Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Anadolu 3. Asliye Ticaret Mahkemesi 2022/731 E. 2023/809 K. 26.10.2023 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C. İstanbul Anadolu 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ

ESAS NO : 2022/731
KARAR NO : 2023/809

DAVA : Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ : 27/09/2022
KARAR TARİHİ : 26/10/2023

Mahkememizde görülmekte olan Tazminat (Haksız Fiilden Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,

GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde 28/06/2021 tarihinde müvekkilinin maliki bulunduğu —-plakalı aracın, davalı sigorta şirketi nezdinde sigortalı bulunan araç ile tarihinde karışmış oldukları maddi hasarlı trafik kazasında davalı yanın sigortalısının % 100 kusurlu olduğu, müvekkili için davalı-borçlu sigorta şirketine başvuru yapılmış olmasına rağmen sigorta şirketinin 8 iş günü içerisinde ödemekle zorunda olduğu tazminatı ödemediğini, müvekkilinin haklarını(tazminatını) sebepsiz yere ödemeyerek ihlal ettiğini, ödemekle zorunlu olduğu tazminatı sürümceme de bırakarak sebepsiz zenginleşmeye gittiğini, ödeme yapılmaması nedeniyle Sigorta Tahkim Komisyonu nezdinde başvuru yapıldığını, Sigorta Tahkim Komisyonunun—– karar numarasıyla kabulüne karar verilmiş, tahsil edilmesi gereken tazminat alacağının yasal süresinde tahsil edilemediğini, alacağın zamanında tahsil edilememesinden ve faizi aşan zararın ortaya çıkmış olması sebebiyle dava açma zorunluluğu doğduğunu, müvekkilinin borcu tahsil etmek amacıyla 28/06/2021 tarihinde borçluyu temerrüde düşürdüğünü ancak alacağını 05/04/2022 tarihinde icra kanalı ile tahsil edebildiklerini, müvekkilinin davalıdan talep ettiği tazminatın temerrüde düşürdüğü tarihteki alım gücü ile tahsil edeceği tarihteki alım gücü de aynı olmayacağını ve müvekkilinin zarara uğrayacağını, dosyada tahsil edilen yasal faizi ile alacaklı müvekkilinin zararını karşılar nitelikte bir bedel olmadığını açıklanan nedenlerle müvekkilinin alacağını zamanında tahsil edememesinden kaynaklanan belirsiz olan munzam zararının şimdilik 500,00 TL’sinin davalıdan avans faizi ile tahsiline, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı yana tahmiline karar verilmesini talep etmiştir.
DAVALI VEKİLİ CEVAP DİLEKÇESİNDE . müvekkili şirketin başvuruya konu kaza sonucunda yürürlükte bulunan yasa ve mevzuatlara ve objektif kriterlere uygun olarak ödeme yaptığını, işbu nedenle bakiye herhangi bir zararın kabulünün mümkün olmamakla birlikte mahkeme aksi kanaate ise de müvekkili şirketin başvuru öncesi ödemiş olduğu tazminatın bilirkişice takdir edilen miktardan karar tarihine dek işlemiş olan faizi ile tenzili gerektiğini, müvekkili şirketin 04.04.2022 tarihinde 11.000 TL hasar tazminatı ödemesi yaparak yasal faiziyle birlikte davacının tüm alacağını karşıladığını, munzam zararın söz konusu olmadığını, müvekkili şirketin kaza sonrasında başvurunun ardından gerekli ödemeyi yaptığını, davacı tarafın bakiye zararını ispat edememesi üzerine tahkim kararını beklediğini, davalı müvekkili şirketin zamanında üzerine düşeni yapmış olması nedeniyle bir kusurunun bulunmadığını açıklanan nedenlerle davanın esastan reddine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin de davacı yana yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.

DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava;hukuki niteliği itibariyle 28/06/2021 tarihinde davacının—– plakalı araç ile davalı sigortaya ZMMS sigorta ile sigortalı —– plakalı araç arasında meydana gelen trafik kazası sonucu 05/04/2022 tarihinde yapılan ödeme nedeniyle oluşan 6098 sayılı TBK nın 122. Maddesi uyarınca Munzam zararın tazmini istemli tazminat davasıdır.
6102 sayılı TTK’nin 4/2 maddesi yollamasıyla 6100 Sayılı HMK’nin 316 ilâ 322 maddelerinde düzenlenen basit yargılama usulüne tabi işbu davada mahkememizce dilekçeler aşaması tamamlanmış ve usulüne uygun olarak yapılan davet sonucunda duruşma açılarak ön inceleme duruşması icra edilmiş, uyuşmazlık belirlenmiş ve dava şartı zorunlu arabuluculuk sürecinden sonuç alınamadığından bu kez sulh teşvik yapılmasına karşın duruşmada hazır bulunan davacı vekilinin beyanına göre tarafların sulh yolunu tercih etmediklerinin anlaşılması üzerine tahkikata geçilerek tahkikat işlemleri ve delillerin incelenmesi tamamlanmış, karar duruşmasına katılan davacı vekilinin son sözleri de dinlenip zapta yazılarak aşağıdaki hüküm sonucuna ulaşılmıştır. Öncelikle dosyaya mübrez Arabuluculuk tutanağına göre de zorunlu arabuluculuk dava şartının yerine getirildiği ve anlaşmazlık üzerine işbu davanın açıldığı anlaşılmıştır.Somut olaya geçmeden önce dava konusu olayın hukuki temeli ve uyuşmazlığın çözümüne etki edecek yasal düzenlemelere ve yargısal uygulamalara değinmekte yarar vardır.6098 Sayılı TBK’nin 122. maddesi “Alacaklı, temerrüt faizini aşan bir zarara uğramış olursa, borçlu kendisinin hiçbir kusuru bulunmadığını ispat etmedikçe, bu zararı da gidermekle yükümlüdür. Temerrüt faizini aşan zarar miktarı görülmekte olan davada belirlenebiliyorsa, davacının istemi üzerine hâkim, esas hakkında karar verirken bu zararın miktarına da hükmeder. ” hükmünü haizdir. Bu hükümle uygulamada munzam zarar, kanuni tanımı ile aşkın zarar olarak adlandırılan hukuki kurum düzenleme altına alınmış olup mülga 818 sayılı Borçlar Kanunu’nun (BK) 105. maddesi de bu hususta aynı yönde düzenleme içermektedir.
Aşkın (munzam) zarar, para borcunun ifasında borçlunun kusuruyla temerrüde düşmesi nedeniyle alacaklı nezdinde ortaya çıkan zararın temerrüt faizivle karşılanamaması hâlinde söz konusu olan bir zarar olup bu zarar. borçlunun temerrüdü ile borcun ödendiği tarih aralığındaki dönemi kapsamaktadır. Bu anlamda aşkın (munzam) zarar. temerrüt faizini aşan ve kusur sorumluluğuna dair ilkelere bağlı bir zarar türü olarak kabul edilir (—- zarar borçlu temerrüde düşmeden borcunu ödemiş olsaydı, alacaklının mal varlığının kazanacağı durum ile temerrüt sonucunda ortaya çıkan ve oluşan durum arasındaki farktır.Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken ilk koşul, bir para borcunda borçlunun temerrüdünün varlığıdır. ikinci koşul: borçlunun temerrüdü nedenivle temerrüt faiziyle karşılanamayan alacaklı zararının mevcudiyetidir. Ancak alacaklının zararının temerrüt faizinden az yahut temerrüt faizine eşit olması durumunda, zararın temerrüt faiziyle karşılanacak olması sebebiyle aşkın (munzam) zararın varlığından söz edilemez. Üçüncü koşul: borçlunun temerrüde düşmede kusurlu olmasıdır. Zira aşkın (munzam) zarar sorumluluğu. temerrüt faizinden sorumluluktan farklı olarak kusur sorumluluğuna dayanmakta olup burada aranan kusur. borçlunun temerrüde düşmekteki kusurudur. Aşkın (munzam) zararın varlığı için gereken son koşul ise: borçlunun temerrüdü ile alacaklının aşkın (munzam) zararı arasındakı illiyet bağının mevcudiyetidir. Aşkın zararın ispatına ilişkin yükümlülük, bu zararın varlığını iddia eden alacaklının üzerindedir. Bu bağlamda aşkın (munzam) zarar alacaklısı. TBK’nin 122. maddesine dayalı olarak tazminat talebinde bulunabilmesi için öncelikle kaynağı ne olursa olsun evvela bir alacağı olduğunu, borçlunun temerrütte bulunduğunu. illiyet bağını ve bu alacağını tahsil edememesinden veya geç ödeme yapılmasından doğan ve duruma göre malvarlığında azalma veya engellenen kazançlardan oluşan zararını kanıtlamak durumundadır.
Yargıtay Hukuk Genel Kurulunun —–29.03.2022 Tarihli benzer uyuşmazlıkta verdiği emsal karar gerekçesinde işaret edildiği üzere: Aşkın (munzam) zararın talebinde varlığı iddia olunan zararın. yine alacaklı tarafından yasal ispat vasıtalarıyla somut. inanılır ve açık bir biçimde ispatlaması gerekir. Başka bir anlatımla alacaklı tarafça aşkın (munzam) zarar olgusu, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 194. maddesi gereğince ispata elverişli şekilde somutlaştırılarak ileri sürülen iddianın ispatı için gerekli tüm deliller somut olarak ortaya konulmalıdır. Bu itibarla salt ülkenin ve piyasanın içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan olan enflasyon. yüksek faiz. para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı olarak ileri sürülen aşkın (munzam) zarar talebi. alacaklının bu sebeple zarara uğradığını açık ve somut bir biçimde iddia ve ispat etmediği müddetçe TBK’nin 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın kanıtı olarak ileri sürülemez ve anılan şartlar sebebiyle ortaya çıkan olumsuzluklar alacaklı zararı olarak kabul edilemez.
Dolayısıyla TBK’nin 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın zararı genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları mevduat faizleri, paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Başka bir anlatımla vüksek enflasyon dolar kurundaki artış, serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu. paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma, davacıyı ispat yükünden kurtarmayacağı gibi herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Bu itibarla ülkenin içinde bulunduğu ekonomik olumsuzluklardan hareketle ileri sürülen soyut ve varsayıma dayalı zarar iddiaları hükme esas alınamaz.
Türk Borçlar Kanunu’nun 122. maddesi kapsamında aşkın (munzam) zararın talep edilebilirliğinin bir koşulu da alacaklı yönünden mevcut olan zararın açık ve somut bir biçimde ispatıdır. Bu bağlamda ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma. alacaklı yönünden aşkın (munzam) zarar olarak nitelendirilemeyeceği gibi salt bu olguya dayanılması neticesinde zararın ispatına dair koşulun gerçekleştiği söylenemez. Zira burada zararın olgusunun, HMK ‘nin 194. Maddesi kapsamında ispata elverişli bir şekilde somutlaştırılarak zarar iddiasının ispatı için gerekli tüm deliller ortaya konulmalıdır. Mahkememizce davacı vekiline işbu konuda süre verilerek delillerin somutlaştırılması istense de davacı vekili tarafından dava dilekçesinde öne sürülen tezler tekrarlanmakla yetinilmiştir.
Bu itibarla davacı tarafından ileri sürülen, ülkemizdeki belirli dönemlerde mevcut olan ekonomik olumsuzluklardan enflasyon. yüksek faiz. para değerindeki düşüş gibi olgulara dayalı aşkın (munzam) zarar talebi. zarar olgusunun delili olarak kabul edilemez.Zira ülkemizdeki belirli dönemlerde var olan ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma. tek başına davacının temerrüt faizi dışında bir zararının varlığının ispatı değildir. Dolayısıyla ekonomik şartlar sebebiyle ortaya çıkan yüksek enflasyon. döviz kurlarındaki dalgalanma. serbest piyasadaki faiz oranlarının yüksek oluşu. paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma gibi olumsuzluklar bir karine olarak kabul edilip davacıyı, kendi somut durumuna özgü vakıalarla oluştuğu iddia olunan zararı ispat yükümlülüğünden kurtarmayacağı gibi davacıya bu yönde herhangi bir ispat kolaylığı da sağlamaz. Hâl böyle olunca, TBK’nin 122. maddesinde karşılanması öngörülen faizi aşan aşkın (munzam) zararın. genel ekonomik olumsuzlukların (ülkede cari enflasyon oranı, yüksek ve değişken döviz kurları, mevduat faizleri. paranın satın alma gücünde meydana gelen azalma) dışında davacının durumuna özgü somut vakıalarla ispatlanması gerekir. Burada kanıtlanacak olgular; ekonomik şartlar sonucu ortaya çıkan olumsuzluklar gibi genel ve soyut hususlardan ziyade geç ödeme nedeniyle davacının kendisinin, şahsen ve somut olarak uğradığı zarardır. Yukarıdaki yapılan genel açıklamalar ve yapılan yargılama ışığında somut olaya baktığımızda; davacı tarafından talep edilen aşkın (munzam) zararın dayanağı olarak ileri sürülen iddia. geç ödeme nedeniyle kendisince, bizzat ve somut olarak uğranılan zarar iddiasından ziyade ekonomik koşullardaki olumsuzluklar nedeniyle paranın satın alma gücündeki meydana gelen azalmanın aşkın (munzam) zararı oluşturduğu yönündedir. Başka bir anlatımla davacı tarafından, ülkemizdeki belirli dönemlerdeki ekonomik koşullarda mevcut olumsuzluklardan hareketle, kendi durumuna özgü şekilde açık ve somut olarak oluşan bir zarar olgusuna dair bir iddiada bulunulmadığı gibi bu yönde ispata yeter herhangi bir delil de sunulmamıştır. Açılan davada sadece, ekonomik koşullardaki olumsuzluklardan hareketle davacının durumunda olan bir bireyin elindeki varlığını koruma amacıyla belirli yatırımlara yönlendireceğine dair faraziyeye dayalı olarak aşkın (munzam) zararın ortaya çıktığı ileri sürülmüştür. Mahkememizce hukuki dinlenilme ve ispat hakkı kapsamında davacı vekiline işbu konuda süre verilerek delillerin somutlaştırılması istense de davacı vekili tarafından dava dilekçesinde öne sürülen tezler tekrarlanmakla ve vicdani sorumluluğa değinilmekle yetinilmiştir. Ayrıca ifade edilmelidir ki olayın temelinde yer alan davalı sigorta şirketinin temerrütü kusurdan değil, doğrudan yasadan kaynaklanmaktadır. Buna göre temerrüt faiziyle birlikte davacıya ödenen anapara yanında temerrüt faizini aşan zararın davacı tarafından kendi durumuna özgü şekilde somut olarak ispat edilememiş olması ve aynı zamanda davalının temerrütünün yasadan kaynaklanması nedeniyle davanın reddine karar verilmiştir. (TBK,122. KTK.97, HMK, 25/2. 26, 27/2/b, 31.187/1, 194. AY.36/1.158/1)
Yukarıda yapılan açıklamalar ışığında 6100 Sayılı HMK’nin 332/1 maddesine göre, 323. maddesinde sayılan yargılama giderlerinden aynı yasanın 326/1 maddesi gereğince aleyhinde hüküm verilen davacı taraf sorumlu tutulmuştur. Yine bu kapsamda Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanununun 18/A maddesi ile Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu Yönetmeliğinin 26/2. maddeleri gözetilerek dava öncesi Adalet Bakanlığı bütçesinden ödenen dava şartı arabuluculuk ücretinin de taraflar toplantıya katıldığından az yukarıdaki esaslar çerçevesinde davacıdan alınarak hazineye gelir kaydına da karar verilmiştir. Mamafih, karar tarihi itibariyle dava değeri miktar itibariyle kesinlik sınırının altında olmasına rağmen, davanın belirsiz alacak davası olarak açılması karşısında muhtemel talep arttırımına göre dava değerinin her zaman kesinlik sınırını aşma ihtimali bulunduğu anlaşılmakla hukuki dinlenilme hakkı da gözetilerek istinaf kanun yolu açık bırakılmak suretiyle 6100 Sayılı HMK’nin 297/2 maddeleri gereğince aşağıdaki şekilde hüküm ihdas edilmiştir.

HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davanın REDDİNE,
2-Alınması gerekli 269,85-TL harçtan peşin alınan 80,70-TL harcın mahsubu ile bakiye 189,15-TL harcın davacıdan tahsili ile hazineye irad kaydına,
3-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-Davalı tarafından masraf yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
5-Davalı kendisini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 500,00-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
6-6325 Sayılı Kanun’un 18-A/13. bendi uyarınca Adalet Bakanlığı tarafından karşılanan 1.560,00-TL zorunlu arabuluculuk ücretinin davacıdan alınarak hazineye gelir olarak kaydedilmesine,
7-Tarafların artan gider avansı bulunması halinde karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,Dair, Gerekçeli kararın taraf vekillerine tebliğinden itibaren 2 haftalık süre içinde istinaf kanun yolu açık olmak üzere davacı vekilinin yüzüne karşı davalı vekilinin yokluğunda verilen karar açıkça okundu, usulen anlatıldı.