bırakıldığını, sözleşme Tarihinde Atıl Durumda ve faaliyet belgesi bulunmayan taşınmaz üzerinde Müvekkil tarafından ciddi yatırımlar suretiyle taşınmaz üzerinde gerekli bina inşaatları gerçekleştirilerek işletmeye hazır hale getirildiğini ve— Tarihinde Faaliyet Belgesi, ———- Tarihinde ise İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarının alındığını ve ardından Müvekkil Şirket tarafından Sözleşme Konusu Akaryakıt İstasyonunun işletilmeye başlandığını, işe başlanmasından kısa bir süre sonra, davalı şirket tarafından keşide edilen İhtarname ile Rekabet Kurumu’ nun 12.03.2009 Tarihinde İnternet Sitesinde yayımlanan duyurusu uyarınca 16.03.2010 Tarihli Bayilik Sözleşmesinin feshedildiğinin bildirildiğini, anılan İhtarnameyle Müvekkil Şirketin Taşınmaz üzerindeki Bayilik Yetkisinin sona erdirildiğini ve taşınmazdan tahliye edildiğini, davalı şirketin sözleşmeyi feshinin haksız olduğunu, zira Rekabet Kurumunun İnternet Sitesinde 12.03.2009 T. İlan edilen “Akaryakıt Sektöründe İntifa Sözleşmelerinin Muafiyetten Yararlanma süresinin en fazla 5 Yıl olarak belirlendiğine ilişkin duyurunun işbu dava konusu sözleşmeye uygulanabilir nitelikte olmadığını, müvekkil şirketin dava konusu İstasyonun bulunduğu taşınmazın maliki olmayıp, 16.03.2010 Tarihli Sözleşme ile Bayi Konumuna geldiğini, nitekim taşınmazın daha Önceden atıl durumda kalarak harabeye dönmüş olduğunu, Davalı Şirket tarafından da İntifa Hakkı Tesisi Sözleşmesinin Taşınmaz Maliki ile ve Bayilik ve İşletme Hakkının Verilmesine dair Sözleşmenin de Müvekkil Şirketle yapıldığı dikkate alındığında, Davalı Şirket tarafından feshe gerekçe olarak gösterilmiş olan 12.03.2009 tarihli Rekabet Kurumu duyurusunun Müvekkil Şirket ile akdedilen Sözleşmeye uygulanabilmesinin hukuken olanaklı olmadığını, müvekkil ile davalı şirket arasında Bayilik Sözleşmesi ve Davalı Şirketlede taşınmaz maliki olan ————————arasında İntifa hakkı Tesisi Sözleşmelerinin imzalanmış olduğunu, buna agöre müvekkil şirket ile taşınmaz malikleri arasında hiçbir sözleşme bulunmadığı gibi müvekkil şirket tarafından taşınmaz maliklerine ödenen herhangi bir bedel de bulunmadığını, taraflar arasında akdedilen Bayilik Sözleşmesinin 17.Maddesinde yer alan ve İstasyonun faaliyete geçmesinden 3 ay sonra başlamak üzere Davalı Şirkete ödenecek 2.500 USD+KDV’ nin Kira Ücreti olmayıp, Akaryakıt İstasyonunun işletilmesinden, marka kullanımından Tanıtım ve Eğitim Hizmetlerinden doğan bir işçilik ücreti olduğunu, müvekkil şirket ile Davalı … arasında imzalanan Bayilik Sözleşmesinin 2002/2 Sayılı Dikey Analaşmalara ilişkin Grup Muafiyeti kapsamında kalmakta olup, davalı şirket tarafından feshe gerekçe gösterilen Rekabet Kurumu duyurusunun Müvekkil Şirket ile akdedilen Bayilik Sözleşmesi hakkında uygulanabilmesinin hukuken olanaklı olmadığını, bu nedenle davalı şirketin sözleşmeyi feshinin haksız, dürüstlük ve İyi niyet kurallarına aykırı olduğunu, geçerli bir şekilde kurulmuş bir sözleşmede, tarafların sözleşmeye uygun hareket etmeleri, edimlerini sözleşmeye uygun olarak yerine getirmeleri, edimin ifasını imkânsız hale getiren her türlü davranıştan kaçınmalarının zorunlu olduğunu, Borçlunun Edimin İfasını kusuruyla imkansız hale getirmesinin TBK. Md.112 anlamında borca aykırı davramldığından, bu durumda alacaklının uğradığı tüm zararları tazmin etmekle yükümlü olduğunu, davalı şirket tarafından taraflar arasında akdedilen Bayilik Sözleşmesi Haksız olarak imkânsız hale getirilerek müvekkil şirkete işletme hakkı verilen taşınmazın zapt edilmiş olduğunu, Müvekkil Şirket tarafından Sözleşmenin, asgari 5(Beş) Yıl süre ile ve daha sonra tarafların anlaşması ile 5 Yıl süre ile uzatılma hakkı çerçevesinde uzun sürelerle çalışmak üzere akdedildiğini, harabe niteliğindeki taşınmazın tekrar İnşa edilerek yeniden bir akaryakıt istasyonu yapıldığını, Davalı Şirketin Haksız Eylemi sonucunda müvekkil şirketin ciddi zarara uğradığını, müvekkil Şirketin 29.09.2010 Tarihinde keşide edilen İhtarnameye kadar İşletmiş olduğu Akaryakıt İstasyonunu işletememesi nedeniyle uğramış olduğu tüm zararların davalı şirket tarafından karşılanması gerektiğini ve bu zararların en büyüğünün Müvekkil Şirketin uğradığı Müspet zararlar olduğunu, Müspet Zararın Sözleşmenin hiç veya gereği gibi yerine getirilmemesinden doğan zarar olup, kar mahrumiyetini de kapsadığını, Yargıtay Hukuk Genel Kurulu tarafından da istikrarlı olarak kabul edilen ilke doğrultusunda Müvekkil Şirketin uğramış olduğu Gerçek Müspet Zarar tespit edilerek davalı şirketten tahsilinin gerektiğini İddia ederek, davanın Kabulü ile Müvekkil Şirketin zararı nedeniyle 6100 Sayılı HMK 107 Md. Uyarınca Maddi Zararın Mahkemece tam olarak belirlenmesinden sonra dava değerini arttırma haklarını saklı tutarak, şimdilik 10.000 TL’ nn Sözleşmenin Feshi Tarihinden işleyecek Ticari Avans Faizyle birlikte tahsiline, Yargılama Giderleri ve Vekâlet Ücretinin Davalı Şirkete yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle, davacı Şirketin müvekkilin bayilik sözleşmesini feshinin haksız olduğunu, esasen davacı ile taşınmazın maliki arasında bir ilişki olmadığından feshe gerekçe gösterilen 2002/2 sayılı dikey anlaşmalara ilişkin Rekabet Kurulu duyurusunun 16.03.2010 tarihli bayilik sözleşmesi hakkında uygulanamayacağını ifade ettiğini, oysa, 2002/2 sayılı tebliğ kapsamında değerlendirme yapabilmek için, davaya konu taşınmaz ile ilgili tesis edilen tüm anlaşmaları bir bütün olarak kabul ederek ele almak gerektiğini, Nitekim müvekkil Davalı ile dava dışı —– arasındaki intifa hakkı tesisine ilişkin resmi senetin 10.10.2002 tarihli, bayilik sözleşmesinin ise 18.04.2003 tarihli olduğunu, Rekabet Kurulunun bu konuyla ilgili olarak daha önce almış olduğu kararlar çerçevesinde, 18.09.2005 tarihinden önce yapılmış olan ve bu tarih itibariyle kalan süreleri 5 yılı aşan anlaşmaların ” azami hadde indirme” ilkesi gereğince 18.09.2010 tarihîne kadar 2002/2 sayılı tebliğ ile tanınan grup muafiyetinden yararlanma ve uygulama süresi bulunduğunu ve bayilik sözleşmesi ve onunla bağlantılı intifa sözleşmesinden oluşan rekabet yasağına dayalı dikey ilişkinin, intifa hakkı da dâhil olmak üzere 18.09.2010 tarihine kadar grup muafiyeti kapsamında olacağını, müvekkil davalı ile dava dışı ———– arasında imzalanmış olan bayilik sözleşmesi ve bununla bağlantılı 10.10.2002 tarihli intifa sözleşmesinden oluşan rekabet yasağına dayalı dikey ilişkinin 18.09.2010 tarihine kadar 2002/2 sayılı dikey anlaşmalara ilişkin grup muafiyeti tebliği kapsamında, grup muafiyetinden yararlanacağının açık ve net bir şekilde ortada olduğunu, müvekkil davalı Şirketin intifa hakkına dayanarak davacı şirket ile bayilik sözleşmesi imzaladığını, Rekabet Kurulu kararlarıyla 18.09.2010 tarihinden İtibaren taşınmazı kullanmakta haklı sebep kalmadığından hareketle, ————.Noterliği’ nin ———– YN/ lu ihtarnamesinin keşide edilerek —– tarihli bayilik sözleşmesinin haklı sebeple fesih edilldiğini ve Fesih gerekçesinin yasa hükmünün ve Rekabet Kurulu kararlarının uygulanması olduğunu, bu bağlamda feshin haksız olduğunu söylemenin mümkün olamayacağını, davacı ve davalı arasında tesis edilen bayilik sözleşmesine bakarak, akaryakıt istasyonunun bulunduğu taşınmaz ile ilgili tesis edilen tüm anlaşmalara bir başka ifadeyle dikey ilişkiye bakmadan rekabet mevzuatı çerçevesinde yorum yapmak, değerlendirmede bulunmanın yanlış olacağını, müvekkil davalı şirketin bayilik sözleşmesini feshinin haklı bir fesih olduğunu ve Müvekkil Davalının rekabet kurulu kararlarını uyguladığını, Rekabet Kurulu kararları ve uygulamalarının sektörle ilgili herkes tarafından bilinen gerçekler olduğunu ve bu bağlamda davacının tazminat hakkının doğmayacağını, davacı şirketin anılan tarihte taşınmaza yaptığı masrafları da almak suretiyle taşınmazı tahliye ettiğini, Müvekkil Davalı Şirketin davaya konu akaryakıt istasyonunu önceki işleticiden mahkeme kararıyla teslim aldığını, Taşınmaz üzerindeki intifa hakkının rekabet kurulu kararı çerçevesinde terkin edildiğini, taşınmazı sonradan edinen yeni malikin Rekabet Kurulu kararı çerçevesinde taşınmazın tahliye edilmesini talep ettiğini, Davacının bir an için davasında haklı olduğu kabul edilse bile hesaplanacak tazminatın ancak makul bir süre için olabileceği, ancak yukarıda da izah edildiği üzere haksız bir feshin Söz konusu olmaması nedeniyle Tazminat istenemeyeceğini Savunarak, haksız ve dayanaksız davanın reddine, Yargılama Giderleri ve Vekâlet Ücretinin Davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DAVANIN VE GÖREVLİ MAHKEMENİN TESPİTİ, İNCELEME ve GEREKÇE:
Davacı şirket temsilcisi tarafından ilk verilen 25/10/2018 tarihli ıslah dilekçesine göre tamamen ıslah edilen dava, davalının doğrudan doğruya iflası talebine ilişkindir.
Her ne kadar tek hakim tarafından 27/12/2018 tarihli duruşmada dava değerinin 300.000 TL yi aşması nedeniyle dosyanın heyete tevdii edildiği yazıyor ise de, davanın heyete tevdii nedeni yukarıda belirtildiği gibi davacının ıslah edilen talebinin heyetçe görülmesi gereğine ilişkin olup, ıslah edilen dava maktu harca tabidir.
Davanın dayanağı İİK’nin 177. maddesidir.
Davacı, davalı şirketin doğrudan doğruya iflasını talep etmektedir.
Dava türünün değiştirilmesine ilişkin ıslah tarihi 25/10/2018’dir.
Yüksek Hakimler ve Savcılar Kurulu Birinci Dairesi’nin 05/04/2018 tarihinde 30382 sayılı Resmi Gazetede yayınlanan 03/04/2018 tarih ve 538 karar numaralı ” Üçten fazla asliye ticaret mahkemesi bulunan yerlerde ise 1, 2 ve 3 numaralı asliye ticaret mahkemelerinin, İhtisas mahkemesi olarak belirlenmesine,” içerikli kararının 2. Fıkrasının 3. bendinin a alt bendi uyarınca işbu (alacaklı tarafından talep edilen) doğrudan doğruya iflas davasına bakma görev ve yetkisi İstanbul Anadolu 1, 2 ve 3. Asliye Ticaret Mahkemelerine aittir.
Tüm bu nedenlerle dosyanın İst. Anadolu 1., 2. Ve 3. Asliye Ticaret Mahkemelerinden birine tevzi edilmek üzere İst. Anadolu Asliye Ticaret Mahkemeleri tevzi bürosuna gönderilmesine dair aşağıdaki şekilde karar verilmiştir.
KARAR: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Dosyanın 1, 2 veya 3. Asliye Ticaret Mahkemelerine tevzii edilmek üzere İstanbul Anadolu tevzi bürosuna gönderilmesine, dosyamız kaydının bu şekilde kapatılmasına,
Dair, davacı şirket yetkilisi …, davacı vekili ve davalı vekilinin yüzlerine karşı, gerekçeli kararın taraflara tebliğinden itibaren iki haftalık süre içinde İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi’nin ilgili Hukuk Dairesine istinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.03/04/2019