Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İstanbul Anadolu 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
ESAS NO: 2021/793 Esas
KARAR NO: 2023/911
DAVA: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
DAVA TARİHİ: 16/11/2021
KARAR TARİHİ: 21/11/2023
Mahkememizde görülmekte olan İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan) davasının yapılan açık yargılaması sonunda,
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle;
Davalı şirketin, müvekkili şirketten sürekli ürün satın almakta olup bu işlemlerden dolayı aralarında bir cari hesap ilişkisi kurulduğunu, davalı şirketin almış olduğu ürünlere karşılık faturaların düzenlendiğini ve davalı şirketin bildirmiş olduğu adrese gönderildiğini, davalı şirketin, faturalara karşı bir itirazda bulunmadığını, fatura bedellerini müvekkil şirkete ödemediğini, faturaya konu tutarların ödenmemesi üzerine davalı şirkete ——– Noterliğinin ——- yevmiye numaralı, 20.07.2020 tarihli ihtarname ile toplam borç tutarının 7 iş günü içerisinde ödenmesi, aksi halde yasal yollara başvurulacağının ihtar edildiğini, ancak verilen süre içerisinde davalı şirket tarafından herhangi bir ödeme yapılmaması üzerine müvekkili şirketin alacaklarının tahsili amacıyla ——– Esas sayılı dosyası ile icra takibi başlatıldığını,yapılan takibe davalı şirket tarafından haksız olarak itiraz edildiğini ve icra takibinin durdurulduğunu belirtmiş olup, davanın kabulüne, davalının icra takibine itirazının iptali ile takibin devamına, davalı aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına hükmedilmesine, yargılama giderleri ve vekâlet ücretinin karşı taraf üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Müvekkili şirket aleyhine ——– E. Sayılı dosyası ile yapılan takibe konu alacak miktarı ile ilgili fatura bedellerin de müvekkil şirket tarafından yapılan ödemeler mahsup edilmeden icra takibi yapıldığını, davacı ile müvekkili şirket arasındaki ticari kayıtlar incelendiğinde müvekkilin talep edilen miktarda borcu bulunmadığının tespit edileceğini belirtmiş olup, davanın reddine, haksız ve kötü niyetli davacının %20 den aşağı olmamak üzere icra inkar tazminatına mahkum edilmesine, yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davacı üzerine bırakılmasına karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ VE GEREKÇE:
Dava; hukuki niteliği itibariyle, davacı tarafça cari hesap alacağına istinaden başlatılan ——- Esas sayılı icra takibine davalı tarafça yapılan itirazın iptali ve icra inkar tazminatı isteminden ibarettir.
Mahkememizce her iki tarafın 2019-2020-2021 yıllarına ilişkin ticari defterlerinin incelenmesi için mali müşavir bilirkişiye tevdine karar verilmiş, alınan 23/06/2022 tarihli raporun sonuç kısmında,” Defterlerin Usulüne Uygun Tutulup Tutulmadığı Yönünden: Davacı şirketin 2019 ve 2020 yıllarına ilişkin ticari defterlerinin GİB onaylı beratlarının süresinde alındığı, TTK ve VUK hükümlerine göre usulüne uygun tutulduğu, davalı şirket tarafından inceleme günü defterler ibraz edilmediğinden, davalı şirket defterleri üzerinde usul ve hesap incelemesi yapılamadığı, davacı Alacağı Yönünden: Raporumuzun Genel Değerlendirme bölümünde detaylı bir şekilde açıklandığı üzere, davacı şirket tarafından davalı şirket adına düzenlenen faturalar içeriği malların davalı şirkete teslim edildiğinin kabul edilmesi halinde, karşılığında davalı şirket tarafından ödeme yapıldığına ilişkin dosya kapsamında somut herhangi bir belge bulunmadığından davacının 09.11.2020 takip tarihi itibariyle 8.603,85 TL tutarında alacağını talep edebileceği, Sayın Mahkemenin davacının malların tesliminin ispata muhtaç kaldığı yönünde hüküm tesis etmek istemesi halinde ise; davalı şirket vekili tarafından sunulan cevap dilekçesinde delil olarak ticari defter ve kayıtlar ile bilirkişi incelemesine dayanılmış olmasına, Sayın Mahkemece kesin süre vermiş olmasına rağmen defter belge ibraz etmediği, davacının ise defterlerinin usulüne uygun tutulduğu gözetilerek HMK m.222/3 ile defterlerin karşı taraf lehine kesin delil olma şartlarını değiştiren “…veya diğer tarafın ticari defterlerini ibraz etmemesi…” madde hükmü şartının davacı lehine değerlendirilip değerlendirilmeyeceğinin Sayın Mahkemenizin takdirinde olduğu, faiz: Tacir olan taraflar arasında düzenlenmiş sözleşme ya da haricen başkaca somut belgede ödeme vadesinin bulunmadığı, davacının davalıyı temerrüde düşürdüğüne ilişkin dosyaya sunmuş olduğu ———- Noterliği’nin 20.07.2020 tarih, ———- yevmiye no.lu ihtarnamesinin davalı şirkete tebliğ edildiğine ilişkin belgenin bulunmadığı, Takdiri Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, ihtarnamenin davalı şirkete tebliğ edildiğinin kabul edilmesi halinde, 3 gün sonrasında 23.07.2020 tarihinin tebliğ tarihi olarak dikkate alınıp, ihtarnamede belirtilen 7 günlük verilen süre sonrasında alacağın 31.07.2020 tarihinde muaccel olduğu kabulüne göre ——— tarafından belirlenen %13,75 avans faiz oranına göre takip öncesinde 327,36 TL işlemiş faiz hesaplandığı, Sayın Mahkeme’nin kısmen ya da tamamen Davacı lehine hüküm kurması halinde; tarafların tacir olması, işin ticari iş olması, temerrüt faiz oranının önceden kararlaştırılmamış olması münasebetiyle, takip sonrasında hükmolunacak davacı alacağı için taleple bağlılık gereği 3095 s.k m.1/1 kapsamında yasal faiz talebinin yerinde olduğu, İCRA İNKÂR tazminatı ve sair hususların yüce yargı makamının münhasır takdiri içinde kaldığı”Yönünde görüş bildirmiştir.Rapor taraflara tebliğ edilmiş, davacı vekilinin beyan dilekçesi kapsamında bilirkişiden ek rapor alınmasına karar verilmiş, alınan 31/05/2023 tarihli raporun sonuç kısmında,”Davacı şirket tarafından rapora itiraz dilekçesi ekinde ibraz edilen tebliğ belgesinin incelenmesinde iade olduğu, ihtarnamenin davalı şirkete tebliğ edilememiş olması nedeniyle, davacının takip öncesinde davalı şirketi temerrüde düşürmemiş olduğundan, takip öncesi faiz talebinin yerinde olmadığı, davacı vekilinin, ihtarnamenin davalı şirketin Ticaret Sicil Müdürlüğü’ndeki adresine çıkarıldığı, tebligatın iade olması halinde dahi tebliğin geçerli sayılacağı yönündeki beyanına ilişkin hukuki değerlendirmenin Sayın Mahkemeye ait olduğu, kabul edilmesi halinde kök raporda hesaplandığı şekilde 327,36 TL işlemiş faiz talebinde bulunabileceği, davacı vekilinin dilekçesinde belirtmiş olduğu, takip konusu alacağa TTK m.1530 uyarınca 2020 yılında %15 oranında faiz hesabı yapılması talebine ilişkin hukuki değerlendirme Sayın Mahkemeye ait olmak üzere, davacı vekilinin talebinin kabul edilmesi halinde, takip öncesinde 848,32 TL tutarında faiz hesabı yapıldığı, diğer yönlerden kök rapor kanaatlerinin aynen geçerli olduğu ” Yönünde görüş bildirmiştir. Yasal dayanağını 2004 sayılı İcra ve İflas Kanunu’nun (İİK) 67. maddesinden alan itirazın iptali davası, müddeabihi takip konusu yapılmış ve borçlunun itiraz etmiş olduğu alacak olan, normal bir alacak (eda) davasıdır. Takip alacaklısı tarafından süresi içinde ödeme emrine itiraz etmiş olan borçluya karşı açılır; yani davacı alacaklı, davalı ise takip borçlusudur. Davacı alacaklı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz etmiş olduğu alacağın mevcut olduğunu bildirerek, borçlunun itirazının iptaline karar verilmesini talep eder Mahkemenin davanın reddi ya da kabulü yönünde verdiği karar, maddi anlamda kesin hüküm teşkil edeceğinden, davanın reddi hâlinde alacaklı, borçluya karşı aynı alacaktan dolayı yeni bir alacak davası açamayacağı gibi davanın kabulü hâlinde borçlu da alacaklıya karşı menfi tespit veya istirdat davası açamayacaktır. Bu nedenledir ki, mahkeme itirazın iptali davasında tarafların iddia ve savunmalarını genel hükümlere göre inceleyerek borcun varlığını ve miktarını araştırmak zorundadır. İtirazın iptali davası ile alacaklı; icra takibine karşı borçlunun yaptığı itirazın iptali ile İİK’nın 66. maddesine göre itiraz üzerine duran takibin devamını sağlamayı amaçlamaktadır. Takip hukukundan doğan bu davada tespit edilecek husus, borçlunun icra takibine yaptığı itirazında haklı olup olmadığının belirlenmesidir. Bu dava, yargılama usulü bakımından genel hükümlere tabidir (İİK m. 67/1). Dava, özünde tahsil istemini de barındırmakla, burada borçlunun takip sonrası yaptığı ödeme iddialarının da nazara alınması zorunludur. Borçlu, ödeme emrine itiraz ederken bildirdiği itiraz sebepleri dışında, itirazın iptali davasında başka itiraz sebeplerini ileri sürebileceğinden, mahkemenin borcun sonradan ödendiği itirazını araştırarak, ödemenin takip konusu alacakla ilgili olduğunu belirlemesi hâlinde, alacaklının dava tarihi itibariyle talep edebileceği alacak miktarı üzerinden hüküm kurması gerektiğinde duraksama bulunmamaktadır. Hemen belirtilmelidir ki alacak miktarının, takip ya da dava tarihindeki koşullara göre belirlenmesinin, itirazın iptali davasında hükmolunan miktar üzerinden tahsiline karar verilebilecek bir tazminat türü olan ve bağımsız bir dava konusu yapılamayan icra inkâr tazminatının miktarına da etkili olacağı açıktır. Uyuşmazlığın çözümü bakımından konu ile ilgili “faiz” ve “ticari faiz” kavramlarına değinmekte fayda vardır. Davaya konu alacak, ilgili sözleşmelerin düzenlendiği tarihte yürürlükte olan 818 Sayılı Borçlar Kanunu (BK) döneminde doğmuş olmakla birlikte 6101 Sayılı Türk Borçlar Kanununun Yürürlüğü ve Uygulama Şekli Hakkında Kanunun 7. maddesindeki “Türk Borçlar Kanununun kamu düzenine ve genel ahlâka ilişkin kuralları ile geçici ödemelere ilişkin 76 ncı, faize ilişkin 88 inci, temerrüt faizine ilişkin 120. ve aşırı ifa güçlüğüne ilişkin 138. maddesi, görülmekte olan davalarda da uygulanır” düzenlemesi gereği somut olaya uygulanması gereken 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun (TBK) “Faiz” başlıklı 88. Maddesi “Faiz ödeme borcunda uygulanacak yıllık faiz oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir.Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık faiz oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde elli fazlasını aşamaz” hükmünü haizdir. TBK’nın “Temerrüt Faizi” başlıklı 120. maddesi ise “…Uygulanacak yıllık temerrüt faizi oranı, sözleşmede kararlaştırılmamışsa, faiz borcunun doğduğu tarihte yürürlükte olan mevzuat hükümlerine göre belirlenir. Sözleşme ile kararlaştırılacak yıllık temerrüt faizi oranı, birinci fıkra uyarınca belirlenen yıllık faiz oranının yüzde yüz fazlasını aşamaz.Akdî faiz oranı kararlaştırılmakla birlikte sözleşmede temerrüt faizi kararlaştırılmamışsa ve yıllık akdî faiz oranı da birinci fıkrada belirtilen faiz oranından fazla ise, temerrüt faizi oranı hakkında akdî faiz oranı geçerli olur” düzenlemesini içermektedir.Faiz, hukuki niteliği itibariyle, yan edim olup, asıl alacağı genişleten bir yan haktır. Bu nedenle, faiz borcunun varlığı ve devamı, her şeyden önce asıl alacak hakkının varlık ve devamına bağlıdır. Asıl alacak hakkı doğmamışsa, faiz borcu da doğmaz. Keza, faiz borcu, asıl alacak devam ettiği sürece devam eder. Faiz, asıl alacağa bağlı yan hak olduğu için, asıl alacak sona ererse, faiz de sona erer . Bu durum TBK’nın 131/1. Maddesinde: “Asıl borç ifa ya da diğer bir sebeple sona erdiği takdirde, rehin, kefalet, faiz ve ceza koşulu gibi buna bağlı hak ve borçlar da sona ermiş olur. İşlemiş faizin ve ceza koşulunun ifasını isteme hakkı sözleşmeyle veya ifa anına kadar yapılacak bir bildirimle saklı tutulmuş ise ya da durum ve koşullardan saklı tutulduğu anlaşılmaktaysa, bu faizler ve ceza koşulu istenebilir. Taşınmaz rehnine, kıymetli evraka ve konkordatoya ilişkin özel hükümler saklıdır.” şeklinde düzenlenmiştir.Alacaklı, asıl alacak sona erince, işlemiş faiz alacaklarını isteyebilmek için, bu hakkını saklı tutmak zorundadır. Gerçekten, TBK m. 131/II’ye göre, daha önce işlemiş olan faizleri isteme hakkının saklı tutulduğu bildirilmiş veya durumun özelliğinden anlaşılmış olmadıkça, bu faizler istenemez. Keza TBK m. 152’ye göre, asıl alacak zamanaşımına uğradığında, işlemiş faiz de zamanaşımına uğramış olur. Aynı şekilde, alacaklı, asıl alacağı devrettiği takdirde, faiz alacaklarını da devretmiş sayılır . Faiz konusunda özel düzenlemelerin yer aldığı 3095 Sayılı Kanuni Faiz ve Temerrüt Faizine İlişkin Kanun’un “Kanuni Faiz” başlıklı 1. maddesi,“Borçlar Kanunu ve Türk Ticaret Kanunu’na göre faiz ödenmesi gereken hallerde, miktarı sözleşme ile tespit edilmemişse bu ödeme yıllık yüzde oniki oranı üzerinden yapılır. ———-, bu oranı aylık olarak belirlemeye, yüzde onuna kadar indirmeye veya bir katına kadar artırmaya yetkilidir.” düzenlenmesini içermektedir. Aynı Kanun’un “Temerrüt Faizi” başlıklı 2. maddesi ise; “Bir miktar paranın ödenmesinde temerrüde düşen borçlu, sözleşme ile aksi kararlaştırılmadıkça, geçmiş günler için 1. maddede belirlenen orana göre temerrüt faizi ödemeye mecburdur.——— Bankasının önceki yılın 31 Aralık günü kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı, yukarıda açıklanan miktardan fazla ise, arada sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizi bu oran üzerinden istenebilir. Söz konusu avans faiz oranı, 30 Haziran günü önceki yılın 31 Aralık günü uygulanan avans faiz oranından beş puan veya daha çok farklı ise yılın ikinci yarısında bu oran geçerli olur. Temerrüt faizi miktarının sözleşmede kararlaştırılmamış olduğu hallerde, akdi faiz miktarı yukarıdaki fıkralarda öngörülen miktarın üstünde ise, temerrüt faizi, akdi faiz miktarından az olamaz” şeklindedir. Anılan düzenlenme uyarınca yanlar arasında sözleşme olmasa bile ticari işlerde temerrüt faizinin ———- Bankasının kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranın istenmesi mümkündür.Eldeki uyuşmazlıkta davacı tacir olup 6102 Sayılı Türk Ticaret Kanunu’nun (TTK) 3. maddesinin “Bu kanunda düzenlenen hususlarla bir ticari işletmeyi ilgilendiren bütün işlem ve fiiller ticari işlerdendir.” hükmüne göre hangi hususların “ticari iş” sayılacağı kanun koyucu tarafından kesin surette belirlenmemiş ise de madde lafzından ticari sayılan işletmelerle ilgili bir kısım işler ile ticari işletme dışında kalmakla beraber istisnai olarak TTK’da düzenlenmiş olan hususların ticari iş sayıldığını anlamak mümkündür.Öte yandan 6102 Sayılı TTK’nın 19. Maddesine göre ; Bir tacirin borçlarının ticari olması asıldır. Ancak, gerçek kişi olan bir tacir, işlemi yaptığı anda bunun ticari işletmesiyle ilgili olmadığını diğer tarafa açıkça bildirdiği veya işin ticari sayılmasına durum elverişli olmadığı takdirde borç adi sayılır. Taraflardan yalnız biri için ticari iş niteliğinde olan sözleşmeler, Kanunda aksinehüküm bulunmadıkça, diğeri için de ticari iş sayılacağı düzenlenmiştir. Buna göre TTK’nın 19 maddesi uyarınca ticari temerrüt faizinin uygulanabilmesi için uyuşmazlığın taraflardan birisi için TTK’nın 3. maddesi kapsamında ticari iş olması ve bu ticari işin tacir olan kişi ile tacir olmayan kişi arasında mevcut “akdi ilişki-sözleşme”den kaynaklanması şarttır. İki taraf arasındaki uyuşmazlığın örneğin bir haksız fiilden kaynaklanması hâlinde Kanun’un 21/2. maddesinin uygulanması mümkün olmayacaktır . Nitekim Hukuk Genel Kurulunun 27.06.2019 tarihli, ——– tarihli ve ——– sayılı kararlarında da aynı ilkeler benimsenmiştir. 3095 Sayılı Kanun’un 2. maddesinde temerrüt faizi düzenlenmiş olup, ticari işler için dahi faiz oranı 1. fıkrada yasal faizle aynı oranda belirlenmiştir. İkinci fıkrasında ise alacaklıya avans faizi oranında isteme hakkı tanınmıştır. Bu nedenle alacaklı ticari işlerde temerrüt faizini 1. maddede belirtilen yasal faiz oranında isteyebileceği gibi 2. fıkranın kendisine tanıdığı yetkiye dayanarak avans faizi oranında da isteme hakkına sahiptir. 6098 Sayılı TBK’nın 87. maddesinde “Seçimlik Borç” başlığı altında, “Seçimlik borçlarda, hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimlerden birinin seçimi borçluya aittir.” hükmü mevcuttur. Görüldüğü üzere, seçimlik borçlarda, hukuki ilişkiden ve işin özelliğinden aksi anlaşılmadıkça, edimlerden birinin seçimi borçluya aittir. Seçilecek faiz türü hususunda ise kanun hükmü ile seçim hakkı alacaklıya tanındığından bu hukuki ilişkiyi düzenleyen kanun hükmünden doğan bir sonuçla seçim hakkı genel kuraldaki gibi borçluya ait olmayıp alacaklıya aittir. Seçim hakkı, hukuki niteliği itibariyle, tek taraflı, varması gerekli irade beyanıyla kullanılan yenilik doğuran bir haktır. İrade beyanı, karşı tarafa varmakla kendiliğinden sonuçlarını doğurur; borcun konusu, tek bir edim hâlinde kesin olarak belli olur. Böylece edim, sanki başlangıçtan beri borçlanılmış kesin ve belirli bir edim hâlini alır. Seçim beyanı, geçmişe etkili sonuçlar doğurur. Bu niteliği ve özelliğiyle seçim hakkı, yenilik doğuran bir hak olup, değiştirici yenilik doğuran haklar grubuna girer. Bunun sonucu olarak, seçim hakkının kullanılması ile mevcut hukukî (durum) ilişki değişir. Seçim hakkı, yenilik doğuran hak olduğu için kullanılmakla sona erer. Bu nedenle seçim beyanından dönülemez .Örneğin, davacı, bir ticari alacağı için açmış olduğu dava dilekçesinde, sadece “faiz”, “kanunî faiz” veya “nizamî faiz” demekle yetinmiş ise, fazlaya ilişkin hakkını saklı tutmuş olsa bile, mahkeme, ——— Bankasının kısa vadeli krediler için uyguladığı reeskont faizine karar verir. Çünkü, davacı, bu davranışı ile, ——– Bankası’nın “kısa vadeli avanslar için uyguladığı faiz oranı” ile “kısa vadeli kredi işlemlerinde uyguladığı reeskont oranı” arasındaki farktan feragat etmiş sayılır .Tüm bu açıklamalar ışığında somut olay değerlendirildiğinde; hem icar takibinin hem de iş bu davanın tarafları Anonim şirket olduklarından somut uyuşmazlığın ticari nitelikte olduğu hususunda duraksama yoktur.6102 sayılı yasanın 10 maddesi “Aksine sözleşme yoksa ticari bir borcun faizi vade bitiminden ve belirli bir vade yoksa ihtar gününden itibaren işlemeye başlar” hükmünü içermektedir. TTK 18/3 maddesine göre de “Tacirler arasında diğer tarafı temerrüde düşürmeye, sözleşmeyi feshe, sözleşmeden dönmeye ilişkin ihbarlar veya ihtarlar noter aracılığı ile, taahhütlü mektupla, telgrafla veya güvenli elektronik imza kullanılarak kayıtlı elektronik posta sistemi ile yapılır.” düzenlemesi mevcuttur. Somut olayda davacı taraf her ne kadar davalı tarafı ——— Noterliğinin 20.07.2020 tarihli ihtarnamesi ile temerrüte düşürdüğünü beyan etse de bu ihtarın davalı tarafa tebli edildiğine dair her hangi bir kayıt veya belge dosya arasında bulunmamaktadır. Bu bakımdan davacının usulüne uygun bir şekilde davalı tarafı temerrüte düşürmediği anlaşıldığından takipten önce faiz isteyemeyeceği değerlendirilerek asıl alacak bakımından davanın kabulüne karar vermek gerekmiştir.Davacı taraf aynı zamanda icra inkar tazminatı talebinde bulunmuştur. İK’nın 67. maddesi uyarınca takip alacaklısı, itirazın iptali davasında, borçlunun itiraz ettiği alacağın mevcut olduğunu bildirerek, itirazın iptaline karar verilmesini ve istiyorsa borçlu aleyhine icra inkâr tazminatına hükmedilmesini talep eder. Yargıtay Daireleri ile Hukuk Genel Kurulunun istikrar kazanmış uygulamalarına göre; itirazın iptali davalarında İİK’nın 67/2. maddesi çerçevesinde alacaklı yararına icra inkâr tazminatına hükmedilebilmesi için usulüne uygun bir icra takibinin bulunması, borçlunun süresi içerisinde ödeme emrine itiraz etmesi, alacaklının bir yıl içinde itirazın iptali davasını açması ve davasında haklı çıkarak icra inkâr tazminatı talep etmiş olması gereklidir. Burada, borçlu itirazının kötü niyetle yapılmış olması ve alacağın bir belgeye bağlanmış bulunması koşulları aranmaz. Her uyuşmazlığın kendine özgü somut özelliklerine göre değişmekle birlikte, bir uyuşmazlıkta alacağın likit olup olmadığı belirlenirken, alacak ve onun borçlusu birlikte değerlendirilmelidir. Buna göre, likit bir alacaktan söz edilebilmesi için ya alacağın gerçek miktarının belli ve sabit olması ya da borçlusu tarafından belirlenebilmesi için bütün unsurların bilinmesi veya bilinmesinin gerekmekte olması; böylece, borçlunun borç tutarını tahkik ve tayin etmesinin mümkün bulunması; başka bir ifadeyle, borçlunun yalnız başına ne kadar borçlu olduğunu tespit edebilir durumda olması gerekir. Gerek borç ve gerekse borçlu bakımından, bu koşullar mevcut ise ortada likit bir alacak bulunduğu kabul edilmelidir. Somut olayda takip fatura alacağına yönelik yapıldığından alacağın likit olduğu değerlendirilerek asıl alacak üzerinden davacının icra inkar tazminatı talebinin kabulüne karar verilerek aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle:
1-Davanın KISMEN KABULÜ İLE,
——– Esas sayılı dosyasından davalı tarafça yapılan itirazın KISMEN İPTALİ ile 8.603,85-TL asıl alacak üzerinden takibin devamına, fazlaya ilişkin talebin reddine,
2-Davacının icra inkar tazminatı talebinin kabulü ile, asıl alacağın (8.603,85-TL) % 20’si oranında icra inkar tazminatının davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
3-Alınması gerekli 587,73-TL harçtan davacı tarafından peşin olarak yatırılan 123,53-TL peşin harçtan mahsubu ile bakiye 464,20-TL’nin davalıdan tahsili ile hazineye irat kaydına,
4-Davacı tarafından dava açılırken yatırılan 59,30-TL başvurma harcı, 123,53-TL peşin harç toplamı olan 182,83-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
5-Davacı tarafından harç dışında harcanan 1.922,00-TL yargılama giderinden kabul ve ret oranına göre hesaplanan (%84,12 Kabul %15,88 Ret) 1.616,78-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, bakiye kısmın davacı üzerinde bırakılmasına,
6-Davalı tarafından masraf yapılmadığından bu hususta karar verilmesine yer olmadığına,
7-Davacı kendini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davacı vekili için takdir olunan 8.603,85-TL vekalet ücretinin davalıdan alınarak davacıya verilmesine,
8-Davalı kendini vekille temsil ettirdiğinden Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre davalı vekili için takdir olunan 1.623,98-TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine,
9-6325 sayılı Kanun’un 18-A/13. bendi uyarınca ——– tarafından karşılanan 1.320,00-TL zorunlu arabuluculuk ücretinin kabul ret oranına göre hesaplanan 1.110,38-TL’sinin davalıdan , 209,62-TL’sinin davacıdan alınarak Hazineye gelir olarak kaydedilmesine,
10-Tarafların artan gider avansı bulunması halinde karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, davacı vekilinin yüzüne karşı davalı tarafın yokluğunda verilen karar KESİN olmak üzere açıkça okundu, usulen anlatıldı.21/11/2023