Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi 2016/376 E. 2018/1336 K. 28.12.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C. İstanbul Anadolu 4. Asliye Ticaret Mahkemesi
ESAS NO : 2016/376 Esas
KARAR NO : 2018/1336
DAVA : Hisse senetlerinden kaynaklanan hakların tespiti ve kar paylarının ödenmesi
DAVA TARİHİ : 27/06/2012
KARAR TARİHİ : 28/12/2018
Mahkememizde görülmekte olan Hisse senetlerinden kaynaklanan hakların tespiti ve kar paylarının ödenmesi talepli davanın yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İDDİA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin annesi olan —————— tarihinde vefat ettiğini, murisin banka kasasından çıkan davalı şirkete ait hamiline hisse senetlerinin müvekkilinin miras hissesi oranında —— tarihinde müvekkiline teslim edildiğini, söz konusu hisse senetlerinden kaynaklanan hakların kullanılması ile ilgili olarak davalı şirkete gönderilen ihtara yanıt verilmediğini, murisin ölümünden beri söz konusu hisse senetlerine dayalı hiçbir hakkın kullanılamadığını ileri sürerek, “davacının annesinin davalı şirkette gerek kendisine ait gerekse mirasen intikal eden tüm hisselerinin tespitine ve davacıya teslimine, banka kasasından çıkan ve davacıya teslim edilen hisselerle beraber davacının murisine ait yine davalı şirketin hisseleri ile birlikte tüm hisselerin tamamı üzerinden, bu hisselere dayalı olarak bu hisse senetlerinden doğan haklarla ilgili bugüne kadar yapılmış olan bedelsiz sermaye artışlarından gelen bedelsiz payların ve buna dayalı bedelsiz hisse senetlerinin tespiti ve teslimine, kasadan çıkan hisseler ve bu hisselerden doğan tüm hisse senetlerine isabet eden kar paylarının ait olduğu dönemden geçerli olmak üzere banka reeskont faizi ile birlikte davacıya ödenmesine, davacının sahip olduğu hisselere ve bunlardan doğan hisselere dayalı olarak bedelli sermaye artışları dolayısıyla sahip olunan rüçhan hakları miktarının tespitine ve rüçhan hakları bedellerinin ödenmesi için davacıya süre verilmesine, bunlara dayalı hisse senetlerinin teslimine” karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
SAVUNMA: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının tüm iddialarının zamanaşımına uğradığını, davacının dayandığı hisse senetlerinin müvekkili şirketin sermayesinin——–TL’ye çıkarılması sonrası basılmış olduğu anlaşılan ve hiçbir zaman dağıtılmamış, kullanılmamış, ekonomik değer olarak değerlendirilmemiş geçersiz belgeler olduğunu, davacının murisinin ölüm tarihine kadar şirket ortağı olup genel kurullara katıldığını, pay oranını tüm sermaye artışlarına karşın sabit kaldığını, dağıtılan kar paylarından adına isabet eden tutarı tahsil ettiğini, bu süreçte dava konusu hisse senetlerini kullanmayarak bunların değerinin ve geçerliliğinin olmadığını kabullendiğini, bir hatıra olarak saklamış olabileceğini, dayanılan belgelerdeki kar payı kuponlarının şirkete verilmemiş olmasına rağmen kar paylarının alınmış olmasının da bunu gösterdiğini, şirkette hiçbir ortağın hisse senedi ile işlem yapmadığını, davacı da hem kendi payı hem de mirasen intikal eden paylar nedeniyle ortak olup annesinin ölümünden önce ve sonra şirkette hisse senedi ile işlem yapılmadığını bildiğini savunarak, davanın reddini istemiştir.
DAVANIN AŞAMALARI:
İLK KARAR: Mahkememizce 19/11/2013 tarihli, ——– Esas, 2013/561 Karar sayılı karardaki “İddia, savunma, bilirkişi raporu ve tüm dosya kapsamına göre, ——— tarihinde yapılan sermaye artırımı ile şirketin sermayesinin ——-TL’den —— TL’ye çıkarıldığı, arttırılan —–0TL’lık kısmın ——TL’lik kısmının davacının annesi tarafından, —–TL’lik kısmının ise davacının babası tarafından taahhüt edildiği, davacının annesi ve babası tarafından taahhüt edilen sermaye toplamı—-0TL olup davacının annesine ait kasadan çıkan hisse senetlerinin tutarının da —- TL olduğu, bu durum davacının babasının kendisine ait hisse senetlerini eşi olan ———– teslim etmek suretiyle devrettiği gibi bir izlenim doğurmakta ise de davacının annesinin sadece kendisine ait 7.300.000 TL’lik payına ilişkin rüçhan haklarını kullanıp, öz kaynaklardan yapılan sermaye artırımı sonucunda kendi payına düşen bedelsiz hisse payları ve temettüleri aldığı, vefat edene kadar da şirket esas sermayesindeki %11,4063 oranını muhafaza ettiği, esas sermayenin 32.800 TL’lık kısmına tekabül eden bedelsiz paylar ve temettülerin de davacının babası tarafından alındığı, hazirun cetvelleri incelendiğinde davacının annesi ve babasının ayrı ayrı pay sahibi sıfatıyla genel kurullara katıldıkları bu durumun davacının annesinin vefatına kadar sürdüğü, davacının annesi, davacının babasına ait payları devralmış olsa idi pay sahipliği sıfatı sona eren babanın genel kurullara katılmasının mümkün olmayacağı, davacının babasından devraldığı paylara isabet eden bedelsiz payları ve temettüleri de davacının annesinin almış olması gerektiği, somut olayda böyle bir durum bulunmadığı, davacının annesinin davacının babasının paylarını devralmadığı, sadece hisse senetlerini kasada birlikte muhafaza ettikleri, davalı şirketin pay (hisse) senedi basılmasına ilişkin yönetim kurulu ya da genel kurul kararı bulunmadığı gibi hisse senetlerinin davalı şirketteki tüm pay sahiplerine dağıtıldığına ilişkin bir tutanak ya da aynı mahiyette bir belge de olmadığı, pay sahiplerinin davalı şirket genel kurullarına hisse senetlerini ibraz etmek suretiyle katıldıklarına ilişkin de delil bulunmadığı, davacının annesine ait kasadan çıkan hisse senetlerinin davalı şirkete karşı hukuken geçerli olmadığı” şeklindeki gerekçeyle davanın reddine karar verilmiştir.
YARGITAY BOZMA İLAMI: Yüksek Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 20/01/2015 tarih, 2014/2225 Esas, 2015/882 karar sayılı ilamındaki “Dava, davacının vefat eden annesinin banka kasasından çıkan davalı şirkete ait hamiline yazılı hisse senetlerinden kaynaklanan hakların tespiti ve hisse senetlerine isabet eden kar paylarının ödenmesi istemine ilişkindir.
Davacının annesi ————— tarihinde vefat etmiştir. Dosyada mevcut veraset ilamı örneğinden ———mirasçısı olarak eşi —— kızları olan davacı … …’nun kaldığı anlaşılmaktadır. Eş ——- ise dosyada mevcut veraset ilamı örneğine göre ——– tarihinde vefat etmiş mirasçı olarak davacı … dava dışı …’nu bırakmıştır. Davacı, annesi, babası ve kardeşi … muris ———— ölüm tarihi olan 03.11.1994 tarihinde davalı şirkette kendi adlarına hisse sahibidirler. Davacı … kardeşi … kendi hisselerinden hariç anne ve babalarının ölümü ile onlardan kalan şirket hisselerine de mirasen sahip olmuşlardır. Davacı … işbu davayı annesi ————-ölümünden sonra banka kasasından çıkan ve 26.07.2011 tarihinde kendisine teslim edilen hamiline yazılı hisse senetlerine dayalı olarak açmıştır.
Elbirliği mülkiyeti kuralları gereğince miras ortaklığının (terekenin) tümüne ilişkin davaların bütün mirasçılar tarafından mecburi dava arkadaşlığı ilkeleri uyarınca birlikte açılması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece mirasçılardan biri tarafından açılan davanın mahkemece hemen reddedilmemesi gerekir. Mahkemece, diğer mirasçıların davaya katılmasının (icazet vermeleri) sağlaması veya terekeye temsilci tayin ettirilmesi için davacıya uygun bir süre vermesi gerekir.
Bu itibarla mahkemece, dava dilekçesi ve davacı vekilinin 26.11.2012 tarihli dilekçesinin içeriği ile dava konusu hisse senetlerinin hamiline yazılı hisse senedi olduğu hususu hep birlikte nazara alınıp davacının iştirak halinde mülkiyet hükümleri uyarınca işbu davayı tek başına açıp açamayacağı konusunda hiçbir değerlendirme yapılmadan işin esasının yazılı gerekçelerle sonucu bağlanması doğru görülmemiş, bozmayı gerektirmiştir.” şeklindeki gerekçe ile mahkememiz kararı bozulmuş, bozma ilamına uyularak bozma ilamı doğrultusunda yargılamaya devam olunmuştur.
DAVANIN VE ÇEKİŞME KONULARININ TESPİTİ, DELİLLER, DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE DEĞERLENDİRİLMESİ, HUKUKİ NEDENLER VE SONUÇ:
1-Davanın ve çekişme konularının tespiti: Dava, davacının vefat eden annesinin banka kasasından çıkan davalı şirkete ait hamiline yazılı hisse senetlerinden kaynaklanan hakların tespiti ve hisse senetlerine isabet eden kar paylarının ödenmesi istemine ilişkindir.
Taraflar arasındaki uyuşmazlık,
a-Dava zamanaşımı süresinin dolup dolmadığı,
b-Murisin kasasından çıkan hisse senetlerinin davalı şirkete karşı hukuken geçerli olmadığı,
c-Hisse senetleri davalı şirkete karşı geçerli ise bu hisse senetlerinden doğan rüçhan hak bedellerinin değerinin ne kadar olduğu noktalarında toplandığı tespit olunmuştur.
2-Aktif husumet ehliyeti ile ilgili inceleme: Davacının annesi — ——— tarihinde vefat etmiştir. Dosyada mevcut veraset ilamı örneğinden ————- mirasçısı olarak eşi ———-, kızları olan davacı … …’nun kaldığı anlaşılmaktadır. Eş ——— ise dosyada mevcut veraset ilamı örneğine göre ——– tarihinde vefat etmiş mirasçı olarak davacı … dava dışı …’nu bırakmıştır. Davacı, annesi, babası ve kardeşi … muris ———— ölüm tarihi olan —- tarihinde davalı şirkette kendi adlarına hisse sahibidirler. Davacı … kardeşi … kendi hisselerinden hariç anne ve babalarının ölümü ile onlardan kalan şirket hisselerine de mirasen sahip olmuşlardır. Davacı … işbu davayı annesi —- —— ölümünden sonra banka kasasından çıkan ve 26.07.2011 tarihinde kendisine teslim edilen hamiline yazılı hisse senetlerine dayalı olarak açmıştır.
Elbirliği mülkiyeti kuralları gereğince miras ortaklığının (terekenin) tümüne ilişkin davaların bütün mirasçılar tarafından mecburi dava arkadaşlığı ilkeleri uyarınca birlikte açılması gerekmektedir. Bu kapsamda sadece mirasçılardan biri tarafından açılan davanın mahkemece hemen reddedilmemesi gerekir. Mahkemece, diğer mirasçıların davaya katılmasının (icazet vermeleri) sağlaması veya terekeye temsilci tayin ettirilmesi için davacıya uygun bir süre vermesi gerekir.
Mahkememizce, davacı dışındaki tek mirasçının … olduğu tespit edilmiştir. Bu mirasçı vekili tarafından Mahkememize sunulan ve … tarafından yazıldığı belirtilen 3.6.2018 tarihli dilekçede; “1964 yılından beri gerek kardeşi olan davacının, gerekse kendisinin şirketin toplantılarına katıldıklarını, bu hisselerin davacıya hak vermeyeceğini, bu davanın davacının rahatsızlandığı bir dönemde eşi tarafından alınan vekaletname ile haksız olarak açıldığını, usuli eksikliğin giderilmesi için davaya icazet verdiği” bildirilmiştir. Böylece Mahkememizce Yargıtay bozma ilamında belirtilen bu eksiklik tamamlandıktan sonra davaya devam olunmuştur.
3-Zamanaşımı defi ile ilgili inceleme ve gerekçe: Zamanaşımı defiiyle ilgili olarak, dava 27/06/2012 tarihinde açılmıştır. Davalının kabulünde olduğu üzere davaya konu murise ait kiralık kasa 25/04/2011 tarihinde açılmıştır. Şirketle ortağı arasındaki davalar TBK m. 147 (BK m. 126/4) uyarınca 5 yıllık zamanaşımına tabidir. Zamanaşımı süresinin alacağın muaccel olması ile işlemeye başlayacağına ilişkin temel kural TBK m 149’da (BK m. 128) öngörülmektedir. Bu açıklamalardan sonra somut olaya gelindiğinde, alacak kasanın açılmasıyla 25.4.2011 tarihinde muaccel hale geldiğine göre işbu davanın açıldığı tarihe kadar beş yıllık zamanaşımı süresi dolmamış olduğundan davalının zamanaşımı defiinin reddine karar vermek gerekmiştir.
4-Deliller, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesi, hukuki nedenler ve sonuç: Mahkememizce davacı tarafın delilleri toplandıktan sonra gerek bozmadan önce, gerekse bozma sonrasında iki ayrı uzman bilirkişi kurulu vasıtasıyla yukarıdaki uyuşmazlık konularında gerekli incelemeler yaptırılarak uyuşmazlığın çözümü yoluna gidilmiştir.
İşbu davaya konu olayda, ————– Şubesindeki muris ————-adına kayıtlı kasadan çıkan ——– hisse senetleri, ——- mirasçısı olması sebebiyle davacı …’a teslim edilmiştir, Bunun üzerine davacı, bu ————–noter vasıtasıyla gönderdiği ihtarname ile tüm pay sahipliği haklarından ötürü talepte bulunmuş, ancak———– tarafından yanıt verilmediğinden işbu davayı açmıştır.
————- tarihli Ticaret Bakanlığı,—– tarih ve —– Esas sayılı İstanbul 1. Asliye Ticaret Mahkemesi kararı ile 6762 sayılı TTK hükümlerince tescil ve ilan edilmiştir.
Şirketin sermayesi1 1.000.000 TL ve her biri 5.000 TL ile temsil edilen 200 paya bölünmüştür.
6102 sayılı TTK’nin 503. Maddesi ve 6762 sayılı eski TTK’nin 402. Maddesine göre intifa senedi, sahibine sadece malvarhksal haklar sağlayan ve hisse senetlerinden farklı olarak herhangi bir payı temsil etmeyen kıymetli evrak niteliğindeki şirketin kurucularına özel çıkarılan senetlerdir.
Şirket esas sözleşmesinin 7. Maddesi “Genel Kurul kararıyla safi kardan veya fevkalade yedek akçelerden ayrılacak para ile hisse senetlerinin tedricen itfası kabildir. Bu takdirde, hisse senetleri geri alınan pay sahiplen intifa senedi verilir. Bu senetlerin birinci temettü hissesinden faydalanma hakları yoktur, bunlar yalnız ikinci temettü hissesi tevziatına katılırlar.” hükmünü,
Şirket esas sözleşmesinin 8. Maddesi uyarınca, “Sahip bulunduğu hisse veya intifa senedini satmak isteyen kimse, bunları ancak diğer pay sahiplerine satabilir. Diğer pay sahiplerinden alıcı yoksa keyfiyeti yazı ile Şirket’e bildirir. Şirket, harice satışa muvafakat eder veya bir hafta zarfında cevap vermezse satıcı bu hisseleri pay sahibi olmayan kişilere satabilir.” hükmünü haizdir.
Şirket esas sözleşmesinin 1. Maddesine göre şirketin kurucu üyeleri;
1)———- (Yönetim Kurulu Başkanı),
2)———- (Yönetim Kurulu Başkanı Yard.),
3)——
4)———
5)İ——-
Şirketin uyuşmazlık konusu paylarının üzerinde yazan bilgilerden de teyit edileceği gibi; —– tarihinde tescil ve —– tarih, — sayılı —- ile ilan edilen bilgiler uyarınca şirketin esas sözleşmesinde değişikliğe gidilmiş ve şirketin 8.000,000 TL olan sermayesi 56.000.000 TL artırılarak 64.000.000 TL’ye çıkarılmıştır. Söz konusu sermaye 12.800 adet pay ile temsil edilmiştir. Buna göre şirketin ilgili tarihteki sermaye artışına katılım, esas sözleşmenin 6. maddesi uyarınca ——— (%58,58), ——– (%13,23), ———-(%13,04), ——-(%15,15) şeklinde oluşmuştur. Buna göre pay sahipliği verileri toplam pay adedi (12.800) veya pay tutarına (64.000,000) bölündüğünde toplam sermayedeki pay oranı hesaplanmış olacaktır. Buna göre dava konusu ——- için toplam pay sahipliği tutarı ve oranı “1.460/12.800 = % 11,40 veya 7,300.000/64.000.000 = % 11,40” şeklinde olmuştur.
Pay sahipliğinin tanıdığı yasal haklar;
a)Kar payı,
b)Sermaye artışına öncelikli katılım (rüçhan),
c)Payın bir diğer yatırımcıya satılması halinde pay değer artış kazancı,
d)Şirket genel kuruluna katılma, bilgi alma ve oy kullanma,
şeklindedir.
Davacı …’un 1996 yılı Olağan Genel Kurul Toplantısına sahip olduğu bir paya istinaden asaleten ve murisin paylarını temsilen katıldığı görüldüğünden yukarıdaki d bendine ilişkin yeterliliğin sağlandığı ve bu konuda başka bir itiraz ve talebin yerinde olmayacağı,
Payların bir diğer kişiye satışının söz konusu olmaması nedeniyle c bendinin dava konusu dışında olduğu,
Sermaye artışına öncelikli katılım hususunda yine Genel Kurul Toplantısı zorunlu olduğundan d bendine atıf yapılarak bu maddenin de eleneceği,
Kar payı dağıtımına ilişkin a bendiyle ilgili olarak tüm ortaklar için ilgili yasal mevzuatın şirket uygulamalarında usulünce gerçekleştirildiği dosya kapsamındaki kayıt ve belgelerden anlaşıldığı şeklinde pay sahipliğine ilişkin yasal haklar irdelenmiştir.
Sonuç olarak pay sahiplerinin pay sahipliğinden doğan herhangi bir hakkının kaybına ilişkin somut bulgu yoktur.
Öte yandan davada pay sahipliği hakkının banka kasasından çıkan paylar üzerinden sınırlandırılarak değerlendirilmesinin davanın uzamasına sebep olduğu görülmektedir. Bu konu halka açık şirketler için Merkezi Kayıt Kuruluşu tarafından elektronik ortamda takip edilmekte iken halka açık olmayan anonim şirketler için her ne kadar zorunlu olmasa da, fiziki ortamda bastırılan hisse senetleri ile takip edilebilir. Ancak her şekilde ticaret hukuku uyarınca payların geçerliliği ve sağladığı hakların kullanımı şirketin diğer yasal kayıtlarıyla da teyit edilmelidir. Başka bir ifadeyle, bir şırketjn pay sahibi olunduğunun tek ispatı paylar olmadığı gibi bir kışının elinde bulundurduğu paylardan ötürü kıymetli evrak hukukunca ileri sürdüğü hak sahipliğini ispatı için şirketin kayıtlarıyla bütünsel bir uyumun aranması da zorunludur.
Davamızda pay sahipliğini teyit eden diğer kayıtlar arasında;
a)Şirketin sermaye artışına ilişkin yönetim kurulu kararları,
b)Şirketin esas sözleşmesi ve tadilleri, Bakanlık onayı,
c)Şirketin sermaye artışının genel kurul ile pay sahiplerince onaylanması ticaret siciline tescili, ——- ile ilanı,
d)Şirketin yasal muhasebe kayıtlarında sermaye artışına ilişkin taahhüdün pay sahiplerince itfasının gösterilmesi,
e)Pay sahipliğinin sunduğu kar payı (temettü) gibi hakların yine kuponlar ve/veya yasal defter kayıtları ile takibi,
Şeklinde sıralanabilir. Bu hususların eksikliği veya teyit edilememesi halinde pay senetleriyle ilgili ihtilaf olması kaçınılmazdır.
Tüm bu nedenlerle,
Doç. Dr. ———— oluşan bilirkişi heyetince yapılan teknik incelemeler sonucunda, Şirket’in yasal defter ve kayıtlarından, pay defterinden ve vergi beyanlarından; ——– vefatından sonra — ——- ilgili tarihteki 64.000.000 TL sermayesinde sahip olduğu %11,40’lık payının(68.225 adet) veraset ilamı doğrultusunda varislerine ödendiği tespit olunmuştur.
Bilirkişiler Doç. Dr. ———– tarafından düzenlenen bu teknik rapor dosya kapsamına uygun, denetime elverişli ve yeterli bulunmakla hükme esas alınmıştır.
Buna göre, davalı Şirket’in sermayesi 16.04.1986 tarihinde yapılan sermaye artırımı ile 8.000.000 ETL’den 64.000.000 ETL’ye çıkarılmıştır. Artırılan 56.000.000 eski TL’lik kısmın 7.300.000 ETL’lik kısmı davacının vefat eden annesi tarafından taahhüt edilmiştir. Davacının annesi, taahhüt etmiş olduğu bu sermaye ile daha önce hisselerini devretmek suretiyle ayrıldığı davalı şirkette tekrar pay sahibi sıfatını kazanmıştır. Artırılan 56.000.000 ETL’lik sermayenin 32.800.000 ETL’lik kısmı ise davacının 09.08.2005 yılında vefat eden babası tarafından taahhüt edilmiştir. Böylece davacının annesi vc babası tarafından taahhüt edilen sermaye miktarı toplam 40.100.000 ETL olmuştur.
Davacının vefat eden annesine ait kasanın 25.04.2011 tarihinde açılması sonucunda kasada davalı şirketin 40.100.000 ETL. tutarında hamiline yazılı hisse senedi olduğu görülmüştür. Dikkat edilecek olursa bu tutar davacının annesi ve babasının sahip oldukları pay toplamına eşittir. Bu durumda öncelikle akla iki ihtimal gelmektedir. Bunlardan ilki davacının annesinin, davacının babasına ait hisseleri babasından devraldığıdır. İkincisi ise, davacının annesi ve babasının bu hisse senetlerini birlikte muhafaza etmiş olmalarıdır.
Somut olayın meydana geldiği tarihte yürürlükte bulunan ve bu sebeple huzurdaki davaya uygulanması gereken yürürlükten kalkan 6762 sayılı TTK m. 559/1 uyarınca hamiline yazılı kıymetli evrak zilyetliğin devri ile devredilebilir. Bu kural kıymetli evrak niteliğindeki hamiline yazılı hisse senetleri için de geçerlidir. Bir başka deyişle, hamiline yazılı hisse senetlerinin devri için, zilyetliğin devri yollarından biri olan -devre yönelik sözleşmenin yanısıra- sadece teslim yeterlidir. Bu açıdan somut olaya bakıldığında davacının annesinin zilyetliğinde bulunan kasadan, hem annesine hem babasına ait hisse senetlerinin tamamı çıktığına göre, sanki davacının babasının kendisine ait hisse senetleri annesine teslim etmek suretiyle devrettiği gibi bir izlenim doğmaktadır. Ancak somut olayın özellikleri incelendiğinde durumun böyle olmadığı, davacının annesinin sadece kendisine ait 7.300.000 ETL’lik payına ilişkin rüçhan haklarını kullandığı, öz kaynaklardan yapılan sermaye artırımı sonucunda kendi payına düşen bedelsiz hisse paylan ve temettüleri aldığı, vefat edene kadar da şirket esas sermayesi içindeki %11,4063 oranını muhafaza ettiği anlaşılmaktadır. Keza, esas sermayenin ————kısmına tekabül eden bedelsiz paylar ve temettüler de davacının babası tarafından alınmıştır. Bunun yanısıra, dava dosyasındaki hazirun cetvelleri incelendiğinde, davacının annesi ve babasının ayrı ayrı pay sahibi sıfatıyla genel kurullara katıldıkları da görülmekte ve bu durum davacının annesi vefatına kadar sürmektedir. Eğer davacının annesi, davacının babasına ait payları kendisinden devralmış olsa idi, pay sahipliği sıfatı sona eren babasının genel kurullara katılması mümkün olmayacağı gibi, davacının babasından devraldığı paylara isabet eden bedelsiz payları ve temettüleri davacının annesinin almış olması gerekirdi. Ancak somut olayda böyle bîr durum mevcut değildir. Tüm açıklamalardan davacının annesinin, davacının babasının paylarını devralmadığı ve davacının annesinin ve babasının kasadaki hisse senetlerini birlikte muhafaza ettikleri anlaşılmaktadır.
Somut olayda irdelenmesi gereken önemli bir konu da, davacının annesinin kasasından çıkan hisse senetlerinin hukuken geçerli olup olmadığı hususudur. 6762 sayılı TTK m. 413, hisse senetlerinde yer alacak hususları düzenlemesine karşın, hisse senedi çıkarılmasına yönünde bir yönetim kurulu ya da genel kurul kararının gerekliliği yönünde herhangi bir düzenleme içermemektedir. Ancak anılan maddenin bu yönde bir düzenleme içermemesi ve şirket adına imza yetkisine sahip iki kişinin imzasının bulunması zorunluluğu, hisse senedi çıkarma işlemenin anonim şirketin yetkili organının bu yönde karar alma zorunluluğunu kesinlikle ortadan kaldırmaz. Çünkü şirket adına imza yetkilisi (temsilci) iki kişinin imzasıyla hisse senedi çıkarılmasının hukuki dayanağının, bu konuda alınmış bir karar olmasını gerekir. Karar almaya yetkili organ ise yönetim kuruludur. Zira, eski TTK m. 317 uyarınca anonim şirket yönetim kurulu tarafından yönetilir. Bir başka deyişle, kanun ya da esas sözleşmeye genel kurula bırakılmayan her konuda karar almaya yetkili organ yönetim kuruludur. Yönetim kurulu, kurul organ olması sebebiyle yönetim (idare) yetkisini karar almak suretiyle gerçekleştirir. Şirketin temsilcileri TTK m. 319 uyarınca murahhas sıfatını haiz değil ise yönetim kurulunun ya da genel kurulun aldıkları kararlar doğrultusunda temsil yetkilerini kullanabilirler. Dolayısıyla, eski TTK m. 413’de hisse senetleri üzerinde şirketi temsile yetkililerden ikisinin imzasının aranması, payların hisse senedine bağlanması için yönetim kurulunun karar almasına gerek olmaması şeklinde kesinlikle yorumlanamaz. Aksine bir düşünce tarzı, örneğin 5 üyeden oluşan yönetim kurulu üyelerinin ikişer tanesinin, birbirinden bağımsız olarak, aynı numaralan taşıyan hisse senetleri bastırmasına neden olabilecektir ki, bu durumun hukuki güvenliği ne kadar tehlikeye atacağı aşikardır. Keza, hisse senedi çıkarılmasına ilişkili yönetim kurulu kararının varlığı ve bu kararın tescil ve ilan edilmesi, hangi tarihten itibaren şirketin paylarının senede bağlandığı konusunda kesin belirleyici etkiye sahip olacaktır. Buna göre, yönetim kurulunun payın senede bağlanmasına ilişkin kararının tescilinden önce yazılı şekilde pay devredilebilirken, payın senede bağlandığı tarihten itibaren nama yada hamiline yazılı pay senetlerinin devrine ilişkin TTK kuralları uygulanacaktır. Özetle, hisse senetlerinin yönetim kurulu kararı ile ihraç edilmesi ve bunun tescil ve ilanı, hukuk güvenliği açısından da bir zorunluluktur. Nitekim, eski TTK m. 413’ün mehazı olan İsviçre Borçlar Kanunu’nun 622. maddesinin 5. fıkrası hisse senetlerinin en az bir yönetim kurulu üyesi tarafından imzalanması gerektiğini düzenlemesine ve anılan maddede yönetim kurulunun veya genel kurulun bu konuda bir karar almasına ilişkin herhangi bir hüküm içermemesine rağmen, doktrinde, hisse senedi çıkarma konusundaki yetkinin yönetim kurulunda olduğunu, hatta bu yetkini yönetim kurulunun devredilemez yetkilerinden olduğunu belirtmektedir. Türk Hukuku’nda da Taşdelen, “Anonim Ortaklıkta Pay Sahipliği Sıfatının Kazanılması” (İstanbul 2005) başlıklı eserinde hisse senedi çıkarılmasına karar verme yetkisinin, şirketin yetkili organına ait olduğunu belirttikten sonra {s. 24) yetkili organın, genel kurul olduğunu (s. 25) belirtmektedir.
Görüldüğü üzere, yetkili organın hangisi olduğu konusu tartışmak olsa da, anonim şirketin hisse senedi çıkarabilmesİ için yetkili organının bu konuda verilmiş kararının bulunmasının zorunlu olduğu doktrinde de kabul edilmektedir. Üstelik bu yönde verilmiş kararın ticaret siciline tescil ve ilan edilmesi de gerekmektedir. Zira. eski TTK m. 300/2 b. (5)’de “hisse senetlerinin nev’ileri, hamiline veya nama yanlı oldukları ve muayyen hisse senetlerinin bahşettikleri imtiyazlarım tescil ve ilanı zorunludur (Aynı yönde TAŞDELEN, s. 25). Bu husus, hem şirket pay sahiplerinin hem de, örneğin bir pay sahibinden pay devralacak olan üçüncü kişilerin şirketin paylarının hisse senedine bağlanıp bağlanmadığı, hisse senetlerinin nama mı hamiline mi olduğu konusunda bilgi sahibi olmaları sonucunu doğuracaktır. Şirketin payları hisse senedine bağlanmış olmasına rağmen bu husus tescil ve ilan edilmemişse, payını hisse senetlerinin devrine ilişkin kurallara göre devretmeyen pay sahibinin ve devralanın kendisini pay defterine kaydetmesi için başvurduğu şirketin, hisse devrinin geçersiz olduğunu ileri sürmesi, 6762 sayılı TTK m. 39/2’de düzenlenen ticaret sicilinin olumsuz fonksiyonu uyarınca mümkün değildir.
Bu açıklamalar ışığında somut olay incelendiğinde, dava dosyasında davalı şirketin pay (hisse) senedi basılmasına ilişkin herhangi bir yönetim kurulu ya da genel kurul kararına rastlanmadığı, ayrıca bu hisse senetlerinin davalı şirketteki tüm pay sahiplerine dağıtıldığına ilişkin bir tutanak ya da aynı mahiyette bir belge de bulunmadığı, üstelik davalı şirkete ilişkin yapılan genel kurullarda pay sahiplerinin hisse senetlerini ibraz etmek suretiyle katıldıklarına ilişkin de herhangi bir bulgu elde edilmediği anlaşılmakla, davacının kasasından çıkan hisse senetlerinin davah şirkete karşı hukuken geçerli olmadığı kanaatine varıldığından kanıtlanamayan davanın reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM:Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Harçlar yasasına göre alınması gerekli 35,90 TL harcın, davacı tarafından peşin olarak yatırılan 21,15 TL harçtan mahsubu ile bakiye 14,75 TL’nin davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına,
3-Davacı tarafından sarf edilen yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından sarf edilen 21,00 TL tebligat posta masrafınn davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
5- Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden karar tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT’nin 13/1.maddesi uyarınca 2.180 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-Dosyada mevcut gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı … vasisi …, mirasçı ———- vekili Av. … ile davalı- vekilleri Av. … ve Av. …’ın yüzlerine karşı. 6100 sayılı HMK geçici 3/2. maddesi uyarınca Bölge adliye mahkemelerinin göreve başlama tarihinden önce aleyhine temyiz yoluna başvurulmuş olan kararlar hakkında, kesinleşinceye kadar 1086 sayılı HUMK’un 26/9/2004 tarihli ve 5236 sayılı Kanunla yapılan değişiklikten önceki 427 ilâ 454 üncü madde hükümlerinin uygulanmasına devam edileceğinden HUMK 432/1. Maddesine göre kararın tebliğinden itibaren 15 günlük yasal sürede Yargıtay temyiz kanun yolu açık olmak üzere verilen karar açıkça okunup usulen anlatıldı.28/12/2018