Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/786 E. 2022/463 K. 02.06.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2016/786 Esas
KARAR NO : 2022/463

DAVA : Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak)
DAVA TARİHİ : 17/06/2016
KARAR TARİHİ : 02/06/2022

Mahkememizde görülmekte olan Banka Dışındaki Diğer Kredi Kuruluşlarına İlişkin Düzenlemelerden Kaynaklanan (Alacak) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; —- aleyhinde —- numaralı ilamsız icra takibi başlatıldığını, takip talebinde —- işlemiş temerrüt faizi, 1.617,27 TL gider vergisi, 300 TL ihtiyati haciz vekalet ücreti ve 703,63 TL ihtarname masrafı olmak üzere toplam 4.574.992,50 TL talep edildiği, temerrüt faizinin %32’den hesaplandığı ve —-arasındaki tahsilatların mahsup edildiği, takipten önce alacaklı tarafından borçlu —–gönderilen —- tarihli ——- ihtarnamesinde —– talep edildiği,— tarihinde tebliğ edilen ihtarnamelerde 3 gün içerisinde borcun ödenmesinin talep edildiği belirtilerek, yukarıda isim ve unvanlarına yer verilen, icra takibine konu borçlu ve kefillerden olan alacağını tahsil edemediğini, buna mukabil işbu davanın davalıları ile icra takibine konu borçluların organik bağının bulunduğunu, dolayısıyla—– kişi ve firmalar olan davalıların icra takibine konu alacaktan sorumlu tutulmalarına, alacağa dava tarihinden itibaren %36 temerrüt faizi işletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA:
Davalı —— cevap dilekçesinde özetle; -Öncelikle şirketin dava konusu alacakla ilgili bir ilgisi ve bilgisi olmaması nedeniyle davanın sıfat yokluğu nedeniyle reddini, borçlu şirketin yetkilisi olan —- oğlum olup aramızda kan bağı olması nedeniyle yakın ilişki içinde bulunmamız gayet doğal ve hayatın olağan akışına uygun bir durumdur. Ben yıllardır bağımsız olarak ticaret yapan bîr kişiyim. Kendime ait işleri ve şirket ortaklıkları olan bîr şahısım. Borçlu şirketle — fiili bir bağım yoktur. Davacı tarafın, borçlu şirket ve yetkilileriyle imzalanan kredi görüşmelerinde ve sözleşmesinde benim ve sahibi olduğum şirketin bir müdahalesi ve ilgisi olmamıştır. Kredi verirken, gerekli araştırmaları yapan ve teminatları alan banka yetkililerinin bu davayı açmakta iyi niyetli olmadıkları ortadadır. Davacı tarafın, benim ve sahibi olduğum şirketin, borçlu şirketin mallarını ve müşterilerini devir alarak zarara uğrattığım iddialarını kesinlikle kabul etmiyorum. Tam tersine; borçlu şirket yetkilisi olan oğluma destek olmak amacıyla bir çok kez nakit para gönderdim. Buna ilişkin dekontları ekte sunuyorum. Yıllardır ticaretin içinde bulunmam nedeniyle, kendi çevremden birçok müşteri de gönderdim. Aynca; Bir çok şirkette bulunan hisselerimi satarak da buradan gelen paraları çekmesi ve kullanması için, oğlum —-vekalet verdim. Böylece bir baba olarak—– gelen her türlü desteği verdim. Ama yetkilisi olduğu şirket bütün çabalara rağmen ihtiyati tedbir kararı almak zorunda kalmıştır. Oğlumu ve şirketlerini zor durumdan kurtarmak için şahsi malvarlıgımı kullanarak fazlasıyla zarara uğrayıp mağdur olmuşken, davacı bankanın böyle bir iddia ve taleple dava açması hakkaniyete, yasalara ve hukuka uygun değildir. Tarafımca kabul edilemez. Mevcut şirketlerdeki hisselerimi sattığım için, kendi ticari faaliyetlerimi sürdürmek için —–kurmak zorunda kaldım. Davacı tarafın iddia ettiği gibi borçlu şirketi zarara uğratmak gibi bir durum sözkonusu değildir. Davacı tarafın iddialarının, yasal dayanaklardan yoksun olmasına rağmen ihtiyati haciz ve ihtiyati tedbir talebinde bulunması tarafımca kabul edilemez ve kötüniyetli bir taleptir. Öncelikle; yasal dayanaklardan yoksun olan ve beni mağdur etmeye yönelik ihtiyati haciz ve tedbir taleplerinin ve haksız ve kütüniyetle açılan davanın REDDİNE, yargılama giderleri İle vekalet ücretinin karşı tarafa yiikletilmesine karar verilmesini, saygılarımla arz ve talep ederim.
Davalı … vekilince cevap dilekçesinde özetle; Davacı bankanın kullandırdığı kredi borçlusu ve kefilleri ile Müvekkil arasdındaki hukuki ve fiili irtibat, organik bağlantı sebebiyle, ihtiyati haciz talep edilerek şimdilik ——- banka alacağının temerrüt faizi ve %5 gider vergisi ile birlikte tahsil edilmesi amacıyla dava açmıştır.
Aşağıda yer alan gerekçeler nedeni ile Davacı tarafın talepleri hukuka aykırı ve usule aykırıdır.
Müvekkilin, Davacı Banka——– olduğu belirtilen —-Genel Kredi Sözleşmesinde imzası bulunmamaktadır. Müvekkillin sözkonusu Genel Kredi Sözleşmesinde ne asıl borçlu sıfatı ile ne de müşterek/müteselsil kefil sıfatı ile imzaları bulunmamaktadır. Bu sebeple Müvekkilin sözkonusu Genel Kredi Sözleşmesi’nden kaynaklanan herhangi bir borcu bulunmamaktadır. Davacı usule aykırı olarak davayı kısmi dava olarak açmıştır. Davacı tarafından Genel Kredi Sözleşmesi Borçluları hakkında icra takibi başlatmıştır. Genel Kredi Sözleşmesi’ne göre borç miktarı bellidir. Sözkonusu Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklanan borcun tahsil edilememesi nedeni ile müvekkil aleyhine açılan işbu davanında davacı tarafından iddia edilen asıl alacak miktarı üzerinden açılması gerekirken ve sözkonusu bedel üzerinden harç yatırılması gerekirken davacı tarafından 200.000.-TL’lık kısmi dava açılmıştır. Bu durum usul ve yasaya aykırı olup, davacı tarafın asıl alacak üzerinden harç yatırılması gerekmektedir.
Yine davacı tarafından talep edilen %36’lık temerrüt faizi ve %5 gider vergisinin müvekkillerden talep edilmesi hukuken mümkün değildir. Müvekkill Genel Kredi Sözleşmesinin tarafı ve borçlusu değildirler. Genel Kredi Sözleşmesi’nde yer alan düzenlemelere dayanarak müvekkilden faiz ve gider vergisi talep edilmesi mümkün değildir.
Müvekkil ile diğer davalılar ——- arasında organik ve fiili bağlantı mevcut değildir. Müvekkil alacaklıyı ızrar kasdıyla hareket etmemiştir.
Davacı Genel Kredi Sözleşmesi ile kredi verirken basiretli bir tacir gibi davranmamış, vermiş olduğu krediyi güvence altına alacak tedbir ve teminatları almamıştır. Davacı kendi basiretsizliğini müvekkili suçlayarak örtmeye çalışmaktadır.
Olayda davalıların malvarlıklarının birbirine karışması, tüzel kişiliğin bilinçli olarak 3. Kişileri zarara uğratması sözkonusu değildir. Müvekkil davacının alacağını alması engellemek amacıyla diğer davalılar ile birlikte fikir ve işbirliği içinde hareket etmemişlerdir. Ortada faaliyet adresleri aynı olan şirketler sözkonusu değildir. “Çalışanların aynı olduğu” iddiası— varlığını tek başına ispatlayacak nitelikte değildir. Şirketlerin tescil adresleri, sorumlu ortakları, faaliyet konuları farklı olduğundan dava konusu olayda organik bir bağın varlığından bahsedilemez. Müvekkil diğer şirketlerle birlikte bir borcu birlikte taahhüt etmemiştir. Yukarıda arz edilen sebeplerle haksız ve hukuka aykırı olarak açılan davanın reddi, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin karşı tarafa yüklenmesini saygılarımla vekaleten arz ve talep ederim.
Davalı——cevap dilekçesinde özetle;
Davacı bankanın kullandırdığı kredi borçlusu ve kefilleri ile Müvekkil arasdındaki hukuki ve fiili irtibat, organik bağlantı sebebiyle, ihtiyati haciz talep edilerek şimdilik— banka alacağının temerrüt faizi ve %5 gider vergisi ile birlikte tahsil edilmesi amacıyla dava açmıştır. Müvekkilin, Davacı Banka—imzalanmış olduğu belirtilen— Genel Kredi Sözleşmesinde imzası bulunmamaktadır. Müvekkillin sözkonusu Genel Kredi Sözleşmesinde ne asıl borçlu sıfatı ile ne de müşterek/müteselsil kefil sıfatı ile imzaları bulunmamaktadır. Bu sebeple Müvekkilin sözkonusu Genel Kredi Sözleşmesi’nden kaynaklanan herhangi bir borcu bulunmamaktadır. Davacı usule aykırı olarak davayı kısmi dava olarak açmıştır. Davacı tarafından Genel Kredi Sözleşmesi Borçluları hakkında icra takibi başlatmıştır. Genel Kredi Sözleşmesi’ne göre borç miktarı bellidir. Sözkonusu Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklanan borcun tahsil edilememesi nedeni ile müvekkil aleyhine açılan işbu davanında davacı tarafından iddia edilen asıl alacak miktarı üzerinden açılması gerekirken ve sözkonusu bedel üzerinden harç yatırılması gerekirken davacı tarafından 200.000.-TL’lık kısmi dava açılmıştır. Bu durum usul ve yasaya aykırı olup, davacı tarafın asıl alacak üzerinden harç yatırılması gerekmektedir. Yine davacı tarafından talep edilen %36’lık temerrüt faizi ve %5 gider vergisinin müvekkillerden talep edilmesi hukuken mümkün değildir. Müvekkill Genel Kredi Sözleşmesinin tarafı ve borçlusu değildirler. Genel Kredi Sözleşmesi’nde yer alan düzenlemelere dayanarak müvekkilden faiz ve gider vergisi talep edilmesi mümkün değildir.
Müvekkil ile diğer davalılar ———- arasında —-mevcut değildir. Müvekkil alacaklıyı ızrar kasdıyla hareket etmemiştir. Davacı Genel Kredi Sözleşmesi ile kredi verirken basiretli bir tacir gibi davranmamış, vermiş olduğu krediyi güvence altına alacak tedbir ve teminatları almamıştır. Davacı kendi basiretsizliğini müvekkili suçlayarak örtmeye çalışmaktadır. Olayda davalıların malvarlıklarının birbirine karışması, tüzel kişiliğin bilinçli olarak 3. Kişileri zarara uğratması sözkonusu değildir. Müvekkil davacının alacağını alması engellemek amacıyla diğer davalılar ile birlikte fikir ve işbirliği içinde hareket etmemişlerdir. Ortada faaliyet adresleri aynı olan şirketler sözkonusu değildir. “Çalışanların aynı olduğu” iddiası organik bağın varlığını tek başına ispatlayacak nitelikte değildir. Şirketlerin tescil adresleri, sorumlu ortakları, faaliyet konuları farklı olduğundan dava konusu olayda —– varlığından bahsedilemez. Müvekkil diğer şirketlerle birlikte bir borcu birlikte taahhüt etmemiştir. Davacı, müvekkili icra takibine konu etmemiştir. İcra takibinden istenen neticenin alınmaması üzerine şansını böyle bir dava ile birlikte yeniden denemiştir. Yukarıda arz edilen sebeplerle haksız ve hukuka aykırı olarak açılan davanın reddi, yargılama giderleri ve ücreti vekaleten karşı tarafa yüklenmesini saygılarımla vekaleten arz ve talep ederim.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE;
Dava davalı şirketler ile —-arasında—– bulunup bulunmadığı, davacı banka ile —- imzalanan kredi sözleşmesinden dolayı davacı bankanın davalılardan alacağını isteyip isteyemeyeceği, alacağın bulunması halinde miktarın ne kadar olduğu hususlarına ilişkindir
Dosyadan aldırılan bilirkişi raporlarında;
Bilirkişi heyeti tarafından sunulan —– bilirkişi raporunda özetle;
—- hesabının incelenmesi neticesinde; ——fatura aldığı tespit edilmiştir.—– kredi borçlusu—– şirketinden aldığı malların fatura bedellerine karşılık müşteri çekleri verdiği ve ticari ilişkiden kaynaklı bir borç bakiyesinin bulunmadığı tespit edildiğini,
İcra takibine konu— işbu davanın ———- davalıları——- arasında ticari——dair bir veriye dosyada rastlanmadığını,
—-tarafından—- şirketine verilen çeklerin MÜŞTERİ çekleri olduğu,——- verildiği, alınan faturaların —- ticari defterler üzerinde beyan edildiği görülmüştür. —— aldığı bu çekleri ne yaptığı hususu incelendiğinde ise; ——olarak dosyaya konulan çek bordrolarından görüleceği üzere, —- şirketinin, borçlu olduğu/mal aldığı şirketlere bu çekleri ciro ettiğinin anlaşılmadığını,
Öte yandan, —– şirketine “cari hesaba istinaden” açıklaması ile banka kanalıyla gönderdiği ödemeler bulunduğu görülmüştür. Bu ödemelerin 2016 yılındaki toplam tutarı 306.560.00 TL olduğunu,
—- şirketinden bağımsız bir tüzel kişi olduğu ve aralarında ticari alım-satım ilişkisinin bulunduğu anlaşılmaktadır. İncelenen mali veriler açısından, —— şirketi arasındaki mal alım-satım ilişkisinin, aksine başka belge bir ibraz edilmedikçe, normal bir alışveriş ilişkisi olduğunun kabul edilebileceği düşünülmediğini,
Öte yandan, —- müşteri ve iş çevresinin —– kaydırıldığı yönündeki diğer temel iddianın davada mevcut olan ve yukarıda incelenen belgelerden anlaşılmasının mümkün bulunmadığı kanısı edinildiğini,
Buna mukabil,— arasında ciddi düzeyde bir mal alışverişinin bulunduğu; tek ortaklı olan — tarihinde kurulduğu görülmüştür. Söz konusu ——— başlatılan —– esas numaralı ilamsız icra takibinden sonraya tekabül ettiği müşahede edildiğini,
Dolayısıyla, davalı——–. arasında muvazaalı ilişkinin bulunup bulunmadığı hususunun mahkemenin takdirinde olduğu kanısına varıldığı hususlarında görüş ve kanaat belirtilmiştir.
Bilirkişi heyeti tarafından sunulan —– tarihli ek raporda özetle;
Kök raporularında belirtildiği üzere —– ortak ve yetkilisinin—– olduğu, eski ortaklarının ise —— olduğu anlaşıldığını,
Davalı —–tarihinde kurulmuş olup sahibinin —– olduğunun görüldüğünü,
Davalı—– ortağının … ——olduğu,
Davalı ——– olduğunun anlaşıldığını,
Davacı vekili, kredi borçlusu —–hissedarları ve yetkilisi—— perde gerisinde kalarak—- bulunduğunu, davalılar—— hareket ederek piyasaya yüklüce miktarda borçlu—–şirketinin atıl duruma gelmesini, tüm üretim ve satış faaliyetlerini davalı şirketler üzerinden yapılmasını sağlandığını, — payının—– tarafından devralındığını öne sürdüğünü,
Bu durumda davacının, kredi borçlusu—-şirketinin, muvazaa İddiasına dayandığı, buna dayanak olarak da, —-çalıştığını, —- çalışanların bîr kısmının —– çalışanları olduğunu gösterdiğini,
Kök raporlarından sonra —- ekinde, davalı —-.Şirketine —– hizmet döküm listesi dosyaya sunulduğunu,
—- şirketi çalışanları:
———- olduğu, görülmüş, başkaca bir belge sunulmadığını,
———
2015 yılı: ————- olduğu,
——- olduğunun görüldüğünü,
Kredi borçlusu ————- döküm listesi gelmediğinden, eski çalışanları olduğu hususunda bir değerlendirme yapılamadığını,
—– tarihinde kurulmuş olup, davacı bankanın icra takibini başlattığı 18.09.2015 tarihinden sonrasına tekabül ettiği ve —- şirketinin, kredi borçlusu—- şirketinden—-tutarında faturalı mal aldığı ve bedelini de ödediği kök raporla tespit edildiğini,
Burada üzerinde durulması gereken husus; bu satışlar muvazaalı bir satış mıdır. Başka ifadeyle, kredi ve takip borçlusu —- haciz konulmasını önlemek için mi bu satış yapılmıştır Yoksa,—-olduğu —- bir satış şekli midir.
Davacı ikrarından da görüleceği üzere davacı, kredilerin zamanında ödenmemesi sebebiyle, —- sayılı ihtarname keşide etmiş, bu ödemenin yapılmaması üzerine de haciz yoluyla —– sayılı dosyası üzerinden takip başlatıldığını,
Yukarıda da değinildiği üzere malları —– şirketi adına satın alan kişi,—-sahibinin oğludur. Dolayısıyla her iki şirket arasında, baba-oğul ilişkisi yönünden organik bir bağ mevcut olduğu açıkça söylenebileceğini,
Kök raporlarında değerlendirildiği üzere, her iki şirket, birbirinden bağımsız iki ayrı tüzel kişiliğe sahip olduğu için, bu alışverişin aksi yani muvazaalı olduğu ispatlanmadıkça, bankadan mal kaçırmak amacıyla yapılmış bir satış olduğunun söylenmesi mümkün olmayacaktır. Zira banka tarafından ihtarname — tarihinde çekilmiş, takip ise 18.09.2015 tarihinde başlatılmıştır. Mal satışı ise ihtarın çekildiği ve takibin yapıldığı tarihten yaklaşık — tarihinde başlatıldığının anlaşıldığını,
Alacaklısından mal kaçırmak isteyen bir şirketin, muvazaalı satışı, borçlarını ödeyemeyecek duruma düştüğünü anladığı tarihte yapmaya başlayacağı bilinen bir husustur. Kredi borçlusu olan firma ise, davacı bankanın ihtarına rağmen herhangi bir satış başlatmadığı, takipten yaklaşık 5,5 – 6,5 ay gibi bir zaman sonra yeni bir şirket kuran oğluna (—- şirketine) satış yapmağa başlamış, karşılığını da nakit-çek olarak tamamen almıştır. Böyle bir durumda yapılan satışın, muvazaaya dayalı bir satış olup olmayacağının takdirinin mahkemeye ait olduğunu,
Yukarıda belirtildiği üzere—- şirketi—- kurulmuş olup, kurulduğu tarihte Maddi Duran varlıklarının—— olmadığı,
2016 yılı mali tablolarına bakıldığında, duran Varlıklarının 2016 yılında satın alınmış olduğu, bu hesap içerisinde;
—— binalar
—— tesis——-
—– taşıtlar,
——– kayıtlı bulunduğunun görüldüğünü,
Kredi borçlusu—şirketinin ticari defterlerinin, — şirketinin ise maddi duran varlıklarının alış faturalarının incelenememesi nedeniyle maddi duran varlıklarının,— satın alınıp alınmadığı tespit edilemediğini,
Tabidir ki bu tespit yapıldığı takdirde, hem mal ve hem de duran varlık satışlarının yapılmış olması açısından bu durum, kredi borçlusu şirketi, atıl —–) duruma gelme/getirilme sonucunu doğurur ki böyle bu durumda, kredi borçlusu şirketin, —-şirketine yaptığı bu topluca satışların, davacıdan mal kaçırmak içim mi (muvazaalı bir satış şeklinde mi), yoksa normal bir satış ilişkisi içerisinde yapılmış bir satış mı olduğunun takdiri de yine mahkemeye ait olacağını,
Eğer, kredi borçlusu şirketin maddi duran varlıklarındaki menkul ve gayrimenkullerini, — şirketine satmadığı, —– başka şirket/şirketlerden maddi duran varlıklarını satın alındığı tespit edildiği takdirde, bu durumda kök raporda tespit edilen mal satışının, iki bağımsız şirket arasında, ticari alış verişe dayalı —– olacağının kabulü gerektiği, muvazaaya dayalı bir satış olmayacağının takdirinin mahkemeye ait olduğunu,
Bu konuda somut bir değerlendirme yapılabilmesi için, kredi borçlusu —-ticari defterlerinin de incelenmesi ve —- maddi duran varlıklarının satın alımına ilişkin faturaların ibrazı gerekeceği hususunun mahkemenin takdirinde olduğu hususlarında görüş ve kanaat belirtilmiştir.
Bilirkişi heyeti tarafından sunulan 04/12/2020 tarihli raporda özetle;
Hukuki değerlendirme içermeksizin, davalılar ile —- ticari defterleri üzerinde yapılan incelemeler, —- kayıtları, muhasebe ilke ve uygulamaları, —uygulamaları dikkate alınarak;
Davalı —- firmasının ticari adresinin dava dışı borçlu —- olması, ——- arasında baba-oğul ilişkisinin bulunması, —— hakkında başlatılan icra takibinden sonra kurulmuş olması, tarafların envanter kayıtlarını sunmayarak maddi duran varlıkların devrinin içeriğinin saptanma olanağının ortadan kalkması gibi hususlar dikkate alındığında; —- muvazaa ilişkisinin takdirinin sayın mahkemenize ait olacağı, buna mukabil yukarıda sayılan hususların diğer davalılar ————hakkında söz konusu olmayacağı sonuç ve kanaatine varıldığı hususları belirtilmiştir.
Bu defa dosyanın tüzel kişilik perdesinin aralanması hususunda uzman nitelikli hesaplama uzmanı bilirkişiye tevdi ile mali müşavir bilirkişinin tespitlerine dayalı konularda nitelikli hesaplama yapılarak rapor düzenlenmesi istenilmiştir
Bilirkişi tarafından sunulan 04/03/2022 tarihli raporda özetle;
Dosyaya sunulan özellikle Bilirkişi — • Davalı —- şirketinin ticari adresinin dava dışı borçlu —-firmasının— adresine taşınmış olması, • Her iki firmanın ortakları arasında baba oğul ilişkisinin bulunması, • — firmasının — firması hakkında başlatılan icra takibinden sonra kurulmuş olması, • Maddi duran varlıkların devrinin içeriğini saptama olanağının bulunmadığı, Tespit edilmiştir.
Organik bağ kavramının teorisini dürüstlük kuralı oluşturmaktadır. Bu sebeple uzun uzun anlatımların yapılacağı ve soyut tanımlamaların yapılacağı bir kavram söz konusu değildir. —-, kapsamlı bir açıklaması bulunan tüzel kişilik teorisine, hakkın dürüstlüğe aykırı şekilde kullanılması gerekçesi ile getirilmiş bir istisnayı ifade etmektedir. Somut olayda organik bağ bulunup bulunmadığı hususu, Yargıtay tarafından tespit edilen kriterlerin olaya uygulanması ve analiz edilmesi ile tespit edilmektedir.
Yukarıda yer verilen Yargıtay kararlarında, organik bağın varlığından söz edebilmek için iddia konusu şirketler arasında iktisadi ve ticari bağımlılığın ve kader birlikteliğinin bulunması gerektiği ortaya konmaktadır. Asıl borçlu şirket ile 3. Kişi konumundaki diğer tüzel kişi arasında bu tür bir iktisadi bütünleşme ve ayniyetin bulunması durumunda, tüzel kişilik teorisinin suiistimal edildiği söylenebilecektir.
Bu kapsamda; şirket merkezlerinin aynı olması, aynı sektörde faaliyet gösterilmesi, müşteri ve tedarikçiler nezdinde ayniyet gösteren işlemlerin yapılması, (örneğin ürünü başka bir şirket satarken faturayı diğer şirketin düzenlemesi gibi,) ortakları ve yetkililerinin aynı veya akraba olmaları, birbirleri ile sıkı ticari ilişkilerinin bulunması, bu ilişki sayesinde gerçekleştirilen———– —-malvarlığının diğerine aktarılması, başlıkları Yargıtay kararlarında—- tespiti için tekrar tekrar vurgulanmaktadır. —– bakımından adresin aynı olması, akrabalık ilişkisi, kurulmasındaki zamanlama gibi hususlar tespit edilmekle birlikte, şirketler arasında iktisadi ve ticari bağımlılığın ve kader birlikteliğinin bulunduğu ve taraflar arasında gerçek olmayan—– işlemler ile malvarlığının aktarıldığını ilişkin tespitler yapılamamıştır. Sonuç olarak dosya kapsamında bulunan deliller incelendiğinde, yukarıda yer verilen açıklamalar doğrultusunda davalı şirketler arasında iktisadi anlamda bir kader birlikteliğinin bulunmadığı ve bu sebeple dava konusu borçtan dolayı davalıların sorumluluğunun bulunmadığı kanaatine varılmaktadır.
Tüm dosya kapsamı birlikte değerlendirildiğinde; Dosya içerisinde bulunan bilgi ve belgelerin incelenmesi ve yukarıda yapılan tespitler ve yürürlükteki mevzuat hükümleri çerçevesinde yapılan değerlendirmeler sonucu;Tüzel kişilik perdesinin aralanması”4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun (TMK) “dürüst davranma” başlıklı 2. maddesine göre; herkes, haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır ve bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz. Aynı Kanun’un “iyiniyet” başlığını taşıyan 3. maddesinde; Kanun’un iyiniyete hukuki bir sonuç bağladığı durumlarda, aslolanın iyiniyetin varlığı olduğu belirtilmiş; ancak, durumun gereklerine göre kendisinden beklenen özeni göstermeyen kimsenin iyiniyet iddiasında bulunamayacağı da açıkça vurgulanmıştır. TMK’nın 5. maddesinde ise; TMK ve Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) genel nitelikli hükümlerinin, uygun düştüğü ölçüde tüm özel hukuk ilişkilerine uygulanacağı kuralı getirilmiştir. ——, bazı şartların varlığı hâlinde, tüzel kişilik dikkate alınmadan, mevcut kişiliğin arkasına saklanan kimsenin borçtan sorumlu tutulması veya çiğnediği yasağın sonuçlarına katlanmasıdır.—– kaldırılmasından, tüzel kişinin kişiliğine ve mal varlığına ilişkin ayrılık ilkesinin uygulanmaması ve onun hukuki bağımsızlığının bir nevi dikkate alınmayıp onun bertaraf edilmesini anlayabiliriz.
Yargıtay kararlarında, organik bağın varlığından söz edebilmek için iddia konusu şirketler arasında iktisadi ve ticari bağımlılığın ve kader birlikteliğinin bulunması gerektiği ortaya konmaktadır. Asıl borçlu şirket ile 3. Kişi konumundaki diğer tüzel kişi arasında bu tür bir iktisadi bütünleşme ve ayniyetin bulunması durumunda, tüzel kişilik teorisinin suiistimal edildiği söylenebilecektir.
Somut olayda;—- ile davalılar —–söz konusu olmadığı,——- şirketinin,—- şirketinden bağımsız bir tüzel kişi olduğu, —–şirketi bakımından adresin aynı olması, akrabalık ilişkisi, kurulmasındaki zamanlama gibi hususlar tespit edilmekle birlikte, şirketler arasında iktisadi ve ticari bağımlılığın ve kader birlikteliğinin bulunduğu ve taraflar arasında gerçek olmayan—— işlemler ile malvarlığının aktarıldığına ilişkin tespitlerin yapılamadığı, sonuç olarak davalı şirketler arasında iktisadi anlamda bir kader birlikteliğinin bulunmadığı, tüm bu nedenlerle dava konusu edilen borçtan dolayı davalıların sorumluluğunun bulunmadığı değerlendirilerek davanın reddine dair aşağıdaki hüküm kurulmuştur.
H Ü K Ü M : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar Kanunu uyarınca alınması gerekli 80,70 TL harçtan, davacı tarafça dava açılırken peşin olarak yatırılan 3.415,50 TL harcın mahsubu ile fazladan yatırılan 3.334,80 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı tarafa iadesine,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı —- tarafından yapılan 100,00 TL yargılama giderinin davacı taraftan tahsili ile davalı—— verilmesine,
5-Davalı—- tarafından 15,00 TL yargılama giderinin davacı taraftan tahsili ile davalı —– verilmesine,
6-Davalılar vekilleri lehine 2022 yılı—- göre hesaplanan 22.450,00 TL vekalet ücretinin davacı taraftan tahsili ile davalılara verilmesine,
7-Arta kalan gider avansının karar kesinleştiğinde ilgilisine iadesine,
Dair, davacı ve davalı .——- ile davalı … vekillerinin yüzüne karşı gerekçeli kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde Bölge Adliye Mahkemesi nezdinde İstinaf kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.