Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/58 E. 2018/402 K. 26.04.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL ANADOLU
4. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ GEREKÇELİ KARAR
ESAS NO : 2016/58
KARAR NO : 2018/402

DAVA : ALACAK
DAVA TARİHİ : 15/01/2016
KARAR TARİHİ : 26/04/2018

Mahkememizde görülmekte olan alacak davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Taraflar arasında 31/01/2007 tarihli hizmet sözleşmesi imzalanmadan önce, davalı şirket işçilerinin sosyal tesislerde üçüncü kişilerden personel temini suretiyle görevlendirilmekle idareden işi aldığını ve davalı şirketin işçilerinin jmarifetiyle aynı hizmeti verdiğini, sözleşme akdedilmeden önceki döneme ilişkin olan davalı şirket işçileri ücretlerinin sosyal tesislerin gelirinden karşılandığını, bu ödemenin işvereni sıfatıyla yapıldığını, davalının personelinin istihdam edilmesine mukabil hizmet bedeli altında davalı şirkete fatura tanzim edilmek suretiyle hizmetin karşılığı ödeme yapıldığını, müvekkilinin davalı şirket ve işçileriyle hizmet sözleşmesi imzalamadığını, bilahare davalı tarafından işçilerin iş sözleşmelerinin feshedildiğini, davalı şirket ile yapılan hizmet alım sözleşmesi ile davalı tarafından bir kısım çalışanın işyeri sigorta primleri ve stopajlarımın davalı tarafından ödenerek aylık fatura tanzim edildiğini, davalı işçilerinin davacı personeli olmadığını, işçilerin açtığı dava sonucu iş başlama imkanı bulunmadığından, en çok dört aya kadar ücret ve diğer hakların ödenmesine karar verildiğini, davalı işçilerinin tüm mali ve sosyal haklarının davalı tarafından karşılandığını, sorumluğun davalıda olduğunu ileri sürerek, davalı işçilerine 16/07/2009 tarihinde yapılan 198.801,84TL tutarındaki ödemenin ödeme tarihinden itibaren avans faizi ile ‘ tahsilini vekaleten talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle ; Taraflar arasındaki sözleşme uyarınca 2002 yılından beri şıfaı olarak işçilerin sigorta primleri ve stopajlarının ödenmesi koşulu ile bedeline karşılık hizmet bedeli adı altında fatura düzenlendiğini, davalı şirketin işçilerin bazılarını hiç tanımadığını, sadece kayıtlarının gönderildiğini, 1999 yılından ihalenin yapıldığı 2007 yılına kadar bu işçilerin sigorta primlerinin neden üçüncü şahıslara ödettirildiğinin anlaşılamadığını, davacının işçileri kedisine bağlı sosyal tesislerde çalışmak üzere işe aldığını, davacının işçilerin asıl ve gerçek işvereni olduğunu, işçilerin iş sözleşmesinin davacı tarafından feshedildiğini, bunda şirketin herhangi bir insiyatifinin bulunmadığını, beyanla davanın reddine yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini istemiştir.
Bilirkişi —- 30/10/2017 tarihli raporunda sonuç olarak, Davacıya ait sosyal tesislerde ahçı, garson, komi Ifıizmetinde çalışan işçilerin 31.05.2007 tarihine kadar ihale yapjlmadan ve sözleşme imzalanmadan sigorta primleri ve stopajlarının ödenmesi koşulu ile davalı firma tarafından işe almadığı, İşçi ücretlerinin davacı tarafından ödendiği, 31.05.2007 tarihinde davalı ile yapılan sözleşme ile garsonluk ve temizlik hizmetinin, davalı şirkete ihale edildiği, 31.05.2007-06.06.2007 tarihleri arasındaki 5 günlük sürede sözleşme öncesi doğan borçlardan dolayı davalının sorumlu tutulamayacağı, gerçek işveren sıfatına sahip oltanın TCDD olduğunun belirlenmesi ile davacı TCDD’nin söz konus işçilere yaptığı ödemeleri hiç bir suretle işveren sıfatı taşımayan davalı Temka şirketine rücu edilmesinin yasal dayanağının bulunmadığı, tüm delillerin takdiri ve değerlendirilmesi yönünde raporunu mahkememize ibraz etmiştir.
Dava, taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesi uyarınca, dava dışı işçilere ödenen işçilik alacaklarının rücuen tahsili istemine ilişkindir.
4857 sayılı İş Kanunu’nun 2/6. maddesinde, “Bir işverenden, işyerinde yürüttüğü mal veya hizmet üretimine ilişkin yardımcı işlerinde veya asıl işin bir bölümünde işletmenin ve işin gereği ile teknolojik nedenlerle uzmanlık gerektiren işlerde iş alan ve bu iş için görevlendirdiği işçilerini sadece bu işyerinde aldığı işte çalıştıran diğer işveren ile iş aldığı işveren arasında kurulan ilişkiye asıl işveren-alt işveren ilişkisi denir. Bu ilişkide asıl işveren, alt işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak bu Kanundan, iş sözleşmesinden veya alt işverenin taraf olduğu toplu iş sözleşmesinden doğan yükümlülüklerinden alt işveren ile birlikte sorumludur.” hükmü bulunmaktadır.
Dava konusu olayda da, anılan madde hükmü uyarınca davacı ile davalı arasında asıl işveren-alt işveren ilişkisi mevcut olup, davacı asıl (üst) işveren, davalı (alt) işverenin işçilerine karşı o işyeri ile ilgili olarak İş Kanunu’ndan kaynaklanan yükümlülükler nedeniyle, davalı (alt) işverenle birlikte müteselsilen sorumludur. Burada Kanundan kaynaklanan bir teselsül hali söz konusu olup, asıl ve alt işverenler, dış ilişki itibariyle (dava dışı işçiye karşı) müseselsilen sorumludurlar.
İç ilişkide (alacaklıya karşı müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki ilişkide) ise, bu husustaki nihai sorumluluğun hangi tarafa ait olduğu konusunda taraflar kendi aralarında sözleşme yapabilirler. Nitekim, dava tarihi itibariyle yürürlükte bulunan 818 sayılı BK’nın 146. maddesinde düzenlenen, “Borcun mahiyetinden hilafı istidlal olunmadıkça, müteselsil borçlulardan her biri alacaklıya yapılan tediyeden birbirine müsavi birer hisseyi üzerlerine almaya mecburdur. Hissesinden fazla tediyede bulunan, fazla ödeme ile diğerlerine rücu hakkını kazanır.” şeklindeki hükümde de, müteselsil sorumlulardan her birinin alacaklıya yapılan ifadan birbirlerine karşı genel olarak eşit paylarla sorumlu oldukları, ancak bunun aksinin kararlaştırılabileceği de açıkça belirtilmiştir. Nitekim, TBK’nın 167. maddesinde “Aksi karşılaştırılmadıkça veya borçlular arasındaki hukuki ilişkinin niteliğinden anlaşılmadıkça, borçlulardan her biri, alacaklıya yapılan ifadan, birbirlerine karşı eşit paylarla sorumludurlar. Kendisine düşen paydan fazla ifada bulunan borçlunun, ödediği fazla miktarı diğer borçlulardan isteme hakkı vardır. Bu durumda borçlu, her bir borçluya ancak payı oranında rücu edebilir.” hükmüne yer verilmiştir.
Somut olay ile ilgili Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin bozma ilamlarında; dava açan işçileri kendisine bağlı sosyal tesislerde çalıştırmak üzere işe alan, ücretlerini ödeyen davalının (…), davacı işçilerin asıl ve gerçek işvereni olduğu, dava açan işçilerin kayıt üzerinde dava dışı ve 31.05.2007 tarihinde bu hizmetin ihale ile verildiği şirketin (Temka Gemicilik İnş. Nak. Tem. İt. İh. Ltd. Şti.) işçileri olarak gösterilmesinin davalının (TCDD işletmesinin) işverenlik sıfatını ortadan kaldırmayacağı ve diğer şirkete de işverenlik sıfatı vermeyeceği gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmesi gerektiği belirtilmiştir.
İşte müteselsilen sorumlu olan borçlular arasındaki iç ilişkide, bu konudaki sorumluluğun tamamen borçlulardan birine ait olacağı yönünde bir sözleşme yapılmış ise, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme hükümleri kendilerini bağlayacağından, dış ilişkide kanundan doğan teselsül gereğince borcu ödemiş olan müteselsil borçlunun, ödediği miktarın iç ilişkide borcun nihai yükümlüsü olan borçludan rücuen tahsilini talep edebileceği kabul edilmelidir. Yargıtay 13. HD’nin 28.01.2014 tarih ve 2013/22286 E., 2014/2147 K; 25.02.2014 tarih ve 2013/23685 E., 2014/5067 K., sayılı ilamları ile Dairenin 23.06.2014 tarih ve 3992 E., 4794 K.; 13.11.2014 tarih ve 9000 E., 7235 K; 30.10.2014 tarih ve 1137 E., 677 K; 26.10.2015 tarih ve 5859 E., 6854 K. sayılı ilamları da bu yöndedir.
Taraflar arasındaki hizmet alım sözleşmesinin 9. maddesi uyarınca sözleşmenin eklerinden biri olan İdari Şartname’nin 4.7. maddesi, “Sosyal Sigortalar Mevzuatı ile her türlü işçi ve işveren hakkındaki mevzuata göre işçi alınması, işçi haklarının ödenmesi, işçi çıkarılması ve sair konularda tüm sorumluluk yükleniciye ait olup idare bu konularda sorumlu sayılmayacaktır.” hükmünü içermektedir. Görüldüğü üzere sözleşmede işçi hak ve alacakları nedeniyle açıkça yüklenicinin (alt işveren davalının) sorumlu olacağı belirtilmiş olup, tarafların serbest iradeleri ile düzenlemiş oldukları sözleşme ve şartname hükümleri tarafları bağlayacağından, davacının aslında asıl (üst) işveren olarak İş Mahkemesi ilamına göre ödemiş olduğu miktarın tamamını, davalı alt işverenden sözleşme uyarınca rücuen tahsilini talep hakkını haizdir. Davacıyı işveren konumundan çıkarmak için yapılan muvazaa, taraflar arasında sözleşme hükümlerinin uygulanmasında davacının rücu talebini engelleyici bir etkiye sahip değildir. Yargıtay 11.HD’nin 12.11.2012 tarih ve 2011/13895 E., 2012/17891 K; 25.10.2013 tarih ve 1514 E., 18860 K. sayılı ilamları da bu yöndedir.
Bu durumda mahkemece, davalının kayden işçileri olduğu anlaşılan dava dışı işçilerin, işçilik hak ve alacakları nedeniyle davalı yüklenicinin sorumlu olacağı yönünde açıkça düzenleme içeren, sözleşmenin 9. maddesi uyarınca sözleşme eklerinden olan İdari Şartname hükmünün tarafları bağlayacağı, davacının İş Mahkemesi ilamına göre ödemiş olduğu miktarın tamamını davalı yükleniciden Teknik Şartname hükmü uyarınca rücuen talep hakkı bulunduğu, (Tarafları ve ödemelerin yapıldığı işçileri aynı olup farklı alacak kalemleri ile ilgili İstanbul Anadolu — Asliye Ticaret Mahkemesi’nin— Esas — Karar sayılı dosyasında Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 17/12/2015 Tarihli, 2015/2283 Esas 2015/8227 Karar sayılı ilamı)
İstanbul Anadolu — Asliye Ticaret Mahkemesi’nin — Esas — Karar sayılı dosyası ile iş bu dava dosyasının taraflarının aynı olduğu, ayrıca davaya konu edilen ödemelerin, mahkememizin iş bu dava dosyasında ismi geçen kişilere yapıldığı, fakat İstanbul Anadolu —. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin dosyasındaki davaya konu ödemelerin ücret farkı, fazla mesai, ikramiye ücreti ve ayrımcılık tazminatına ilişkin olduğu, mahkememizin iş bu dava dosyasında rücuu talep edilen ödemelerin ise işe başlatılmama nedeniyle ödenmesi gereken tazminat ve ücret alacaklarına ilişkin olduğu, dolayısıyla İstanbul Anadolu 6. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin dosyasının mükerrerlik teşkil etmediği,
Kadıköy — İş Mahkemesinin — Esas nolu dosyalarında, sırasıyla—‘ın işe iade taleplerinin Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2008/28828- 27931- 28843- 28844- 28842- 28845 Esas nolu dosyalarında olumlu olarak karara bağlandığı, davacı tarafça Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin 2008/28828- 27931- 28843- 28844- 28842- 28845 Esas sayılı kararı doğrultusunda —‘ın işe başlatılmamaları nedeniyle sırasıyla açtıkları — Esas sayılı dava dosyalarında lehlerine hükmolunan bedelin 198.701,84 TL olarak icra dosyalarında davacı tarafından ödendiği anlaşıldığından davanın kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm tesis edilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda Açıklanan Nedenlerle;
1-Davanın kabulü ile; 198.701,84 TL ‘nin;
-21.268,81 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-4.180,26 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-47.204,88 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-7.788,33 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-21.515,35 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-4.195,33 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-21.894,94 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-4.294,64 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-22.326,59 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-4.284,44 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-33.872,77 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden,
-5.975,50 TL’sinin 06/08/2015 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalı şirketten alınarak davacıya ÖDENMESİNE,
2-Alınması gerekli 13.580,15 TL harçtan peşin alınan 3.395,04 TL’sinin mahsubu ile bakiye 10.158,11 TL’nin davalıdan alınarak HAZİNEYE GELİR KAYDINA, Davacı tarafından yatırılan 3.395,04 TL harcın davalıdan alınarak DAVACI TARAFA ÖDENMESİNE,
3-Davacı tarafça sarf edilmiş, 29,20 TL, 4,30 TL vekalet pulu, 600,00 TL bilirkişi ücreti, 112,00 TL posta gideri olmak üzere toplam 745,50 TL’nin davalıdan alınarak DAVACI TARAFA VERİLMESİNE,
4-Davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden 17.878,11 TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak DAVACI TARAFA ÖDENMESİNE,
5Taraflarca dosyaya yatırılan ve sarf edilmeyen gider avansının karar kesinleştiğinde talep halinde yatırana İADESİNE,

Dair tebliğden itibaren 2 hafta içinde istinaf yolu açık olmak üzere davacı vekilinin huzurunda verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı. 26/04/2018